28 Şubat 2011 Pazartesi

Serse Cosmi


Bana Serie A'yı sevdiren adamlardan biridir Cosmi. Hırçınlığı, saha kenarındaki arıza tavırları, şapkasız çıkmam ağbi şekli, vs... Palermo'nun yeni teknik direktörü oldu kendisi. Geçen yıl Livorno'yu düşüren adamdı. Mayıs ayından beri köşesindeydi. Yakışır Palermo'ya. Bir de Perugia performansı dönse...

Sicilya'da raconu Udinese kesti

Bu sene Serie A'nın güzelliği bambaşka. Şampiyonlar Ligi'ne katıldığı yıldan beri sempati beslediğim Udinese, yıllar içinde düşe kalka bir şekilde yoluna devam ediyor. Di Natale ise yıllanmış şarap misali her sene bizlere resitaller sunmayı ihmal etmiyor. Alexis Sanchez'i ise anlatmaya gerek yok. Adam Dünya Kupası'nda rüştünü ispat etti. Udinese bu tip yetenekleri çıkartıyor lakin pek paraya çeviremiyor. Bense yıllardır Zebralar için 'ha bu yıl, ha şu yıl' sıçrama yapacak derim ama o da olmaz. 
Palermo'ya Sicilya'da 60 dakikada 7 tane attılar bugün. Dört gol Alexis Sanchez'den, üç gol Di Natale'den. 60'ta rakibi 10 kişi kalınca durulmuşlar. 10 haftadır kaybetmiyorlar. Juventus'un günden güne eridiği ligde bu sene Avrupa Ligi'ne gitmeleri sürpriz olmaz.
Palermo kötü takım değil. İlk yarıdaki performansını dillerden düşürmedik ama nefesi buraya kadar yetti. Yapılacak 2-3 takviye ile çok daha iyi yerlerde olabilirlerdi. Son üç haftadır puanı yok. Toparlanıp ilk yarı performansını yakalayabilirler mi göreceğiz.

Halaya kalkmadan olmaz tabi.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Rodriguez Kobe için film çekerse




Adamım Robert Rodriguez döktürmüş resmen. Danny ve Bruce baba da rollerinin hakkını vermişler.

- Peki niye tekrar otobüse binmiyorum?
- Otobüs havaya uçuyor...

Kobe Bryant is, "The Black Mamba"
Directed by Robert Rodriguez

İmdada Ferrari yetişti / Beşiktaş 2 - 4 Fenerbahçe


İlk yarıda derbi öncesi yazımızda belirttiklerimiz birçok şey gerçekleşti. Duran toptan gelen gol, Beşiktaş'ın Andre Santos'un üzerinden gerçekleştirdiği akınlar, Dia ile karşılık veren Fenerbahçe, vs, vs.. İkinci yarı ise tam Ömer Üründül bölümü oldu. Futbol gerçekten çok entresan.
Fenerbahçe kimsenin beklemediği kadar atak başladı. İki takımın da kanat akınları kuvvetli fakat savunmaları aksaktı. İlk 20-25 dakika Dia ile Fenerbahçe muazzam kullandı sol koridorunu. Devamında ise kademeli olarak geriye çekilişler Fenerbahçe'yi zora soktu. Emre'nin kötü futbolu orta sahayı Beşiktaş'ın kazanmasına sebebiyet verirken, Andre Santos'un yalnız kalışı Quaresma'nın ekmeğine yağ sürdü. Q7 etkili olmasına etkiliydi lakin şova yatkınlığı ve golü ben atayım düşüncesi Fenerbahçe'yi fazla sıkıntıya sokmadı. İlk yarı biterken de yine sol kanattan yüklenen Beşiktaş, Ekrem ile tam bir Premier Leage golü attı. Belki bir daha hiçbir zaman bu golü göremeyeceğiz. Volkan'ı yanılgıya düşüren de bu olsa gerek.
İkinci 45 dakika da, ilk yarının sonlarındaki futbol ile başladı. Fenerbahçe kötüydü, Beşiktaş yükleniyordu ve Aykut Kocaman hamle yapamıyordu. Ardından ikinci gol geldi. Peki ya gol ile kırmızı kart arası geçen süre? Beşiktaş adına fark artabilir, Fenerbahçe maça havlu atabilirdi. Ama bu derbi işte, neyin olacağını kestiremiyorsunuz. Kırmızı kart sonrası orta sahada yokları oynayan Fenerbahçe'ye kan geldi. Atılan iki gol de çok rahat atıldı.

Maçın kırılma anı: Ferrari'nin kırmızı kartı
Kırmızı karttan 10 dakika önce Ferrari'nin Lugano'yu çok net kucaklamasında penaltıyı çalamadı. İkili arasındaki birbirini tartaklama kırmızı kart&penaltı ile son buldu. Zaten dondurmak için adam arayan Beşiktaş'ta Ferrari şimdiden İtalya biletini cebine koydu. Peki sahada İtalyan değil de Çek Sivok olsaydı? Maçta herşey Beşiktaş lehineydi. Aykut Kocaman hamle yapamadı. Tel tel dökülen Emre'nin yerine Cristian'ı alsaydı gol umudu oldukça zayıflayacaktı. Mehmet'i göbeğe çekip, Özer'i sahaya sürseydi bu sefer Özer'in ne yapacağı muallaktı. Ama denemesi gerekirdi, zira oldukça geç kaldı.
Peki Dia... Bugün hücumda verdikleri takdire şayan. Teşekkür ediyoruz ama hâlâ defansif anlamda sıkıntısı var.Andre Santos'un da formunu etkiledi Senegalli. Maçı alabileceği gibi verebilme ihtimali de vardı.
Fenerbahçe'nin sağ kanadı da işlemedi bugün. Gökhan'ın sakatlığı, Topuz'u da etkiledi. Beşiktaş daha çok kullanmayı düşünmeliydi bu kanadı. Belki de kalan 30 dakikada kullanacaktı. Kim bilir?

Bundan sonra Beşiktaş ne yapabilir?
Beşiktaş, geçen yılın Galatasaray'ı gibi kaliteyi arttırayım derken, orantısız kilo alan ve vücut ölçüleri şaşan bir hastaya çevirdi kadroyu. Golcü olarak alınan Almeida pek de golcü bir oyuncu değildir. Kaçırdığı golde de bunu çok net gösterdi. Niçin alındı hâlâ anlamıyorum. Bir de işin içinde fon meselesi var. Bir daha Beşiktaş'a geldiği bonservisle satılamayacağı kesin olan bir futbolcudan kim pay alır acayip merak içerisindeyim. Neyse maça dönelim; Orta sahada rahattı Beşiktaş bugün. Maça Necipli başlamak Kara Kartallar'ı zaman zaman sıkıntıya soksa da oyun içinde görüldü ki en mantıklı hamleydi. Kırmızı kart nedeniyle çok da şey söylemek istemiyorum ama bu maç 3 puan kaybından daha çok şey kaybettirecek Beşiktaş'a. Israrla önümüzdeki senenin kadrosunu kuruyoruz diyen Demirören, taraftarın gözünden şampiyonluğu bir kenara koymayı başardı ama ilk 4'e girilemezse Avrupa Kupaları ne olacak? Fenerbahçe'nin Yeni Malatyaspor mucizesi gibi bir mucize lazım siyah-beyazlılara. Kupada kaybedecek başka bir şeyi kalmayan Galatasaray ile eşleşebilirler. Sanırım Fenerbahçe'nin alaması dışında başka bir anlamı daha olmaya başladı Türkiye Kupası'nın. Bizi kıran kırana bir Beşiktaş-Galatasaray derbisi bekliyor gibi.


Son söz;
Müthiş bir derbi oldu. DVD'si edinlip arşive koyulası bir maç. Maç öncesi postunu noktalarken, "Dileğimiz hakem hatalarıyla kafa ağrıtmayan, güzel ve Fenerbahçe'nin kazanacağı bir derbi" olsundu. Hakem dışında tutturduk. Eh hakemi oraya eklememizin de bir sebebi var değil mi. En azından Cüneyt Çakır bugün kendi kafasını ağrıttı. 
Fenerbahçe kritik bir virajı daha döndü. Nispeten kolay 3 maçı var. Kasımpaşa(Ev), Gençlerbirliği(Dep.) ve Konya(Ev). Sonrasında Galatasaray deplasmanı. Firesiz gelerek TT Arena'ya çıkılması gerekiyor. Sezonun bence en zor maçı bu deplasman. O maçta neler olabileceğini şimdiden kestirmek zor. Aynı periyotta Trabzonspor'un Manisaspor, Kayseri, Beşiktaş ve Kasımpaşa maçları var. Puan kaybı en muhtemel maçlar bunlar. Fenerbahçe açısından, TT Arena'ya beraberlik opsiyonu ile gitmek çok önemli. 

19 Şubat 2011 Cumartesi

Beşiktaş-Fenerbahçe maç öncesi


Ligin en kritik maçlarından biri diyeceğim ama kritik olmayan maç kaldı mı acaba. İki takımın da mutlak kazanması gerekiyor. Kimin daha çok ihtiyacı var sorusunun cevabı yok.
Fenerbahçe klasik dizilişiyle ve oyun formatıyla sahaya çıkacaktır. Dolayısıyla nasıl oynayacağını kestirmek çok da zor değil. Dengeleri bozacak olan takım Beşiktaş. Mühim olan Beşiktaşlılar nasıl dizilecek, hangi yabancıları oynatacak, oyuna sonradan kimler girecek, vs, vs, .... Basına yansıyan muhtemel 11 şu şekilde; Cenk - Ekrem, Toraman, Sivok, İsmail - Aurelio, Ernst, Guti - Simao, Quaresma, Almeida.
Schuster'in mutlak suretle orta sahada 3'lü oynaması gerekiyor. Aurelio, Ernst, Guti üçlüsünün ise son haftalarda ritmi bir hayli bozuk. Maçın motivasyonu ile toparlanır mı bilinmez. Oyunun ilerleyen bölümlerinde de üçlü orta sahanın bozulmaması gerekir. Daha önce de örneklerini gördüğümüz üzere orta saha ikiye düşerse Fenerbahçe'yi şimdiden galip ilân etmemem için hiç bir neden olmaz.
Fenerbahçe'de Topuz ve Dia'nın artan bir performansı var. Niang da sakatlığından sonra oynadığı çekingen futbolu yavaş yavaş terk etmeye başladı. Tıkır tıkır olmasa da işleyen bir düzen mevcut. Hâlâ bekleneni tam olarak sahaya yansıtamayan ve bu maçta maske ile oynayacak olan Andre Santos ile savunma anlamda ziyadesiyle eksiği bulunan Dia'nın oynadığı sol kanat, Fenerbahçe'nin defansif anlamda en aksak noktası. Quaresma veya Simao (kim oynarsa) tarafından Fenerbahçe'nin ritmi bu kanattan bozulabilir. Beşiktaş'ta da aynı şekilde İsmail'e kalmış sol kanadı s.o.s. verdiği kesin. Burada da son haftaların en formda ismi Mehmet Topuz oynayacak. Keza Ekrem de daha toparlanamadı. Dia, ataklarda Ekrem'i bir hayli zorlayacaktır. Aslında Beşiktaş'ta Quaresma ve Simao'ya daha çok iş düşüyor. Bu ikili de mutlak suretle arkadaki arkadaşlarına yardım etmeli.
Beşiktaş'ın Dinamo Kiev maçında duran toplarla dağıldı. Elbette bu karşılaşmada daha dikkatli olunacaktır lakin bu ülkenin de en iyi duran top kullanan takımı Fenerbahçe. Bir artı da buraya yazılır.
Fenerbahçe maçın mutlak favorisi. Ben derbilerde favoriler kaybeder deyişine katılmıyorum. Derbilerde oynanan futbol kadar psikolojik etmenler de oldukça ön plana çıkar, hatta birçok kez futbolun da önüne geçer. İbre her şekilde Fenerbahçe'yi gösteriyor. Schuster'in Dinamo Kiev maçındaki söylemleri Beşiktaş'ın ne kadar sancılı olduğunun göstergesi. Bu maçla birlikte tribün de sıkıntı yaratabilir. Tabi ki derbidir, sonucu kestirilemez ama Schuster, Cartalete Blog'un yazdığı kadar sürpriz yapmazsa Fenerbahçe'nin kazanması en normal sonuçtur.
Dileğimiz, hakem hatalarıyla kafa ağrıtmayan, güzel ve Fenerbahçe'nin kazanacağı bir derbi olsun.

18 Şubat 2011 Cuma

Felix Magath Samsunspor'a!


Hep başka bloglar milliyet arşivi sömürecek değil ya, buyrun benden de bir milliyet arşiv gezisinden caps :) Tarih 3 Haziran 1996. Samsunspor Felix Magath'ı getiriyor güya. 2 gün sonra çıkan haberde de Magath'ın işi yokuşa sürdüğü söyleniyor. Gelseydi neler olurdu acaba. O zaman ki Samsunspor da takım oğlu takımdı hani.

Jordan & Pippen


17 Şubat 1963'te dünyaya gelen Jordan, doğum gününden bir gün önce Pippen ile Bulls-Bobcats maçında. Yaş grubuma basketbolu sevdiren takımın 2 yıldızını yıllar sonra bir arada görmek hoşuma gitti. Pippen biraz daha kasarsa Morgan Freeman bile olabilir :)


14 Şubat 2011 Pazartesi

Fenerbahçe 2 - 0 Kayserispor



Sevgililer gününde aşıklar buluşmuş, taraftar sevdiğini yalnız bırakmamış, tribünleri doldurmuştu. Rakip de ligin iyilerinden Kayserispor olunca açıkçası güzel bir maç bekliyordum. Öyle de oldu.
Aykut Kocaman, sakatlanan Emre’nin yerine klasik dizilişini bozmamış, sadece taşların yerini değiştirmişti. Haftalar sonra Özer’i ilk 11’e alıp sağ kanada yerleştiren Kocaman, Mehmet Topuz’u da orta sahanın göbeğine yerleştirerek başladı.
Son günlerde gözleri gülen Fenerbahçe, maça tam saha presle başladı. Henüz 3. dakikada bunun meyvesini yerken, Mehmet’in yerden ortasına Niang dokunarak ağları havalandırdı. Erken golle tribünler de coşarken ibre, artık sarı-laciverte tüm gücüyle dayanmıştı. Buna rağmen orta sahada bazen top kaybı yapılıyor, Kayserispor yetenekli ayaklarıyla pozisyona giriyordu. 14’te ikinci yarının flaş transferlerinden Amrabat, hatayı değerlendirip ceza sahasını şöyle bir harmanladı fakat pas mı, şut mu belli olmayan vuruşunda top dışarıya çıktı. Bu dakikadan sonra karşılaşmada tempo düşerken Fenerbahçe, yavaş yavaş kaleye yükleniyor, çok da tehlikeli olmasa da pozisyonlar bulmayı beceriyordu. Sanata'nın da sakatlanması Kayserispor'un ritmini oldukça bozdu.
İkinci yarıda mücadele üst düzeydeydi. Fenerbahçe bu ligin en çok koşan, mücadele eden, direnç gösteren takımına karşı aynı kararlılıkla cevap vermeyi başardı. Pek tabî ki yetenekli ayaklar sarı-lacivert olunca skorun kendiliğinden geleceği belliydi. İkinci gol işte buna örnek. Lugano'nun golü artık maçı çok daha kolay bir hâle soktu.
Bu maçın aslan payını Mehmet Topuz’a vermek lâzım. Özellikle ligin ikinci yarısı ile birlikte Kayserispor günlerini hatırlattı. Bugün Emre’nin yokluğunda büründüğü orta sahadaki köprü vazifesini elinden geldiğince yerine getirdi. Yeni Uchemiz olan Yobo, yine parlayan isimlerden biriydi. Soğuk kanlılığı ve kademeye girişi eski Nijeryalı’yı tekrar yâd etmemizi sağladı. Özer ise ne gariptir ki bunca yeteneğine rağmen takımın bal yapmayan arısı görünümünde. Oynadığı süre içerisinde maçın en fazla koşan ismi ama verebildikleri çok az. Anlaşılan o ki sakatlıklar çok etkiliyor Özer’i.
Fenerbahçe iyi bir yola girdi. Aykut Kocaman’ın istediği gibi savaşan, hızlı oynayan, bol pozisyon bulan bir ekip görünümüne yavaş yavaş girmeye başlıyorlar. Elbette şu anki görüntü yeterli değil. Kayserispor’un ise bugün yapabileceği çok bir şeyi yoktu. Belki daha iyi olabilirdi ama karşısında çok iyi bir takım buldu. Kolay kolay üst sıralardan düşmezler.

Efsaneye saygı


Ronaldo bizim kuşağın ilk fenomeniydi. Aklımın futbola ermeye başladığı yıllarda Barcelona'ya transfer olmuştu. Barça'da 49 maça çıkıp, 47 gol atmış bir adamdan bahsediyoruz. Bugün Messi'den bahsederken arkasından Xavi ve Iniesta'yı da muhabbete katarız. Ronaldo öyle değildi. Başlı başına bir yıldızdı o. Hayatını zindan eden o diz sakatlığı çok hırpaladı 'el fenomeno'yu. Aylar sonra oynaması muhtemel ilk maçı olan Inter-Lazio karşılaşması için ekran başına kurulmuştuk. Ronaldo ikinci yarıda oyuna girdi ve bir pozisyonda topla dans ederken yerde kaldı. Acı içinde kıvranıyordu. Sanırım o gün ekran başında sadece benim değil milyonların içine bir taş oturdu.
Dünya Kupaları da Ronaldo ile güzeldi. 1994 Amerika'da yedekteydi Brezilyalı. 1998 ve 2002 de muazzam futbol sergiledi. 2006'da ise sadece o değil, Brezilya takım olarak kötüydü. Zaten toplam 15 golle Dünya Kupaları'nın en golcü oyuncusu. 1998 finalinde hasta oynayamayacak denmesine karşın sahaya çıkması, topu yakalayamayacağını anlamasına rağmen Barthez'in üzerine gitmesi de tepki almıştır lakin o kadar kusur kadı kızında da var.
Kariyerinin hiç de azımsanmayacak bir bölümünü sakatlığının gölgesinde geçirmeseydi bugün Ronaldo hakkında çok daha uçuk şeyler yazıyor olurduk. Çünkü o gerçek bir yıldızdı. İzlediğim futbolcular arasında dar alanda en çabuk hareket eden isimdi. Koca göbeğine rağmen Real Madrid'de oynaması onun eşsiz yeteneği sayesindeydi. Adını Pele'nin, Maradona'nın yanına yazmamız gerekir.

10 Şubat 2011 Perşembe

Foto kariyer; Gary Neville

1992- Manchester United genç takımı poster çekiminde. Gary Neville'ın yanı sıra başka kim var? David Beckham, Nick Butt ve Paul Scholes'u bir çırpıda saydığınızı duyar gibiyim. Bunların yanına Robbie Savage ve Simon Davies'i de ekleyelim. 

1994- Amerika'da düzenlenen Dünya Kupasına katılamayan İngiltere kadroda revizyona gidiyor. Artık sağ bek Gary'in. Son dünya şampiyonu Brezilya ile Wembley'de karşılaşan 'Three Lions'un hazırlık maçından bir kare. Neville'ın Edmundo ile mücadelesi bir yana, arkada kaptan David Platt'i görmek yüzlerde tebessüm bırakıyor.

1995- Sırasıyla; Genç takım antrenörü Eric Harrison, Ryan Giggs, Nicky Butt, David Beckham, Gary Neville, Phil Neville, Paul Scholes, Terry Cooke. O sezon hem Premier League'i, hem de FA Cup'ı kazanıyor bu gençler.

1995- Liverpool ile oynanan maçtan bir kare. Schmeichel efsane bir kaleci olduğu kadar da arıza biridir. İşini çok ciddiye alır. Bir pozisyonda hata yapan Neville'a patlıyor. Kırmızılı ise Steve McManaman.

1996- Euro 96 İngiltere'de düzenlendi. Grupların ikinci maçında İngiltere, İskoçya ile karşılaşıyor. Britanya'nın beyaz tarafının 1-0 önde olduğu maçta dakikalar 77'yi gösterirken hakem Collina, İskoçlar lehine penaltı veriyor. McAllister penaltıyı Shearer'a nişanlarken top dönüyor ve Paul Gascoigne 'Breavheart'ın ağlarını sarsıyor.Sevincin hikâyesi ise çok ilginç. Gazza ve Sheringham, turnuva öncesi bir barda dişçi koltuğunda aşırı derecede sarhoş vaziyette uyurken gazeteciler tarafından fotoğraflanıyor. Yerden yere vurulan ikiliden Gascoigne, gol sevincini dişçi koltuğuna uzanır gibi uzanıp sevinirken Sheringham da tedaviye başlıyor. Çırak Neville da yardım ediyor. 

1996- O dönemin Fenerbahçesi'nden bir tek Tuncay'a ısınamadım. Kader bu ya şu güzelim maçta kadraja giren de Tuncay olmuş. Manchester United, Old Trafford'da 40 yıl boyunca çıktığı Avrupa Kupası maçlarında mağlup olmamıştı. Fenerbahçe veni, vidi, vici yaptı. Maçın tek golü de Boliç'ten gelmişti.

1997- Efsane toplu fotolardan biri daha. Sol baştan sırayla; Eric Cantona, Nicy Butt, Ryan Giggs, David Beckham, Gary Neville, Roy Keane. Ortada oturan ise Phil Neville. Premier Leage şampiyonluğunu kutluyorlar.

1998- Fransa'da düzenlenen Dünya Kupasında David Beckham, Arjantin maçında jeneriklere giren o kırmızı kartı görüp soyunma odasına yollanıyor. Kalan dakikalarda insan üstü bir mücadele sergileyen topluluktan Gary Neville en yakın dostlarından biri olan Beckham'a böyle yan bakıyor.

 1999- Efsanevi final ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Muhteşem bir Manchester United izliyorduk o sene. Bayern Münih Mario Bassler'in frikikten attığı gol ile öne geçmiş ve uzun süre maçtaki üstünlüğünü sürdürmüştü. Bir mucize oldu oldu. Son dakikalarda atılan 2 gol ile Kırmızı Şeytanlar kupanın sahibiydiler. Nevill kardeşlerin ilk Şampiyonlar Ligi Kupası'ydı bu.

2000- Euro 2000'de İngiltere ilk maçında Portekize boyun eğiyor. İkinci maçta ezeli rakip Almanya ile karşılaşıyorlar. Shearer attığı golle İngilizleri öne geçirirken umutlar yeşeriyor. Maç sonu Neville böyle seviniyor fakat neye yarar. Adalılar son maçında Romanya'ya yenilip turnuvaya daha gruplarda veda ediyor.

2002- İstikrar âbidesi, Leverkusen ile yapılan Şampiyonlar Ligi maçında sakatlanıyor. Uzak Doğu'da yapılan Dünya Kupasını da evinde izlemek durunda kalıyor.

2003- Neville'ın attığı ender gollerden birisi. Manchester United forması ile sadece 7 gol atabildi Gary. Lakin Liechester maçında perdeyi açan bu golüyle arkada gözüken Forlan'a nazire yapmayı başardı. Şu an şüphesiz Dünya'nın en iyilerinden kabul edilen Uruguaylı, United formasıyla 2 yılda sadece 10 gol atmıştı. 

2004- Euro 2004'te İngiltere Milli Takımı çeyrek finalde penaltılarla Portekiz'e elenirken Gary Neville, tüm maçlarda 90 dakika forma giydi.

2005- Kırmızı formadaki 'G' fazlalık gibi. Phil Everton'a gidiyor ve iki kardeşin yolları ayrılıyor. 2009'da oynanan bir lig maçında ise Nevillelar takımlarının kaptanları olarak seremoniye çıkıyorlar.

2006- Almanya'da düzenlenen Dünya Kupası Neville'ın son şampiyonasıydı. İngiltere çeyrek finalde karşılaştığı Portekiz'e aynı 2004'te olduğu gibi bir kez daha penaltılarla elenirken kaptan Gary bu şekilde yıkıldı.

2007- Gary Neville, Ryan Giggs ile 2007'de yedinci Premier Lig şampiyonluğunu yaşarken. Bundan sonra Gary 1 tane daha şampiyonluk gördü.

2010- Derbinin ateşi başka hangi futbolcuyu bu kadar sarabilir ki. Scholes, 90+3'te City of Manchester Stadium sâkinlerini sessizliğe gömünce Gary, 20 yıllık arkadaşını ateşli bir öpücükle tebrik etti.

Premier League: 1996, 1997, 1999, 2000, 2001, 2003, 2007, 2009
FA Cup: 1996, 1999, 2004
League Cup: 2006, 2010
Community Shield: 1996, 1997, 2008
Şampiyonlar Ligi: 1999
Intercontinantal Cup: 1999
Kulüpler Dünya Kupası: 2008

1 Şubat 2011 Salı

Iniesta hakimiyeti eline alıyor



Birkaç yıl önceki Hollanda Milli Takımının reklamına benzer, güzel bir reklam olmuş.