31 Mayıs 2009 Pazar

U-21 den 2 farklı kadro

deniz yılmaz

U-21 milli takımı hazırlık maçı olan azerbaycan ve grup eleme maçı olan ermenistan karşısına 2 farklı kadro ile çıkacak. azerbaycan maçında daha tecrübesiz isimler oynayacak ve bu isimlerden bazıları akdeniz oyunları kadrosuna seçilecek.

azerbaycan kadrosu
kaleci; gökhan değirmenci(altay), mert günok(fenerbahçe)
defans; arda yavuz(hacettepe), kaan bartu büyükyıldırım(aydınspor), musa nizam(antalyaspor), cem tosun(rapid wien), timur weilbier(st. pauli), hasan ali kaldırım(kaiserslautern), adnan karabaş(rot-weiss essen)
ortasaha; hakan akman(samsunspor), yasin yeter(kastamonuspor), selçuk alibaz(eskişehirspor), mert erdoğan(ankaragücü), orhan gülle(beşiktaş), soner sitar(st. pauli)
forvet; burak çalık(altay), mustafa kaya(kırşehirspor), erhan şentürk(diyarbakırspor)

ermenistan kadrosu
kaleci; volkan babacan(fenerbahçe), gökhan değirmenci(altay), ferhat kaplan(dardanelspor)
defans; tunay acar(wehen wiesbaden), serkan kurtuluş(galatasaray), muhammet aykut demir(excelsior), serdar aziz(bursaspor), serdar kesimal(köln), emre özkan(eskişehirspor), ferhat bıkmaz(hannover 96), ismail köybaşı(gaziantepspor)
ortasaha; yiğit ismail gökoğlan(manisaspor), aydın yılmaz(galatasaray), soner aydoğdu(gençlerbirliği), murat ceylan(gaziantepspor), furkan özcal(kayserispor), necip uysal(beşiktaş), ferhat kiraz(karşıyaka), güray vural(denizlispor)
forvet; burak çalık(altay), mustafa pektemek(gençlerbirliği), ömer şişmanoğlu(st. pauli), deniz yılmaz(bayern münih)

Çok sayıda gurbetçi oyuncu çağırıldığını görüyoruz. Heralde artık elden kaçırmak istemiyorlar. Ayrıca 2 kadro düşüncesi güzel olmuş. Genç yaşta futbolcuları tanımak kolay olmuyor. Ne kadar çok oynatma ve izleme şansı bulunursa daha sağlıklı seçimler yapılabilir.

Şampiyon Beşiktaş


Sezonun bitişiyle beraber şampiyonluğunu ilan etti Beşiktaş. Mustafa Denizli'nin yaptığı doğru transferlerle gelmiştir bu sonuç. Ernst yüksek kalitede bir oyuncu olmayabilir ama hırslıdır, sert oynar(bazen ölçüsünü kaçırırcasına), zaman zaman hücumda iyi işler yapar. Yusuf ise günü hatta anı kurtarmak için iyi transferdi. En büyük çıkışı ise bence Ekrem yapmıştır. Jokerleri fazlasıyla seven Mustafa Denizli'nin de çokça işine yarayan bir isim olmuştur. En önemlisi de hem takımın hem de taraftarın şampiyonluğa inanması getirmiştir şampiyonluğu Beşiktaş'a.

Daha önce kazanılan türkiye kupaları ve anlık başarılar geçtiğimiz yıllarda Demirören yönetimini hep yanılttı. Bu sefer de buna benzer bir tablo ile karşı karşıya Beşiktaş. Bundan sonrası daha sonra yazılacak yazılardır bizim için. Gün kutlama günüdür. Biz de tebrik ediyoruz Beşiktaş'ı.

30 Mayıs 2009 Cumartesi

avrupa'da transfer 2008/09 vol.2


Mario Gomez - Stutgart - Bayern Münih (30.000.000 euro)
Marcelo Moreno - Shakhtar - Werder Bremen (2.000.000 euro - kiralık)
Thomas Kahlenberg - Auxerre - Wolfsburg (4.000.000 euro)
Eren Derdiyok - Basel - B.Leverkusen (5.000.000 euro)
Maicosuel - Botafoga - Hoffenheim (4.500.000 euro)
Aaron Mokoena - Blackburn - Portsmouth (bedelsiz)
Nicolas Santiago Bertolo - Boca Juniors - Palermo (4.000.000 euro)
Diego - Werder Bremen - Juventus (24.000.000 euro)
Hernan Crespo - İnter - Genoa (bedelsiz)
Yoann Gourcuff - Milan - Bordeux (15.000.000 euro)
Pontus Wernbloom - Göteborg - Az alkmaar (2.500.000 euro)

Alman takımları ne yaparlarsa yapsınlar bayern'in bu transfer gücünü kıramıyorlar. Bence Almanya'da Bayen ve diğerleri hükmü hala devam ediyor. Herhangi bir takımda herhangi bir oyuncu sivriliyorsa ve bayern'de oynayacak kaliteye sahipse mutlaka transferi gerçekleşiyor. Muhteşem ve (en önemlisi) dolan stadyumlar sadece uefa finallerine sevinebilecek böyle devam ettikçe. Sadece Bayern Münih şampiyonlar liginde ilerleyebilirse ilerleyebilecek. Bence stadları doldurup premier ligle yarışan alman taraftarlar biraz seslerini çıkarmalı. Gomez'e verilen 30m euro Bayern ve diğerleri geleneğini sürdürecektir.
Marcelo Moreno geçen hafta bahsetmiştik shakhtar'ın cruzeiro'dan geçen sezon başında 9 m euro'ya transfer ettiği bir isim. Hemşerilerinin aksine biraz sönük kalmış ve sadece 2 gol kaydetmiş ligde. Moreno'yu werder'e kiraladılar. Büyük ihtimalle satın alma opsiyonu da vardır bu oyuncunun. Werder'de göstereceği performansı merak ediyorum açıkçası.
Eren Derdiyok'da iyi bir fiyata Leverkusen'e transfer olmuş. Belki bu sene değil ama 2. senesinde bir Dzeko olur mu göreceğiz.
Maicosuel 22 yaşında, ofansif ortasaha oyuncusu. Hoffenheim aldıysa bir bildiği vardır. Belki Alper Öcal'ın da az çok bilgisi vardır bu isimden.
Diego artık iyice yaşlanan Nedved ve Del Piero'nun çıkaracağı boşluğu doldurmaya gelen bir isim. Juventus zor bir kulüp değildir. Yıldız olarak gelipte kayan azdır Juve'de. Mutlaka başarılı olacaktır Diego.
Milan, Gourcuff'a yükselme şansı vermedi. Gourcuff Milan'da değilde Juve'de olsaydı şu anda takımına inanılmaz katkı yapan biri olarak bulurduk. Gourcuff hem kendini, hem Bordeux'u bu sene ihya etti. Milan'a döneceğini tahmin ederdim ama o kendisine şans veren Bordeux'u seçerek bence onurlu bir hareket etmiş. 1-2 seneye kalmadan tekrar first class bir takıma gidecektir zaten.


#avrupa'da transfer 09/10 vol.1

29 Mayıs 2009 Cuma

Az Alkmaar 09/10 Formaları


Yeni sezonda Şampiyonlar Ligi'nde bu formalarla izleyeceğiz Alkmaar'ı.
* * *
Talento'nun Notu: Takım şampiyon hüviyetini kazanındığından mıdır yoksa tasarıma gösterilen özenden midir bilmiyorum ama bu sene Alkmaar'ın formaları daha oturaklı ve estetik göründü gözüme. Geçen seneki formalar gibi tek renk olmamasının etkisi vardır elbet. Sadece kırmızı forma klasik görüntüsünde. Onun da gömlek yakalarından kurtulması iyi olmuş. Özellikle kaleci formasının dizaynını beğendim ama diğer formalarla beraber kullanımı sorun yaratabilir. Diğer formalarda ise siyah favorim.

Maddi & Manevi Birleşme


Ntv Spor'un haberine göre Ankaraspor başkanı Ahmet Gökçek, Ankaragücü'yle birleşme konusunda sona yaklaşıldığını söylemiş. Uzun zamandır üzerine konuşulan bir süreçti bu. Bir Ankara takımını daha güçlü hale getirmek ve antipati toplayan belediye bazlı bir takımı Ankaragücü bünyesinde eritmekti temel amaç. Tabi bütün bunlar üzerinde çalışılırken Ankaraspor'un bir belediye takımı olmadığı ve kendi öz kaynaklarıyla bugünlere geldiği periyodik olarak dile getiriliyordu.

Fakat mevzubahis birleşme ile ilgili açıklamayı yaparken Ahmet Gökçek güçlerin birleştirilmesi konusunda şöyle bir söz sarf ediyor: "Bizim taraftar desteğimiz Ankaragücü'ne göre daha az. Onlar da bizim maddi olanaklarımıza sahip değiller."

Belediye takımı olmayan, seyircisi olmayan, dolayısıyla forma vb. ürün satışı olmayan ve henüz 5 senedir Süper Lig'de yer alan Ankaraspor'un, önümüzdeki yıl 100. yılını kutlayacak ve yaklaşık 30 yıldır Süper Lig'de yer alan Ankaragücü'nden daha iyi maddi olanaklara sahip olmasının gizemi hala çözülememiştir. Eğer bu futbolcu alım satımı ve iyi yönetimle yapılmış bir işse, Aziz Yıldırım'ın mali yapılanmayla ilgili Ahmet Gökçek'ten öğreneceği çok şey var demektir...

Ankaragücü'nü, her zaman bu ligde bulunması gereken takımlardan biri olarak görürüm. Borçlarla boğuştukları da bilinen gerçek. Bu nedenle birleşme konusunda pek sorun çıkaracaklarını düşünmüyorum. Bu konuda Ankaraspor'un tek şartı yeni yönetimin delege bazında eşit olması. Anlaşma sağlanması durumunda Süper Lig'de önümüzdeki sezon 17 takımla 32 hafta üzerinden oynanacak.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Barcelona 2 Manchester United 0


Roy Keane Manchester'daki son senesinde altyapıdan çıkan yeni nesil gençleri kastederek ''Manchester United ruhunu taşımıyorlar demişti''. O gün için belki de haklıydı. Ama o kadronun içinde Fletcher ve Pique de vardı. Pique için o sözler doğru söylenmiş olabilir (çünkü Pique'nin Barcelona ruhu taşıdığı çok açık). Fletcher için yanıldığını yazmakta fayda var.


Ferguson'un elinde bol pas yapabilecek çok adam vardı ama Barcelona'da da bozacak çok adam var. Manchester'da rakibi bozabilecek Carrick'ten başka kim vardı ki sahada. 34 yaşındaki Scholes çok mu ağır kaçardı Fletcher'ın yokluğunda? Muhtemelen... Geçen seneki final kadrosunda Carrick, Hargreaves ve Scholes beraber oynamıştı. Bu sene Carrick, Anderson ve Giggs vardı. Carrick'ten başka ısıranda yoktu ve çok rahattı Barcelona.


2 gün öncesine kadar oynayıp oynamayacağı belli olmayan Iniesta 90 dakika, Henry de 70 dakika oynadı. Golün erken gelmesi ve Barcelona'nın da golden sonra doğruları yapıp oyunu domine etmesi fazla efor harcatmadı futbolculara. Zaten sistem takımı Barcelona. Puyol sağda oynamış sorun değil. Sylvinho ihtyaç anında geçer sola aratmaz Abidal'i. Rakip kontrol edemezse oyunu, istediği şiiri yazar sahada Barcelona.


Ronaldo ve Messi çok tartışıldı maçtan önce. Ronaldo'nun çok iyi bir takım oyuncusu olduğunu düşünmüyorum. Messi dedikten sonra arkasına Xavi'yi, İniesta'yı, Henry'yi, Eto'o yu da sayıyoruz. Ronaldo'dan sonrası yok. Belki de o yüzden bu kadar asabileşiyor. Takım arkadaşlarıyla beraber hareket etmiyor, edemiyor.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Barcelona vs. Manchester United


Ronaldo'nun Kendisiyle Röportajı

Cristiano Ronaldo bu akşamki final öncesi Sky Sports için bir röportaj hazırlamış. Kısa olsa da gayet keyifli bir röportaj, zira soruların tamamını bildiği yerlerden sormamış. Özellikle Messi ve Madrid'le ilgili sorularını cesurca buldum. Ama kendisine karşı bile kaçak güreşmesi görülmeye değer...

* * *

- You promise you're gonna score in this final?

- Please respect me. You don't respect me I think.

- Header? Free kick?

- Always the same stupid questions.

- If you have the penalty, you don't wanna miss again. Really?

- Look you fool. We'll win the game. I'm not score the goal.

- Is Lionel Messi better player than you?

- Maybe I'm better than a part of him. Maybe... I don't know, it's not important.

- Why you never give the proper answer about Madrid?

- Please Ronny. All the time this stupid questions... No, I'm gonna stay here.. I want to stay here...

- Cristiano Ronaldo. Top journalist of Sky Sports...

26 Mayıs 2009 Salı

marca


Dün Ali Okancı bloğunda As'ta çıkan Galatasaray - Van Nistelrooy ilişkisini yazmıştı. Bu günde aynı haberi Marca'da gördüm. Böylesine zincirleme bir şekilde ilerliyor heralde haberler. İnsanın kendisini haber yapsalar inanası geliyor :)

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Ketsbaia Olympiakos'da


Temuri Ketsbaia geçen ay Anorthosis Famagusta ile sözleşme yenilemeyerek ayrılmıştı. Ketsbaia'da çok uzağa gitmedi. Denizi aşıp Olympiakos ile anlaşmış. Anorthosis'e yaşattığı şampiyonlar ligi başarısından sonra Olympiakos'a da aynı heyecanları yaşatır mı göreceğiz. Şu bir gerçek ki olympiakos son 14 yılda 13 kez kendi ligini şampiyonlukla kapattı ama avrupa kupalarında kayda değer bir varlık gösteremedi. Geçtiğimiz sezon anorthosis şampiyonlar ligi ön elemesinde olympiakos'u kıbrıs rum kesiminde 3-0 yenmişti ve ketsbai'nın şampiyonlar ligi macerası böyle başlamıştı.

Dumansız Hava Sahası


Sezon başında stadlar dumansız hava sahası kapsamına alındı ve tütün ürünlerinin tüketilmesi yasaklandı. Uygulanabilirliği tartışıldı. En azından benim gittiğim Şükrü Saracoğlu Stadı'nda ilk haftalarda azalma da görüldü. Ama sonra tekrar eski düzene geçildi. Yasak, maç öncesi yapılan anonslardan ileri gidemedi. Şu yukarıdaki fotoğrafa bakıldığında yasağın ne kadar niteliksiz kaldığını görebiliyoruz. Şu durum üstüne stadlarda kim neden sigara içmesin?

Pichichi Yarışı


İspanyada son haftaya girilirken gol krallığındaki yarış dikkatleri çekmekte. Forlan son maçta attığı 3 golle eto'o yu geçmiş durumda. İspanya'nın pichichi ödülünü alan şahıs büyük olasılıkla avrupa altın ayakkabıyıda alacak. keza diğer liglerdeki rakiplerine oranla arada çok fark var.

İspanya
Diego Forlan 31 gol

Samuel Eto'o 29 gol

Almanya

Grafite 28 gol

İngiltere

Nicolas Anelka 19 gol

İtalya

Marco Di Vaio 23 gol

Zlatan İbrahimoviç 23 gol
Diego Milito 22 gol

Fransa

Andre-Pierre Gignac 24 gol

Wayne Rooney

Beşiktaş : 2 - 1 : Galatasaray


Son haftaya gireceğimiz hafta itibariyle oynanacak maçlardan keyif beklemek haksızlık olurdu. Keyifli bir maç izlemedik dolayısıyla. O kadar aman aman bir mücadele de olmadı maçta. Mustafa Denizli bana göre yanlış maç kurgusu ile çıktı sahaya. Galatasaray çok pas yaparak (biraz da rakibin karşı koy(a)maması) iyi oynuyor gözüküyordu ama ceza sahası çevresisinde pek etkili olamadılar. Biraz Galatasaraylı hücumcuların beceriksizliği biraz da Beşiktaş savunmasının hatasız oynaması golün gelişimini engelledi. Genel anlamda Beşiktaşlı futbolcularda stres, Galatasaraylı futbolcularda da bir bitkinlik (ya da aşırı rahatlık) hali vardı. Bülent Korkmaz'ın hiç oyuncu değiştirmemesi ve kaleyi Orkun Uşak'a vermesi günün enteresan hareketleriydi. Son haftaya girilirken asıl olan sonuçtu ve Beşiktaş sonucu almayı başardı.

24 Mayıs 2009 Pazar

Wolfsburg Şampiyon


Aslında Fransa Ligi'nde Bordeaux ve Marsilya'nın alacağı sonuçlara göre bir şampiyonluk geçidi daha umuyordum ama iki taraf da kazandı. Şampiyonluğun ilanını Marsilya'nın ikili averajdaki üstünlüğü engelledi. Bordeaux muhtemelen son hafta Caen deplasmanında alacağı minimum bir beraberlikle şampiyonluğunu ilan edecek. Bu durumda günü tek şampiyonlukla tamamladık, Wolfsburg tarihinin ilk Bundesliga şampiyonluğuna ulaştı.

Alman liglerini en cazip kılan faktörlerden biri her takımın gerekeni yaptığında başarıya ulaşma olasılığı olsa gerek. Sezonun ilk yarısında Hoffenheim çıkışı yaşanırken Wolfsburg ligde 9. sıradaydı. Hoffenheim'da Ibisevic ilk yarının sonunda sakatlanınca Bayern'e gün doğdu denildi. Fakat kötü yönetimin telafisini yıldızlar yapamadı. Magath'ın önderliğinde Barzagli, Zaccardo, Gentner gibi isabetli transferler yapan Wolfsburg özellikle Grafite ve Dzeko'nun üst düzey performansıyla muazzam bir çıkış yakaladı. Grafite ile Dzeko 54 gol atarak Bundesliga rekorunu yeni sahibi forvet ikilisi oldu. Şampiyonluk en çok kimin hakkıydı diye düşününce Magath'la Grafite arasında gidip geldim ama kariyerinin tepe noktasına ulaşan Grafite'de karar kıldım. 30 yaşına göre fena sayılmayacak bir transfer yapacaktır muhtemelen.


Bitime haftalar kala Magath'ın Schalke'yle anlaşması normal şartlarda yaratması gereken sıkıntıyı yaratmadı. Bu durumun idare edilebilmesi önemli başarıdır bana göre. Wolfburg tarihinde ilk kez şampiyon oluyor, dolayısıyla müzesinin en değerli duvarı hazırlanmaya başlamıştır şampiyonluk tepsisi için. Felix Magath bugünden Schalke'nin önümüzdeki sene için şampiyonluk bahis oranlarını düşürmüştür. Bayern ve Wolfsburg sonrası aynı başarıyı Schalke'de de yakalayabilirse Bundesliga ikonu olmaya çok yakın Magath. Zaten Schalke taraftarı, yıllardır bekledikleri şampiyonluk için beklentilerini her zamankinin üstüne taşımış önümüzdeki sezonu bekliyorlar şu an...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Kongre Öncesi Sessizlik


Yıllar sonra ilk kez iki taraflı bir kongrenin heyecanı var kulüpte. Galibi aşağı yukarı belli olsa da seçim süreci trafiğini izlemek iki adayı da daha iyi tanımak adına önemli. Aziz Yıldırım tek aday olarak kongreye girdiği dönemlerde mevcut projelerine devam edeceğinden bahsederdi, sonraki dönemlerde ne yapacağıyla daha fazla ilgilenilmezdi. Ne de olsa işler bir şekil yoluna konulacaktı. Bu sefer karşısında Şadan Kalkavan var ve kıyaslama yapılabilecek kadar iki tarafı da dinleme şansı bulduk.

Kendi adıma Aziz Yıldırım'ın devam etmesinden yana bir taraftar olarak iki adayın kongre öncesi hal ve tavırlarına bakıldığında Şadan Kalkavan'ın güven vermediğini kendi adıma söyleyebilirim. İçi boş vaatleri ve verdiği kahve ağzı demeçlerle Ali Şen'leştiğini görmek beni üzdü. Ali Şen'leşmek deyimi tam doğru oldu mu bilmiyorum ama mevcut durumda Şadan Kalkavan'ın bende güven uyandırmadığından eminim.

Birden fazla adaylı bir kongrenin önemli faydalarından biri ilk kez başkanı detaylıca dinleme fırsatı bulduk. Başka bir deyişle Aziz Yıldırım ilk kez taraftara bu denli açık konuşma yoluna gitti. Anlattığı şeylerin detayı bir yana kendini saklamaması bile bir gelişmeydi Aziz Yıldırım açısından. Daha önce nadiren gerçekleşen, kurulu FB TV buluşmalarından, tarafsız sahalardaki programlara geçiş yapması bile iyiye delalet. Talep ettiği 3 yıllık süreç içinde ise ne yapacaklarından ziyade bunları nasıl yapacağı konusu beni daha çok ilgilendiriyor.

Şadan Kalkavan aday olacağını ilk duyurduğunda Aziz Yıldırım kadar ben de sevindim. Alternatiflilik Fenerbahçe'nin son 10 yıllık dönemde en çok eksikliğini yaşadığı olgulardan biriydi çünkü. Eminim Aziz Yıldırım da bundan önceki kongrelerde tek aday olmaktan tamamiyle memnun değildi. En azından bir rakibe karşı kazanma duygusu bile yeterli bir nedendir bu durum için.

Hal böyle olunca Şadan Kalkavan'ın da neler verebileceğini duymak istedim her ne kadar Aziz Yıldırım'ın devam etmesi gerektiğine inansam da. Fakat Şadan Kalkavan'ın kendi yapacaklarından çok Aziz Yıldırım'ın geçmişte yaptıklarıyla ilgilenmesi hayal kırıklığına uğrattı. Bir süredir dinledim her demecinde Aziz Yıldırım'ın artık camiadan uzaklaşması gerektiğinden, Fenerbahçe'ye çok zararlar verdiğinden ve geride kalan 11 yılda Fenerbahçe'ye yaşattığı utançlardan (!) bahsetmeyi tercih etti. Bunun karşılığında, başkan olması durumunda kendi yönetim modelinden pek bahsetmeyi tercih etmedi. Olur da yarın başkanlığa seçilirse neler yapacağı tamamen muamma. Kendisinden bugüne kadar duyduklarımız sadece "takımı daha iyi yöneteceğiz, iyi transferler yapacağız, Avrupa'da başarıyı getireceğiz" tarzı yuvarlak ve herhangi bir temele dayandırılmayan vaatler. Bu bahsettiklerini tarihteki bütün başkan adayları vaat etmiştir. Kimse camiasına başarısızlık veya kötü transfer vaat etmemiştir. Herkesin vaat ettiği bu havada kalan vaatleri güçlendiren ve farkı yaratan bütün bunları nasıl yapacağına dair detaylardır. Bu bağlamda Şadan Kalkavan'ın yönetim modeline dair bir ayrıntıdan veya herhangi bir projeden bahsedilmedi. Durum kongre öncesi sessizlikten ibaret demek isterim ama malesef söylediğim gibi o güveni alamadım Şadan Kalkavan'dan. Bu durumda Şadan Kalkavan'a oy verenler ya Aziz Yıldırım'a tepkilerinden yola çıkacaktır ya da "ya tutarsa" mantığı güderek oylarını kullanacaklardır.

Bir de işin itham boyutu var. Seçim öncesi Aziz Yıldırım'ın oy kullanacak kongre üyelerini - sayıları 11 bin- tek tek arayarak oy istediği yönünde demeçler geldi Şadan Kalkavan cephesinden. Doğruluğundan emin değilim ama Aziz Yıldırım'ın usulsüz davranışlarına örnek olarak bahsedilen bir durumdu bu. Fakat bunun yanında Şadan Kalkavan'ın spam mail usulü seçim propagandası ve Aziz Yılmaz'ın Aziz Yıldırım'ı karalama kampanyası dahilinde üyelere kargoyla gönderdiği mektuptan haberdarız. Bence bunlarda da bir sıkıntı yok, ama karşı tarafa çeşitli ithamlarda bulunuluyorsa iki kere düşünülmeli.

Önümüzdeki 3 yıllık dönemin başkanı yarın belli olacak. Umuyorum bu başkan geçmişte olduğu gibi, geleceğe dönük projelerinden emin olduğumuz Aziz Yıldırım olur. Aksi halde Şadan Kalkavan'ın herhangi bir temele oturtmadığı vaatlerinin gerçekleşmesi için duacı olacağız.

Fenerbahçe için hayırlısı olsun...

22 Mayıs 2009 Cuma

Turuncular ve Yeşiller: Gecikmiş Bir Final Yazısı


Hangi tarafı tutamayacağıma karar veremeden gittim Kadıköy'e. Taraflardaki turuncunun ortaklığı da renge göre seçimi zorlaştırıyordu. Biletimin Shakhtar tarafında olması beni inceden inceye Ukrayna cephesine çekecekti. Yenilsen de Yensen de ekibinden Cem Sürer ile gittiğimiz Kadıköy'de öncelikle Shakhtar Fan Zone'a uğradık. Girer girmez aynı ekipten ve Gol Atan Kaleye blogundan Mustafa Taha (fotoğraflar için teşekkürler) ve Caner Eler'le karşılaştık. Henüz erken olduğu için pek hareketli olmadığını düşündüğüm Fan Zone'daki durgunluğun nedenini öğrenmemiz Cem'in bira fiyatlarını öğrenmesiyle oldu. 1 bardak birayı 5 Euro'ya satmak Marmaris'te bile iştir çünkü. Dolayısıyla içeriye votkasıyla alınmayan Ukraynalılar'ın bulunmadığı alan kafa dinlemeye gidilen milli parkları andırıyordu. Aşağıdaki Özgürlük Parkı'nda çekilmiş gibi duran fotoğraf da bir Fan Zone enstantanesidir.


Alanı terk etmeden önce uğradığımız tişört standında gelen taraftarlara UEFA Final tişörtleri dağıtılırken Carlsberg çalışanlarından birkaçının işgüzar tavrı sonucu "Türkler'e yok" cevabıyla karşılaştık. Bir tişört çok üstelenecek bir şey değildi ama zaten bilet kontrolüyle içeri alınan taraftarın Türk ve Ukraynalı olarak ayrılması lezzetsizdi -ki bunu yapan da Türk'e benziyordu-.

Civarın durgunluğu üzerine Kadıköy'e yol aldık. Stada yaklaştıkça Ukraynalı yoğunluğu artmaya başladı. Sağlı sollu mekanlarda demlenen Ukraynalılar'a çevre halk tarafından tuttukları takımın sevgisi aşılanmaya çalışılıyordu. Adamın kafası kimbilir ne alemde, takımı çıkmış finale. "Fenebaaçe" diye bağırttırıyorlar adamı. Şimdi sorsan hatırlamaz ne diye bağırdığını. Stada yaklaştıkça yeşil popülasyonu denge kurmaya başladı. Almanlar iskele tarafından geldiği için homojenlik anca stad önünde sağlanabilmişti. Stad çevresindeki işportacıların bir kısmının Ukrayna'dan geldiğini de not düşelim. Kalabalıktan yorulmuş bünyeler olarak stad karşısında dere kenarında bir mekana attık kendimizi. Aynı mekanda Bağış Erten'i röportaj verirken yakaladık. Ciddiyetini dağıtacak kadar arka planda bekledikten sonra bir masaya geçtik. Burada takıldığımız sürece Alman taraftarların civarda sayısı ve coşkusu arttı. Kalkmaya yakın yanımızdan arkasında 4 tane siyah takım elbiseli ve sinirli arkadaşla geçen Feyyaz Uçar da muhabbet konusu olmadı değil.


Hava kararmaya başlayınca kalabalığın arasına girdik ve gecenin lokomotifinin Werder Bremen taraftarı olacağını az çok anladık. Bira tüketim miktarıyla doğru orantılı olarak coşkuyu arttıran Almanlar vasat geçmesi beklenen final gecesi için umut vericiydi. Bu arada Alman taraftarların arasında Ukraynalı işportacılara rakip Alman karaborsacı da yerini almıştı. Stada girme vakti yaklaşırken finallerin olmazsa olmazı çift taraflı atkılarımızı edindik ve stada yol aldık. Bu esnada Gigi Multescu'yu görmek de hoş bir enstantane oldu ama sanıyorum fotoğraflayamadık kendisini.


Saat 9 gibi mevcut düzenlemeler nedeniyle uzun yollar kat ederek tribünlere ayrıldık ve stada giriş yaptık. Yıllardır gittiğim tribünü turuncular içinde görmek enteresandı. Duruma alışana kadar üst ve alt tribünleri birer tur gezindim. Turuncu bayraklar görsel olarak umut verse de Shakhtar taraftarının durgunluğu beni korkutmuştu. Zira içeride Fenerbahçe ve Galatasaray formalı seyirci sayısı pek az sayılmazdı. İlerleyen dakikalarda da korkulan olmadı değil zaten.

Tribüne girince bulunduğum taraf itibariyle Shakhtar sempatisi artmıştı fakat maç öncesi kadrolar açıklanırken Mesut Özil'e edilen küfürler beni Werder Bremen tarafına itti. Bulunduğum blokta, top her Mesut'a geldiğinde küfür yarışına giren birkaç vatansever beni Werder taraftarı yapmaya yetti. Maçın başlamasıyla Werder Bremen tribünleri klasını gösterdi. Öncelikle karşı kale arkasının alt katında konuşlanan Bremen taraftarı bloklar halinde yeşil ve beyaz tişörtler giyerek finalin tek tribün koreografisini oluşturdular. Özellikle ilk yarı oldukça dinamik tezahuratlarla Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarını bile bastırdı Alman taraftarlar. Gençlik Marşı olmazsa olmazıydı finalin, ona sözüm yok...

Maç esnasında temponun düştüğü anlarda Türk seyirciler "Biz burdayız" dediler sağolsunlar. Tribünden tribüne, aradaki 50 metre mesafeya rağmen jestlerle kavga edenler görülmeye değerdi. Kadıköy'de Ultraslan atkısı açtılar, olacak iş değil... Bu bağlamda torunlarına anlatacak anılarla döndü Galatasaray taraftarı. Fenerbahçe taraftarı ise kalesini savunduğu için gururluydu ve içki masalarında anlatacak Ulubatlı Hasan misali kahramanlık öyküleri de onların karıydı bu tarihi gecede.

Saha içinde olan biteni Massimo yazdı zaten. İkinci yarıda Shakhtar oynadıkça Bremen tribünleri de oyundan düştü. Az sayıda ve düşük volümde olsa da organize tezahuratları yine de fena değildi. İkinci yarıda Shakhtar tribünleri arasında "Shakhtar Gol Gol Gol" tezahuratına fena olmadı. Gece boyunca bizim seyircilerin en başarılı icraatlarındandı sanırım.

Maç sonu skor istediğim gibi olmasa da kupanın Srna'nın ellerinde yükseldiğini görebilecek kadar şanslıydım. En azından stad ekranları Show Tv gibi reklama girmedi o anlarda. Ama ekran demişken, maç esnasında aktif bir skorbord olmaması garipti. Skor neyse ama kalan sürenin takibi bir hayli zor oldu.

* * *


Bu fotoğraf için ayrı bir açıklama gerek sanıyorum. Werder Bremen bayrağı asılı bir duvara yaslanmış poz veriyorduk. İnsan olduğunu farketmemiştik, değilmiş zaten...

avrupa'da transfer 2008/09 vol.1


İvica Olic - hamburg - bayern münih (bedelsiz)
Anatoly Tymoschuk - zenit - bayern münih (11.000.000 euro)
Alexander Baumjohann - b.mönchengladbach - bayern münih (bedelsiz)
Jan Moravek - bohemians - schalke 04 ()
Sami Hyypia - liverpool - b.leverkusen (bedelsiz)
Lukas Podolski - bayern münih - köln (10.000.000 euro)
Emiliano Viviano - brescia - inter (3.500.000 euro)
Thiago Motta - genoa - inter ()
Diego Milito - genoa - inter ()
Fabio Cannavaro - real madrid - juventus (bedelsiz)
Andre Ooijer - blackburn - psv (bedelsiz)
Ramires - cruzerio - benfica (7.500.000 euro)

Transferin en hızlı takımları bayern münih ve inter oldular. Hep Fenerbahçe'yi eleştirirdik bedelsiz oyuncu kaptırdığı için. Hamburg kafadan 20 m euro dan olmuştur bu transfer nedeniyle. Tymoschuk'a verilen bonservisleri anlayamamış biriyim. Tamam adam çok iyi bir defansif orta saha ama avrupa futbolu bu adamı yeni mi keşfetti (yaşı 30). Önce zenit bayıldı 14 m euro, şimdi de bayern 11 m euro bayılıyor. Podolski geçen sezon başında gidecekti ama euro 2008 performansı nedeniyle bayern bırakmadı. Şimdi kürkçü dükkanına geri döndü. 1-2 sene sonra real'de izleriz kendisini. Ooijer klasik hollanda transferi. Parayla sat, yaşlanınca bedelsiz geri al.

Shakhtar'ın Brezilyalıları


Shakhtar'ın brezilyalıları konuşuluyor bu aralar bol bol. Ucuz sağdan soldan toplama isimler olduğunu düşünenler de var bu Brezilyalılar hakkında. Oysa ki gerçek çok farklı. Shakhtar'ın yıllardır yaptığı transfer hamlelerinin sonucu geldi UEFA Kupası. Lucescu gelmeden önce çoğunlukla doğu bloğu ülkelerin futbolcularını transfer eden kulüp, Lucescu'nun takımın başına gelmesiyle beraber Brezilyalı futbolcu avına çıktı. Bu yolda çok büyük meblağlar ödediler.

Marcelo Moreno: Aslında kendisi Bolivyalı ama Brezilya ekolünden gelme bir oyuncu (zaten brezilya pasaportu da bulunuyor). Geçtiğimiz sezon Cruzeiro'dan 9.000.000 euro karşılığında alındı. 1987 doğumlu. Santraforda oynuyor ve bu sezon sadece 3 gol atabildi.

Willian:
2007/08 sezonunda tam 14.000.000 euro karşılığında Corinthians kulübünden alındı. 1988 doğumlu. Transfer edildiğinde 20 yaşındaydı.

Ilsinho:
2007/08 sezonunda 10.000.000 euro karşılığında Sao Paulo'dan alındı. 1985 doğumlu. Transfer edildiğinde 21 yaşındaydı.

Fernandinho: 2005/06 sezonunda 8.000.000 euro karşılığında Atletico Paranaense kulübünden alındı. Transfer edildiğinde 20 yaşındaydı.

Jadson: 2004/05 sezonu devre arasında 5.000.000 euro karşılığında atletico paranaense'den alındı. 1983 doğumlu. Trasfer edildiğinde 20 yaşındaydı.

Luis Adriano: Shakhtar'a geçtiğimiz sezon internacional'dan 3.000.000 euro bonservis bedeliyle geldi. 1987 doğumlu. Bu sezon ligde 13 gol attı.

Marcelo Moreno'u aynı fiyata bir Türk takımı almış olsaydı şu an da o külübe hesap soran milyonlarca kişi olurdu. Willian diyoruz şöyle güzel topçu, böyle klas adam ama bu adama 14 m euro verecek 1 değil 2 kulüp birleşse bulamayız ülkemizde. Aynı şekilde Fernandinho ve Ilsinho içinde geçerli.


Bir de sattığı oyuncuları var. Brandao'yu 6.000.000 euro karşılığında Marseille'ya sattılar. Matuzalem'i Brescia'dan 14.000.000 euro bonservisle aldılar. Real Zaragoza'ya 12.000.000 euro'ya sattılar. Manchester City de oynayan Elano'yu Santos'tan 7.500.000 euro ya transfer etmişlerdi. Sattıkları para 11.000.000 euro. Bir de Galatasaray'dan aldıkları Batista var. 3.000.000 euro saydılar. Sonradan Konyaspor'a bedelsiz yollandı. Castillo içinde ufak bir not düşelim. Hem Olimpiyakos'da hem de Meksika formasıyla Copa America 2007 de fırtınalar estirdikten sonra 15.000.000 euro karşılığında almışlardı. Yarım devre oynattıktan sonra Lucescu geçtiğimiz sezon devre arasında Manchester City'ye kiraladı. Şu aralar nerelerdedir bu harika adam bilinmemektedir. Çünkü 84 doğumlu ve atacağı çok gol var.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Shakhtar Donetsk : 2 - 1 : Werder Bremen


hem ukraynalıların hem de lucescu'nun istanbul sevgisi 2 kat daha katlanmıştır heralde. ukrayna milli takımı, milli takımımızı şükrü saraçoğlunda yenerken ''dünya kupasına geliyoruz'' diye adeta bağırmışlardı. lucescu'da ali sami yen'de ve inönü'de kupa kaldırdıktan sonra şimdi de şükrü saraçoğlunda kaldırdı. devre arasında gidecek, kalacak, yan yatacak derken sezonu uefa kupası şampiyonu olarak bitirdi.


İzlediğimiz maç kötü finallerden biriydi. genelde bol gollü finaller izlerdik uefa kupasında. werder bremen her eksiğini aradı. ne diego'suz atak geliştirebildiler ne de mertesacker'siz defans yapabildiler. shakhtar'ın brezilyalıları biraz biraz zorladılar o kadar. mesut özil'in esas adamlık mertebesine daha erişemediğini de görmüş olduk böylece.


kahvehanelerde nasıl ki maç biter bitmez televizyonun sesi kısılıp millet kalkar evine giderse aynısını show tv dayattı bugün bizlere. maçın en güzel anı olan kupa coşkusunu reklamla geçiştirdiler. aslında onlara maçı yayınlamak bile fuzuli işkence. hatırlarsanız geçen sene final maçını yayınlamayı uygun bulmamışlardı.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

uefa kupası final



sokaktan geçen 10 çocuğa ''werder'den kimi tanıyorsun'' diye sordum. hepsi de diego cevabını verdi. oynadığı 8 uefa maçında 6 gol atıp takımını finale taşırken gördüğü 2 sarı kart sebebiyle finalde olmaması çok üzücü. bir o kadar da uefa'nın da sarı kart cezalarını finale taşımasıd çok saçma. shakhtar'ın 4 brezilyalı hücumcusuna karşı werder'den naldo. werder'in sakatlarla ve cezalılarla başı ağrıyor zaten. lucescu götürür gibime geliyor.

Konyalı'nın İntikamı


Geçtiğimiz haftasonu Süper Lig tarihinde denk geldiğim en iyi basın toplantılarından birini izledim. Konyaspor, Eskişehirspor'a sahasında 1-2 yenildi ve taraftarların başını çektiği olaylar neredeyse Konyalı basın mensuplarına kadar sıçradı. Birkaç Konyalı yerel gazeteci basın toplantısında Giray Bulak'a hesap sorar tarzda sorular sorunca cevaben fırça geldi. Giray Bulak açık açık eldeki malzemeden bahsetti ve kalan 2 haftada değişen hocanın ekstra bir şey yapamayacağını anlatmaya çalıştı. Ama anlatamadığının kendisi de farkındaydı. Son olarak "2 hafta sonra ben sizden hesap sorucam" şeklinde konuyu kapattı. O esnada anladım Giray Bulak'ın ne kadar sabırlı adam olduğunu. Daha birkaç hafta önce yöneticilerden birinin basına "Giray Hoca yanlış değişikler yaptığı için yenildik, kendisini uyarıcaz" demeci vermişken bu hafta da Konyalı gazeteciler kendisine "Poljac'ı niye oynatmadın?" diye hesap sorma yoluna gitti. Konyaspor'un ligdeki en kalitesiz kadrolardan birine sahip olduğu aşikarken Giray Bulak bu gelişmelere karşı fazlasıyla sabırlıydı. Mevcut durumda istifa etmesi kimseyi şaşırtmazdı, kimse de yadırgamazdı. Ama son toplantıda "Ben düşüren olmamak için istifa edecek adam değilim" derken niyetini açık açık belli etti.

Konyaspor camiası bu tavrı kaldıramadı ve kendisiyle dün ilişkiyi kesti. Zaten yaptığı değişiklikler de pek tutulmuyordu camia genelinde. Belki takımı iyi analiz de edemiyordu. Yerine Ünal Karaman getirildi takımı ligde tutması için. Takım belki gaza gelir, yeni hocayla ivme yakalar diye düşündüler heralde. Kalan 2 haftada yakalanmaya çalışılacak ivme için Ünal Karaman'a şimdiden kolay gelsin...
* * *
"Şunu belirtmek isterim ki istifa etmedim, yönetimin kararıyla görevden alındım. Sanırım Konyaspor'un benden almak istediği bir rövanşı vardı. Onu almış oldular..."
Giray Bulak

19 Mayıs 2009 Salı

kısa kısa


- dün itibariyle istanbul'a ayak bastım. boğaz köprüsü biraz daha şekillenmiş, sağa sola uefa finali için bilbordlar, pankartlar yerleştirilmiş. gelenin gidenin parmak attığı bilgisayarım çöplüğe dönmüş. erik, kiraz pazara düşmüş. her yerde bugünün gazeteleri var. aylar sonra hem winston, hem de coca cola içebiliyorum.

- askerlik süresinin çoğunu azerbaycan camel'ı içerek geçirdim. azerbaycan winston'una göre daha güzel. kartonu 22 lira idi. winston'un kartonu ise 19 lira. kantinde ise viceroy, pall mall, tekel 2000 gibi british tobacco nun ürünleri bulunuyordu sadece.

- askerdeki tek eğlencenin maç izlemek olduğunu söyleyenler vardı. doğrudur, çoğu yerde tek eğlence maç izlemek olabilir ama benim izleyebildiğim tek maç türkiye kupası finali oldu. kötü bir fenerbahçe sezonu görmemiş oldum.

- pusu grubunun eğlencesi ise telefonla konuşmaktı. meğersem memlekette bir sürü gereksiz müzik kanalı varmış. bu kanallarda millet alt yazı ile telefon numarasını falan yolluyor. arkadaş bulup gerekli, gereksiz muhabbet yapılıyor. bizim pusuda da böyle bi tip vardı. aklınıza gelebilecek her türlü muhabbeti telefonda gerçekleştirdik. bu her türlü muhabbet benm daha önce kimse ile yapmadığı muhabbetlerdi. eminim bu blogu okuyan çoğu kişide ne bu muhabbetleri yapmıştır ne de şahit olmuştur.

- müzik dinlemeyi özledim. içimde durdurulamaz bi göksel dinleme isteği var. nerden çıktı hiç bilmiyorum. daha önce denk gelince dinlerdim.

- biraz kafa dinleyip sivil insanlarla muhabbet etmem lazım. 5 aydır sivil biri ile muhabbet etmedim. o yüzden konuşmalar ve yapılan espiriler çokça askeri kaçmakta. ayrıca yazmakta aynı şekilde.

- bir de evde yürürken sigaranın külünü yere atmamaya çalışmam lazım.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Gün Bugündür: Reunion


5 ay önce şu postla yolcu ettiğimiz Massimo'nun dönüş günüdür bugün. Aynı zamanda askere giden bir çok arkadaşımın askerliği 1 hafta gibi gelirken Massimo'nun askerliği 2 yıl gibi geldi nedense. Bugün kendisinin en mutlu günlerindendir ama inanın o mutluluğu yarı yarıya paylaşıyorum. Bundan 5 yıl önce ortak bir arkadaşımızın konserinde ismen tanıştırıldığımızda içinden "bu bilgi ne işime yarayacak ki?" diye soran bu adamın askerden dönüşünü bu kadar şevkle bekleyeceğimi tahmin etmezdim. O'na nasıl geldi bilmiyorum ama bana cidden çok uzun geldi bu askerlik, hiç öyle göz açıp kapayıncaya kadar geçmedi. Blogun yükünü tek başıma taşımaya çalıştıkça şafak saymayı öğrendim. Netice itibariyle 5 ay geçti ve Massimo bugün dönüyor. Kendisi 1 günlük iznin ardından blogda yazılarıyla aramızda olacak. En azından ben öyle umuyorum.

Bu arada yakın zamandaki son konuşmalarımızdan birinde hala sert soğuktan dem vuruyordu. Umarım uçağa yün içliklerle binmez. Eğer öyle bir hata yaparsa hava alanı ile ev arasındaki mesafe 1 askerlik daha yaptıracaktır kendisine.

17 Mayıs 2009 Pazar

Şampiyonluk Geçidi


16 Mayıs 2009, Avrupa'nın 3 büyük liginin şampiyonlarını tayin eden gün oldu. İlk olarak öğleden sonra Manchester United, Arsenal'le golsüz berabere kalarak şampiyon oldu. Akşam saatlerinde ise sırasıyla önce Inter, sonra da Barcelona ezeli rakiplerinin mağlubiyetleri üstüne maç yapmadan şampiyonluklarını ilan ettiler. Barcelona ve Inter her ne kadar erkenden ligin sonunu göstermiş olsalar da şampiyonluk kurdelasının rakipleri tarafından kesilmesinden ayrı bir mutluluk duymuş olmalılar. Günün yükünü ise spor bültenleri çekti. Hangi birinin şampiyonluğuna değineceklerini şaşırıp üçünü bir potada eritmek durumunda kaldılar.

Şimdi Fransa ve Almanya kaldı diğer liglerden sonu muamma olan. Lyon 3 hafta kala şampiyonluğu kaybetti. Bu akşam deplasmanda Marsilya'yla oynayacak. Marsilya kazanması durumunda -maç fazlasıyla- lider Bordeaux ile puanı eşitliyor. İkili averajda Marsilya önde. Almanya'da ise ihtimaller biraz daha iç içe. Wolfsburg son haftaya Bayern Münih ve Stuttgart'ın 2 puan önünde girdi ve son hafta Münih'le Stuttgart oynuyor. Wolfsburg ise İstanbul'dan dönecek olan Werder Bremen'le. İkili averajlarda Wolfsburg'un Bayern'e karşı üstünlüğü var. Bayern de muhtemelen Stuttgart'a üstünlük sağlayacak (ilk maç 1-5). Wolfsburg ile Stuttgart ise ikili averajda eşitler. Ligdeki iki maç da 4-1 bitti. Genel averajda ise Wolfsburg'un diğer iki rakibine karşı ezici bir üstünlüğü var. Bu durumda Wolfsburg breaberlik halinde şampiyon oluyor. Wolfsburg'un mağlubiyeti durumunda ise Bayern Münih - Stuttgart maçının galibi şampiyon olacak. Bu dakikadan sonra Wolfsburg'un hakkıdır.