31 Aralık 2008 Çarşamba

Black Russian


Yılbaşı özel programımıza bir kokteyl tarifiyle devam ediyoruz. Önereceğim kokteylin kısa tanımı, minimum zahmet, maksimum lezzet: Black Russian.

Bunu seçmemin temel nedeni malzemesi kolay temin edilebilir ve az olması öncelikle. Votka ve Kahlua işimizi görecektir. Bunun dışında kendiniz de eklemeler yapabilirsiniz ki kola ile tüketimi de yaygındır bu kokteylin. Hazırlanışı gayet kolay; kahlua ve votkayı bardakta karıştırmanız yeterli olacaktır. Kahlua yerine varsa kahvegillerden herhangi bir likör de konulabilir. Buzla servis edilir ve keyifle içilir. Tadını seyreltmek için kola da ekleyebilirsiniz ama içimi kolaylaştıracağından biraz daha dikkatli olmanızı öneririm. Zira bu gece 12'yi görmek istersiniz diye düşünüyorum.


-1 ölçü votka
-2 ölçü kahlua

Ayrıca eldeki malzemelere biraz süt takviyesiyle White Russian da denenebilir. Benim öncelikli tercihim budur. Afiyet olsun, iyi seneler...

Kısa Kısa


  • Yeni yıla girerken sıklıkla yazılır böyle şeyler, 2008'den kalanlar tadında. Ben de başlığı "Kısa Kısa 2008" olarak belirlemiştim, ama ilk maddeden anladım ki 2008'i maddeleyecek kudrete sahip değilim şu an.

  • Ama söz seneye bugün hazırlanmış olarak "2009'dan Geriye Kalanlar" başlığıyla sizleri karşılamak için yarından itibaren çalışmalara başlıyorum. Zira televizyonda bütün kanallarda gördükçe ben de imreniyorum buna.

  • Hazır konusu açılmışken, önceki gün FB TV'de "2008'in En Güzel Golleri"ni izliyordum. Obafemi Martins'in Inter formasıyla attığı gol görülmeye değerdi.

  • Massimo ile ara ara telefonda konuşuyoruz. En şikayetçi olduğu şey havanın soğukluğuyla beraber televizyonda her daim Kral Tv'nin açık olması anladığım kadarıyla. Durum nedir dedim, "Ebru Yaşar 1 numara" dedi. O an hatırladım, bir Ebru Yaşar vardı. Hala da varmış meğer...

  • Milli Piyango'dan herkes kadar umutluyum. Ama 25 trilyon çıkarsa sadece kendimi düşünmek gibi bir niyetim yok. Her ne kadar benim payıma 6 trilyon düşse de siz sevili okurları da düşünüyorum. Bu yazıya yorum yapan 3 okura laptop hediye edip, blogun sağ sütununu lale bahçeleriyle donatmayı düşünüyorum. Bilet No: 5554446

  • Üstteki maddeyi kendi biletinden* umudu olmayanların desteğini alabilmek için yazdım.

  • Yine üstteki maddede * işaretinin olduğu yerde burnum kanadı. Bu ara size çok kısa geldi diye tahmin ediyorum. Ama beni gayet uğraştırdı ve baya vakit aldı.

  • Yılbaşı gecesi balık yiyecek olanlar; yanında yoğurdu esirgemeyin, keyfinize bakın.

  • Bu madde işveren kesime. Bu maddelerden birine reklam vermek isterseniz benimle mail yoluyla iletişime geçin. Ürününüzden çok memnun kalmış havası yaratıp herkese sevdirebilirim. Üstelik kaçıncı madde olacağını siz seçersiniz.

  • 2009'da Fenerbahçe'den sağlığımızı bozmamalarını, mutluluğumuzu eksik etmemelerini istiyorum. Eğer bu isteğimi yerine getirirlerse yakın geçmişe bir sünger çekebiliriz beraberce. Ama ilk önce Lugano'yla sözleşme yenilesinler.

  • 2008 Anelka'nın yılı oldu diyicem ama her yıl onun yılı. Oynamış oynamamış umrunda değil ki adamın.

  • Dikembe Mutombo tekrar sahalara dönmüş. Artık pek izlemesem de mutlu oldum, tanıdığım biri daha eklendi NBA camiasına. Hem de sempatizanı olduğum Houston Rockets'la sözleşme imzalamış ki ne güzel.

  • Böyleyken böyle (bu da ne demekse), size daha iyi bir yılbaşı mönüsü hazırlamak isterdim ama bu çıktı şimdilik. Evde takılacaklar için bir de kokteyl önerebilirim akşam saatlerinde. Hepinize şimdiden mutlu yıllar diliyorum.

30 Aralık 2008 Salı

Alex'in Stratejisi


Alex önceki gün Fenerbahçe'deki durumuyla ilgili bazı açıklamalar yaptı kişisel sitesinde. Kulübün kendisine olan yaklaşımından yakındı. Şikayetlerinde kendince haklı ama bence izlediği strateji geri tepmeye çok meyilli. Tahminim yönetimin yeni sözleşme için daha hızlı davranmasını sağlamak istemiş. Yaptığı açıklama faydalı olur mu, sanmıyorum. Zira kulüpteki 4. yılını doldurmuş olan bir futbolcu olarak yönetimin, özellikle Aziz Yıldırım'ın bu konudaki yaklaşımını az çok tahmin edebilmeli. Doğruluğunu tartışmıyorum ama Aziz Yıldırım bu konularda pek ılımlı değil bilindiği üzere. İşi inada bindirmekte tereddüt etmeyen yapısı durumu zora sokabilir. Alex'in de bundan memnun kalmayacağı kesin. Avrupa'da bu kadar kolay oynayabileceği ve bu kadar saygı göreceği başka bir takıma gitmesi zor. Kaldı ki belli bir yaştan sonra gideceği takımda alternatif oyuncu olması olası. Brezilya'ya dönerse tersi olur ama tercihi bu değildir heralde.

Yaptığı açıklamanın doğruluğu veya yanlışlığından bahsetmiyorum. Sadece tahmin ettiğim şekil bir strateji ürünüyse bu açıklama bence etkili olmaz. Kulüp bugün resmi sitede durumla ilgili bir açıklama yapmış, sözleşmesi biten oyuncuların menejerleriyle 5 Ocak'ta görüşüleceği söylenmiş. Alex konusunda pek umutlu değilim ama. Çünkü yine bugün resmi sitede yayınlanan Onur Belge'nin açıklamalarında, Başkan'a konuyla ilgili sorulan soruların cevapsız bırakıldığı yazıyor.

Alex geçtiğimiz sezon kulüpten ayrılsa daha kabul görür bir durum olabilirdi. Ama Türk vatandaşlığına geçebileceği sezonda gönderilmesi taraftarı değilim. İstenen yıllık ücrette önemli bir sıkıntı yoksa kalmalı derim. Umarım bu iş de inada binmez...
* * *
Edit: Türk vatandaşlığına geçme şansı yokmuş. Başvurudan sonra 5 yıl geçmesi gerekiyormuş. Saçma da olsa kural işte...

C'est la Vie


Sevgili okur;

Sen bu satırları okurken, ben Beylikdüzü'nün karlı yollarında olucam. O yola da Gebze'den başlıycam. Onun için şu an yanımda bir tane şu üsttekinden, birkaç da kaset olsun isterdim. Soğuktan kaset değiştirmeye üşenmek, pil bitmesin diye ileri sardırmaya korkmak. Hayat budur işte...

29 Aralık 2008 Pazartesi

"Tamam Ağabey" Sıkıntısı


Adnan Polat bugün genişçe bir basın toplantısı yapmış. Yapmış diyorum çünkü sonrasında öğrendim, çünkü günler öncesinden esip gürlemedi toplantım var diye. Ama buna rağmen 150 civarı basın mensubu katılmış. Demek ki böyle de olabiliyormuş. Herneyse mevzu o değil zaten...

Kısmen kafası rahat bir başkanın açıklamalarını izledim. Transferlerden, teknik kadrodan, UEFA Kupası'ndan, kaptanlık meselesinden ve eski oyunculardan bahsedildi hatırladığım kadarıyla. Ama bütün bu konuların arasında bir muhabbet özellikle dikkatimi çekti. Eski futbolculardan bahseden Adnan Polat, gidenlerin takıma zarar verdiğini söyledi. Onunla ilgili bir yorum yapmıycam, benim dikkatimi çeken, konuyla ilgili son cümle oldu:

"...Bülent ve Hakan'a tüm eski oyuncuları toplayıp beraber yemek yiyelim teklifinde bulundum. Onlar da 'tamam ağabey' diyorlar. Hala 'başkanım' demiyorlar. O konuyu da çözmek istiyoruz."

Acaba konuyu kendi içinde mi yoksa futbolcularla mı çözecek. Zira 'başkan' olarak bir şeyler yapmasını bekliyor olabilir Hakan Şükür ve diğerleri...

28 Aralık 2008 Pazar

En Kral Yeni Yıl Eğlencesi


Akşam saatlerinde kanalları gezerken şarkı söyleyen Gökmen Özdenak'a rastlamamla gezintiye ara verdim. Daha sonra Sinan Engin, Cem Papila ve Tanju Çolak'ın kendisine katılmasıyla yanlış bir karar vermediğimi farkettim. Enteresan bir ambiyanstı. Telegol ekibi bir yandan şarkı söylerken bir yandan da langırt oynuyordu. Tanju yine dol atıyordu, ekrana gol sevinci yaşayan Galatasaraylı futbolcuya yapıştırılmış Tanju Çolak kafası yansıyordu. Ortamlar çok acayipti. Sonrasında esas oğlan Serhat Ulueren devreye girdi ve bütün yılbaşı planlarını altüst eden açıklamayı yaptı: "31 Aralık gecesi yılbaşı coşkusunu bu ekranda bizimle yaşayabilirsiniz." Sonrasında Tanju Çolak ekledi, "Sinan Engin'in güzelliklerini görmek için yılbaşında bizimle olun."

Herkesin bulunmak istediği bir ortam, ben gider Ziya Şengül'ün yanına otururdum. Ayrıca düşündüm de Avusturalya televizyonları falan bağlanıp baksalar ki Türkiye yeni yıla nasıl giriyor. Hey ki hey...

Haftasonu Meşgalesi


Cuma akşamı farkına varırım haftasonunun geldiğini. İyi kötü bir maç olur. Cuma maçı olduğundan pek seyredesim gelmez tuttuğum takımın maçı olmadıkça. Ara ara açıp skora bakar, 5-6 dk seyreder yine değiştiririm. Çok ilgimi çekmese de arkaplanda canım sıkıldıkça dönüp bakınabileceğim bir maç olması memnun eder beni. Diğerlerine göre daha kısa olan Cuma akşamları bir şekilde biter ve günlerin en güzeli başlar benim için. Tatil veya değil farketmez, en güzel gün Cumartesi'dir. Ertesi gün Pazar'dır çünkü. Gün ister yoğun ister boş geçsin. Akşamı en güzel akşamdır. Her şey yapılabilir. Ev içi veya ev dışı aktivitelere müsaittir. En kötü ihtimal maça gidilir veya televizyondaki bir maç izlenir. Nitelik olarak bir önceki günkünden farkı olmasa da izlettirir kendisini. Çünkü 90 dakikayla sınırlı değildir. Sonrası da vardır, muhabbeti olur. Hatta bir önceki günün muhabbeti de bugünün kapsamındadır. Nispeten kısa ve teknik ağırlıklı spor programları o akşamlık bünyeyi doyurur. Sabahlara kadar sürmez ki Cumartesi akşamını tıkamasın. Eğer maça gidilebilmişse çok daha güzel. Yorulma ve ertesi günü çıkarma kaygısı olmaması yeter...

Cine 5 dönemlerinde maçları izleyemezdim ve bu kadar spor programı yoğunluğu da yoktu hatırladığım kadarıyla. Belki vardı ama dönem itibariyle gece o kadar uzamıyordu. Beni ilgilendiren maçları radyodan dinler, diğer maçları ise o zamanki evin yakınındaki birahaneler sokağından yükselen seslerden takip ederdim. Hal böyle olunca ne zaman geldiğini anlamadığım haftasonu usul usul biterdi. Şimdi ise haftanın son maçı olan Pazar maçları daha bir kıymete biner oldu. Pazar maçlarının genel farkı, maç sonralarının çoğunlukla maçlardan daha keyifli olması ve kendini daha kolay izlettirmesi. Gece boyunca mevcut alternatif bolluğu biraz kafa bölse de saat 3'lere kadar uzayan hararetli gece muhabbetleriyle dolu programlar haftasonunun bitmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bir de pazartesi programları vardır, "ne ara bitti" dediğimiz haftasonları henüz bitmemiş havası estirmekle görevli. Geçen seneye kadar bu görevi en iyi üstlenen Ahmet Çakar olmuştu hep benim için. Pazartesi'leri iple çektirdiği de az olmamıştır. Şu ankiler aynı iştahı uyandırmasalar da varlıklarından memnunum.

Şu an ligler devre arası tatilinde ve hayat hala güzel. Ama haftasonu meşgalelerinin sekteye uğramasıyla ne olduğunu anlamadan Pazar gününü yarılamış bulunuyoruz. Ligin ikinci yarısının başlangıcını şimdiden bekler oldum. 1,5 yıldır devam eden kısmi tatilimde haftasonu ayrımını yapabilmemi sağlayan maçların tekrar başlamasını istiyorum. Belki de haftasonları bir işte çalışmalıyım. Haftasonu meşgalesi mühim şey. Turkcell Süper Lig hiç bitmesin...

Evren


Mesaj (Contact) filmindeki evren sahnesini hatırlattı bana.

Fotoğraf: Something I Should Have Said Long Ago

27 Aralık 2008 Cumartesi

Saracoğlu


Şükrü Saracoğlu, Fenerbahçe tarihinin, camiaya en büyük katkıyı sağlayan 3 başkanın -Faruk Ilgaz ve Aziz Yıldırım ile birlikte- önünde gelir. Kulübe staddan çok daha fazlasını sağlamış, kulübün "büyüklüğünde" önemli pay sahibi olmuştur. Kendisi bugün ölümünün 55. yılında mezarı başında anılırken Aziz Yıldırım gönderdiği çelenkle törene katıldı. Belki de bizzat katılmasını engelleyen önemli bir durumu vardır, büyütmemek lazımdır...

Artillery


Efendim bilen bilir ben inceden tembel biriyim. Bu sebeptendir ki Cumartesi günleri işe giden insanlara üzülürüm, ileride kendimin Cumartesi çalışma ihtimalimden de hep korkarım. Cumartesi güzel gündür çünkü. Bu nedenle bugün Cumartesi çalışanlarına önereceğim tatlı bir kokteyl var.

Artillery bana her zaman viski çakması gibi görünse de nispeten kolay içimi ve tadından dolayı severim kendisini. Bir shaker içerisine cin, vermut ve buz koyarak çalkalıyoruz. Yeterli soğukluğa ulaştıktan sonra süzerek bir kokteyl bardağına koyuyoruz ve sonrasında birkaç damla bitters ekliyoruz. Bitters, kokteyllerde şekerli tadı dengelemek için kullanılan acı bir aromadır. Bazı şarküterilerde katı halde de bulunabilir. İsteğe bağlı eklenmeyebilir ama benim önerim eklemeniz yönünde. Yoksa vermutun verdiği tatlılıkla üstüste yuvarlanan kokteyller gecenin sonunda sizi yuvarlayabilir. Ayrıca çok tatlı olması biyerden sonra boğazınızı yakar ve sizi rahatsız eder. Cumartesi akşamı işten dönünce kolayca hazırlayıp günün geri kalanını kurtarabilirsiniz. Afiyet olsun.


- 2 ölçü cin
- 1 ölçü vermut
- 2-3 damla bitters

26 Aralık 2008 Cuma

Kahve Hesapları


Yıldırım Demirören çıktı bugün bir basın toplantısı yaptı. Birkaç gün öncesinden duyurulmuştu ne tip bir toplantı olacağı. Barkovizyon destekli, görüntü yorumlamalı toplantılardan. Ama malesef daha önce de denenmiş bu gösterileri izleyen kimsenin ağzı açık kalmıyordu.

Başkan bir giriş konuşması yaptı ve görüntüleri yorumlamak üzere sözü Kenan Öner'e bıraktı. Sonra bilindik mevzular. Beşiktaş'ın başına gelmiş hakem hataları. Üstelik 20 yıl öncesine uzanan. Gösterdikleri görüntülerin büyük kısmında haklılardı belki ama bunu bir kahve geyiğiyle tamamlamaları komikti. Bütün görüntüleri sırala, sonunda hesabını yap; "Şimdi bu hatalara göre şu sezon rakiplerden şu kadar puan silip bize ekle, bakın şampiyonmuşuz..." Tabi taranan son 20 yılda Ali Aydın veya Selçuk Dereli izleri yoktu, ayrı mesele.

Bu hesapla sayısız 'Gönüllerin Şampiyonluğu' kazandı Beşiktaş. Adının konulduğu dönemi haklı çıkaran 'Şerefli İkincilik' kavramını da çürüttü bu zihniyet. Şu an esamesi okunmayan 'Beşiktaşlılık duruşu'na bir şey demiyorum.

Özenle hazırlanmış bir metnin sunumu olan bu toplantının ne Beşiktaş'a bir şey kattığını, ne de herhangi bir yanlışı düzelttiğini sanmıyorum. Öyle bir şey amaçlanıyorsa basın toplantısını sadece 3 soruyla sınırlandırmak yerine, akıllarda ne varsa yanıtlamak gerekirdi. Başkan özür diledi, hesapta kendini kurtardı. Ama Beşiktaş'ı malesef...


Son olarak günün sözünü paylaşmak isterim:

"Uzun boylu oyuncunun kısa boylu oyuncuya kafa topunda faul yapması mümkün değildir."

Karizma Abidesi


Ne oldum değil, ne olucam demeli ama sen de zamanında ne olmuşsun be birader... O zamanlar az hanzo değilmişsin.

25 Aralık 2008 Perşembe

Patron Milletinin Puşt Tabiatı #5


Resti çekip çıkarsın hiç olmadı
Arkana da bakmazsın çıkarken
Sürekli arayan adam oldun
Taş çatlasa 2 geri dönüş aldın
Lakayit de değildin ayrıca
Aranan adam olmak istedin
Ne var ki olmadın, olamadın
Tek senin suçun değil
Işık yılı uzakta bu düzen
Lazım gelir ki sen arayasın
Arandın mı hemen açasın
Rahatına düşkün olmayasın

Ses getiren eleman olmak da var
O zaman göz bebeğisin patronun
Namümkün senin benim gibiler için
Ucunda her daim büyük paralar var
Camianın maymunu olmak ayrı mesela
Uzunca bir vakit evin iş yerin

Eden bulur, atan alır
Dedem derdi hep
İtalyanlar boştur
Ne farkı var ki dedim
İspanyollar bir hoştur
Lakin anlamadım hiç
Milan atsa ne olur
İnter yense toz olur
Şampiyon hep Juve'dir

Boca'ya sempatim var
İki renginden ötürü
River 'patron' takımı derler, o ayrı

Peki eksik kimde dersin?
Arayanda mı bekleyende mi
Tekme tokat turşu bayat
Racon kesmek ayrı hayat
Oradan buradan toplarsın
Notunu hep sen verirsin

Aşkla bağlan işine derler
Rahat ettirmek de isterler
Kendi işin olmadığını bilirler
Artık işyerine uğramazlar
Yat kalk dua et kafan rahat
Aşk yok ama maaş var

Demin aklımdaydı unuttum gitti
Önemli icatmış post it koçanı
Net bir şey anlamak istersen
Mahiyetini uzunca yaz sarı kağıda
En ortalık yere de yapıştır
Yanında yörendeki hayran kalsın
Elinden her iş gelir sansın

Mutfağına da girmek gerek
Arada teknik terim bilmek
Hissiyatını yitirmemek
Ayşegül Hanım'dan yardım istemek
Lakin işbilir görünmek

Verimli olmak zanaat
Elinden gelene bir bak
Rüzgarıyla uçurur istese
Malum, patron sever diye
Eniştesi olmasını bırak
Dünden razı yancı olmaya
Elinden tutan var zira
Net maaşı 3 milyar lira

Varyasyonlar dene sen
Uğurlu kravatı tak
Renk renk desen desen
Ufak tefek numaralar iyidir
Planjonla tut topları

Kim bilir ne var içinde
Açar bakarsın şaşar kalırsın
Çıkar sana bir kar küresi
Aman ne güzel der çöpe atarsın
Bilen biliyor niyetini
İnsanca sor sen yine de
Listede adın yoksa kurcalama
İstemesen de koyarlar yoksa
Yavaştan iyi akşamlar de
Onlar sarılırken sıvış aradan
Renk verme olursun rafadan

Çürük elma gönül alma
Anlamak istediğin gibi bak ama
Kurtlu çıkar sakın aldırma
Teşekkür et, bakma arkana
Istakoz kabuklu ve çetrefilli
Razı olmaz gönül yemeye seni
Malesef canlı haşlıyorlar
Ama etin yumuşak olsun diyorlar
Değildir derdim fiyatın falan
Ancak yerim razı olursan
Nedenini bilmem ağlıyorum şu an...

* * *

24 Aralık 2008 Çarşamba

Diego & Papa


“Ben Papa'yla da tanıştım, çünkü ünlüyüm. Düş kırıcıydı. Anneme bir tespih verdi, Claudia'ya bir tespih verdi, ona verdi, şuna verdi, sonra benim sıram gelince İtalyanca olarak ‘‘Seninki özel’’ dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. Annemden tespihini istedim, baktım, benimkiyle aynıydı! Papa'ya doğru yürüdüm, sordum: ‘‘Affedersiniz Papa Hazretleri, benimkiyle anneminki arasındaki fark ne?’’ Bana baktı, sırtıma vurdu, gülümsedi, yürümeye devam ettik. Saygısızlık, sırtıma vurdu, gülümsedi, o kadar!”

Boca Juniors Şampiyon


Boca Juniors tarihinin en önemli şampiyonluklarından biri geldi zannediyorum. Öyle ki River Plate'in son sırada tamamladığı sezonda şampiyon oldular ve muhtemelen bundan aynı şans River'ın kapısını çalmaz.


Ntv Spor'un canlı maç yayını sorunundan ötürü yine canlı izleyemediğim maç oldu. Bu sabah tekrarını seyrettim, tabi talihsizce sonucunu bilerek... Çok tempolu geçmedi maç ama normaldi. Boca'ya 1 farklı mağlubiyet yettiği için bu krediyi kontrollü oyunla elinde tutmak istedi. Tigre de yiyeceği 1 golün şampiyonluğu götüreceğini bildiği için aynı şekildeydi. İlk yarı böylece 0-0 bitti. İkinci yarıda çok belirgin bir tempo artışı olmasa da pozisyonu daha bol geçti. Lazzaro'nun kaleci hatasıyla attığı golden sonra maç kıvamına gelir diye düşünüyordum. Son 20 dakika daha iyi futbol izlemeyi umuyordum. Ama Tigre'nin tecrübesizliği burada kendini gösterdi. Gol yememeleri gerektiğinin farkındaydılar ama gol atmaları gerektiği uzun süre akıllarına gelmedi. Gerekli girişimleri yapamadılar. Maçın son dakikalarında rakip yarısahada Boca rahatça top çevirirken defansif güvenliği elden bırakmama namına baskıyı kuramadı Tigre. Boca, profesyonelliğiyle son dakikaları tüketerek maçı bitirdi. Tribünlerdeki yerleşim ayrıca dikkatimi çekti. Güvenlik nedeniyle olduğunu zannettiğim bir dağılım vardı ki tribünlerin yarıya yakın kısmı boş bırakılmıştı. Yazık olmuş böyle bir maçta...
* * *

23 Aralık 2008 Salı

Sağ Kanat Gökhan Gökhan


Gökhan Emreciksin açıklamış yarın imza için İstanbul'a geleceğini. Transferin erken olması iyi. Geç gelen transferlerin sıkıntısını az çekmedik zaten daha önce. Daha önce de yazmıştım kendisini çok iyi tanımadığımı. Gökhan Gönül'le Deivid kadar uyumlu olup, partnerini aksatmazsa gayet faydalı olur. Kazım da gitmek istiyormuş zaten, bonservisiyle beraber devre arasında verebilirlerse ne ala. Zira bu sene kulübeyi kendine yakıştıramamaya başladı ne hikmetse.

Drenthe


Tahmin ettiğim niteliklerde çıkmadı ama şu tipte bir adamı Fenerbahçe'de görmek istiyorum. Şu tip gelsin bu ligde tutunur valla. Yüzeyselim ama duygusalım...

Apertura Finali: Boca vs. Tigre


Arjantin Apertura'da final maçı bu gece. Boca Juniors, Tigre ile oynayacak. Şampiyonluk için beraberlik yeterli olacak. River Plate'in sonuncu bitirdiği sezon, en önemli şampiyonluk olacak muhtemelen. Şampiyonluk için Boca'ya 1 farklı mağlubiyet yetecek. 2 farklı mağlubiyet halinde ise Tigre şampiyon. -1 averajlı San Lorenzo şampiyonluğu kaybetmiş görünüyor. Riquelme kart cezalısı olsa da Boca'nın şampiyonluğu bırakacağını çok kişi gibi ben de zannetmiyorum. Boca - River derbileri dışında izlemediğim ligin final maçını merakla bekliyorum. 00.45'te Ntv Spor'dan naklen yayınlanacak.



Tigre: 2 - San Lorenzo: 1
San Lorenzo: 1 - Boca Juniors: 3

22 Aralık 2008 Pazartesi

Kısa Kısa


  • Acısıyla tatlısıyla ligin ilk yarısını geride bıraktık, kah güldük kah ağladık. (İlk maddeyi yazmak beni hep germiştir)


  • Ahmet Çakar dün gece beni duygulandırdı. "Muhtemelen buradan size son seslenişim" şeklinde programı kapatırken Melih Gümüşbıçak iyimserce umut vermeye çalışıyordu. Umarım Gürcan Bilgiç'li bir programda izleriz Ahmet Hoca'yı ikinci yarıda.


  • Liglerin tatile girmesiyle Fotomaç ve Fotospor mesai günleri başladı. Gerçi Fotospor bu mesaiyi yılın hiçbir günü bırakmasa da festival havasında 1 ay geçirecekleri için mutludurlar heralde.


  • 5554446 numaralı yılbaşı piyango bileti aldım, amorti çıkarsa bozdurmaya kıyamam, ama son 2 rakam tutsun acımam.


  • 1 milyona yaklaşan nüfusuyla Gebze'de vizyon filmleri izleyebileceğiniz bir sinema olmadığını biliyor muydunuz?


  • Ayrıca aynı Gebze trafik ışıklarını birkaç ay öncesine kadar tanımıyordu. Geçtiğimiz yaz gittiğim sürücü kursunda, trafik ışıklarıyla ilgili olarak hocaya sorulan bir soru: "Hocam biz bunları nerde kullanıcaz?"


  • Yıllardır merak ettiğim bir konuydu, Karl Heinz Feldkamp'a neden Kalli dedikleri. Öğrendim; Almanya'da Karl Heinz'ların genel kısaltmasıymış Kalli. Türkiye'deki İbo gibi heralde.


  • Rüyamda Lost'un Kate'i ve Kavak Yelleri'nin Aslı'sı karışımı birini gördüm. Ama kız Arap'tı. Ünlüydü ama rüyamda hangisiydi hatırlamıyorum.


  • Geçen hafta aldığım laptop soğutucudan gayet memnunum. Öyle ki zamanında yüksek performans gerektiren bazı işlerde bilgisayarı buzdolabına koymuşluğum vardı. Şimdi çok daha rahatım.


  • Bu arada Carles Puyol'u seviyorum.


  • Eskiden bir Limasollu Naci vardı, sağda solda reklamını görürdüm. İngilizce eğitim setleri falan satardı. Limasol'un Kıbrıs'ta olduğunu öğrenince benim için büyüsü bozulmuştu. Daha uzak, gitmesi zor biyer bekliyodum.


  • İleride bir maymunum olsun, adı Meymun olsun istiyorum...

21 Aralık 2008 Pazar

Galatasaray 4 Beşiktaş 2


Bu gece uzun olacak demiştik, ilk sinyaller gelmeye başladı. Galatasaray hak ettiği bir galibiyet aldı ama Beşiktaş'ın da zaman zaman uğradığı haksızlıklar oldu benim nazarımda. Hakemin etkisi skora değildi direkt olarak, sadece dengeyi sağlayamadı verdiği kararlarla. Takımlara bakınca Galatasaray ilk dakikadan itibaren temposunu koruyarak oynadı ve kazanacağını erken belli etti. Beşiktaş'ın atığı goller sadece acaba dedirtti ama zannediyorum Beşiktaş taraftarını da galip geleceklerine inandırmaya yetmedi. Özellikle Seriç'i merak ediyordum ben, abartılmadığını zannediyorum. Enteresan derecede kötü oynadı. Takımın tek kötü oynayanı değildi ama en belirginiydi. Galatasaray orta sahada Cisse'nin ezdiği topları ileriye çok iyi taşıdı ve bulduğu az sayıda fırsatı iyi değerlendirdi. Zira skor 4-2'ye geldikten sonra bir ara ekranda şut istatistikleri belirdi. 4 gol atan Galatasaray'ın o dakikaya kadar 3 isabetli şutu vardı. Galatasaray defansta birkaç güzellik de yaptı Beşiktaş'a ama uyumsuz forvetlerin harcadığı pozisyonlar oldu çoğu. Maçtaki başka bir ilginçlik de 4-2 biten maçta kalecilere çok fazla iş düşmemiş olmasıydı. Rüştü'nün ilk golde topu sektirmesi dışında bir hatası yoktu. Ama hatırladığım önemli bir kurtarışı da olmadı. De Santchis de aşağı yukarı aynı şekilde oynadı. Yediği gollerde hatasızdı, bir de Tello'nun iyi bir şutunu kurtardığını hatırlıyorum. Lincoln bugün de iyiydi, Galatasaray'ın ataklarının genelini başlatan oyuncu oldu. Televizyonda topla oynandığı anlarda görebildiğim kadarıyla top rakipteyken de etkisiz kalmadı. İkinci penaltı pozisyonundan emin değilim, pilot kameradan izlerken tartışmasız görünse de pozisyon tekrarlarında tam ikna olamadım. Ama penaltı bile olsa Uğur'a kızmamak gerek, gayet yerinde bir hareketti. İlk penaltı ise gayet temiz ama yapılmaması gereken bir hareketti. Holosko'nun acemiliğinden olsa gerek. Netice ve oyun itibariyle Galatasaray'ı kutluyorum.

Son olarak Delgado'nun kırmızı kartıyla ilgili bir şeyler söylemek isterim. Kart işareti kuralına zaten karşıyım ama Delgado yaptığı harekette hakemden kart istemiyordu bana göre. Yabancı oyuncular haliyle dertlerini hareketlerle anlatırlar. Televizyondan izlerken rahatça anlaşıldığı üzere Delgado derdini basitçe anlatıyor hakeme, jestlere dikkat edin: "Ben ilk hareketimde kartı gördüm" demeye çalışırken kart işareti yaptığı için atıldı. İlk sarı kartı direkt kırmızı olabilirdi ama ikinci kart biraz insafsızca oldu bana göre. Kurala hala kılım. Ne olur peki oyuncu kart işareti yapsa? Hakemlerin otoritesi sarsılırmış, kuralı koyanlar böyle açıklıyor...

İlk Yarının Lideri

Turkcell Süper Lig, 2008 - 2009 Sezonu, ilk yarı lideri Sivasspor.


Upuzun Bir Gece


Gece her türlü uzun olacak. Hem derbi akşamı hem 21 Aralık. Gece spor programları ek sürelerini de ayarlamışlardır zaten. Rıdvan Dilmen senin, Ahmet Çakar benim dolanıp dururuz artık. Sonuç ya da oyun nasıl olursa olsun her türlü muhabbeti bol olur.

Maça gelince bir beklentim yok. Tahminim de. Galatasaray'ın ritminin daha yerinde olduğu görünen köy ama sizinle bir sırrımı paylaşmak isterim: derbilerin favorisi olmaz. Bunu geçenlerde Haşmet Babaoğlu'nu dinlerken öğrendim sanırım. Bu ve bunun gibi bir çok önemli bilgiyi bizlere kazandırdığı için kendisini fırsatını bulmuşken selamlamak isterim. Derbi öncesi programların hastasıyım bu arada. Lig Tv derbi yaklaştıkça "Derbinin son 8 yılı" videolarını da yayınlamaya başlıyor. Son 8 yıl de enteresan tabi. Maç sabahı stad kapısından bağlantılar sadece o maça gideceğim zaman beni heyecanlandırıyor, ama yine de seviyorum. Açılmışken bir sırrımı daha açıklamak isterim; derbi anketlerine katılmaya hep niyetlenirim, çoğunlukla karar veremeyip 'berabere' derim. Yani bilin ki o anketlerde benim oyum bilinçsiz. Maç saati gelince maç öncesi girdiğim modu 5. dakikada kaybediyorum, bu da başka bir eksiğim. Maçtan girdim, kendime döndüm. Ama maç ile ilgili söyleyecek mühim şeylerim yok şu an. Sadece Seriç'in oynayacağını gördüm. Sezon öncesi Panathinaikos taraftar forumlarındaki muhabbetlere dayanarak kendisini dikkatlice izleyeceğim. Ayrıca maçta kazanan taraf kendi kalesine bir gol atsın istiyorum. Gece üstüne konuşulsun, o futbolcuya pozisyon anlattırılsın falan. Bu gece uzun olacak besbelli...

Cefa Ortamı


Kocaelispor bu dönem 35. golünü yedi bugün. Şu an aklıma gelen 3 tane 5 yedikleri maç var bugünküyle beraber. 4'lük hatırladıklarım da var. Toplama kadro eseri bana göre bu. Kadrolarının farkına ilk olarak Fenerbahçe'yle oynadıkları maçı izlerken farketmiştim. 1-2 tanesi hariç 11'deki bütün oyuncular 4 büyükler kökenliydi. 97'nin İstanbulspor'u gibiydi. Cem Uzan başkanlığında Oğuz-Aykut transferiyle başladıkları ataklarını Hollanda'lı teknik direktör ve oyuncularla desteklenen kadroya 'şampiyonluğa oynar' diyenler bile olmuştu. Şu an tek hatırladığım ilk 7 haftada puan alamadıkları. Kocaelispor da benzeri bir atılıma girdi sanıyorum. Hatta Davids ve Kluivert'ın isimleri geçiyordu sezon öncesi. O da ayrı muamma. Başkanın "Davids'le 99% anlaştık" dediği duyuruldu günlerce. Sevinmedim dersem yalan olur. Bir de maçlarını Gebze'de oynama ihtimali belirince kombinesini almaya bile niyetlenmiştim. Zaten ne Davids geldi, ne de maçlar Gebze'de oynandı. Son olarak Yılmaz Vural aşağıdaki açıklamaları yapmış bugün. Sanırım baya haklı verdiği demeçlerde. İkinci dönem toparlanabilirler mi bilmiyorum ama umuyorum...

''Şu anda 10'dan fazla futbolcumuz alacakları için federasyona başvurmuş durumda ve sözleşmelerini feshetme hakkına sahipler. Bu tarz oyuncu grubuyla çıkıp, puan mücadelesi nasıl vereceksiniz? Değerli taraftarımız dışardan bağırmasını biliyor ama konuları takip edemediği zaman hep adres yanlış olur, insanların emeğine karşı saygısızlık olur. Aynı taraftar bana 'İmparator' da demişti. Onlara hiç kırılmıyorum ama kırıldığım bir şey var, takıma geldiğim günden beri 1 Türk lirası almadık. Oysa peşin paraya anlaşmıştık. Yönetimimize, Kocaelispor'a saygımızdan devam ettik. Böyle zor durumda bize burada çalışmak nasip oldu ama 'Bu sorunların üstesinden gelebiliriz' diye yönetimimize tam destek verdik. Bedava çalıştığınız bir yerde böyle tepkilerle de karşılaşıyorsunuz. İnsani boyutu yok.''

20 Aralık 2008 Cumartesi

Moda Haftaları Başladı


2.5 aylık serüven mi olur, tatil mi bilemem. Reklam geliri olur, orası kesin. "Beckham gelir, dertler biter" diyerek getirmedi zaten Milan bu adamı. Ama dert türesin de istemez. Daha gelmeden Seedorf ve hasta yatağındaki Gattuso selamladı Beckham'ı. Hoş Seedorf bu sene orta saha transferlerine pek ılımlı değildi ama yanlış da konuşmadı. Milan'ın Beckham'a ihtiyacı olmadığını söylemişti. Bu transferden memnun kalana rastlamadım ben. Tatil döneminde Milan'da oynayacağına Beckham kendisi de memnun mudur emin değilim. Bu işten tek karlı çıkan Victoria olur heralde. Milano moda haftaları başladı Beckhamlar için. Beckhamlar bugün itibariyle Milano'da. Biri sağlık kontrolünde, biri ayağının tozuyla alışverişte...

Konyaspor 1 Fenerbahçe 2


Dün, gün içinde sürekli hareket halindeydim. Sabah önce Kartal'a, ordan Feneryolu'na okula, okuldan Beşiktaş'a, sonrasında aynı yolu izleyerek Gebze'ye geldim. Keyifli bir gün geçirdim, hatta 5554446 nolu bir de piyango bileti aldım. Akşam da maç var, oh daha ne isterim ki. Eve geldim, yemekte de domatesli makarna. Dedim bu kadar mı keyifli bir gün olur... Telefonu kapatım yemek sonrası maç ortamına kuruldum. Oktay Derelioğlu'nu yorumcu olarak ekranda görünce bütün güzelliklerin birarada olamayacağını anladım. Sonra sahayı gördüm, inceden sisli, karanlık gibi. Akabinde de futbolcuları, beyaz bayrak formalarla. Her ne kadar beğendiğim bir forma olsa da maçlarda Fenerbahçe'ye benzetemiyorum takımı, zaman zaman maçtan kopuyorum. Neyse maç başladı. Bu şartlarda maça alışana kadar 15 dakika geçti. Ekranda keyifli bir şeyler de yoktu. Tam anlamıyla 20 kişi bir topun peşinden koşuyordu. Hatta 20'si bile koşmuyordu. Ekrandaki soluk görüntüyle bütünleşen bu ortam leblebi tadındaydı. Tek tek futbolculara değinmek istemiyorum, oynamaya niyetleri yoktu pek. Belki biraz mevkisini bilmediğim Uğur...

Takip eden dakikalarda bir serbest vuruş kullanıldı. Top, Konya kalecisiyle Önder arasında tilt oldu ve kaleye girdi. Ben sevindim, Kuddusi durdurdu. Ben oturdum, Kuddusi gol verdi. "El mi, değil mi, el gibi, değil gibi, ama sanki koltukaltı gibi de..." diyip durduk babamla. İkinci gol olunca unuttuk gitti. Güiza'nın asisti 10 numaraydı bu ara. Devre arasında maçı aldık heralde dedim. Konya'nın da oynayası yok gibiydi pek. Aslında maç öncesinde çekindiğim bir Giray Bulak faktörü vardı. Heralde bu sene etki etmeyecek diyordum ikinci yarının başlarında. Veysel'in ağları delen golüne anlam veremedim ben de. Auta çıkan topu birisi almış seviniyor, bizimkiler de üzülüyorlardı. Hatta hakem gol verdi, bizimkiler üzülmeye devam etti. Meğerse Veysel ağları delmiş iyi oynadığı maçta. Sonra başladı sıkıntı dakikalarım. Bir takım 35 dakikayı topu uzaklaştırarak geçirebilir mi diye merak ediyordum, geçirdi. Ama abartısız tam 35 dakika topu ceza sahasının önünde alarak ileri vurdu futbolcular. Konya'nın kısıtlı atakları bu karı eritemedi ama. Beşiktaş karşısındaki Ankaraspor bizi böyle yakalasa halimiz nice olurdu diye düşünmeden edemedim. Sonra maça dönüp kendime sıkıntılı bir totem buldum son 10 dakikada. 30 saniyede 1 ne kadar kaldığını düşünüyodum. Maçı 30'ar saniyelik periyotlarla atlatma yoluna gittim, çünkü cidden herhangi bir dakika takıma güvenemedim bugün. 4 dakika duraklamayla beraber 14 dakikayı 28 tane 30 saniyelik periyot olarak yaşadım. Ama itiraf etmeliyim, son 1 dakikayı biraz boşladım. O dakika top bize geçti ve birkaç pas yaptık çünkü. Evet sadece o dakika paslaşabildik ikinci yarıda. İki tarafı da kutluyorum diye klasik bitirmek istiyorum ama içimden gelmiyor. Neyse ki bir de derbimiz var bu hafta...


Son olarak aklıma gelmişken maçın yardımcı hakemi Nihat Mızrak için 2 cümle söylemek isterim. Bu yazıda söylemezsem bir daha aklıma gelmez, fırsatı da gelmez. Bu adamın halini, tavırlarını çok beğeniyorum. Köşe gönderinden sahaya hakim, itiraza niyetlenen futbolcuyu inceden babacan sert tavrıyla kırmadan bertaraf ediyor. Adını da bugün öğrendim. Bravo kendisine...

Paloma


Bu hafta kokteyl hazırlamaya üşenip de votka limonu tercih edenler için sade ve basit bir tekila kokteyli öneriyorum: Paloma. Ekşi sevenler yaklaşsın biraz. Gerekli malzemeler tekila, limon suyu, greyfurt suyu ve sprite. Greyfurt suyu bulmak sıkıntılı iş derseniz schweppes limon da olabilir acı aromasıyla. Karışımı bardakta hazırlayabilirsiniz. Uzun shot bardaklarından veya herhangi bir minyatür bardakta hazırlamanızı öneririm. Shot olarak değil, küçük yudumlarla tüketilmesi tavsiyem. Çünkü tat itibariyle hoş bir ekşiliği olan bu kokteyle yazık etmenizi istemem shot yaparak. Tadını çıkarın.

Limon suyunun iyi süzülmüş olmasına dikkat edin, küçük yudumlara limon parçalarının dahil olmasını istemezsiniz. Servis öncesi bardağın kenarlarını limonlayarak tuzlayın. Evde geçireceğiniz bir haftasonunu keyifli bir şekilde bitirmenizi sağlar. Ama maç seyrederken tüketmeyin. Maçın skorunu gazeteden öğrenmek istemezsiniz. Afiyet olsun...

- 2 ölçü tekila
- 1/2 ölçü limon suyu
- 1 ölçü greyfurt suyu
- 1 ölçü sprite

19 Aralık 2008 Cuma

Şampiyonlar Ligi Son 16


Genel itibariyle güç dengelerinin yakın olduğu eşleşmeler. İngiliz İtalyan eşleşmeleri ilk dikkat çeken durum olmuş. Bu 3 maçtan kaç İngiliz, kaç İtalyan kurtulacak merak ediyorum. Roma'nın işi bir nebze daha zor görünüyor. Chelsea - Juventus eşleşmesi mücadele açısından en kaliteli maçları izletebilir. Panathinaikos, Lyon ve Sporting Lisbon sonraki turu göremez bence. Real Madrid'in devre arası atakları merak konusu olacak Liverpool için. Ama tahminimce çok şikayetçi değillerdir şu an itibariyle. Sonucunu tahmin etmenin en zor olduğu karşılaşma bu bana göre.

Çeyrek final tahminlerimizi de yazalım, bir kenarda dursun: Juventus, Villarreal, Bayern München, Atletico Madrid, Barcelona, Liverpool, Arsenal, Manchester United.

UEFA Kupası Son 32

Galatasaray yine ve yeniden Bordeux ile eşleşmiş. Fena kura gibi durmasa da bence çok kolay olmayacak. Şu an söylenecek çok şey yok. Zenit'le eşleşilmemesi şans olmuş. Teferruatını maç yaklaştıkça konuşuruz. İlk maç 18 Şubat'ta Fransa'da, rövanş 26 Şubat'ta Ali Sami Yen'de oynanacak. Diğer kuralar için ise en keyifli geçeceğine inandığım eşleşme Werder Bremen - Milan.

Gerilim

UEFA Kupası 5. Maçlar



Grupların son maçları sonrasında gruplar sürpriz dizilişlerle sonuçlanmış. Schalke, Benfica, Sevilla gibi takımların gruptan çıkamaması, Milan ve Valencia'nın beklendiği gibi gruplarını lider tamamlayamamaları, Feyenord'un grubu puansız kapaması gibi. Bu yılın önemli çıkışları ise Metalist Kharkiv ve Twente'den geldi. Beşiktaş'la eşleşene kadar adını bilmediğimiz Metalist grubu lider tamamladı. Twente gibi ortadirek bir Hollanda takımı da PSG, Racing Santander ve Schalke'yi aşağı alarak grubu ikinci bitirdi.


UEFA Kupası'nda gruplarda son maçlar yapıldı, grup birinci, ikinci ve üçüncüleri belli oldu. Aşağıdaki tabloda birinciler, ikinciler, üçüncüler ve Şampiyonlar Ligi'nden gelenler mevcut. Grup birincileri üçüncülerle, ikincileri ise Şampiyonlar Ligi'nden gelenlerle eşleşecek. Kuralar yarın 14.30'da.

Son Dakika Golü


Galatasaray son dakika golünü bay geçtiği haftada yemiş. Metalist Kharkiv grubun son maçında deplasmanda Benfica'yı maçın sonlarında attığı golle 0-1 mağlup etmiş. Bu durumda Metalist'in lider olduğu grubu Galatasaray ikinci olarak tamamladı. Galatasaray için talihsiz olmuş tabi. Şu anki sıralamada Galatasaray ikinci turda, Şampiyonlar Ligi'nden gelecek şu rakiplerden biriyle eşleşecek:

Bordeaux
Werder Bremen
Shaktar Donetsk
Marsilya
Aalborg
Fiorentina
Dinamo Kiev
Zenit St. Petersburg

Takımlara şöyle bir bakıyorum, Aalborg her türlü beklenen rakip. Diğer ideal rakip ise Shaktar olur. Grupta bir tek Basel'e üstünlük kurabilmiş, onun dışında tek galibiyetini son maça antrenman havasında çıkmış Barcelona'ya karşı almış bir takım. Bana göre Dinamo Kiev de Galatasaray için iyi bir rakip olabilir. Bakmayın Fenerbahçe karşısındaki baskın durumlarına. Galatasaray gibi seri ve çok kişiyle çıkabilen bir takım karşısında bu kadar rahat olamayabilirler. Yani kötü takım olduğundan değil, uygun takım olduğundan diyelim. Bunun dışındaki rakipler şu anki duruma bakılınca cidden zor. Tabi finali hedefliyor Galatasaray, bu turda olmasa da diğer turlarda bu takımları gözüne kestirmiş olmalılar. Kuralar yarın Nyon'da çekiliyor, Galatasaray'a bol şans diliyor ve şimdilik Zenit biraz uzak dursun diyorum. Sonrasına Allah kerim...

18 Aralık 2008 Perşembe

Uche Rüyası


Bugün internette Ikechukwu Uche haberleri gördüm Fenerbahçe için. Sevindim, ne güzel dedim. Eğer FM'deki kadar iyiyse müthiş iş yapar dedim. Ama Football Manager'daki kadar iyi olsa çoktan iyi yerlere gelmiş olurdu dedim sonra. Demek ki değilmiş dedim, kendi hayallerimi suya düşürdüm. Ama Football Manager'daki gibiyse gelsin yine...

Hazır konusu açılmışken; bu Uche'nin adı bizim Okhechukwu Uche'ninkine niye bu kadar benziyor hep merak ederim. Tesadüf diyen yanıma yaklaşmasın. Nijeryalı milli futbolcu, soyadı aynı, benzerini yakalamanın mucize olduğu o karmaşık isimle de 1 yaklaşık sonuç. Nijerya'da kaç tane Uche'nin adı bu kadar birbirine yakın olacak da, futbolcu olup milli takıma yükselecek, yetmeyecek Fenerbahçe'nin gündemine gelecek. Yok artık...

Futbolu Neden Seviyoruz #10


Bir arazi düşünün, çitlerle çevrili. Genişçe bir arazi, dışarıdan bakıyorsunuz. İçeride olan biten de pek bir şey yok. Birkaç at geziniyor üstlerindeki kraliyet kılıklı jokeylerin yönlendirmesiyle. Hepsi pırıl pırıl atlar, kuşe kağıt gibi parlıyorlar. Ne güzel diyorsunuz. Biraz daha bakıyorsunuz değişen bir şey yok. Atlar geziniyor ince bir tempoyla. Aralarda engeller var. Kenarından geçmeyip üstünden atlıyorlar. Çoğunlukla da sorunsuz atlıyorlar. Arada birkaçının ayağı takılsa da olan engele oluyor, at yolundan olmuyor. Bütün atlar klasını sarsmadan geziniyor, sonra bir birinci seçiliyor. Kriteri elbet vardır ama izleyen büyük ölçüde anlamıyor. "O da atladı bu da" diyor içten içe. Kimsenin üstü başı kirlenmeden olay sonuca bağlanıyor. Şeker ise kazanan kazanmayan bütün atlara veriliyor, orası güzel.

Sonra dönüp futbola bakıyorum. Çitler yerine tel örgülerle çevrili yeşil bir alan. Yine dışarıdan seyrediyoruz doğal olarak. İçeride hatrı sayılır sayıda adam, bir de top var. Hiç bilmeyen birinin 90 dakikalık maçın 5. bilemedin 10. dakikasında mahiyeti anlaması zor değil. 2 tane kale var, topu rakibin kalesine göndermeye çalışıyor takımlar. Birkaç spesifik kuralı olsa da bilmeden izlenebiliyor, keyif alınıyor. Binicilikteki gibi engellerle karşılaşıyor futbolcular da. Bazen takılıp düşüyor, bazen çalımı basıyor. Her futbolcu değişik özelliklerde. Kimi bilekleriyle oynuyor, kimi kalçadan vuruyor. Kimi reflekslerini konuşturuyor, kimi beyniyle oynuyor. Öyle herkes de gol atamıyor. Atınca da skorborda yazılıyor ki kimin neden kazandığı belli olsun. Tempolu da olabiliyor, sıkıcı da. Ama başlangıcında tahmin edilemeyen heyecanı hep mevcut. Her zaman hakeden kazanamasa da istisnasız her zaman daha çok gol atan kazanıyor. Gollerde eşitlik bozulmazsa adı 'berabere' konuluyor ki izleyicilerin kafası karışmasın. Tribünlerde de insanlar belli bir coşkuyla izliyorlar maçı. Kah kızıyorlar, kah gurur duyuyorlar takımının oyuncusuyla. Ama genellikle kazansalar da kaybetseler de pişman olmuyorlar oraya gittikleri için. Hiç gitmedim ama muhtemelen Nou Camp'ta da olmuyorlardır.

Topumu Geri Ver


"Topumu geri vermezsen babamı üstüne salarım!"


If you don't give my football back, I'm gonna get my dad on you
I only kicked it over your fence and broke a silly gnome or two

Eanie meany, run away

Eanie, run away

Steal my football, run away

I'll get it back some day


Eanie Meany/Jim Noir

Flash oyunu için:

http://www.ifyoudontgivemyfootballback.co.uk/

Nic


Premier Lig'de 100 gol. Başka bir deyişle 'boru değil'. Kendisi buralara geldi ama keyfi yerine gelmedi. 1.5 sezon da olsa canlı izlemek güzeldi. Bir ara kendisi hakkında detaylıca karalamak lazım. Dalyaya ithafen oldu bu biraz. Şimdilik bu soğuk adamın bir sözüyle bitirelim:

"Futbolcu olmasam tenisçi olurdum. İkisinde de çok iyiydim futbolu seçtim. Ama teniste devam etsem de çok ünlü bir tenisçi olurdum."

Royal Crown


Do less live longer...

17 Aralık 2008 Çarşamba

15 Yıl Üst Düzey


“Kariyerimin zirvesinde olmadığımı söyleyebilirim. 15 yıl boyunca üst düzey futbol oynadıktan sonra durgunluk dönemime girdim. Kariyerimin sonuna yaklaştığımın farkındayım. Ancak Barcelona formasıyla koştuğum kadar daha önce hiç koşmamıştım.”

31 yaşına giren Thierry Henry yukarıdaki cümleleri sarfetmiş. İkinci cümleye dikkat çekmek isterim. 15 yıl üst düzey oynamış olması yeter nasıl bir futbolcu olduğunu anlamaya. Bravo valla...

Balık & Yoğurt


Efendim şimdi insanımızda mühim bir yanılgı var. Bayat balıkla yoğurt yememek lazım derler. Bayat balık yememek lazım aslında ama onu bir yana bırakalım. Yoğurt her daim balığın yanında iyidir, zehirlemez, bilakis zehirlenmeyi önler, hepsi bir yana lezzetlidir de...

Olayın özü şudur ki; yoğurt zehirlenmeyi önleme özelliğine sahiptir. Bayat balık da bünyeyi zehirler. Beraberinde yoğurt yenildiği zaman yoğurt zehirlenmeyi önleme maksatlı balığı vücuttan dışarı atmak ister. Tabi insan düşünür, yoğurt yemesem bir şey olmayacaktı. Ama öyle değil. Yoğurt yemesen bayat balık seni zehirleyecekti.

Onun için bayat olduğundan şüphelendiğiniz bir balığı yemişseniz üstüne bir miktar yoğurt veya ayran öneririm. Ama bayat balık yemeseniz yine de daha iyi. Afiyet olsun...

Efsane 11


Hürriyet gazetesi okuyucu oylarıyla son 25 yılın en iyi 11'ini seçti:

1- Rüştü Reçber
2- Recep Çetin
3- Bülent Korkmaz
4- Alpay Özalan
5- Hakan Ünsal
6- Rıdvan Dilmen
7- Arda Turan
8- Sergen Yalçın
9- Hakan Şükür
10- Oğuz Çetin
11- Tanju Çolak

Büyük ölçüde herkesin hemfikir olduğu bir liste olmuş. Son 25 yıl doğduğum günden bu yana olan dönemi kapsadığından gönlümce ahkam kesebilirim diye düşünüyorum. Kaleci tereddütsüz bir seçim zaten. Defans hattına da bir sözüm yok. Deniz Uygar'ı ekleyemeyeceğimize göre gayet ideal bir hat. Orta sahayı seçmek biraz daha sıkıntılı. Adaylar daha çok ve hatlar çok keskin değil. Rıdvan yeri en garanti olan isim sanırım. Zaten ödül töreni öncesinde bir muhabirin kendisine takımda olup olmayacağı sorusuna "Büyük bir sürpriz olmazsa takımdayız" yanıtını verebilecek kadar kendine güvenini koruyan bir adam. Sol kanatta Arda da gayet ideal görünüyor. Zaten sınırlı sayıda alternatif çıkarabildiğimiz bu mevkide Arda'yı seçmek zor olmasa gerek. Orta sahanın ortasında Oğuz da yeri garanti oyunculardan biri ama Sergen'den şüpheliyim. Belki de 11'de içime sinmeyen tek oyuncu. Tabi seçim kriterleri çeşitli; yetenek, takıma katkı veya taraftar sevgisi olarak çeşitlenebilir. Bir dönemin 'orta saha' makinası Beşiktaş'tan daha iyi bir isim tercih edilebilirdi; Mehmet Özdilek gibi. Forvet hattı da olması gerektiği gibi. Forvet hattı için futbol 12 kişiyle oynansaydı da Aykut'u da monte etseydik oraya demek isterim ama UEFA karşı çıkabilir.

Puşkaş'ın Mezarı


Bugün basına düşen haberin başlığını gördüğümde meraklandım. Ferenç Puşkaş'ın mezarının soyulduğu yazıyordu. Neyini çalarlar ki o yaşta adamın dedim. Mezarının bulunduğu katedrale girmiş hırsızlar ve birkaç gümüş şamdanla antika mobilyayı çalmışlar. Tabi biraz da ortalık dağılmış. Bence olayın Puşkaş'ın başına gelmiş olması tesadüf. Muhtemelen hırsızlar eski futbolcudan medet umarak girmemişlerdir oraya. Ama olan olmuş, ayıp da olmuş...

Bu arada haberi okuduktan sonra yaptığım ufak çaplı Puşkaş araştırmasında Ekşisözlük'ten treachery'nin yazdığı bir yazıyla karşılaştım. Ferenç Puşkaş'ın cenaze törenine katılmış ve o günü gayet iyi bir şekilde anlatmış. Bir göz atmanızı öneririm.