30 Ağustos 2008 Cumartesi

ümit özat


ümit özat dün sahada rahtsızlanınca insani duygular işin içine giriyor. futbol çerçevesinde kişisel olarak çok laf ettim ümit özat'a. oysa ki ümit özat sadece hocasının verdiği görevi yapmaya çalışıyordu sahada. sağ dışla yaptığı ortalar, göz bebeklerin duruşu hep kötü olarak geri dönüşüm yapıldı. fenerbahçe ile oynadığı ilk ciddi maç olan glasgow rangers maçında topu çizgiden çıkardığı pozisyonu hala hatırlarım. belki de turu o münasebetsiz duruşu getirmişti bize (sonrasında 0 çektik).

genelde digitürk'te ki maçları karagümrük ve kastamonu jargonunun estiği amcamda izlerim. acayip kıl olur ümit'e. şu an eminim o da üzülmüştür ama bir gün ümit özat fenerbahçe'ye tekrar gelirse söyleyeceği sözü şimdiden biliyorum. antipatik gözükeceğinden yazmayacağım onu.

ümit özat'a buradan geçmiş olsun diyorum. talento'nun da geçmiş olsun dileklerini iletiyorum. talento'nun bir mesajı da mondragon'a var, ''allah kavuştursun''.

kısa kısa karmaşa #3


- bilgisayarımda sorun var. devamlı bi yerlerden bişiler giriyor. o yerleri karıştırayalım. asıl mesele bu yüzden bloga yazamadım bir süre. firefox yükledim şu an bi sorun yok, yazıyorum.

- isimsiz yorumcular yüzünden yorumları onaylı yaptık. burdan o arkadaşlara sesleniyorum. arkadaşım küfür et ama kendini bi belli et.

- yeni tema hazırladık. ben kararsız takılıyorum bu konuda. aslında fikir de benden çıktı. talento beğendi temayı. bir kaç değişiklik daha düşünüyorum. oyunuzu kullanın, yorumunuzu eksik etmeyin lütfen.

- geçen evde bi 3'lü priz buldum duygulandım. tahminim en az 10-12 senesi var o prizin. atari zamanında almıştım. sonra sega mega drive II adaptörünede dişilik etti. bir dünya adaptör ısındı ona bişi olmadı. hala kullanılıyor.
- bu aralar kemal sunal filmlerindeki müziklerin peşine düştüm. alkışlarla yaşıyorum da var 4-5 tanesi. sizlerde de varsa bildirin lütfen.

- 20 lik dişin çıkmasını engelleyen odonton denen kemiksi yapıyı aldırdım. 50 kuruş çapında bir küre olarak çıktı. dişçi öncesinde 4-5 tane iğne vurdu. sonra çeneme asıldı. nevrim döndü. çıkarırken biraz korkacaksın dedi. çıkardığında biraz korktum. onunla nasıl yaşanır lan. çenem boşaldı şerefsizim. şu an ağzımda iplikle yemek yiyorum.

- fenerbahçe'nin şampiyonlar ligi rakipleri üzerine fazla kelam edemedik. kısa geçeyim. renkli bir grup. 4. torbadan cruj geleceğine dinamo kiev'in gelmesi daha iyi. diğer takımların kafadan 6 puan önde başlaması iyi olmuyordu. tahminim 2. oluruz. ama 3. olursak üzülmem. uefa'da da en az çeyrek final oynarız.

- işten ayrıldım. aralık ayına kadar işsizim. bu 3 aylık dönemde geçici iş tekliflerine açığım.

- geçen sene bi ajansa başvurmuştum. hani şu geçici iş teklifleri yapan ajanslardan. bi kere telefon ettiler ''efes fıçı bira içer misin ?'' dediler. içerim dedim. bir daha aramadılar. bugün arasalar ''geçen sene böyle böyle demiştik. yine içer misin ?'' deseler yine içerim derim. hem içerim hem paramı alırım.

- işten ayrıldım ya ucuz dvd film kovalıyorum. yaklaşık 30-40 filmlik bir liste hazırladım. dvd filmlerini satmak isteyen varsa duyurulur. 2. el temiz alırım. ucuz olsun yeter ki.

- kemal sunal büyük değil çok büyük adam.

kısa kısa karmaşa #2
kısa kısa karmaşa #1



29 Ağustos 2008 Cuma

Yeni Arayüz

UEFA Kupası 1. Tur Kuraları

Metalist Kharkiv - Beşiktaş
Kayserispor
- Paris Saint Germain
Bellinzona
- Galatasaray
(ilk maçlar 18 Eylül, rövanş 2 Ekim)
* * *
Genel olarak beklenen ölçüde oldu kuralar. Kayserispor için kısmen kaçınılmaz bir kuraydı, birinden sekti diğeri denk geldi. Kezman'ın yeni forması üstünde nasıl durmuş diye Kanal A kovalamaya gerek kalmayacak. Kayseri şehri de bir PSG görmüş olacak. Bir sene Atletico Madrid, bir sene PSG... Kayseri halkı Anadolu'da şanslı kesimler arasında sayılır artık. Bellinzona, az önce Lig Tv'den öğrendiğim kadarıyla geçen sene ikinci ligden UEFA'ya katılan bir İsviçre takımıymış. Metalist Kharkiv ise liginde 3. sırada bulunan, adını yaklaşık 1 saat önce duyduğum, Google'da aratsam bulabileceğime inanmadığım bir Ukrayna takımı.
Bu arada kuralar Kadıköy'deki finali temsilen orada bulunan Can Bartu tarafından çekildi. Neyse ki dedikodu çıkaracak bir İtalyan takımı çekmedi Galatasaray'a. Netice itibariyle kuralar fena değil, biraz şanslı olursak 3 takımımızın da gruplara kalabileceği kuralar. Takımlarımıza hayırlı olsun, darısı grup kuralarına...
* * *
Aynı şehrin iki takımının aynı gün maç yapmasına izin vermeyen UEFA, Beşiktaş'ın ilk maçını İnönü Stadı'na aldı.

Quaresma Inter'de!


Fenerbahçe taraftarı için sezonun en iyi transfer haberlerinden biri bugün geldi. Şampiyonlar Ligi grup kuralarının ertesi günü, Fenerbahçe'nin gruptaki öncelikli rakibi Porto'nun en önemli oyuncusu olarak gösterilen Ricardo Quaresma kendisini uzun zamandır isteyen Jose Mourinho'nun takımı Inter'le anlaştı. Transfer sezonunun kapanmasına 2 gün kala gerçekleşen transferin Porto'ya 25 milyon Euro kazandırdığı söyleniyor.

28 Ağustos 2008 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Gruplar

*büyütmek için resmin üstüne tıklayın.
* * *
Şahsen gruptan memnunum ama fikstür pek lezzetli gelmedi bana;
17 Eylül Porto-Fenerbahçe
30 Eylül Fenerbahçe- D.Kiev
21 Ekim Fenerbahçe-Arsenal
5 Kasım Arsenal-Fenerbahçe
25 Kasım Fenerbahçe-Porto
10 Aralık D.Kiev-Fenerbahçe

Jose Joaquin Moreno Verdu Fenerbahçe'de

Bu transfer sezonunda Fenerbahçe yönetiminin Villarreal seferlerinin sonuncusu oldu Jose Joaquin, namı diğer Josico. Bu takımdan transfer yapmak için bu kadar uğraşılmasının nedenini merak ediyorum. Josico nasıl bir futbolcudur, çevremdeki hemen hemen herkes gibi ben de tanımıyorum. İsmini beğendim, bu nedenle başlığa direkt adını yazdım. Fikir sahibi olmak için girdiğim Ekşisözlük'te 33 yaşındaki bu futbolcu için Fenerbahçe'ye transfer olana kadar girilmiş entry yok, ki bu bile endişe konusudur benim için. Faydalı olur ya da olmaz, görücez. Ama kulüp için prestij kaybı bir transfer olduğuna inanıyorum. Mutlaka büyük bir isim getirsinler demiyorum ama en azından umut vaat eden bir genç gelseydi, ona göre beklentiye girseydik. Neticesinde oldu ya da olmadı derdik. Kısacası yeni transfer, yeni heyecan. Hayırlı olsun camiaya...

Kendisi şu dakikalarda Atatürk Havalimanı'na inmek üzereymiş. İlk atkısı hayırlı olsun...
* * *
Teori: Villarreal'in bize borcu vardı ve ödemiyordu. Karşılığında bir topçu aldık adamlardan.

The Show Must Go On

Sezonun ilk yüksek tempolu ve önem taşıyan karşılaşmasıydı bu akşam izlediğimiz. Şampiyonlar Ligi'ne kalmak ve o lacivert fondaki müziği dinleyecek olmanın vereceği hazzı düşününce daha da önemli bir hal alıyordu bu maç. Başlangıcında yapılan organizasyon da hem takımı hem tribünleri havaya sokmaya yetti. Takımların sahaya çıkmasıyla beraber sergilenen koreografinin altında 'The Show Must Go On' çalıyordu ki bu zamana kadar tribünde en keyif aldığım organizasyon oldu.

Maçın başlamasıyla beraber sahneyi Partizan taraftarı aldı. Organize bir şekilde bütün tribün soyundu ve maçı çıplak izlemeye başladılar. Zaten ilerleyen dakikalarda da tempolarını net bir şekilde korudular koltuk falan sökmeden. Bu bağlamda "ben ateşli taraftarım" diyenler bir kez daha düşünsünler.

Maça gelince; Fenerbahçe, Gaziantepspor maçı sonrası beklenenden oldukça iyi bir şekilde başladı. Tabi son lig maçına göre beklentiye girmek çok mantıklı değil ama insanlar ister istemez tur için endişelenir olmuştu. Üstüne bir de Edu ve Emre'nin sakatlıkları eklenince endişe arttı. Ama beklenenin aksine kendine güvenen ve rahat bir futbol oynamaya başladı Fenerbahçe. Semih faktörü önemliydi tabi. Sakat olmasına rağmen ileri ucu organize ediyor ve kanatlardan gelen akınlarda pozisyon arıyordu. Güiza ise kimine göre "Kezman'dan farksız" kimine göre ise "kumaşı iyi" bir futbolcu. Bana göre ise inanılmaz yetenekleri olmayan fakat çok faydalı bir oyuncu. Kezman'dan farklı olarak daha dirençli ve top kontrolü daha iyi. Belki biraz daha zeki. Bu ikiliyle hücumda büyük sıkıntılar yaşamayacağımız ilk dakikalarda belli olmuştu. Partizan takımı da büyük tehlikeler yaratamıyordu zaten kalemizde. Sıklıkla kanattan geliştirmeye çalıştığımız ataklarda işler taraf çoğunlukla sağ kanattı. Zira takımın bugün için tartışmasız en kötü ismi Uğur'du. Sevilla maçlarının kredisini fazlasıyla kullandığını belli ediyor, "başkanım beni değiştir" dercesine oynuyordu. Kazım ise bilinen laubaliliğinde ama az çok işini yapar haldeydi. Gökhan'la beraber bugün daha çok yardımlaştılar. Zannımca MTK maçlarından sonra birileri şahsi oyunu konusunda kendisine çok sevecen şeyler söylememiş. Carlos ise sol kanadı elinden geldiğince çekip çevirme çabasında, bunu yaparken kötü oynayan Uğur'u da harcamama konusunda özenliydi. Fırsat buldukça Uğur'a pozisyon yaratmak istiyor ama Uğur'un döktüklerini toplama konusunda uzmanlaşıyordu. Ortada sahanın en iyisi olan Alex yeni yerine kendini alıştırmış gibiydi. Kanatlarda Kazım ve Uğur'un yavaşlattığı takımı atağa kalkarken hızlandırma çabasındaydı Alex ve Maldonado ile oldukça iyi yardımlaştı. Maldonado ise bugüne kadar izlediğim en olumlu oyunlarından birini sergiledi. Yine güvenilir paslardan yana fakat daha çok atak yönüne doğru. Birkaç uzun mesafeli ara pası denemesinin yanında ceza sahasının dışından çok iyi bir de şut denemesi oldu kalecinin kurtardığı. 2 arapası 1 şut bahsedilmeye değer şeyler değil gibi görülebilir ama benim şu ana kadar izlediğim Maldonado için gerçekten bahsedilesi. Defans hattı ise az çok bildiğiniz gibiydi. Gökhan ve Carlos defansif yönde üstlerine düşeni yaptılar sayılır birkaç küçük hata dışında. Yasin başlarda bir kaç kritik daha yapsa da saç baş yolduran adam değildi. Gerçi 2 yıldır hocalar o bölgede neden Önder'i oynatmaz anlayabilmiş değilim ama değişmeyecek gibi. Lugano, yanında Edu'yu özlüyor gibiydi. Volkan ise hatasız oynadı, golde hatası yoktu. Oyuna sonradan giren Önder'in ortasahada oynaması Aragones'in yönetime bir mesajı gibiydi bana göre. Onun için pek değerlendirilecek yanı olmadığını düşünüyorum. Gürhan gayet hırslı ve hevesli. Ama zaman zaman acemice davrandığı oluyor, top rakipteyken ve uzaktayken nerde duracağını pek kestiremiyor. Deniz ise son dakikalarda girdi ve pek bişey anlamadım, yanlış görmediysem saçını kestirmiş.

* * *
Fenerbahçe maçın genelinde her an gol atabilir görünümde oynadı, neticesinde attı da. Defans ise golü yiyene kadar tribünleri pek endişelendirmiyordu. Bu nedendendir ki skor 2-0'a geldikten sonra savsak oyun başladı ve Partizan'ın golü geldi. Sonrasında Partizan gaza gelip ataklarını yoğunlaştırsa da Fenerbahçe fazla panik olmadı. Tabi tribündeyken maçın son 15 dakikası çok sancılı gelmişti ama tekrardan özetini seyredince ve şöyle bir düşününce çok da zorlanmadığımızı gördüm.


Netice itibariyle maç sonunda turu atladık ve Şampiyonlar Ligi'ne kaldık. Takımlar soyunma odalarına giderken de beklenen oldu ve stadda 'Disko Partizani' çalmaya başladı. Duruma sinirlenen Partizan taraftarı polis barikatlarının da verdiği güven duygusuyla tel örgülerin dibine giderek Fenerbahçe'li taraftarlara "bittiniz siz" tribi yaptılar. Bizimkiler onlara Türk, onlar bizimkilere Sırp bayrağı açtı. Sonrasında ne oldu bilmiyorum, staddan çıktığımda "Türkiye Türkiye" seslerini duyuyordum dışarda.

* * *

Son olarak bugün Genç Fenerbahçeliler'in bulunduğu Maraton üst tribününde hayata geçirilen bir uygulamaya tanık oldum. Staddan dönerken serviste duyduğum kadarıyla bu tribündeki taraftarlara sarı ve lacivert bileklikler hazırlanmış. Kill For You'nun bulunduğu bloktakilere lacivert, Genç Fenerbahçeliler'in bulunduğu bloktakilere sarı bileklik takılıyormuş maç öncesi (tam tersi de olabilir). Buna göre kendine ait olmayan bölümde maç izlemeye çalışanlar tespit ediliyormuş. Aziz Yıldırım'ın bu konuda bu kadar teferruatlı çalışacağını tahmin etmiyordum, işin sonucu nereye varacak merakla bekliyorum. Bu arada bu bahsettiğim tribünde maç izleyen arkadaşlar varsa uygulamanın detaylarından bahsederlerse sevindiririm.

26 Ağustos 2008 Salı

fener'lilerin parası



aziz yıldırım yeri geldiğinde şu cümleyi söylüyor ''biz bu stadı fenerbahçe'li taraftarların paralarıyla inşaat ettik''. haklıdır aziz başkan. zaten kulübü öyle bir noktaya getirdi ki fener'lilerin parası her şeye yetişir oldu. bugün fenerium denen dev mağaza zinciri 61 noktada satış yapıyor. bunların 7 si outlet (bjk store 21 mağaza, gs store 32 mağaza). bu mağazalarda pantalondan kravata, tişörtten dona, formadan emziğe, yataktan yorgana aklınıza gelebilecek bilumum ürün var (bir ara vespa motor bile vardı). kimisi gidiyor sezon ürününü sırtına geçiriyor, kimisi outlet lere gidiyor geçmiş sezon ürünlerini ucuza alıyor. hele ki bu günlerde lisanssız ürün kullanan fenerbahçe'li yok gibi. ara sokaklarda top oynayan çocuklardan birinde mutlaka lisanslı fenerbahçe forması görürsünüz. zira kombine satışları ve fiyatları da öyle. hatta galatasaray bile bu durum karşısında kayıtsız kalamadı ve ciddi oranda zam yaptı bilet fiyatlarına.


tabi para kazanılan başka yerler daha var. bu noktaları üstün körü geçelim biz. asıl olan fenerlilerin ne denli para akıttığı kulübe. bakalım bu para transferde nerelere gitmiş ve geri dönüşleri nasıl olmuş. daum'un gelişini hep bi milat olarak saymışımdır. isterseniz o günlerden başlayalım. böylece revivo, rapaiç, andersson ve mirkoviç transferlerinden doğan zararı atlamış olalım. hatta daum'un ilk dönemini başarılı saydığımdan o dönemki transferleri de hesaba katmayalım. zaten çok yüksek meblağlarda oyuncu alımı olmadı (en pahalı isim luciano 4-5 milyon dolar arası geldi. hooijdonk 1 milyon dolara geldi).





son 5 sezonda fenerbahçe'nin en son para kazandığı oyuncu anelka(anelka'dan önce hatırı sayılır bir para moldovan kazandırmış kulübe). aldığımızdan daha iyi bir rakama satabilmişiz anelka'yı. onun dışında ki tüm oyuncuları bedelsiz yollamışız. bunların içinde çok büyük rakamlara gidebilecek isimler de var. mesela aurelio ve tuncay. bu 2 isim kapıyı en az 10 milyon euro dan açabilecek isimlerdi. bunun dışında bir appiah gerçeği var ki tam bir rezalet. tüm tekliflere rağmen appiah yollanmadı (ki bence iyi yapıldı). şu an serbest ve kulüp arıyor. appiah'a sahip çıkılsa şu an kulüpte olurdu. madem bedelsiz yollayacaksın 1 sene boyunca tut takımda bak performansına. servet çetin kardeş kulübe! bedava verildi. üstelik 2 ay önce sözleşme yapıdıktan sonra. adam şimdi 5 gün sakatlansa tüm türkiye'de kriz oluyor.


işin kötü yanı yolladığın oyuncuların yerlerine yenisini alamamışsın. bir inat uğruna aurelio'yu kaybetti fenerbahçe. yerine oyuncu alınmadı. aynı şekilde tuncay bedelsiz ayrıldı. yerine oyuncu alınmadı. serdar kulbilge gitti. yerine oyuncu alınmadı. bir tek appiah'ın yerine emre alındı diyebiliriz. ee şimdi bu takımın sol kanadı 1 maç iyi 3 maç kötü uğur boral'ın eline kaldı. üstelik uğur boral tuncay gibi santrafora yardımcı role giren biri de değil. mevcut sistemde ki çoğu oyucunun alternatifi yok gibi. galatasaray'ın uefa kupasını kazandığı sisteme dönüş yapmak istesen, yani çift forvetin arkasına alex, onunda arkasına 3 oyuncu koymak istesen sağ iç te oynatacağın oyuncu yok (ön libero maldonado/selçuk, sol iç emre). burak'tan ne olur peki? bilmiyoruz daha, zaman gösterecek. yılmaz vural burak'ı çok övenlerden. ön libero dahil orta sahanın her bölgesinde oynar diyor. oynasın başımızın üstünde yeri var zaten.

velhasıl kelam yönetim bugün açıklama yaptı. transfer bitmiştir. bu sene takımdan çok da ümitli değilim. yine de şampiyonluğu son maçlara kadar kovalar fenerbahçe ama hem beşiktaş hem galatasaray sağlam geliyor gibi. aragones'ten ise aziz yıldırım'ın getirdiği 10 küsür hocadan daha ümitliyim. seneye aragones'in yapacağı transferler fenerbahçe'ye 2. bir çağ atlatabilir.

edit: transfer bitmemiş. josico geldi. bir daha yönetimin yaptığı açıklamaları oluşturacağım kurul tarafından tartışıp değerlendireceğim.

Milan Baros Galatasaray'da

Galatasaray resmi duyuruyu yaptı, 28 Ağustos Perşembe günü İstanbul'da olacakmış Baros. Yıllardır Fenerbahçe'yle adı geçer ve gelsin artık derim bu adam için. Bir Fenerbahçeli olarak Galatasaray'ın son birkaç yılda kıskandığım tek transferi oldu kendisi. Hayırlı olsun diyicem ama olursa fena olur. Onun için takılsın kendince. Zaten son Avrupa kupasında izlediğim kadarıyla hala kelle kulak yerinde oynuyodu, hala adam geçip tehlikeler yaratıyodu.

Takım Şampiyonlar Ligi'ne kalırsa tek başına fark yaratır diyemiycem ama UEFA Kupası'na gitme durumunda Galatasaray'ı en az bir tur ileri götürecek bir transfer.

25 Ağustos 2008 Pazartesi

umut sarıkaya #12


24 Ağustos 2008 Pazar

Beklenmeyen İmza: Marcos Senna

15 ağustos 2008 cuma günü akşamı marcos senna'nın müjdesini vermiştik size. senna villarreal ile tekrar sözleşme imzaladı. iki gün önce ''kulüpler anlaşsın ben fener'e gelirim'' diyen senna villarreal'i tercih etti.
aldığımız haber duyumdan öte bir bilgiydi. zaten görüşülüyor, büyük oranda bitti gibi duyumlar alsak yazmazdık bu haberi. ertesi gün de ajansspor bu transferi yazınca talento ile kafamızda pek bi soru işareti kalmamıştı. geçen 1 hafta da diğer medya organlarında yazılanlarıda tek tek yazmaya gerek yok. kendimizi haklı çıkarmanın da bi mantığı yok. sonuçta yanlış bir bilgi aldık ve yanlış bir haber yaptık. ümitlendirdiğimiz kişilere özür diliyoruz. ayrıca şu sipariş meselesi. harbiden 2 villarreal forma siparişi vermiştik.

22 Ağustos 2008 Cuma

Avrupa'da Transfer vol.11


Claudio Pizarro - chelsea - werder bremen (1.500.000 euro - kiralık)
Mladen Petric - dortmund - hamburg (4.500.000 euro)
Amine Chermiti - etoile sportive du sahel - herta bsc (2.200.000 euro)
Mohamed Zidan - hamburg - dortmund ()
Petit - benfica - köln (bedelsiz)
Mickaël Silvestre - man. uni. - arsenal (950.000 euro)
Carlos Cuéllar - g.rangers- aston villa (10.000.000 euro)
Vincent Kompany - hamburg - man. city (8.500.000 euro)
Justin Hoyte - arsenal - middlesbrough (3.800.000 euro)
Djibril Cissé - marseille - sunderland (kiralık)
Julio Baptista - real madrid - roma (9.000.000 euro)
Dario Simic - milan - monaco ()
Mateja Kezman - fenerbahçe - PSG (kiralık)
Ismaïl Aissati - PSV - Ajax (4.000.000 euro)



# avrupa'da transfer vol.10
# avrupa'da transfer vol.9
# avrupa'da transfer vol.8
# avrupa'da transfer vol.7
# avrupa'da transfer vol.6
# avrupa'da transfer vol.5
# avrupa'da transfer vol.4
# avrupa'da transfer vol.3
# avrupa'da transfer vol.2
# avrupa'da transfer vol.1
kaynak; transfermarkt.de

patron kafası

Grafik konusunda bilgili, freehand ve diğer programları kullanabilen, yerinde oturmayan, proje üretecek, ben grafikerim başka iş yapmam demiyecek, firmasına kazandıracak ve kendi kazanma azminde olan, asla yaptıklarını yeterli görüp performanstan düşmeyecek, ilan ve reklam hizmeti veren firmamıza farklı kulvarlarda da önünü açacak bayan.

sen kısaca eşek arıyorum desene şuna. doluyum bu konuda ileride uzun yazıcam

21 Ağustos 2008 Perşembe

yoksa siz hala...



talento ile birlikte formanın siparişini verdik. yoksa siz hala...

inönü stadı


hani şu yıkılacağı söylenen stad. bence yıkılmasın. samimi söylüyorum şu hali çok güzel. tabi keşke reklam tabelaları bu kadar çok olmasa da reklam konservesine dönmese. fenerbahçe'nin saraçoğlu'nu yenileyip, takıma ve kulübe aynı bir hava ve heyecan kattığı ortada. aynı şekilde galatasaray taraftarı da yeni stadlarında aynı havayı ve aynı heyecanı yakalayacaktır. fakat beşiktaş için aynı şeyleri düşünmüyorum. bence inönü stadı şu an ki haliyle çok güzel. denize bakan kale arkası olsun, kapalısı olsun. beşiktaş tribünlerinin belli bir ambiansı, belli bir ruhu var. zaten fenerbahçe için bir gereklilikti yeni stad. aynı şekilde şu an galatasaray için de bir gereklilik. ama beşiktaş için bir gereklilik arz etmiyor. zaten 2 sene önce zemini aşağı kaydırıp tribünleri yaklaştırdılar. böylelikle ambians daha da güzelleşti. yeni stad bu ambiansı bozar. sadece beşiktaş tribünlerinin takımlarına destek adına daha sağduyulu olması gerekli o kadar.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

video: özledik bee

19 Ağustos 2008 Salı

Mars'ta Su

Son zamanlarda sinirlerimi bozan bir mevzu bilim adamlarının Mars'ta su bulma çabaları. Mars'ta suyun bulunmasını hayat belirtisi olarak görüyorlar. Ama hangi hayatın? Belki ordaki hayat su içmiyor, yıkanmıyor. Belki su oralarda hayati tehlike taşıyor. Bu da yetmezmiş gibi geçenlerde bir gazetenin arka sayfasında, Phoneix adlı robotun Mars'ta yaşamı olumsuz etkileyecek bir kimyasal bulduğu, bunun da Nasa'daki yetkililerin umutlarını azalttığını ve morallerinin bozulduğunu okudum. İnsanların gözünde belli karizması olan adamlarsınız, yakışıyor mu size? Sana zararlı olan ona değildir belki, ordakiler alışıktırlar belki böyle kimyasallara. Belki bi Marslının güneş yağıdır o. Mars'ta insan arıyorlarsa bilemem ama azaltarak bitirsinler artık şu saçma çabayı.

İnsanın yapacak işi olmayınca nelere sinirleniyor sevgili okurlar. Ben gerginliğimi atmak için kısa bir tatile daha çıkıyorum. Bu sefer uzun kalmıycam, 4 gün sonra yine burdayım. Zaten önceki tatil dönüşü Massimo arkadaşıma bir hediye de getirememiştim. Bir ölçüde onun telafisidir bu tatil. Ben yokken buraları çekip çevirerek bu hediyeyi hak etti. Onu getirmeye gidiyorum. Siz bu satırları okurken ben otobüs köşelerinde Queen dinliyor olucam muhtemelen. Görüşmek üzere...
Tembel yazarınız Talento...

18 Ağustos 2008 Pazartesi

kezman psg'de


resmi site kezman için psg ile süren pazarlığın sonuçlandığını duyurdu. kiralık olarak mı gönderildi yoksa satıldı mı onu bildirmemiş yönetim. garip bir yayıncılığımız var nedense. muhtemelen kezman yarın imza atacak. 2 taraf içinde hayırlı olacağından eminim. cuma günü sunduğumuz senna transferininde artık gerçekleşeceğinden kimsenin şüphesi yoktur umarım.

bob ross





nicesi için bobiler.org

Futbolu Neden Seviyoruz #4

Efendim malumunuz olimpiyat haftasındayız. Olimpiyat iyidir hoştur, eğlencesi boldur, tribi vardır. Bir de olimpiyatlarda halter sporu icra edilmektedir ki ülkemizin güreşle birlikte gururu olan bir daldır bu. Peki nasıl oluyor bu halter işi? Silkme ve koparma olarak 2 kategoride yapılıyor. Silkmede ağırlık nispeten daha fazla ve halteri 2 hamlede kaldırıyorsun. Koparmada ise gelip Allah ne verdiyse asılıyorsun, kaldırdın kaldırdın, kaldıramadın 2 hakkın daha var. Netice itibariyle 3 hakkında ne kadar ağırlığı gözün kesiyorsa kaldırmayı deniyorsun. Zaten sporcunun kaldıracağı haltere bakarken ne yapacağı az çok belli olan bu spor dalında heyecan, sporcunun yarım saniyelik ıkınma sesini kapsıyor. Neticesinde kaldırdıysa alkış, yoksa omza havlu. Kimsenin ayrı stili yok, kaldırıyor ya da kaldıramıyor. Bütün olay; sıradaki gelsin...

Peki futbolda öyle mi? Öncelikle takımlar sahaya çıkınca neyin ne olacağı hiç belli olmuyor. Bir bakıyorsun Antep gelip Fener'e 5 atıyor, bir bakıyorsun Famagusta Olimpiakos'u 3'lüyor. Biri sindire sindire oynuyor oyununu, biri rakibi hacamat etme arzusuyla saldırıyor. Biri nasıl olsa atarım derken ikinciyi yiyor, biri ful kontraatak takılıyor. Kimisi de içinden dua ederken 11 kişi defans yapıyor. Ama hiçbirinde heyecan kopmuyor. Halterden farklı olarak sporcu değil, izleyici nefesini tutuyor. Hiç gitmedim ama heralde nou camp'da da tutuyordur.

17 Ağustos 2008 Pazar

galatasaray : 2 - 1: kayserispor


- ayhan ortada, sabri sağ bekte. skibbe yavaş yavaş doğruyu bulacak gibi ama 84.dk oyuna giren alparslan erdem'i sağ açık hasan şaş'ı çıkartıp neden oyuna aldı anlamadım. zaten uzatmalarla beraber 10 dakika boyunca hiç adını duymadım.

- kewell hala hızlı, hala teknik. sakatlanmadığı takdirde çok işler yapacak. güzel bir gol attı ve güzel bir asist yaptı. taraftarın ilk intibası ve futbolcunun ilk maçı önemlidir. bunu atlattı kewell.

- sanki lincoln'ün eski heyecanı yok gibi.

- kayserispor'lu abdullah'da iyi ışıklar var. üstüne düşülmesi lazım.

- aykut'ta her başarılı türk kalecisi gibi çizgide çok iyi ama yan toplar ve topu oyuna sokmalar vasat. yine de şans verilmesi taraftarıyım.

tsg hoffenheim


şüphesiz ki bundesliga'nın bu seneki en dikkat çeken takımı hoffenhaim. 3500 nüfuslu küçük bir kasaba takımı olması kulübü daha da ilginç hale getiriyor. genç oyuncularıyla, türk oyuncularıyla, başkanıyla bizim buranın oftaş'ından(hacettepespor) daha büyük bir kulüp. 4-4-2'den yakir mizrahi'nin yazısından da alıntılarak yaparak biraz tanıyalım.


kulüp başkanı evvelce hoffenheim'da oynayan, sonra dünya zenginleri arasına giren dietmar hopp. hopp 1990 yılında kulübü satın aldığında kulüp amatör kümedeydi. o dönem profosyonel ligin 8.ligden başladığını düşünürsek gerçekten çok alt bir küme. başkan kulübü ilk önce 8.lige çıkardı. 1 sene sonra da 7. lige. 7. ligde 4 sene kaldıktan sonra 6. lige ayak bastılar. 4 yılda 6. ligde kaldılar. 5. ligde henüz 1 sene oynadıktan sonra federasyonun kümelerde yaptığı değişiklikle kendilerini 3. ligde buldular. 3.ligde ta 6 sene ter döktükten sonra önce 2. lig sonra bundesliga'ya çıktılar. hoffenheim için, tayyip erdoğan'ın başbakanlığından sonra 3. ligden 4 senede süper lige çıkan kasımpaşa'yı saymazsak büyük başarı. başkan hopp, 1999 yılında kulübe 6000 kişilik dietmar hopp stadını yaptırdı. yalnız bu stadyum geçici bir stadyum. şu an da inşaatı süren ve önümüzdeki ocak ayında faaliyete geçecek 30.000 kişilik rhein-neckar arena'da oynayacak hoffenheim. 3500 kişilik bir kasaba için gerçekten etkileyici bir durum.



kadrosunda da çok ilginç ve kaliteli isimler bulunuyor. brezilya 20 yaş altı milli takımı formasını giyen carlos eduardo yu geçen sezon tam 8 milyon euro ödeyerek aldılar. bunun yanında nijeryalı chinedu ogbuke'yi 5 milyon euro ya, senegalli demba ba'yı da 3 milyon euro ya aldılar. kadrosunda avusturya milli takımının 3. kalecisi olan ramazan özcan'ı ve selim teber'i bulunduruyor. ramazan özcan ilk hafta oynanan ve hoffenheim'ın deplasmanda e.cottbus'u 3-0 yendiği maçta bundesliga'da haftanın kalecisi seçildi. teknik direktörleri ise schalke'nin eski hocası ralf rangnick. çareyi schalke de ki başarısızlığını ununtturup, kendini yeniden ispatlamak için düzenli bir sistemle büyüyen 3. ligde ki hoffenheim'e gitmekte buldu.



aynı düzende ve büyümeyle bundesliga'da kalıcı olacakları aşikar. alt yapısı ve genç oyuncularıyla yeni bir ballack yaratacakları da aşikar. dikkatle takip etmek gerekir kanımca.

16 Ağustos 2008 Cumartesi

umut sarıkaya #11


15 Ağustos 2008 Cuma

Beklenen Transfer: Marcos Senna

Bugün akşam saatlerinde aldığımız bir haber doğrultusunda Marcos Senna'nın Fenerbahçe ile anlaştığını öğrenmiş bulunuyoruz. Resmi imza ve duyuru için yabancı kontenjanının açılması bekleniyor. Camiaya hayırlı olmasını diliyoruz...

serhat akın kocaelispor'da


serhat akın ''transfer gerçekleşirken futbolcular için önemli konu, futbolcuların rahat olmasıdır. bu konuda da başkanımız serhan gürkan benimle yaptığı görüşmelerde bana bunu hissettirdi. kocaelispor'a geldiğim için mutluyum.'' demiş. benim anladığım istanbul ortamlarına son model spor arabamla 1 saatte girerim.

hayırlı olsun. serhat sevdiğim bir topçu. fenerbahçe'den erol bulut, tayfun korkut gibi bu topçunun da gitmesine üzülmüştüm.

14 Ağustos 2008 Perşembe

partizan : 2 - 2 : fenerbahçe ve sistemin önemi


fenerbahçe'nin son 3 yıldır oturttuğu ve uyguladığı bir sistemi var. daum'un temellerini attığı, zico döneminde revize edilen sistem nasıldı hatırlatmakta fayda var. klasik 4 lü defansın önünde defansa yardımcı bir ön libero(aurelio), onun yanında ofansa yardımcı bir orta saha(appiah), onunda önünde alex (forvet arkası veya ofansif ortasaha demiyorum sadece alex). sağa ve sola birer kanat adamı. zico ilk senesinde ne oynattı; ön libero deniz, önünde aurelio, onun önünde alex, sağda appiah ve solda tuncay. zico sezon başında aurelio'yu düşünmedi. çünkü aurelio'nun defansif özellikleri fevkalade değildi. sonuçta aurelio devşirme bir ön libero. evet belki selçuk ve deniz gibi oyuncularında defansif özelliği fevkalade değil ama defans yapmasını biliyorlar. takım savunması s.o.s verice çok koşan aurelio'yu ön liberonun yanına yerleştirerek appiah'ı sağa attı. zico ikinci senesinde ne oynattı peki; selçuk/deniz/maldonado, önünde aurelio ve onun önünde alex. burada ki revize deivid'de yapıdı. deivid sağ açıktan çok alex'e yardımcı bir oyuncu olarak sahada görüldü. deivid'in çizgiye inip orta açtığını çok da görmedik. her zaman alex'e ve forvete yardımcı bir rolü vardı. o yüzden deivid'in iyi oynadığı, ipleri eline aldığı her dakika fenerbahçe etkinliğini her takıma gösterebildi. çaykur rize sinden, chelsea sine kadar. sağ kanadı da gökhan gönül çok koşarak kullandı.

bazı yerlerde aurelio'nun gidişiyle selçuk'un o mevkiyi kaldıramayacağı söyleniyor. oysa ki aurelio defansif ön libero oynamıyordu ki 2 senedir. o mevkiyi zaten selçuk, deniz ve maldonado 3'lüsünden biri dolduruyor. burada bir eksik yok. eksikler başka yerlerde. ilk ciddi maçta da bu eksikler görüldü. ön libero transferi konuşulan en yaygın konu. aragones'in deniz'den ve maldonado'dan çok da memnun olmadığı görülüyor. bura selçuk'un tekelinde gözüküyor. bu bağlamda ön libero transferi yapılmalı. yabancı düşünüldüğüne göre selçuk'tan çok üstün özellikli bir oyuncu olması şart. selçuk'un önünde oynayan alex'in de ileriye atılması lazım. yani şu an ki semih'in pozisyonuna. semih'i orta saha da top alıp, oyun kurarken görmek gerçekten biraz garip. geçen seneki orta saha kurgusundan aurelio'nun yerine oynayabilecek tek ve en iyi isim emre'dir. emre oyun kurma becerisiyle geçen sene deivid'in üstlendiği alex'e yardımcı görevi de üstlenecektir.

kanatlara geçersek; kazım kazım ve uğur boral çizgi oynucular. kazım'ın geçen sene deivid'in üstlendiği rolü üstlenmediğini görüyoruz. kazım sol taraftan içeri yapılan ortalarda da içeriye kat etmediğini görüyoruz. yani kazım bir cristiano ronaldo değil yattara'dır şu an için (ronaldo geçen sezon man uni forması ile 48 maçta 42 gol attı). kazım'ın bu özelliği gökhan gönül'ün de hücum atraksiyonlarının artmasını engelliyor. ikinci yarı oyuna giren burak ise çizgide çakılı bir oyun oynamadı. daha içeri kat eden bir görüntüsü var. burak oyuna girdikten sonra, rezalet oynayan gökhan gönül'ün hücum faaliyetleri arttı. sağ kanatta daha çabuk ve daha olgun ataklar gelişti. sol kanat ise vasat bir performans sergiliyor. vederson sakatlıktan çıktıktan sonra formayı uğur'dan kapabilir. belki de aragones vederson'u beklemeden gürhan'ı bu mevkiye hazırlayabilir.

santrafor mevkisine geldiğimizde ise şunu belirtmekte fayda var ki güiza veya semih ten biri oynamalı. türkiye liginde zaman zaman çiftlenebilir bu mevki ama zorluk derecesi yüksek maçlarda mutlaka tek isim olması lazım. bu oyuncuya alex'in dışında sağdan ve soldan da destek gelmeli. işte bu yüzden burak ismi daha çok ön plana çıkıyor. beşiktaş ta daha çok sağ çizgide oynatıldı. fenerbahçe de ise sağdan içeriye girip oyun kurmada yardımcı ve santrafor'a destek özellikleri ön plana çıkacaktır ki meziyetleri de buna uygun.

sonuç olarak fenerbahçe iyi veya kötü bir sistem takımı olmuştur. sistem takımlarında oyuncuların bireysel yaratıcılıklarının fazlalığı extra bir iyi oyun sağlar. onun dışında sistem işlediği taktirde çok büyük sorunlar yaşamazsınız. yaşasanızda üstesinden gelebilirsiniz. aynı dünkü partizan maçı gibi. rezalet bir oyunun penaltı ile dengeye getirildi, rakibin morali düştü. ikinci yarıda emre ve burak'ın girmesiyle oyunun kontrölü fenerbahçe'ye geçti. 1 ve ya 2 kontra atak girişiminden başka ileriye gidemedi partizan. oysa ki ilk yarı 3'ü hatta 4'ü bulabilirdi.

12 Ağustos 2008 Salı

faik çetiner'le bizim stadyum


çoğunlukla mert aydın, uğur meleke, rıdvan dilmen gibi isimleri takip edince faik çetiner'in sesini duymak çok hoş geliyor kulağa. yıllarca atv'de faik çetiner'in sunduğu, selçuk manav'ın özel haberleri ile programa katıldığı, gündemi belirleyen konu ve konuklarıyla evlerimize neşe katan bir program olarak lanse edildi. atv'den ayrıldıktan sonra 2. sınıf kanalları her sene gezdi. dün gece(her pazartesi yaynlanıyor) kanaltürk'te rastladım. program her zaman olduğu gibi baştan aşağı sığ yorumlarla dolu. ihsan kalkavan, abdülrahim albayrak ve muhittin öztürk sıkça bu programda (belki de her hafta bu programda bilemiyorum). özellikle abdülrahim albayrak'ın ''allahıma kurban olduğum...'' la başlayan cümlelerini titizlikle dinliyorum, evde ki fazla sesleri susturuyorum. zaten program bandı izle yorum yap tarzında. program'ın son bölümü anılar ile bitiyor. bu anılar kısmında abdülrahim albayrak döktürüyor tabi ki. en güzel yanı da sıkılınca kapat. bir şey kaybetmiyorsun.

casio F-91W


bende alıcam yakında

11 Ağustos 2008 Pazartesi

oktay derelioğlu


oktay şüphesiz ki belçika maçında dünya futbol tarihinin en güzel gollerinden birini atarak tarihe geçti. beşiktaş'tan ayrıldıktan sonra hergün geriye giden bir performans sergiledi. karagümrük'te başladığı futbol yaşantısında erken parladı ve henüz 17 yaşında trabzonspor'a transfer oldu. sadece 1 sene kalıp ertesi sene beşiktaş'a transfer oldu. beşiktaş'ta benim hatırladığım şampiyonlar liginde bir PSG maçı vardı. harika bir futbol oynayıp çok da güzel bir gol atmıştı. sonrasında eşi vefat etti. bir kaç sene sonra serdar topraktepe ile karı kız davasına kavga ettiler. beşiktaş belli aralıklarla ikisinin de biletini kesit. jet fadıl oktay'ı kapattı ama diğer topçuları gibi (sergen, alpay) oktay'da pek fayda getirmedi. antep, trabzon, las palmas derken fenerbahçe'ye geldi. şampiyonlar liginde lyon ve b.leverkusen'e güzel goller attı. werner lorant, sakatlık falan derken koptu fener'den de. hala geriye gidişindeki en büyük patlamayı azerbaycanda yaşadı. ocak 2005 - ocak 2006 arasında 34 maçta 35 gol attı ama nedense oradan da ayrıldı. en son vefa borcunu ödemek için karagümrük'e geldi ve karagümrük küme düştü. karagümrüklü olması sebebiyle hemşeri gözüyle bakarım oktay'a. babasının da tornacı olması fazladan bir sempati kazandırdı bana. en son 2. sınıf tv kanallarında spor yorumu yapıyordu. ortaya büyük bir iddia atarak eto'o fener'e gelecek dedi. ispanya'da ki tanıdıklarına danışmış güya. yorumculuğuda patlak çıktı şu an için.

şimdi de 16 ağustosta beşiktaş ile azer takımı hazar lenkeran takımları arasında oynanacak maçta jübilesini yapıp futbola veda edecekmiş. sonrasında ise teknik direktörlüğe adım atacakmış. teknik direktör olacak kapasite görmüyorum oktay'da. çıksın yorumcu olsun. çoğunlukla da anılarını anlatsın.


karagümrük kaptanı oktay ve etimesgut şekerspor kaptanı sergen

kısa kısa karmaşa #2

- başar adında sevdiğim bir arkadaşım var. senede 2-3 kere yüzyüze görüşüyoruz. okuldan arta kalan zamanlarını leman dergsinde çalışarak geçiriyor. geçen onun yanına gittim. ikişer bira demlenip hoş-beş muhabbet ettik. dergide ofis boy olarak çalışan hüseyin abi var. onuda aldık bir süre sonra yanımıza. hüseyin abinin gelmesiyle hoş beş muhabbet uzadı. argo, şamata derken biralar arttı. muhabbet daha da güzelleşti. o arada talento aradı. marmaristeymiş. ortamlar falan güzel güzel takılıyormuş. zaten kafam güzel anlattıklarının çoğunu anlamadım.

- oradan 23:00 gibi çıktım. durakta bi adam benimle muhabbet kurdu. anlattı bişiler. çok da anlamıyorum. yalnız 10 bin lira peşinat verip tokiden ev almış ve 40 bin liraya satmış. taksitleri de beraberinde vermiş. yani 30 bin lira karda. ayıldım bir anda.

- ömer üründül trt de basketbol yorumu yaptı millet ayaklandı. forumlar, ek$i sözlük ve blog alemi tabiri yerindeyse flaş haber geçtiler. herkesin ömer üründül hakkında yaacak bir şeyi var. kollektif olarak.

- bu ay sonunda işten çıkacağım. tam 1 sene oldu ama alışamadım iş hayatına. ne lan bu sabah 6:30 da kalk eve 19:30 da gel. 13 saat boru mu? hayatımı çok kısıtlamak zorunda kalmıştım. evde aylar önce alınıp izlenemeyen dvd ler bulunuyor. gittigidiyor.com da mezarcı gibi bekliyorum. toplu halde dvd alıp ucuza kapatacağım bu işi. her gece 1 film.

- daha önceden yazmayı planlayıp yazamadığım yazılar var. yazmaya niyetlendiğim zaman başka bloglarda görüyorum bazen. yazmıyorum beklemek zorunda kalıyorum. bekliyorum ki soğusun. allahtan güncelliğini koruyan yazılar bunlar.

- dün sabah kahvaltı ile birlikte spy game'i izledik. babam robert redford'u ekrem bora'ya benzetti. harbiden benziyor.

kısa kısa karmaşa #1

10 Ağustos 2008 Pazar

Avrupa'da Transfer vol.10



Wellington - internacional - hoffenheim (4.500.000 euro)
Rafael van der Vaart - hamburg - real madrid (15.000.000 euro)
Aldo Duscher - santander - sevilla (2.500.000 euro)
Luke Young - middlesbrough - aston villa (6.400.000 euro)
Tal Ben Haim - chelsea - m.city (6.400.000 euro)
David Bentley - blackburn - tottenham (22.000.000 euro)
El hadji Diouf - bolton - sunderland (3.200.000 euro)
Pascal Züberbühler - neuchatel xamax - fulham (bedelsiz)
Andrew Johnson - everton - fulham (13.300.000 euro)
Frédéric Piquionne - monaco - o.lyon (4.500.000 euro)
José Antonio Reyes - a.madrid - benfica (kiralık)
Matuzalem - zaragoza - lazio (kiralık)
Alexander Maninger - udinese - juventus (2.500.000 euro)
Madjid Bougherra - charton - g.rangers (3.250.000 euro)




9 Ağustos 2008 Cumartesi

adın ne

birileriyle tanıştığınızda önyargılarınızdan ilki kişinin fiziksel görüntüsü, ikincisi ise kişinin adıdır. mesela 2 kız aralarında konuşuyor. biri diğerine diyor ki; ''kızım bugün bir erkekle karşılaştım, çok yakışıklı''. diğeri mutlaka adını soracaktır. ''adı batıkan''. ''ee ne konuştunuz, neler yaptınız'' diye diğer kız heyecanla sorulararı sırayacaktır. oysa ki adı batıkan değil de hakkı olsaydı, diğer kız içinden önce ''hmmm hakkı'' diye geçirecek ve aynı heyecanla sormayacaktır soruları. başka bir örnek daha verelim. arabanızı kaportacıya götüreceksiniz. arkadaşlarınızdan bir kaç kaportacının kartını aldınız. bunlardan biri hakkı usta, biri batıkan usta olsun. arabanızı kime göstermek istersiniz. şahsen hakkı ustaya götürürüm. oturaklı bir isim. hakkı usta bu işin hakkını verir. başka bir örnek daha verelim. son günlerde çok gittiğim dişçilerle alakalı. iki dişçinin kartı var. biri dr.hakkı, diğeri dr.batıkan. ben bu durumda dr.batıkan'a uğramakta fayda görüyorum. dr. hakkı sanki ağzımın içini paramparça edecek gibi görünüyor. dr. batıkan ise daha naif duruyor.

benim de iki ismim var. şu ana kadar şu ismimi şurada, bu ismimi burada kullanayım gibi durumlarım hiç olmadı. öss ye hazırlık için fem dershanesine gidiyordum. yoklama yapılırken hocalar hep musa burada mı diye sorarlardı. sınıfta da herkes musa olarak öğrenmişti adımı. o günlerden kalan 1 arkadaşım var, aynı üniversiteyi kazandığım. onu da senede 1-2 kere görüyorum. bir de dedem çok eskiden musa derdi. o da şimdi ilker diyor. musa'yı kullanan pek yok etrafımda. ileride de eğer sanayi ustası olmazsam musa ismini hiç kullanmam heralde.

8 Ağustos 2008 Cuma

nedir bu tribünde ki kavga


fenerbahçe tribünleri son yıllarda kopuk. birbirine eşlik etmeyen 52 bin taraftar var tribünlerde. migros tribününde bir sıkıntı var yıllardır biliyorsunuz. buranın koltukları kombine olarak satılmıyor. son icraat ise fahiş fiyatlarla bilet politikası. bir arkadaşım var. yıllardır tribünün içinde. bağlı olduğu tribün grubunda önemli bir konumunda şu an. hangi tribün grubuna üye olduğunu söylemeyeceğim. olayların iç yüzünü ondan öğrenmek istedim. arkadaşımın sağlam bir kaynaktan aldığı habere göre aziz yıldırım genç fenerbahçeliler'i bu sene tamamen silmek istiyormuş. gfb biliyorsunuz bu seneki fiyat politikası nedeniyle maraton e bloga geçti ve maraton e blog şu an da tamamen kombine. mtk maçında maraton e blog için ücretsiz biletler basılmış. amaç burada bir kargaşa yaratmak. bu tribün kameralarla kayıt altına alınıyormuş. burada oluşabilecek kargaşalar ileride delil olarak sürülecek. kombine iptalleri olabilirmiş.

bir de kill for you (kalbinde fenerbahçe'yi yaşatanlar) grubu var. takdir edilen, sevilen, beğenilen bir grup. gfb maraton e bloga geçince, kfy den bir bölüm maraton alta, bir bölümde fenerium tribüne geçmiş. resmen dağılma aşamasında şu an da kfy. kfy gibi gruplar sadece fenerbahçe'ye değil her takımın tribünlerine lazım.

diğer tribünlerdeki grupların arasında da gerginlik tırmanıyormuş. fenerbahçe yıllardır yönetim olarak gruplardan çekti. yeni başkan yok şu gruptan, yok bu gruptan, şu grup bunu destekliyor, bu grup onu destekliyor, falan filan. hep bir köstek olma durumu vardı. şimdi bu grupların etkisi azaldı ama trbünlerde ki grupların farklı sesleri ortaya çıktı. dileğimiz tribünlerin, hep destek tam destek konumuna gelmesi.

7 Ağustos 2008 Perşembe

bilgin gökberk


bazen akşam vakti radyo'da bilgin gökberk'i duyuyorum. bilgin gökberk'i dinlemek için 1-müzik dinlemek istememem lazım, 2- kafamı dinlemek istemem lazım, 3-herşeyden sıkılmış olmam lazım. bu 3'lü bir araya geldiğinde gözlerim trafikteki otolarda, kulaklarım bilgin gökberk'de. zaten sıkıcı bir program yapıyor ve programda hep kavga var. dinleyicinin gökberk'le, gökberk'in dinleyici ile bir sorunu var. olayları yakından takip etmiyorum ama her dinlediğimde daha da alevlendiğini görüyorum. mesela geçen gün biri bu adamı tehtit etmiş. ''seni kovduracağım'' demiş. gökberk ise kalitesine toz kondurmuyor. ''niye kovduruyorsun kardeşim beni'', ''hem ben kovulmam istifa ederim'', ''4 dil bilen bir adamım'', ''dilini bildiğim her ülkede iş bulurum, zaten hepsinden iş teklifi alıyorum'' falan filan. bir sürü zırva.

bir de bunlar var;

- bilgin bey merhaba. ben geçen hafta da aramıştım...
- iyi o zaman kapat telefonu.. klick... niye söylüyorsun ki aradığını. söyleyecek bir şeyin varsa söyle git.

***

- bilgin bey merhaba. ben sizin hayranınızım. şöyle böyle bıd bıd bıd (buralar övgüyle dolu ama kelime hazinesi sadece 10)
- sağol bende seni seviyoreum. başka söyleceğin var mı?
- yok.
- tamam güle güle..

telefonla katılanlar çatlak, gökberk daha çatlak. sessiz sakin kavga. hayatımda böyle bir kavga da görmedim.
bir de şu linkte programla ilgili bi yazısı var. en altta ''dinlemeyin beni diyorum, dinliyorlar'' başlığında.

fm hesabı

dün rıdvan dilmen'in semih hakkında yaptığı bir yoruma takıldım. ''semih her santrafor tarzından bir miktar sahip. mesela 10 üzerinden 10 kafa vuramıyor ama 8 vuruyor. bitiricilik 10 üzerinden 10 değil ama 8'' gibisinden bir yorum yaptı. bende kendi fm verilerimi ortaya koyuyorum. sizlerin verilerini de bekliyorum.


bitiricilik: 17
kafa: 15
teknik: 13
uzun şut: 14
konsantrasyon: 17
özel yetenek: 15
pozisyon alma: 19
topsuz alan: 18
çeviklik: 12
dayanıklılık: 14
denge: 14
güç: 13
hız:14
hızlanma: 14
sıçrama: 14

mtk : 0 - 5 : fenerbahçe


normalde hazırlık maçları! (oouuvv... mtk'ya 1 gol de benden olsun :) ) hakkında yazmam pek ama bunu yazmak istedim. maçın aslında yorumlancak bi kısmı yok. neden yok. rıdvan dilmen yüzünden yok. rıdvan dilmen herşeyi söylüyor. bize yazacak bir şey kalmıyor. sadece gözüme takılan bir kaç nottan bahsetmek istiyorum.

- kazım'ın topla oynaması ekran başında beni rahatsız etti. arkadaşları mutlaka rahatsız olmuştur. aragones'in kazım'a ayar vereceğinden şüphem yok.

- dakika 81 veya 82. kontra atak yakaladık top burak'taydı. burak sağa doğru kaçan semih'e vermek yerine içeriye kat etti ve topu kaybetti. işte yetenekli türk futbolcusunun en büyük eksiklerinden biri bu. 16 yaşında mimarsinan'da oynarken hoca anında saha içinde 10 şınav cezası verirdi bu gibi durumlarda. aragones'ten bir ayarda burak'a bekliyorum.

- bir ayarda semih'ten. semih bugün herkese kallavi bi ayar geldi. karambol attı, aşırtma attı, arka direğe kaçıp rakipten kurtularak attı ve marke edilirken attı. daha gol atacak stil kaldı mı? bir de uzaktan bazuka yolladı rakibe çarptı.

- aragones uğur'a ayar vermekle kalmaz her an kesebilir. zira gürhan'dan bu sene patlama bekleniyor.

- maç sonunda rıdvan dilmen aragones'e harika bir soru sordu. mevcut düzende mi oynayacağız yoksa alex semih'in yerine geçip orta alana emre mi yerleşecek. aragones mevcut düzende devam dedi. bence bu sistemle zorlu maçlarda sıkıntı yaşarız. ön libero-emre-alex 3'lüsüne geri dönmeliyiz.

- emre sakatlanmazsa çok iş yapar gibime geliyor.

- güiza alışma devresinde. yani öyledir diye umuyorum. çok para verdik lan.

- gol yollarında sıkıntı yaşıyoruz. 5 attık ama bu sıkıntı dikkat çekiyor. ligde mtk gibi çerez takım az sayıda.

- bu 5 gol de mtk forumlarına armağan olsun. hani ön elemede en çok fener'in çıkmasını istiyorlardı ya.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

bud spencer & terence hill


çocukluğumda en sevdiğim filmlerden 2-3 tanesi bu ikiliye aittir. babam her video kiralamaya gittiğinde bu ikilinin filmi varsa mutlaka alırdı (bir de chuck norris alırdı. o başka bir yazıya). genellikle aksiyon/komedi tarz filmlerde oynuyorlar. yani eğlendirerek kavga ediyorlar işte. tabi o zamanlar çocukluğun verdiği hiç bir şey bilmemekten olsa gerek çok güler ve eğlenirdik. şimdi aynı filmleri izlesem gülüler miyim bilmiyorum ama eğleneceğim kesin. bu ikili arasında en sevdiğim bud spencer'dır. imdb de bud amcanın hala piyasada ekmek yediğini görebiliyoruz. tabi adam bayağı yaşlanmış. terence hill ise yakışıklı olanı. zaten filmlerde hatunu hep terence kaldırırdı. bud amcanın işi adam dövmektir. çoğu kez terence in hatunu kaldırmasına bud yardım ederdi.

bazı sahneleri ve müzikleri hala aklımda olan crime busters filmi var. bu filmi izledikten sonra amerika'da sokaktan geçen herkesin istediği takdirde polis olabileceğini düşünmüştüm. hamburgerin ne derece iştahlı yendiğini ve hardalın varlığını öğrendiğim bir filmdir. komik ve eğlencelidir. 1985 yapımıymış. imdb de ki 6.8lik notu kaale almıyorum. zaten o zamanlar imdb mi vardı.

bud emmiye ne olmuş yaa

4 Ağustos 2008 Pazartesi

anelka


anelka milan'a 4 gol atınca bir anda tavan yaptı. oysa ki anelka yine aynı anelka. anelka değişecek bi adam değil. en azından onu biliyorum. aslında uzun uzun yazmaya da gerek yok. anelka belli bi adam. bana göre çoğu kişinin düşündüğünden daha tehlikeli olabilecek bir adam. fener'de tutunamamasının nedenlerinden biri olarak alex ve tayfasının etkisi olduğunu düşünüyorum. bir de tek forvetli bir sistem adamı değil zaten. koy önüne zeki bir santrafor, açsın anelka'nın koşu yollarını. moldovan - baliç ikilisinin otaklığı gibi ortaklık lazım anelka'ya. moldovan yollardı defansı sağa sola, açılan bölgelere sızardı baliç. drogba - anelka ikilisi çok can yakar gibime geliyor. ama işte o ortaklığı scolari kurar mı. üstelik bu zengin kadro içerisinde, o kadar çeşitli sistem üretme şansın varken.

bu nasıl bir yönetim


demirören ve ekibinin iğrençliklerini yazmak istemiyordum ama artık dayanamdım. seriç'in sözleşmesi fes edilmiş. sebebi gordon sciheldenfel'i başka takıma yollayamadığı için kontenjanın dolu olması. milliyet'te '' imza parası olarak 200 bin euro alan, yıllık ise 750 bin euro garanti paraya mukavele imzalayan hırvat futbolcu ile 1 yılı opsiyonlu üç yıllık sözleşme yapılmıştı. 200 bin euro'luk imza parasını alan seric'in 10 eşit taksit ile alacağı ilk yıllık 750 bin euro'luk ücretinin ise bir kısmının ödeneceği öğrenildi. '' yazıyor. şimdiden 200 bin euro zararda yani beşiktaş. ileride bu zarar daha da artacakmış. beşiktaş ne için zararda, 1 kere bile forma giymemiş futbolcu için zararda.

gordon'un gelişi bile çok garip. geçen sene devre arasında beşiktaş hırvar stoper dino drpiç ile anlaşıyor. sonra drpiç in kıçını açtığı görüntüler youtube da tavan yapıyor. bize yakışmaz diyerek vaz geçiyorlar. dinamo zagrep başkanı parayı vermem diyor. alın takım burda, istediğini seç diyor beşiktaş yönetimine. zaten antalya'da kamp yapan takımın bir maçını izliyor beşiktaş. madem öyle gordon'u alalım diyor. ulan bakkaldan alışveriş mi yapıyorsunuz? gordon'un maliyeti ile drpiç'in maliyeti arasındaki farkı sakızla mı kapatmış olabilir misiniz?

bir de stad projesi var ki akıllara zarar. akıllara daha fazla zarar gelmeden bu yönetim gönderilsin artık.

3 Ağustos 2008 Pazar

''o bile inanmıyordu''


bir ara her hafta medyada erol bulut haberleri çıkardı. erol fenerbahçe'nin son durumu ile ilgili yorumlar yapardı kendi sitesinden. son günlerde medyada pek bi sesi soluğu çıkmayınca kıllandım. internet sitesine girip bakındım biraz. orada bir anısını yazmış ;

''1995-96 sezonu… Henüz 20 yaşındaydım. Dünyanın en büyük takımlarından biri olan Fenerbahçe forması giyiyordum. Oldukça başarılı bir sezon geçirmiştik. Ancak yaşadığımız bir takım şansızlıklar nedeniyle en büyük rakibimiz Trabzonspor karşısında 2 puan geriye düşmüştük. Bitime 3 hafta vardı ve bizim deplasmanda Trabzonspor’u yenmekten başka alternatifimiz yoktu. Beraberlik bile bize yetmiyordu. Takımdaki herkes endişeli ama bir o kadar da inançlıydı. Çünkü Trabzonspor Türkiye Ligi’nin en zorlu deplasmanı sayılıyordu ve evlerinde kolay kolay yenilmiyorlardı.. Zaten tüm spor kamuoyu da Trabzonspor’u şampiyon olarak ilan etmişti.

Maçtan bir gece önce rüyamda Trabzonspor’u 2-1 yendiğimizi gördüm. Sabah kalktığımızda rüyamı arkadaşlarımla paylaştım. Herkes “inşallah dediğin gibi olur” dedi.

Maça Trabzonspor hızlı başladı ve 1-0 öne geçti. Ben yedek kulübesinde oturuyordum. Kulübedeki herkes tüm umudunu yitirmişti. Herkes şampiyonluğun gittiğini düşünüyordu. İlerleyen dakikalarda bizimkiler beraberliği yakaladı. Hocamız hazırlan oyuna gireceksin dediğinde maçın bitmesine artık sadece 7 dakika vardı. Aklıma gece rüyamda gördüm skor geldi. Girerken o zamanki Teknik Direktörümüz Perareia’ya “Hocam hiç merak etme 2-1 galibiz dedim” Kendimden o kadar emin söylemiştim ki Brezilyalı hoca bile suratıma anlamsız anlamsız bakmış ve umutsuz bir yüz ifadesi takınmıştı.

Girdikten tam bir dakika sonra verdiğim pas golle sonuçlanınca, yaşadığım duyguları şimdi buralara sığdırmam imkansız. Hem rüyam çıkmış hem de biz şampiyonluğun kapısını aralamıştık. Perareia maç sonrasında bana gelerek attığım gol pası için teşekkür etti ve “ Sen girerken ben maçı artık kazanamayacağımızı düşünüyordum. Her şeyin bittiğini sanıyordum.

O kadar kararlı kazanacağız dedin ki o andan itibaren ben de kazanacağımıza inanmaya başladım” dedi.O an yaşadıklarımı asla unutmadım ve yaşantım boyunca da unutacağımı sanmıyorum

erol bulut 20.09.2002 ''

***

bir de benim aklımda kalan bir demeci var. aziz yıldırım kendisiyle sözleşme yenilemeyip gönderdiği zaman erol bulut şu açıklamayı yapmıştı; ''benim yerime abdullah'ı aldılar. istatistiklere bakın abdullah benim 2 senede attığım golü tüm futbol yaşantısınca atmamıştır'' gerçekten öyleydi. beşiktaş'a bir bazukasını hatırlarım ama 2-1 lik mağlubiyetten kurtulamamıştık.

2 Ağustos 2008 Cumartesi

balans ve manevra


bugün bakırköy'de bi dükkanda 3 liraya dvd gördüm. daldım hemen sepete başladım karıştırmaya. tabi ki piyasa filmleri bulmanız imkansız. belki de vardı millet sömürdü onu bilemiyorum. her neyse... sonuçta 3 lira bi dvd. balans ve manevra'yı buldum orada.

izleyenler kötü film falan diyordu. ek$i sözlükte de pek iç açıcı yorumlar yoktu. ama yani filmdir işte. kötüdür ama eğlencelidir. belki farklı birşeyler vardır diye düşünerek aldım. ve herkese öneriyorum. alın izleyin. hatta 19.90 ytl ye bulup alın izleyin. izleyin ki ibret olsun. bir daha filmler hakkında konuşurken 2 kere düşünün. hayatımda bu kadar sıkıcı, bu kadar kötü bir film görmedim. çok ciddi söylüyorum berbat bir film.

mesela yine teoman'ın oynadığı romantik filmi bence kötü değildi. iyi bir senaryosu var o filmin. oyunculukta kötü değildi. yine teoman'ın oynadığı mumya firarda filmi var. onu hiç izlemedim. onun içinde kötü bir film diyorlar. ama eminim az da olsa eğlenilecek bi kısmı vardır o filmin (selami şahin'in olduğu yerde eğlence olmaz mı :) ). kaliteli film aramıyorum ben zaten. ucunda köşesinde yine bir güzelliği vardır çoğu filmin.

hani saygısızlık da etmek istemiyorum. forumlardan öğrendiğim bi ''emeğe saygı'' cümlesi vardır. ne bileyim işte kötü film.

Mola

Gün itibariyle 10 günlük bir tatile çıkıyorum. Midemi bozmuşum ve inceden ateşim var, antibiyotik tedavisine başladım. Doktorun söylediğine göre MTK maçı öncesi yediğim köfteden olmuş. Gece gece Novalgine iğneyi çaktı, frikik kullanamaz duruma soktu beni. Sabahın köründe de kalkıp direksiyon sınavına gittim. Böyleyken böyle, bu tatil kokteyl yerine sandozlarla geçecek gibi. Umarım geldiğimde Fenerbahçe uygun bir transfer yapmış olur.

1 Ağustos 2008 Cuma

umut sarıkaya #10