28 Eylül 2009 Pazartesi

Uefa Şampiyonlar Ligi Fantasy Football #2


Şampiyonlar Ligi bu hafta 2. maçlara sahne olacak. Uefa'nın resmi sitesinde fantasy football oyununda yerimizi almıştık bizde. Geçtiğimiz haftalarda blogger yasaklaması ile güme giden Blog İdamn Yurdu Ligi duyurumuz vardı. Hem onu hatırlatmak, hem de sezon sonunda kazanana hediye vereceğimizi bildirmek isterim. Kazanan arkadaşa Pierluigi Collina'nın otobiyografisi ''Benim Oyun Kurallarım'' kitabını hediye ediyoruz. Katılım açık, herkesi bekliyoruz.
lige katılım kodu; 8724-8760

Duraklamadan Sonraki Devir, Çöküş


Milan sezon başında beklendiği gibi kötü gidiyor. Milan'ın orta saha kurgusuna bakıyorum. Pirlo, Gattuso, Ambrossini 3 lü blok halinde göbekte, önlerinde de Seedorf ve Ronaldinho var. Pirlo bugün İnter'e transfer olsa fark yaratır. Gattuso bugün Juventus'a transfer olsa fark yaratır. Zamanında Milan'da da fark yaratıyorlardı ama yaratmıyorlar artık. Ancelotti'nin kurduğu ortasaha da buna benzerdi ama arada nüans farkı var. Milan geçmiş yıllarda oyunu tutan, rakibine fazla pozisyon vermeyen, sabırlı, sonuç odaklı bir takımken artık bu özelliğini de yitirmiş durumda.

Dün Milan-Bari maçını sonradan açmış olsanız Milan'ın sol bekinde kimin oynadığını duymak için uzun bir dakika beklemeniz gerekirdi. Milan yapı olarak yıllardır orta saha kanatlarında çizgi oyuncu oynatmıyor. Hücumcu bekler ile götürüyorlar kanatları. Sağ bekte bugün Abate vardı. Abate normalde sağ bekten daha çok ofansif biri. Sol bekteki Zambrotta'yı hepimiz tanıyoruz zaten. Bu iki isim hücumcu olmasına rağmen çok az hücuma çıkıyorlar. Ronaldinho eski sihirbazlık numaralarını yapamıyor. Hücumda Ronaldinho ve Seedorf sadece 2 ye 1 lerle pozisyon arayışında. Fazla seçenekleri de yok zaten. Huntelaar da hiç beslenemiyor.

Bari maçı üzerinden değerlendirmelerde bulunduk ama genel yapı bu şekilde. Pato, Jankulovski, Oddo, Inzaghi oynadığında da aynı kısırlıkta seyrediyor takım. Leanardo belki kurulu bir yapıyı idare ettirebilecek, belki Guardiola gibi üstüne koyabilecek bir teknik adam olabilirdi ama yetersiz bir takımı toplayacak görüntüden uzak. Yeni taktikler, yeni sistemler geliştirmek zorunda. Belki Ronaldinho sol çizgiye, Pato sağ çizgiye atılmalı. Teknik direktör olarak bir şeyleri değiştirmeli Leonardo ya da eski görevine geri dönmeli.

Tapas



Fahişeye Deportivo La Coruna kadrosu saydıran Türk kılıklı bir restaurant sahibi, Torbacı yaşlı bir kadın, şarküterici bir dul, Ferran Adria izleyen bir Çinli. Bu betimlemeler yeter de artar bile. Ben tavsiye edecek kadar beğendim. İmdb'yi takmam bile.


yazan, yöneten; Jose Corbacho & Juan Cruz

imdb notu; 7.0

26 Eylül 2009 Cumartesi

Antalyaspor 1 - 2 Fenerbahçe


Bazen bu ligi, bu futbolu neden bu kadar çok izliyorum diye düşünüyorum. Blogda 700 küsür post var. Bu postlardan sadece 2 veya 3 tanesinde hakeme değinmişizdir. Bu postta da değinmek istemiyorum ama sadece bir kaç cümle edeceğim. Türk hakemlerinin faul kıstaslarına, sarı kart kıstaslarına, penaltı kıstaslarına hiç değinmeden sadece bir kaç cümle. Artık Türk hakemlerinden tek beklentim oyunu kesmeden doğru veya yanlış ama akıcı bir şekilde yönetmesi. Bugün oyun en az 3-4 kere sanki 1. dk dan başlarmışcasına soğuyarak başladı. Oyunun durmasını sağlayan Antalyaspor olsa yine eyvallah çekeceğim ama maçı soğutan hakemdi.

Oyunun başında Fenerbahçe iyi başladı. Sezon başında Emre'nin yaptığı ürpertici hücum presten çok, topu ayağında çevirerek oynadı Fenerbahçe. Golü de erken buldu. Golden sonra da çok farklılık göstermedi oyun. Fenerbahçe yine futbolunu oynamaya çalıştı. Biraz Gökhan Gönül'ün gününde olmaması, biraz da anlık konsantrasyon kaybıyla golü kalesinde gördü. Golden sonra Fenerbahçeli futbolcular yavaş yavaş oyundan düştü. Bunda yukarıda bahsettiğim gereksiz yere çok fazla duran futbolun da etkisi vardı.

Gökhan Gönül'ün çıkıp Semih'in girmesiyle Mehmet Topuz sağ beke geçti. Alex ortasahayı ikiledi, Semih de forveti. Bazı kesimler ''bu değişikliği ile Daum maçı kurtardı'' diyebilir. Bu gaflete düşmeyiniz sevgili okur. Bu değişiklik Fenerbahçe'nin ortasahada bir adam eksik mücadele etmesine ve Antalyaspor'un top yapmaya başlamasına vesile oldu. Sağ beke geçen Mehmet Topuz kaç kere bindirdi veya Wederson kaç kere bindirdi o dakikadan sonra. 80. dakikalara gelinirken kör dövüşüne sahne olan maç, Cristian'ın müthiş mücadelesi ve Fenerbahçe'li oyuncuların topu rakip alana taşıdıktan sonraki geri döndürmeyip, tüm dönen topları alması tek kaleye çevirdi maçı. Bir bakıma da risk alınmış oldu. Son dakiklarda ise Antalyaspor topu idare etmeyi başarınca da 1-2 net pozisyon buldu. Tam o dakikada cesaretlenen Antalyaspor risk almaya başlayınca kaptan Alex cezayı kesti. Fenerbahçe kendi risk aldığında değil, rakip risk aldığında golü buldu.

Fenerbahçe kötü oynadı demek yanlışlık olur. Çünkü oyunun çok durması futbolu kesik kesik izlememize sebep oldu. Baktığımız zaman direkten dönen 3 top var. Güiza'nın atamadığı 2 net pozisyon var. Yani Fenerbahçe yeteri kadar pozisyon buldu ama adsl gibi zaman zaman 100 kb/s ile zaman zaman da 15 kb/s download edilen süreç gibiydi maç.

7'de 7 oldu. Şampiyonluk yolunda devamlılık çok önemlidir. Şu an da bunu başarıyoruz. Maçın yıldızı tartışmasız Alex iken, en kötüsü de tartışmasız Güiza idi.

U-20 Dünya Kupasında Maç Zevki


u-20 dünya kupasında dün 3 maç oynandı. İspanya - Tahiti maçında tam 8 gol vardı. Gollerin 8 ini de İspanya attı. Bu maç üzerinden turnuvanın gidişatı hakkında biraz bahsedelim. İspanya kadrosundaki hemen hemen tüm oyuncular 1. ve 2. ligdeki önemli takımlarda forma giyiyorlar. Ülke dışında top koşturan 2 oyuncu Fran Merida Arsenal'de(çok ilginç bir transfer hikayesi var. Yakın zamanda bloga aktarabiliriz.), Iago Falque ise Juventus'ta top koşturuyor. Tahiti'li futbolcuların da 1 i hariç hepsi Tahiti liginde top koşturuyor (Taumihau Tiatia Fransa'nın ''Ligue du Nord Pas-de-Calais'' liginden Wasquehal'da oynuyor). Ortada çok ciddi bir güç farkı var. İspanya 8 gol attı ama maçta 12-13 gol bile izleyebilirdik. Oyunun temposunu zaman zaman rölantide geçirdi desek yeridir. Oyuna 66. dakikada giren Kike yaklaşık 6-7 dakika 4. hakemle birlikte maçın durmasını bekledi. Bu süre zarfında top devamlı İspanya Milli Takımının kontrolündeydi. Dolayısıyla 8 gol izlememize rağmen maçın hiç bir zevki yoktu.

Turnuvanın diğer gruplarına baktığınızda, İspanya-Tahiti maçı kadar güç farkının bulunduğu maçlar olmayacak olsa da buna benzer karşılaşmalar izleyebiliriz. Bu tip turnuvalarda grup maçları sırasında bir çok maç sıkıcı geçebilir dolayısıyla. Güç dengelerinin yanı sıra futbolcuların yaşlarını da değerlendirmek gerekiyor. Aslında futbolun önde gelen ülkeleri için bazı futbolcular 2. şansını kullanıyor. Çünkü ileride üst düzey futbolcu olacak oyunclar zaten 20 li yaşlarından önce A milli takımlarda yer buluyorlar. Dolayısıyla büyük takımlarda da öğreneceği çok şey olan futbolcular bulunuyor. Bu nedenle turnuvanın hakkını veren futbolu ise grup maçlarından sonra izleyebiriz.

25 Eylül 2009 Cuma

Mısır u-20 Dünya Kupası 2009


Dün itibariyle u-20 Dünya Kupası Mısır'da başladı. Her 2 yılda bir ''Avrupa'nın tüm scout ları bu turnuvayı izliyor. Bizim takımlarımızda izleyen var mı acaba'' muhabbetlerinin konu olduğu turnuva. Gayet tabi ki çok önemli bir turnuva. Önümüzdeki 1-2 yılda öne çıkacak yıldızları tespit etme turnuvası. 2007'de Capel, Mata, Pique, Pato, Altidore, Bradley, Zarate, Agüero, Banega gibi isimleri keşfettiğimiz bir turnuva. Bu yüzden turnuvaya kayıtsız kalmak haksızlık olur.

Turnuvaya 24 takım katılıyor. 6 grup var. 6 grubun ilk 2 si ve en iyi dört 3. bir üst tura kalıyor. Turnuvaya katılan takımlar ve gruplar ise şu şekilde;
A Grubu; Mısır, Paraguay, İtalya, Trinidad and Tobago
B Grubu; Nijerya, İspanya, Venezuela, Tahiti
C Grubu; ABD, Almanya, Güney Kore, Kamerun
D Grubu; Gana, Özbekistan, İngiltere, Uruguay
E Grubu; Brezilya, Kosta Rika, Çek Cumhuriyeti, Avustralya
F Grubu; Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Afrika, Honduras, Macaristan

Yıldız adayları, Brezilya'dan Douglas Costa(Gremio) ve Giuliano(İnternacional), Almanya'nın ikizleri Lars(B.Leverkusen) ve Sven Bender(B.Dortmund), Gana'dan Andre Ayew(Marseille) ve Ransfort Osei(Twente), İspanya'dan Sergio Asenjo, Alvaro Dominguez(A. Madrid), Fran Merida(Arsenal), Güney Afrika'dan Kermit Erasmus(Feyenoord), Avustralya'dan James Holland(Newcastle United Jets), Mısır'dan Mohamed Talat ve Ahmed Shokry(Al Ahly), Nijerya'dan Rabiu İbrahim (Sporting Lizbon), Sherzodbek Karimov(Pakhtakor Tashkent), Çek Cumhuriyeti'nden Jan Sebek(Chelsea) gibi isimler gösteriliyor. Alman Milli Takımında da 2 Türk oyuncu bulunuyor. Bunlar Semih Aydilek(Kayserispor) ve Cihan Kaptan(Bursaspor)

Türkiye bu turnuva tarihinde kendine 2 kere yer buldu. 2003 yılında Hollanda'da yapılan turnuvada oynayan tüm oyuncuları bugün de ligimizde görebiliyoruz ama 4 büyük takımda oynayan sadece Uğur Uçar ve Selçuk İnan var. 1993'te Avustralya'da yapılan turnuvadan ise hatırlananlar Oktay Derlioğlu, Emre Aşık, Hasan Özer ve Mustafa Kocabey.

Maçlar eurosport'dan canlı olarak veriliyor. Bu linkden yayın saatlerini öğrenmeniz mümkün. Blogda da zaman zaman turnuva ile ilgili değerlendirmelerimiz olacak.

24 Eylül 2009 Perşembe

Beşiktaş'ın Sıkışan Trafiği


Kayserispor maçıyla birlikte Levent Erdoğan'ın açıklamaları çerçevesinde Mustafa Denizli, Yıldırım Demirören ve Beşiktaş çokça konuşulmaya başladı. Beşiktaş'ı başarısız olarak addedebiliriz. Başarısızlığı temelinde bence de Mustafa Denizli yatıyor. Yalnız Levent Erdoğan'ın yaptığı açıklamalar büyük bir takım yöneticisinin yapacağı açıklamalar değil. Kaldı ki Ntv'de Güntekin Onay Levent Erdoğan'ın ağızından laf kapmak için de uğraşmadı. Anlatmak istediklerinin tüm çıplaklığıyla anlattı.
Bir an için Beşiktaş'ın teknik direktörü olan Mustafa Denizli'yi unutalım. Beşiktaş'ın içinde bulunduğu dönemden nasıl sıyrılacağını düşünelim. Teknik Direktör arayışına çıkalım. Takımı tanımayan yabancı bir hoca kim olursa olsun geldiği vakit bir süre takımı tanıma devresi geçirecek ve azalan şampiyonluk umutları hepten bitecektir. Takımı tanıyan yerli hocaları düşündüğümüzde ise gelir gelmez takıma güven aşılayabilecek, büyük takımlarda çalışma yöntemlerini bilen, kısa vadede geçici çözümler bulup takımı tekrar şampiyonluk potasına sokabilecek tek isim Mustafa Denizli geliyor. Bu yüzden Mustafa Denizli'nin geçen sene takımın başına getirilmesi doğruydu. Ertuğrul Sağlam'ın istifa etmesi/ettirilmesi Beşiktaş'ın geleceği için yanlıştı ama takımı şampiyonluk havasına sokacak en iyi isim olan Mustafa Denizli'nin getirilmesi doğruydu.

Geçen sene 9 ekimde aynen şunları yazmışım, ''takımı tanıyan, ligi tanıyan, rakiplerini tanıyan bir hoca geldi beşiktaş'ın başına. maçına göre sistem belirlediği için tıkır tıkır işleyen bir sistemi yoktur. bu nedenle genç oyunculardan büyük oranda verim alamaz. maçına göre adamını iyi seçtiği zamanda her zaman kazanır. şampiyonluk çekişmesinde var olur. mantıken doğru tercihtir. bu seneyi kurtaracakları kesin.'' Beşiktaş'ın şampiyon olduğu gün de ''Daha önce kazanılan türkiye kupaları ve anlık başarılar geçtiğimiz yıllarda Demirören yönetimini hep yanılttı. Bu sefer de buna benzer bir tablo ile karşı karşıya Beşiktaş. Bundan sonrası daha sonra yazılacak yazılardır bizim için. Gün kutlama günüdür. Biz de tebrik ediyoruz Beşiktaş'ı.'' yazmışım.

Bunları yazmamızdaki en temel sebep Mustafa Denizli'nin aslında esnek görünen ama çok keskin çizgilerin olmasıydı. Bazı futbolculara çok güvenmesi, her maç kafasında oynadığı takımın gerçekte de oynayabileceğini zannetmesiydi. Futbolda bazı gerçekler var. Nihat sezon başı kampı geçirmemiş biri. Sadece asker arkadaşları 4 kelimelik uygun adım marşları söylerken, o kendi başına kondisyon idman yapmış. Yusuf bu ülkenin en yetenekli futbolcularından ama yaşı 34. Hani hep deriz ya Tugay Türkiye'de oynasa daha erken futbolu bıraktırlardı. Öyle ama Yusuf'un kondisyonu üst üste kaldıracağı 90 dakika sayısı az. Ancak ve ancak oynun sıkıştığı dakiklarda 2. yarı girer oyuna bu haliyle. Bu ve bunun gibi sebepler. Çok takılmayalım bu noktada.

Mustafa Denizli'ye bu yolda biraz da katılıyorum. En az 3 tane (içlerinde Ümit Kayıhan'ın da bulunduğu) yardımcı antrenör istedi kendisi. Yönetim reddetti. Belli ki artık tek başına kaldırabileceği bir yük değil büyük takım yükü Denizli için. Anlaşılan yönetim de çok yardımcı olmuyor kendisine. Transferler elbette çok yetersiz ama kaçında Mustafa Denizli parmağı var bilemem. Zaten kendisi sezon sonunda görevini bırakacağını açıklamıştı ki buradan anladığımız kadarıyla aylarca takip edilen bir listesi yoktu Beşiktaş'ın.
Beşiktaş'ı şu an bu bataktan çıkaracak tek kişi olarak yine Mustafa Denizli'yi görüyorum. Tabi Yıldırım Demirören yönetiminin toparlanmasıyla oluşacak bir hadise bu. 5 yıldır toparlanamayan yönetim şu an toparlanır mı? Sanmam.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Dick Advocaat


Bazen futbol bana büyük bir rotasyon gibi geliyor. Hocalar değişiyor, futbolcular değişiyor ama isimler değişmiyor gibi geliyor. Dick Advocaat'a bakıyorum mesela. Bu adam Hollanda ikinci liginde kariyerini başlatarak basamakları adım adım tırmanmış. Hollanda milli takımında 2 kere yardımcı antrenör, 2 kere de birinci adam olarak görev almış. İlk milli takım kariyerinde 1994 Amerika Dünya Kupasında çeyrek final onayan Hollanda takımının başındaydı. Aynı yılın Aralık ayında PSV'ye gitti ve 1996/97 yılında PSV yi Hollanda şampiyonu yaptı. 1 sezon daha PSV nin başında kaldıktan sonra Glasgow Rangers'a geçti. Rangers İskoçya'da ya şampiyon olur ya 2. olur. 4 sezon kaldığı İskoçya'da 2 şampiyonluk yaşayıp Hollanda milli takımının başına geçti. Bizler Advocaat'ı G.Rangers - Fenerbahçe Şampiyonlar ligi ön elemesinde yakından takındık. Hollanda da zaten sempati duyduğumuz bir takım olduğu için 2004 Avrupa Şampiyonasında daha yakından takip etme şansımız oldu. Almanya Letonya ile berabere kalmasa gruptan çıkması bile muallak bir takım yaratmıştı. Penaltılarda şansız olarak nitelendirdiğimiz Hollanda, bu sefer İsveç'i penaltılar ile eleyip yarı finale kadar uzandı. Yarı finalde de Portekize elenip kupanın dışında kaldı. Herkesin hem fikir olduğu konu Advocaat'ın başarısız olduğuydu. Neticesinde görevinden ayrıldı. Bu sefer Borussia Mönchengladbach'a geçti ve takım 15. sırada ligi tamamladı. Avrupa'nın tükettiği isimlere yeni kapılar açan B.A.E. onu milli takımın başına geçirdi. Sadece 3 ay kalıp Güney Kore'nin yolunu tuttu. Güney Kore'nin onu getiriş amacı Hiddink'in ekolünün bozulmaması ve aynı başarılara devam etmesiydi. 2006 Dünya Kupasında Togo'yu yenmesine ve Fransa ile berabere kalmasına rağmen son maçta İsviçre'ye 2-0 yenilerek 4 puanla grupta 3. oldu. Turnuva biter bitmez Zenit'te buldu kendini. İşte tam bu noktada, Zenit ile tekrar Avrupa futboluna kendini hatırlattı Dick Advocaat. Zenit'te rüya gibi günler yaşadı. Lig şampiyonluğu, Lig kupası, Uefa Kupası ve Süper Kupa. Ardından Süper Kupa sonrası önce Şampiyonlar Ligi, sonra Rusya Ligi başarısızlıkları. Rusya'dan ayrılırken göz yaşları ile uğurlandı. 2010 Ocağında başlayacağı Belçika milli takımı kariyerine de erken başlamış oldu bugün. İşin en ilginç yanı teknik adamlığa başladığı 1981 yılından beri hiç ara vermemiş olması. Kendisi pek tutmadığım bir hocadır ama Zenit ile elde ettiği başarılar ortada. Belçika Milli Takımına neler vereceğini merak ediyorum. İlk sınavını da Türkiye milli takımına karşı verecek.

20 Eylül 2009 Pazar

Karga Tulumba


Beşiktaş - Kayserispor maçının ikinci yarısı. Pozisyonu ve dakikayı hatırlamıyorum. Başımı kaldırıp bir an gördüğüm görüntüyü ise muhtemelen uzun süre unutmam. Sakatlanıp yerde kalmış bir Kayserisporlu oyuncuyu bir Beşiktaşlı ve bir Kayserili oyuncu, kollarından ve bacaklarından tutmuş, yangın yerinden çıkarır gibi saha çizgilerinin dışına taşıyorlardı. Hemen yanlarındaki hakem Bünyamin Gezer ise görevinin bilinciyle çizginin dışını işaret ediyor eliyle. Zira hakemin görevi maçı mümkün olduğunca oynatmak. Zaman kaybına mahal vermemek... Başta da söylediğim gibi başımı kaldırıp baktığımda ekranda gözüme çarpan bir görüntüydü, mübalağasız bir şekilde anlattım...

19 Eylül 2009 Cumartesi

Ukrayna'da UEFA Anıtı




Shakhtar Donetsk'in kazandığı UEFA Kupasının Ukrayna'da anıtı dikilmiş. Açılış Lucescu'dan.

18 Eylül 2009 Cuma

Partizan Toulouse maçının ardından


Toulouse'lu taraftarlar Sırbistan deplasmanında Partizan'lı holiganların hedefi olmuş. Resimdeki şahıs ölüm tehlikesi geçirmiş. Ayrıca Gignac'ın bu maçta yedek soyunması, Fransız basınınca tepkilere yol açtı. Maçı Toulouse 3-2 kazanmayı başardı.
foto;afp

PES 2010 Demo


Pes 2010 un demosu çıkmış. Pesfan.com dan veya bu linkten indirebilirsiniz. Şu linkten de indireceğiniz dosya ile maçın süresini uzatmanız mümkün. Demo versiyonda Liverpool, Barcelona, İtalya, Almanya, Fransa ve İspanya takımları bulunuyor. Sadece hazırlık karşılaşmaları yapabiliyorsunuz.

Öncelikle Pes 2009 dan daha güzel olduğunu söyleyeyim. Oyuncular daha estetik hareket ediyor bu oyunda. Paslarınızın şiddeti vurduğunuz ayağa ve açıya göre çok farklılıklar gösterebiliyor. Grafikler de çok iyi olmuş bu oyunda. menülerden anladığım kadarıyla Become a legend ve Şampiyonlar Ligi modu bu versiyonda da olacak. Kısacası demo versiyon benden olumlu not aldı.

17 Eylül 2009 Perşembe

Dev Maç Nike'ın


Nike İnter Barcelona maçı ile alakalı görselleri dün geceden beri şehrin muhtelif yerlerine yansıtarak güzel bir reklam çalışması yapmış. Eto'o-İbrahimoviç rekabeti, Mourinho-Barcelona rekabeti derken en çok nemalanan Nike olmuş. Barcelona 1 puandan bir nebze olsun menmnundur heralde.

Şampiyonlar Ligi 1.hafta 2.gün


E grubu; Liverpool'dan daha fazla fark bekleniyordu. Oyunun genelinde de hakim olan takım onlardı. Kujt'un attığı tek golle galip geldiler ama hala Gerrard'ın eline bakan bir takım görünümündeler. Fiorentina Lyon önünde ilk yarı baskın olan takımdı ama Gilardino atılınca ikinci yarı bariz bir şekilde Lyon-Frey maçı izledik. Gol Pjanic'ten geldi.

F grubu; İnter Barcelona maçında her iki takımda defansı sağlam kurgulamıştı. İnter iyi oynamaya çalıştı. Özellikle kale vuruşuyla birlikte Puyol ve Pique ye hücum pres yaptılar ama Barcelona defansta hiç açık vermedi. Barcelona ilk yarı itibariyle İbrahimoviç'in defansın arkasına sarkmasıyla pozisyon buldu. İkinci yarı İnter'in oyundan düşmesi Barça'nın klasik kısa paslarına sahne oldu. Mourinho oyuncu değiştirene kadar İnter defans dışında hiç bir şey ortaya koyamadı. Dinamo Kiev-Rubin Kazan maçında tecrübe konuştu. 70.dk ya kadar heralde yanlış yazdılar bu maçı Rubin 3-1 kazandı diye düşündüm.

G grubu; Söyleyecek pek fazla şey yok bu grupta. Stuttgart 2.lik için sadece avantaj kaybetti.

H grubu; Tecrübenin konuştuğu diğer 2 maç bu grupta oynandı. S.Liege 2-0 dan maçı verdi malesef. Olympiacos teknik direktörünü göndermiş ve maçtan 1 saat önce yeni teknik direktörünü açıklamış bir takım. Şampiyonlar Liginin havası farklı olduğu için tecrübe çok önem arz ediyor.

16 Eylül 2009 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi 1.hafta 1.gün


A grubu; 3 takım yarışıyor ilk 2 için. Bordeaux'un için önemli bir puan. Bordeaux geçen seneki performansının üstüne koymaya çalışıyor. Dengeli 2 takım bulunmasa grubunda 2.lik şansı çok yüksek olurdu. Beraberlik Juve için de önemli bir kayıp. Bayern ise zorlanmış. Genç Müller'in 86'da ve 88'de attığı goller ile 3-0 ı yakalamış. Müller'de büyük bir potansiyel var. Hocası da güveniyor. Ballack'tan sonra Almanya'nın yetiştirdiği en teknik Alman olabilir.

B grubu; Bu kadar defansif bir Man. Utd. kadrosunu kimse beklemiyordu heralde. Beşiktaş adına konuşalım. Öncelikle çok mücadele ettiler. Yenilen gol beğendiğim defansa yakışmadı. Sivok'un bölgesini boşaltmaması lazım. Nani elbette o pozisyonda vuruş açısı yakalayacak kalitede bir oyuncu ama İbrahim Kaş zaten açıyı daralttı. Dönen top şans eseri Scholes'un önüne düşmüyor. Adam boş alana giriyor. Hakan Arıkan için artık 1. kaleci dememiz lazım. Çok iyi bir maç çıkardı. Hakan'ın kendisine de güveni gelmiştir artık. Bu maçta Hakan kazanıldı. Man. Utd. çok iyi bir takım olabilir ama sonuçta 18 puanla bitirmeyecek ligi. Elbet bir deplasman maçında puan kaybedecek. İşte bu yüzden minimum 1 puan eksik başlıyor Beşiktaş rakiplerinden. Tabi ilk 2 umudumuz zaten az ama 3.lük gelmesi lazım. Ocaktan sonraki Avrupa maçları daha bir keyifle izleniyor.

C grubu; Real Madrid almış gelmiş maçı söyleyecek fazla söz yok. Sadece ''uyum sorunu olur mu?'' sorusuna cevaplar arıyoruz. Marseille'nın bu grupta Milan'ı ekarte etmesi gerekirdi. Inzaghi Milan'ın elektro şok cihazı. Golünü attı ve Milan bugün mutlu. Peki ya yarın?

D grubu; APOEL gecenin süprizini yapmış. Anorthosis kadar ses getireceğini sanmam ama. Chelsea Anelka ile sonuca gitmiş. Porto'da giden çok ama futbol kalitesinde eksilme yok. Gerçi Chelsea'yi de bu sene hiç beğenmiyorum. Onun da etkisi olmuş olabilir.

15 Eylül 2009 Salı

Arshavin


kaynak; the spoiler

Ankaraspor Düşürüldü, Kafalar Rahatladı


Ankaraspor düşürüldü, kafalar rahatladı. Sonuçtan Ankaraspor ve Ankaragücü cepheleri dahil bütün kesimler memnun ayrıldı -tabi sporcular bunu tamamen dışında-. Tarafların birleşmesiyle tasarlanan, Ankaraspor'un gözden çıkarılarak bütün varlığının Ankaragücü'ne aktarılmasıydı. Bu da transferin son gününde hayata geçirilmeye başlandı. Kalanlar Ocak'taki transfer sezonuna bırakıldı.

İki kulübe birleşmeden ötürü önce ihtar verildi. Kurallara uyulmaması halinde de Ankaraspor'un düşürüleceği belirtildi. Taraflar haliyle oluruna bıraktı durumu. Tarafların bu tutumu gayet normal ama dışarıdan yapılan yorumlar asıl anormal olan. Enteresan şekilde insanlar bunu verilmiş bir ceza olarak algılıyor. Federasyonun çanak tuttuğu usulsüz bir birleşme meydana gelmiştir. Usulsüzlüğü ise zamansızlığındandır. Sezon öncesi gerçekleşse kimseyi etkilemeyecek ve kimsenin de kafasını kurcalamayacak bir uygulama olurdu.

Ankaragücü cephesi de rahatladı bu kararla. Zaten düşmeye terkedilmiş Ankaraspor'la yapacakları maçlarda bir ton şike tantanasına mahkum kalmayacaklar artık. Kağıt üstünde suçlu cezasını, adalet yerini buldu. Benim tek merak ettiğim düşecek takımın hangi yöntemle seçildiği. Yazı tura?

Juventus vs Ajax 1996 Şampiyonlar Ligi Finali


Tuttosport internet sitesinde 1996 yılında oynan efsane Juventus-Ajax maçının fotoğraflarını vermiş. İtalya'da Juventus-Milan çekişmesinin hat safhada olduğu, Hollanda da ise Ajax'ın pamukta fasülye yetiştirir gibi yıldız yetiştirdiği, Juventus'ta Peruzzi'nin Peruzzi olduğu seneler. Peruzzi o zamanlar henüz 80 kilo, Del Piero 22 yaşında, defansta Ferrara, ortasaha dinamosu Deschamps, santrafor ikilisi Vialli-''beyaz saçlı prens Ravanelli'', teknik direktör Lippi. Ajax'ta, de Boer kardeşler, Kluivert, Davids, van der Saar, Litmanen, van Gaal var. Ajax'ın forması klasik. Juventus ise omuzlarda sarı yıldızların bulunduğu son derece şık ve efsane deplasman formasıyla sahada. Maç Roma Olimpiyat stadında. Ravanelli neredeyse sıfır tabir edilecek bir noktadan v.d.Saar-F. de Boer ikilisinin hatasını affetmemiş ve takımını 1-0 öne geçirmişti. Litmanen 41. dk da F. de Boer'in serbest vuruşundan seken topu ağlara yollayarak ilk yarının 1-1 bitmesini sağlamıştı. 2. yarıda ve uzatmalarda gol gelmedi ve maç 1-1 bitti. Vialli'nin bomboş kaleye atamadığı bir gol var ki Güney Amerika'da ölüm sebebi olur. Neticede penaltılara gidildi. Ajax'tan Davids ve Silooy penaltıları kaçırınca Juventus şampiyon oldu. İtalyan taraftarında da öyle garip bir gelenek varki bazı futbolcular seromoniye donla çıkmak zorunda kaldı.



14 Eylül 2009 Pazartesi

Uefa Şampiyonlar Ligi Fantasy Football



Biliyorsunuz uefa nın artık klasikleşen oyunu Fantasy Football oyunu var. Barış a.k.a Zoban ile görüşüp Blog İdman Yurdu ligi ekledik. Şampiyonlar Ligi için çekişeceğiz. Malesef Avrupa Ligi için Fantasy Football bu sene kurulmamış. Şampiyonlar Ligi ile idare edelim. Herkes davetlidir. Ne demiş ünlü düşünür ''sizin gibi gençleri pistlerde görmek isteriz''.

http://en.uclfantasy.uefa.com/


lige katılım kodu: 8724-8760

13 Eylül 2009 Pazar

Ribery'nin Van Gaal Aşkı


Bayern adına ilk yarısı sıkıntılı geçen (1-1) B.Dortmund maçında Ribery ikinci yarıda oyuna dahil oldu. Maça hareket getiren Ribery, harika bir serbest vuruşla skoru 3-1 e taşıyan golü attığında doğruca hocası Van Gaal'e koştu. Tabiri caizse kucağına atladı diyebiliriz. Ribery yaklaşık 2 hafta önce Van Gaal ile arasının soğuk olduğunu belirtmişti. O günden bu güne aralarında neler geçti acaba böylesine bir sıcaklık yaşıyorlar şimdi.

Galatasaray 3 - 0 Beşiktaş


Lige verilen milli takım araları takımları ufak da olsa etkiler. Formda olan bir takımın ritmini bozabileceği gibi formsuz bir takımın toparlanması açısından olumludur. Maç öncesi milli oyuncuların çokluğu nedeniyle Galatasaray'da bir miktar düşüş bekleniyordu. Beşiktaş için ise daha olumlu oynaması ümit ediliyordu. Sahaya Galatasaray beklenen formatta çıktı. Mustafa Denizli ise hala macera peşinde. Bu maçta da Yusuf'tan sol kanat, Ekrem'den defansif ortasaha yarattı. Tabata ise tek santrafor Nihat'ın arkasında maça başladı.Bu oyuncu burada oynamaz, şu oyuncu şurada oynar tarzı yorumlardan pek haz etmem ama Mustafa Denizli bugüne dek denenmemiş, denenmesine de gerek olmayan işler yapıyor.

Serdar Özkan Beşiktaş'ın en olumlu işler yapan ismiydi bence. Gerek çizgi oyuncu özelliklerini, gerek santrafora yardımcı özelliklerini sahaya çok iyi yansıttı. Kaçırdığı 2 net pozisyonda da vuruş anına kadar doğru hamleleri yaptı. Yusuf Şimşek bugünün en kötü ismi olmasına rağmen ikinci yarıda Tabata oyundan çıktı. İlk maçına göre Tabata iyi sinyaller verdi. Ligde Beşiktaş'a mutlaka katkı yapacaktır. Beşiktaş'ta Ernst'in yayında oynayacak oyuncu Fink'tir. Formsuz olduğunu düşünüyorsan Uğur'u koyarsın. Elinde imkanın varken Ekrem'in oynaması düşündürücüdür. Rüştü ise artık her golden sonra elini kaldırıp yan hakeme itiraz eden 19. oyuncu kontenjanı ile kale arkasında oynamalı. Skoru etkileyen 2. isimdi Beşiktaş'ta.

Galatasaray'da Arda milli maçtan kalanlarıyla sahada oynadı. Pek etkili değildi. Keita Sabri ile sağda iyi mücadele etti. Bunda Yusuf'un etkisi büyük. İlk 30 dakikada sağdan yapılan ortalarda Kewell 3 net pozisyona girdi. Şansızlığından atamadı bu golleri. Teknik oyuncu bana göre böyle olmalı. Telefon kulübesinde çalım atacağına, auto çıkan volenin bile hakkını vermesi gerek. Galatasaray oyunun genelinde bekleyen takımdı. Zaten golü de erken buldular. Rahat bir maç oldu onlar için.


Top genel itibariyle Beşiktaş'lı futbolcuların ayağındaydı. Oyunun yapısına baktığımızda da Ernst ve Ekrem ile rakibi durdurmayı, Tabata ve Yusuf'un topları ile Nihat ve Serdar Özkan'ı defansın arkasına sarkıtmayı düşündüler. Galatasaray golü erken bulmasa belki bu düşünce açılan Galatasaray takımına karşı tutardı ama 3. dk da yedin golü. İkinci yarı Fink'in ve Bobo'nun girmesi doğru ama çıkan oyuncu Tabata değil de Yusuf olmalıydı. Topa yön veriyorsun ama son toplarda sıkıntı yaşıyorsun. 2. yarı yine baskındı Beşiktaş ama yine Rüştü'nün hediyesi ile durum 2-0 oldu.

Galatasaray yoluna devam ediyor ve edecekte. Beşiktaş'tan ise artık çok şey beklememek lazım. Şampiyonlar Ligi ile birlikte iyice dağılabilir bu takım. Ligde de yıldız oyuncularının becerisiyle bir noktaya gelebilir. Mustafa Denizli'ye artık sorulması gereken soru Türkiye Milli Takımı mı yoksa İran Milli takımı mı olması gerekir. Türk Milli takımda görmesek bari.

11 Eylül 2009 Cuma

Yağmur


Yağmur sadece İstanbul'u değil Amerika Açığı da vurdu.

Nadal - Gonzalez maçı da yarıda kaldı.

Women's Euro 2009


Finlandiya'da Avrupa Bayanlar Futbol Şampiyonasını geride bıraktık. Türk medyasında turnuvaya ilgi neredeyse hiç yoktu. Zaten turnuva ile ilgili türkçe kaynak bulmanız çok zor. Tüm maçları izleme imkanım olmadı. Turnuva öncesi takımlar ve oyuncular hakkında bilgim çok azdı zaten. Blogda da hiç işleyemedik bu organizasyonu.

Daha önce denk geldiğim turnuvalara göre daha izlenebilir bir hal almış bayan futbolu. Defanslar yine büyük hatalar yapıyorlar, kaleciler yine olmadık golleri yiyiyorlar ama eskisine nazaran daha az. Fiziki mücadele olarak elbette çok eksikler ama bunu teknikleri ile kapatmaya çalışıyorlar. Hemde her geçen gün bu özelliklerini arttırıyorlar. Muhteşem bir kaç gol izledik ve bundaki asıl etken kalecilerin çok büyük hataları değil, futbolcunun teknik kapasitesi sayesindeydi. Tribünlerde büyük boşluklar vardı ama stadyumlar ve zemin harikaydı. Kesinlikle izlemeye değer kazanıyor bayanlar futbolu.

Finallerde 12 takım, dörderli 3 grupta bir araya geldi. Toplam 25 maç oynandı. Finalde İngiltere ve Almanya karşı karşıya geldi. Almanya rakibini 6-2 lik skorla eleyerek kupanın sahibi oldu. Alman milli takımından Inka Grings attığı 6 golle altın ayakkabıyı kazandı. Almanların turnuvaya ilgisi vardı. Turnuva dönüşü ülkede de erkek takımını aratmayacak coşkuyla karşılandı.

Capello ve İngiltere


Eğer futbolda başarının anahtarından söz ediliyorsa elinde maymuncuk bulunan 4 isim bilirim. Hiddink, Hitzfeld, Mourinho ve Capello. Capello İngiltere'ye öyle bir dokundu ki sanki yıllarca uyumuş olan bir devi uyandırdı. Takımı defansif oynattığı için Real Madrid'den kovulurken, bugün İngiltere 31 gol ile elemelerin en çok gol atan takımı durumuna geldi. Yedikleri gol sayısı ise 5. Elemelerde oynadıkları 8 maçta forma giyen toplam oyuncu sayısı ise 26 (bizim milli takımımızda bu sayı 31). 8 maçta takımın gördüğü sarı kart sayısı da sadece 7. Belli bir sistem ve oyuncu kadrosu oturtmuş durumda. Son yıllarda dünya ve avrupa kupalarına büyük umutlarla giden, en son Avrupa Şampiyonasına gidemeyerek dibe vuran İngiltere'de umutlar Güney Afrika 2010 için her zamankinden daha fazla.

10 Eylül 2009 Perşembe

Paraguay vs Arjantin


Paraguay maçı 1-0 kazanarak Dünya Kupasına gitmeyi garantiledi. Arjantin ise üst üste puan kayıpları ile hayal kırıklığı yaratıyor. Paraguay taraftarı galibiyeti ve turu dalga geçerek kutluyor. Bana göre de en büyük suçlu Maradona...

8 Eylül 2009 Salı

Tarihi Nasıl Kaçırdık? : Adana Demir - Livorno

Her şey şehir efsanesi gibi başlamıştı, Adana Demirspor Livorno'yu konuk edecekti ve biz de tarihi bir olaya tanıklık edecektik. Ne yazık ki şanslı olan 15.000 biletli seyirci dışında 70 Milyon nüfuslu ülkede bunu izleyebilen hiç kimse olmadı. Cuma günü bu ülkede tarihi bir maç oynandı ama futbolun her şeyiyle yankılandığı, her alanda konuşulduğu topraklarda bizim gibi futbolun peşinde bıkmadan usanmadan koşanların elinde hiç bir bilgi yok. Konuşacak bir şeye, yapılacak farklı yorumlara sahip değiliz. Dünya çapında ses getirmesi gereken, Türk futbol tarihinde bir ilk olan, modern futbolu rafa kaldırıp 1950'lerin, 1960'ların ruhunu yaşatan bu tarihi maçı kamuoyumuzun, Türk basınının ve medya kuruluşlarının işgüzarlığı ve ilgisizliği sayesinde izleyemedik. Elimizde DHA'nın 4-5 dakikalık görüntüleri ve kendi yayın kuruluşlarındaki birbirinin kopyası haberleri, NTV Spor'un bir kaç haberi ve çekimiyle Anadolu'dan Futbol'un yazarı Hüseyin'in yazıları var bilgi olarak. Cuma gecesi Türk futbolu için nasıl tarihi ve unutulmaz bir gece olduysa Türk spor yayıncılığı için de aynı oranda tarihi ve utanç dolu bir gece oldu bizce.

Öncelikle DHA ve NTV'nin hakkını verelim, canlı yayın yapmamış olsalar bile ileride bahsedeceğimiz gibi siyasi yönü olan böyle bir müsabakadan bizi haberdar etmek için verdikleri çaba da önemliydi. Özellikle NTV'nin canlı bağlantıları ve Bağış Erten'in oraya gitmesi tatmin ediciydi. Yenilsen De Yensen De'yi sunarken konsept olarak bu maçı temel almaları da zaten işi önemsediklerini gösteriyor. DHA da elindeki görüntüleri diğer yayın organlarıyla paylaştı, kendine bağlı olan bir kaç gazetede haber yaptı bunu. Çaba harcayanların emeklerine ve çabalarına saygımız sonsuz elbette ancak futbol tarihimizde bir ilki yaşadığımız bu festival gibi olayla ilgili tüm verileri 10 dakikada izleyip-okuyup bitiriyoruz. Bu kadar kısa sürmemeliydi bir tarihe tanıklık etmek.

Şimdi Livorno'nun Türkiye'ye gelişinin belli olmasından sonra aşama aşama yaşanan olaylara ve bir tarihin gözümüzün önünden nasıl kaçıp gittiğine bakalım.

O olaya tam anlamıyla girmeden önce şuna değinelim : İlk paragrafın sonunca "bizce" diye kişisel bir ifade kullanmış olabiliriz ancak bunu açmak gerekir. Düşüncemiz bu olsa da kişisel olarak değil, ülke genelinde de hayati önemi olan bir olaydı bu sonuçta. Türkiye'nin 3. kademe ligi olan TFF 2. Lig takımı Adana Demirspor, Avrupa'nın 3 dev liginden biri olan İtalya Serie A'dan bir takımı Türkiye'ye getiriyor. Bu olay sadece Adana Demirsporlular'ı değil, en büyük rakipleri Adanasporlular'ı ve stada giremeyen tüm Adanalılar'ı, Anadolu'da futbolun peşinden koşan tüm tribün emekçilerini, karşılaşan iki ekibin ortak noktası olan solcuları ve solcuların da siyasi arenada en büyük rakibi olan sağcıları da ilgilendiriyor. Maça ilginin ne kadar fazla olduğunu anlamak için İzmir'den Yalı'nın, İstanbul'dan Çarşı'nın, Ankara'dan Alkaralar'ın ve çeşitli yerlerden bir çok taraftar grubu üyelerinin tribünde yer aldığını hatırlatalım. Futbolu kıyısından köşesinden tutan herkes kendini bir de siyasete adayanlar için zaten bulunmaz bir nimetti bu maç.

Artık yayın konusuna geçebiliriz tamamen. Bu maçın oynanacağı kesinleştiği zaman ilk olarak Adana Demirspor ve NTV Spor arasında ufak bir görüşme oluyor. Anlaşmaya varılamıyor ilk aşamada. Tabii bu 2 yönü var, Adana Demirspor ve NTV olarak ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Aslında ikisi de farklı açılardan aynı yola çıkıyor ama açıklamalardaki ufak farklılıklar ilginç tezatlara da sebep oluyor. Öncelikle NTV'ye sorduğumuzda NTV tarafından canlı yayın konusunda bir niyet olduğu, görüşmenin yapıldığı ancak anlaşmanın sağlanamayıp sonuçsuz kaldığı söyleniyor. Bu gelişmelerin ardından Adana Demirspor başkanı aynı zamanda bir Adanasporlu da olan Güntekin Onay'ı arıyor ve bu maçın yayını konusunda bir ricada bulunuyor. Araya başkaları da sokuluyor ancak NTV ikinci aşamada pek de niyetli olmuyor yayın konusunda. Kısacası "bakarız" deniyor ve geçiştiriliyor olay. Detaylı görüşüp de anlaşılamama gibi bir durum yok ortada ama devamında da konuşulan bir şey yok. Öylece askıda kalıyor kulüp ile NTV arasındaki görüşme. Olumlu sonuç alınamamasındaki sebebin mali konular mı yoksa maçın siyasi durumu mu olduğu konusunda bir kanaate varamıyoruz yani. NTV'nin bu maçı kimseye kaptırmayacağını düşünürken yayın konusunda ciddi sayılabilecek bir gelişmenin olmayışı bile düşündürücü. Burada ilginç bir nokta da NTV'nin maçı yayınlamamasına rağmen bu işe en çok özen gösteren kanal olması ve diğer kuruluşların önünde yer alması, garip bir tezat oluşuyor bu açıdan bakınca.

TRT cephesinde ise olaylar başka bir boyut alıyor. NTV cephesindeki gibi basit bir ilgisizlik hikayesi değil olay. İlk başta ücretsiz yayınlayalım diyor TRT. Bu işin en tepesindeki kurum olduklarını söyleyip kulüple ücretsiz yayınlanması için anlaşmak istiyorlar, bir nevi ültimatom yolluyorlar kulübe. Ya parasız yayınlarız ya da yayın yapmayız diye. En azından sembolik bir ücret ödenmesi ve az da olsa bu güzel girişim için destek olunması isteniyor kulüp tarafından, TRT para vermemekte direniyor. Kulüp devreye AKP Adana Milletvekillerinden birini sokmak istiyor. Telefon görüşmesi yapılıyor ve TRT'den yayının yapılıp kulübe makul bir ücret ödenmesi yolundaki istekler iletiliyor. Bilin bakalım bir vekil bu tarihi maç için seçildiği ilin takımına nasıl destek oluyor?.. Herhangi bir girişimde bulunmayıp kendisini vekil seçen ili böyle mükafatlandırıyor. Devletin elindeki kanala bir milletvekili olarak açıp rica etse ve bu maç TRT3'ten yayınlansa herkes tatmin olurdu. Ancak milletvekili bunu yapmadı, TRT yönetimi de bu güzel girişime finansal olarak destek sağlamayınca canlı yayın konusundaki son umut da uçup gidiyor. Tüm bu olumsuz görüşmelerin ve sonuçsuz çabaların ardından TRT maçın siyasi yönünü sebep gösterip yayınlanmama gerekçesini böyle açıklıyor kulübe. Mali konuların önüne perde çekilip ana sebep buymuş gibi gösteriliyor bir bakıma. Gerçi ana sebep olduysa o daha da vahim ya neyse, siyaset olayına girmeyelim, bizim tek derdimiz futbol. Her fırsatta Anadolu takımlarının gelişmesini savunanların, kendi normal reytinglerini fazlasıyla aşacağı neredeyse garanti olan böyle bir tarihi organizasyonu bedavaya getirme çabalarını da Türk futbolundaki kısır döngünün cevabını arayanlar için verilmiş en güzel cevap olarak addediyoruz.

Kaçırdığımız tarihi fırsatın verdiği üzüntü ve buna bağlı hayal kırıklığının etkisiyle elimizin uzandığı her yere uzanmaya çalıştık bize göre medya ayıbı olan bu olayın detaylarını öğrenebilmek için. Bunca bilgiye ulaştıktan sonra üzerine daha fazla yorum yapmak, işin siyasal boyutlarına karışmak pek bizim işimiz değil. Yukarıdaki olaylar çerçevesinde kaçan fırsat konusunda herkes gibi bizim de düşüncelerimiz var fakat bizim aklımız fikrimiz futbol. Bu yüzden kimseyi yönlendirmeden ulaşabildiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Gönül isterdi ki stadın kapasitesi doğrultusunda 15 binle sınırlı kalan bu tarihe tanıklık eden birey sayısı çok daha fazla olsun ama olamadı maalesef. Muhtemelen önümüzdeki sezon bir fırsatımız daha olacak bu şölen için. Bu sefer yer İtalya olacak. Bizim medya kuruluşlarımız akıllanır mı bilmiyoruz ama İtalyan TV kuruluşlarının tutumunu da merakla bekliyoruz. Bu tip olaylara son derece alışık olan ve bir çok takıntıyı aşıp demokratikleşmeyi başarmış olan İtalya'da yayın sıkıntısı olmayacağını düşünüyoruz aslında. Olmadı İtalya yollarına düşebiliriz şu heyecan ve merakla...

TV yayını konusunda canlı yayın olmasa bile izleyiciye maç sunulamaz mıydı diye düşünüyoruz. 90 dakika kaydedilir ve maç sırasındaki tatsız durumlar ve siyasi olaylar kırpılıp 60-70 dakikalık çok geniş bir özet şeklinde yayınlanabilirdi.

7 Eylül 2009 Pazartesi

kısa kısa


- Monitörüm bozulduğu için 4 gündür yazamıyorum. Hala bir monitör sahibi değilim. Bir yerlerden monitör bulana kadar post sıklığı bu şekilde devam edebilir.

- Arjantin'in kazanmasını isterdim. Sırf dünya kupasına katılması için. Ne var ki Arjantin en az bizim milli takımımız kadar kıyafetsiz. Sanki sahaya çıkaralım bir 11 bakalım ne oluyor mantığı güdülüyor. Eminim ilk gol gelene kadar en az 2-3 Brezilya'lı ''biz buradan nasıl çıkacağız'' diye düşünüyordu. Mücadele, hırs, teknik bir yere kadar.

- Adana Demirspor - Livorno maçı ile ilgili çok fazla blog yazısı göremedim. Görsel materyal de az. Ntv'de 3-4dk lık tribün görüntüleri izledim. Hakkında bir şeyler yazmak isterdim ama uygun dil bulamıyorum. Biraz daha bilgi sahibi olursam belki o zaman yazarım.
- Kaladze Güney Amerikalı olsaydı şimdiye çoktan ölmüştü.

- İlkokul zamanından kalma pis bir huyum var. Sabahları annem uyandırır ''ya anne 5dk daha'' der ve uyumaya devam ederdim. Sonuçta anne bir şekilde dürter ve o sıcak yataktan mecburen kalkarsınız. Artık cep telefonu uyandırıyor ama anne gibi şefkatli değil. Alarm çalıyor ve aynı cümleleri içimden telefona sarfediyorum. Uyku sersemi halimle eğer alarmı kapatırsam yandı gülüm keten helva. Bu şekilde üniversitede vize kaçırıp ''0'' almışlığım ve işe geç kaldığım için patronun uyandırmışlığı var.

- İş demişken, birilerinin aramasını beklemek ne kadar zor. Diyorsun ki ha bugün, ha yarın arar ama aramaz. aaa bak haftasonu gelmiş, pazartesi arar dersin gene aramaz. aa pazartesi bilmem ne yapıyordur salı arar dersin ve ümidin kesilene dek bekler durursun.

- Tv de yayınlanan her futbol programını bir tutmam. Bazısının başlığı futbol programıdır ama içi başkadır. O programı futbol programı izlemek için de izlemem. Bay Tahmin benim için bu tip bir programdı. İddaa'ya çok meraklı değilim. Para kazanmak için değil, canım sıkılınca oynarım. Hiç iddaa programı da izlemem. Yalnız Fikret Engin ve Murat Özarı inanılmaz zevkli ve komik program yapıyorlardı. Zaten mail ve sms ile gelen mesajlar efsane olmuştur. Bir çok kaydı video paylaşım sitelerinde bulabilirsiniz. Murat Özarı facebook'tan geçen hafta yayının başlayacağını yazmıştı ama ertelendi sanırım. Bu hafta başlıyorlarmış.

- Laptop güya kolaylık ama insanı masaüstü pc den daha çok yoruyor bence.

- Bu aralar bayanlar futboluna feci sardım. Ha şu gün post atarım, ha bugün post atarım derken hem monitörü kaybettik hem de turnuvanın sonuna geldik. Finalistlerden biri Hollanda'yı eleyen İngiltere oldu. Hollanda bayanlar takımı çok garip. Erkek milli takımının tam zıttı. Diğer finalist ise bugün saat 19:00 da Almanya-Norveç maçıyla belli olacak. İnanın çok zevkli bir mücadele olacak bu maç.

- Milli takım da Bosna'yı yensin artık. Ayıp oluyor ama...

3 Eylül 2009 Perşembe

Transfersiz 1 Yıl


Haberin başlığını gördüğümde Platini'nin piyasayı dengelemek adına radikal bir eylemi sandım ve geçmiş yılların hatrına eyleme Chelsea'den başlamış diye düşündüm. Gel gör ki ne cezayı veren UEFA'ymış ne de cezanın sebebi piyasa dengesi.

2007 yılında Lens oyuncusu Gael Kakuta'nın sözleşmesine aykırı olarak Chelsea ile imza atmasıymış sebep. Lens kulübünün, oyuncusunu kışkırttığı için Chelsea kulübünü FIFA'ya şikayet etmesi sonucu FIFA tarafından en büyük zevki elinden alınarak cezalandırılmış Chelsea: önümüzdeki 2 transfer sezonu (yıl değil) transfer yapamama cezası. Futbolcuyu da boş geçmemişler, o da 4 ay futbol oynayamayacak. Chelsea'nin itiraz hakkı mevcutmuş ama sonuç çıkması pek olası değil. Zira bu tarz caydırıcı ve emsal teşkil eden cezaların mevcudiyeti her daim ceza kurullarının işini kolaylaştırmıştır. Hele ki bu ceza Chelsea gibi bir kulübe kesilebilmişse.

Chelsea'nin önümüzdeki 2 sezona yetecek bir kadrosu var şu an. Sözleşmeleri sağlam tutmaları yeterli. Bu ceza süresince biraz para biriktirip sonraki sezon kaldıkları yerden devam edebilirler. Şimdilik Mazhar Alanson'dan "Bir Zamanlar Fırtınalar Estirirdim" adlı eseri armağan ediyorum Londra sakinlerine...

Milan Stepanov


Trabzonspor her ne kadar ligde başarısız olsa da yabancı ülkelere oyuncu transferi konusunda çok başarılı bir kulüp. 750 bin euro ya aldığı Stepanov'u 2. senenin sonunda Porto'ya 3.5m euro ya satmışlardı. Stepanov Porto'da kötü 2 sezon geçirdi. Devamlı sattığı oyuncular ile alakalı övdüğümüz Porto bu kez boşa salladı. Onlar da 2. sezonun sonunda Stepanov'u kiralama yoluna gittiler. Stepanov bu sezon La Liga'da, Malaga'da arz-ı endam ediyor. Atletico Madrid maçının ilk 45 dakikasında forma giymiş bile.

Evladıma Miras Bu Sevda




Çarşamba günü 400 bebek taraftar, yaklaşık 40 dakika süren fotoğraf çekiminde PSV için bir araya geldi.

1 Eylül 2009 Salı

Transferin Son Günü


Transferin son günleri çok hareketli geçer. Artık yerden çekeceğiniz bir kağıt veya blöf yapmak gibi bir lüksünüz de yoktur. Geçen sene trafik çok sıkışıktı ve bir o kadar da heyecanlıydı. Milito, Berbatov, Robinho, Fellani, Voronin gibi isimler yer değiştirmişti. Bu sezon Ribery dışında heyecanlandıracak isim yoktu ve Ribery'de kulübünde kaldı.

Türkiye'de Caner Erkin iyice dillenmiş ve herkesin beklediği bir isimdi. Kısaca faydalı olur ama sol bek oyarsa yazık olur diyelim. Sercan ise Bursaspor'da kaldı. Galatasaray'lıları ilgilendiren bir diğer haber haber Lincoln'den geldi. Skibbe, Lincoln'ü Eintracht Frankfurt'a getirdi ve 1 yıllık kiralık olarak anlaşıldı. Monaco bu sezon rakiplerine oranla sessiz kalmıştı. Onlar da Gudjohnsen'i Barça'dan 1 sene kiralık olarak getirdi. Gudjohnsen 9 numarayı giyecek Monaco'da. Barça'nın kiralık yolladığı bir diğer isim Henrique. Geçen sezon Leverkusen'e kiralanmıştı. Bu sezon da stopere Chygrynskyy transfer edilince Racing Santander'e kiralanmış. Santander bir de Newcastle'dan Xisco'yu kiraladı. Xisco da geçen sene Newcastle'a son gün transfer olmuştu. Kezman ise yine kedi gibi 4 ayak üzerinde. Zenit doyuracak bu sene de karnını. Ebi Smolarek ise boşta kalmış, üzüldüm. Kezman'dan daha çok iş yapardı. Fabio Grosso'da 2m euro'ya Juventus'a transfer oldu. Juveliler için de sevindirici bir haber bu bence. Kuzmanovic'de Stuttgart'a 8m euro'ya transfer olmuş.

edit: lincoln'ün transferi iptal olmuş.

not: geçen sezon 1 veya 2 haftada bir tüm transferleri listelerdik. bu sene de başlamıştık onu yapmaya ama çok zahmetli bir iş bu. devamlı güncel tutmayıp 2-3 günde bir araştırmazsanız ipin ucu kaçıyor. ne yalan söyleyim ben de araştırmaktan sıkılıyorum bu günlerde. beğendiğiniz bir diziydi, kusura bakmayın. başka sezonlara artık.