27 Ocak 2010 Çarşamba

Galatasaray'ın Transfer Rotası


Açıkçası bu seneki transfer sezonun en görkemli takımı Galatasaray. 90 lar ve 2000 lerin başı Fenerbahçe vardı tahtta. Fenerbahçe'nin elinden tacı Beşiktaş almıştı. Doğrusu sevinmiştim. Büyük yankı yapan, gelip de başarılı olamayan bir çok transferi oldu Fenerbahçe'nin. Zamanla rayına oturan bazı şeyler ve herkesin ahkam kesemediği Brezilya Ligi transferleri, tacın Fenerbahçe'den Beşiktaşa geçmesini sağlamıştı. Yıldırım Demirören yönetiminde kimseye kaptırmayacağı düşünürken tacı bu sene Galatasaray kaptı. Fakat kötü anlamda değil, iyi anlamda transferin yıldızı oldu Galatasaray. Ancak gelinen noktada hata yapılmaya başlandığını düşünüyorum.

Devre arasına girerken Galatasaray'ın 3 tane sorunlu bölgesi vardı. Stoper, iki yönlü oynayabilecek bir orta saha ve santrafor. Stoper sorununu iyi veya kötü, bir şekilde çözmüş gözüküyorlar. Santrafor ihtiyacını da şartlara göre iyi bir isimle doldurmuş gözüküyorlar. 9 a çıkan yabancı sayısını da Linderoth'u göndererek 8 e tekrar indirdiler. Jo istanbul'a Haldun Üstünel'siz gelince 1 transferin daha gerçekleşeceğini öğrendik. Üstünde durulan isim de Dos Santos. Jo transferini önceki transferler gibi saklanamaması, Rijkaard'ın Dos Santos'u yakından tanıması ve Dos Santos'un Premier Lig'de tutunamaması istihbaratı güçlü kılıyor. Kewell'ın 2 ay sürecek sakatlığı ve sezon sonunda oluşması muhtemel bir ayrılık da istihbaratı güçlü kılan diğer detaylar. Eğer Dos Santos gelirse, kişisel görüşüm tamamen gereksiz bir transfer olur. Geldiği gün de Nonda'nın sözleşmesi fesh edilecek. O zaman soru şu; Neden Jo geldiğinde Nonda'nın sözleşmesi fesh edilmedi de Linderoth'un sözleşmesi fesh edildi? Aklıma gelen tek cevap Rijkaard elindeki ortasaha oyuncularından memnun. Nonda'dan da memnun diyeceğim ama Dos Santos gelirse Nonda gönderilecek bu sefer. Mustafa Sarp, Mehmet Topal, Ayhan ve Barış ile sezon başından itibaren bir şekilde gittik, kalan maçları da bir şekilde atlatırız diye mi düşünülüyor merak ediyorum. Total olarak Türkiye'nin en iyi hücumcuları Galatasaray'da. Sıkıntı zaten takım savunmasında ve bunun en büyük nedeni ortasahanın göbeğinde oynayan 2 oyuncununda aynı tipte oyuncular olması. Ayhan Akman diğerlerine nazaran(Topal, Barış, Sarp) hücumda daha efektif olabiliyor ama onun da güven vermediği açık. Eğer Galatasaray ortalama bir box to box oyuncusu ile transferi kapatabilirse sadece defansa bir takviye değil, hücuma da +1 oyuncu katmayı başaracaktır.

Bir diğer mesele de Kewell. Öncelikle şunu belirteyim Kewell Türkiye çapında sevgi ve saygı duyulan bir oyuncu. Açıkçası ben izlemekten keyif alıyorum. Yaşı da çok yüksek bir oyuncu değil ama sakatlık sorunu olduğu aşikar. Buna rağmen zaten 6 tane yabancıyla sahaya çıkıldığını ve oynadığı bölgede yeterli düzeyde Türk oyuncu olduğunu düşünürsek gönderilmesi hata. Kewell gitmek istiyorsa bir yolunu bulup 1-2 yıl daha ülkemizde kalması sağlanmalı. Bu tip oyuncular genç yaştaki futbolcuyu geçtim tribündeki taraftara da bir şeyler katıyor. Gerçek bir volenin hazzını Kewell attığında tadabiliyoruz. PVH gibi bir oyuncunun nasıl bu kadar mükemmel frikikler attığını Sergen gibi ''ya işte Allah vergisi. Vuruyoruz gol oluyor'' gibi değilde, uzun yıllar nasıl çalışarak atıldığını öğrenebiliyoruz. Bu tip oyunculara ihtiyacımız var.
edit: Resmi olarak Dos Santos transferi gerçekleşti. Gönderilen yabancı da Nonda oldu.

21 Ocak 2010 Perşembe

Jo Galatasaray'da


Jo'nun CSKA'dan Manchester City'e olan transferi maliyet açısından büyük kazıktı (24.000.000 euro). Man. City yarım devre dayandı kendisine. Devre arasında kiralık verildiği Everton'da sezonu kötü bitirdiğini söyleyemeyiz. Zaten sene başında Everton O'nu tekrar kiraladı. Premier League'de bu sezon hiç 90 dakika oynamadı. Çoğunlukla sonradan girdi maça. Attığı gol sayısı sıfır. Avrupa Liginde ve Carling Cup da 1 er golü var. Pek iç açıcı gözükmüyor geride kalan bir buçuk yıl. Fakat önemli özellikleri var Jo'nun. Hızlı ve çabuk bir oyuncu. Belli seviyedeki her Brezilyalı gibi ayaklarına hakim. Kiralık olarak getirilmesi iyi bir hamle. Öncelikle Galatasaray risksiz transfer yapıyor. Bu önemli bir nokta. Jo'nun verebileceği herşey Galatasaray için kardır. Faydasız olması durumunda kaybedilen birşey olmayacak. Jo için de geçerli bu. Doğuda parladı batıya transfer oldu. Şimdi kendisini ispatlamak için tekrar doğuya geliyor. Avrupa Kupasında oynayamayacak olması düşündürücü. Açıkçası ben Galatasaray'ın yabancı hakkını ortasahadan yana kullanmasını beklerdim. Eksik olan 2 bölgeden hücum bölgesine takviye yapılmasını tercih ettiler. Bu hamle tamamen lig şampiyonluğuna yönelik bir transferdir.

Don't Forget To Support Haiti


Gallas ve Sagna 4-2 kazanılan Bolton maçı sonrası taraftarlara mesaj gönderirken...

16 Ocak 2010 Cumartesi

Gökhan Ünal Fenerbahçe'nin İhtiyacı mıdır?


Fenerbahçe Gökhan Ünal'ı transfer ederek bir kaç yıldır telafuz edilen nitelikli yedek santrafor isteğini gerçekleştirmiş oldu. Tek santrafor ile oynayan bir takım neden 3. alternatif peşinde koşar bilemem. Oysa ki Fenerbahçe'nin hücumdaki yumuşak noktası Alex'in alternatifi olmamasıdır. Yani santraforu tamamlayan, santraforun açtığı boş alanlara sızabilen bir forvet. Şu an ki kadro pozisyonuna göre Alex'in alternatifi olarak Deivid'i ve gönderilmesi gündemde olan Kazım'ı gösterebiliriz. İkisi de şu an için gelecekte neler verebileceği muallak isimler.

Fenerbahçe'nin bir diğer ihtiyacı da hücum hattında sete dönen oyunu hareketlendirebilecek bir isim. Tuncay gittiğinden beri konuşulan bir konu bu. Biz genelde savaşçı sıfatıyla tanımlandırıyoruz bu ismi. Türkiye'de bu işi yapabilecek nitelikli isimlerden biri de Gökhan Ünal gibi çok eleştirilen Umut Bulut. Umut Bulut'u Ankaragücü yıllarında attığı spesifik golleri ile tanıdık. Bir çok futbolseverleri heyecanlandıran bir isimdi. Büyük takım baskısı bu gollerin atılmasını zorlaştırabilir ama hücumdaki aksiyonlarını ve girdiği gol pozisyonlarını değerlendirdiğimiz zaman çok köreldiğini söyleyemeyiz. Fenerbahçe'nin tercihi bu noktada benim gözümde yanlıştır. Tabi komplo teorisi olarak, Semih'in sezon sonu gideceğini varsayımlar arasına katarsak ilerisi için doğru bir tercih olarak da ortaya çıkabilir.

Perde arkasındaki gölgelerin yansımasını görebiliyoruz ama şu an sonuç çıkarmak zor gözüküyor. Salt olarak Gökhan Ünal'ı uzun uzadıya değerlendirmeye gerek yok. Gerçek şu ki 2 ortak, Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal yeniden bir forma altında buluştular. Buluştukları noktada ise çok fazla boş alan yok. Dar alanda oynamak zorundalar.


Not: Trabzonspor için her halükarda karlı bir transferdir. Fatih Tekke için verebilecekleri 1 milyon euro'nun üstüne çıkma şansları var. Açıkçası Trabzonspor Gökhan Ünal'a karşılık, Fatih Tekke + Burak Yılmaz + bir miktar para kazanmıştır.

14 Ocak 2010 Perşembe

Tiago & Maxi


Her iki transferde de güzel kareler yakalanmış. Tiago'nun tanıtımı için Vicento Calderon'un bir bölümü karlardan arındırılmış. Maxi ise ilk sınavını FA Cup maçında Reading'e karşı tribünde vermiş. Her iki takımı da ne kadar kurtarır bu transferler göreceğiz. Rodriguez bu kadar gözden düşecek bir adam değildi. Futbolda dün yoktur bugün vardırın bir kanıtı. Kaptanlık da bir yere kadar. Oynamıyorsam giderim. Dünya Kupası arifesinde kural bu kadar basit.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Juventus 0 - 3 Milan


Bu akşam renkli bir futbol akşamını geride bıraktık. Futbolseverler açısından kötü olan 3 güzel maçın aynı saatlere denk gelmesiydi. Afrika Uluslar Kupası'nın açılış maçında ev sahibi Angola, Mali karşısında 4-0 öndeyken son 11 dk da yediği 4 golle 4-4 berabere kaldı. Başka bir deyişle Mali bir mucizeyi gerçekleştirdi. Bir başka kanalda Barcelona Tenerife'yi 5 ledi. Benim tercihim olan ve son derece temposuz geçen maçta Juventus evinde Milan'dan 3 yedi.

Milan'da Seedorf ve Pato, Juventus'ta Buffon, Camoranesi, Sissoko, Giovinco, Iaquinta, Trezeguet ve cezalı Cacares yoktu. Bilhassa Juventus hücumda çok sıkıntı yaşayacaktı ve fazlasıyla yaşadı. Tek santrafor Amauri ve arkasında Diego ile 4-4-1-1 dizilişiyle maça çıktı Juventus. Ferrara'nın işler kötü gittiğinde hücuma destek olarak sokabileceği tek isim Del Piero vardı kulübede. Del Piero Serie A da bu sezon sadece 5 maçta 162 dk oynama şansı bulabildi. Ortasahanın göbeğinde yılın bidonu Melo ve hücum yetenekleri kısıtlı Poulsen var. Yani Juventus'un gol yollarındaki tek güvencesi Amauri, Diego, Salihamidzic ve yedekte ki Del Piero idi. Juventus bugün geçin organize atağı, karambole bile gol şansı bulmakta bile zorlandı. Maçın başında Diego'dan 2 etkili şut ve Milan 1-0 önde iken Cannavaro'nun bir karambol pozisyonu vardı o kadar.

Maçı zevkli kılabilecek olan olan Juventus'un bir şekilde gol atmasıydı. Çünkü Milan'ın golü attıktan sonra kapanıp pozisyon vermeyeceği belliydi. Nitekim 30 dk da Beckham'ım klas kornerini bidon Melo ıskaladı ve Nesta Milan'ı öne geçirdi. Bu dakikadan sonra maçın tamamı Juventus açısında orta alanda ezilen toplar, Milan açısından da oyunu idare ile sonuçlandı. Del Piero maçın 61. dk sında oyuna dahil oldu. Maç biraz olsun hareketlenir diye düşündük ama nafile. Bugün gerçekten tempo o kadar düşüktü ki Milan eli yüzü düzgün 2-3 kontra atak dahi yapamadı. 72. dk da ilk goldeki kadar klas bir ortayı bu sefer Pirlo kesti ve Ronaldinho'nun geriye çıkardığı top De Ceglie'ye çarparak ağlarla buluştu. Son dakikalarda ise Beckham'ın sağ kanattan kestiği mükemmel ortayı ve Ronaldinho'nun golünü görmekte zorlandık. Çünkü sis bombaları ve koltukların yakılmasıyla dumandan topu ayırt etmek olanaksızdı.

Bu sonuçla Juventus lider İnter'in 12 puan gerisine ve 4. sıraya geriledi. Şampiyonluk artık hayal. Daha da kötüsü ilk 4 şansı da bu performans ile zor. Aynı puana sahip olduğu Napoli 33 puan ile 3. , Roma 32 puan ile 5. , Fiorentina ise 30 puan ile 6. sırada. Artık sanayi şehrinin depolarında Hiddink sesleri daha fazla yankı yapıyor.


9 Ocak 2010 Cumartesi

Önder & Kazım


"Futbolcularımız Colin Kazım ve Önder Turacı ile ve menajerleriyle tüm görüşmeleri sportif direktörümüz Sayın Aykut Kocaman gerçekleştirmektedir. Bu görüşmelerde adı geçen futbolculara şu anda takım kadrosunda düşünülmedikleri ve kendilerine kulüp bulmaları söylenmiş, aksi takdirde sözleşmelerinin sonuna kadar Fenerbahçe'nin sporcusu olarak devam edecekleri ifade edilmiştir" ifadeleri kullanıldı.
Gerçeği yansıtmadığı kaydedilen bazı haberlerle ilgili olarak da, "Fenerbahçe Spor Kulübü futbolcularının bonservis bedelleri sözleşmelerinde belirtilmektedir. Bu bedellerin değişmesi ya da değiştirilmesi söz konusu değildir" denildi.

Bu açıklamayı haberbaz da gördüm. Resmi sitede aradım ama bulamadım. Belki de başka bir haberin arasına kaynattılar. Neyse, açıklama metni buysa önemli değil. Bu metin çerçevesinde yorumlayalım bu durumu.

Bu açıklamadan ve medyadaki haberlerden sezdiğim havaya göre bir gözdağı var futbolculara. Hani getirin parayı gidin deniyor ama adam olacaksanız pek de gitmenizi istemiyoruz gibi kanı oluştu bende. Her 2 oyuncuda transfer olmadan önce rakipler ile dalaşılarak, mevcut maliyetlerinin üzerinde alınmış oyuncular. Bundan dolayı çok şeyler beklenmesi de normal. Potansiyelleri de Fenerbahçe futbol takımında oynamaya yetecek adamlar. Diğer rakiplere gittikleri takdirde iyi futbol sergilemeleri muhtemel. Yani bildiniz atsan atılmaz, satsan satılmaz durumu var.

Önder 3-4 sene öncesine kadar çok beğendiğim bir oyuncuydu. Gösterişsiz ve sade oynayan, Bek oynadığı dönemde kademeye giren, hava toplarında da fena olmayan bir oyuncuydu. 2 senelik Zico dönemi ve çalkantılı Aragones dönemi formunu düşürdü. Açıkçası her sene gelen yedek oyunu rotasyonu yerine tercih ederim. Kazım için çok fazla söz etmeye gerek yok. İyi olduğu zaman her zaman bu takımın ilk 11 inde yeri olan biri. Daum ile birlikte aşama kaydedeceğini düşünüyordum. Sezona da bu düşüncelerimin paraleli doğrultusunda başladı. Son günlerdeki bahis ve gece gezmeleri ile kendini iyice gözden düşürdü. Gece gezmelerinin telafisi yapılır ama bahis olayı çok önemli. Eğer bu iddia ispatlanırsa pek tabiki kovulmalı ve hatta kulübün itibarını zedelediği için dava açılmalı. 1 Şubat'a kadar bekliyoruz bakalım ne olacak. Kanımca yönetim pek gönderme niyetinde değil. 2 isimde takımda kalacaktır.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Celtic 1 - 1 Rangers

Haftasonu Celtic Park ta Old Firm vardı. Maç yazısını aslında izler izlemez yazmak isterdim ama maç sonrası çıkan işlerim dolayısıyla bu güne sarkıtmak zorunda kaldım. Bloglarda da 3-4 blog dışında derbiye değinen olmamış. En azından dikkatimi çeken bir kaç şeyi geç de olsa yazmak istedim.

Bu derbinin tarihini, önemini ve kulüplerin yapısını yazmaya gerek yok. Blogları takip eden futbol severler üstün körü yazılacak bir Old Firm yazısından öğrenecek bir şeyleri de yok zaten. Sempati duyduğum Avrupa takımlarının ne dini, ne dili, ne siyasi görüşü ilgilendiriyor beni. Çok tırt sebeplerden sempatik bulurum. Mesela Rangers'ı 2000 yılında Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda rakibimiz olduğu için pek sevmem. Dick Advoocat da dahil buna. Türkiye'de Celtic pek tutulur. Çoğunun tutma sebebi malum. Benim sebebim o muhteşem forması, zaman zaman ortaya koyduğu performans, Nakamura gibi nedenler. Niye Celtic diye sorusunun cevabı bu benim için. Yoksa ezilen halk, irlanda direnişi, işçilerin takımı gibi terimler değil. Bu çağda bu terimler bana biraz anlamsız geliyor.

İki takımda son bir kaç yıldaki kadrolarından daha zayıf ve başarısız durumdalar. Celtic Avrupa Liginden, Rangers'da Şampiyonlar Liginden elenerek hayal kırıklığı yaşattılar. Özellikle 2 yıl önce Uefa finali oynayan Rangers'ın nispeten zayıf bir grupta olmasına rağmen 3. bile olup Avrupa Ligine gidememesi düşündürücü.

Maçın ilk 10 dakikası dengede başlamıştı. Celtic biraz baskın gözükürken 13. dk da Nacho Novo sakatlanarak oyundan çıktı. Rangers için ciddi bir kayıptı. Ortasahada hiç etkin olamayan Rangers'a karşı Celtic her geçen dakika baskısını arttırdı. Düşük olan tempo da biraz olsun hızlandı. Fortune'nun sayılmayan golü ofsayt mı yoksa faul mü pek anlayamadım ama 1,86 lık McGregor'un elleriyle uzanamadığı topa 1,82 lik Fortune'nun kafasıyla uzanması takdir edilesi. Burada Celtic forvetlerine bir parantez açmak lazım. McDonald, Fortune, Samaras ve Maloney gibi çeşitli alternatifleri olan bir takım Celtic. Maça fizik mücadeleyi öne çıkarabilecek Fortune ve Samaras ile başladılar. Genelde Samaras-McDonald ikilisi ile çıkıyor maçlara Celtic. Fortune 2. yarılarda şans buluyor. 'Hakan Şükür tipi çağdaş forvet' Samaras bugün çok iyiydi. Manchester City'de beklenen çıkışı yapamamıştı. Yarım dönem kiralık oynadığı Celtic'te de düşen piyasası ile birlikte 2m paund gibi bir rakamla transfer oldu. Şu an ki fiyatını muhakkak 2 ye 3 e katlamıştır ama pek riskli bir transfer hamlesi gibi durmuyor. Tekrar maça dönelim. İlk yarı itibariyle Rangers hiç bir varlık gösteremedi. K.Miller'ın olmayşı, Nacho Novo'nun sakatlanması ve Lafferty'nin ligin en çok gol atan ismi Boyd'a top taşıyaması Rangers'ı tamamen gole uzak bir görüntüde kıldı.

İkinci yarı, ilk yarının devamı niteliğinde Celtic baskısıyla ve orta şeker bir tempo ile başladı. Dakikalar geçtikce Rangers tempoyu tekrar düşürdü ve oyunda hemen hemen dengeyi sağladı. 71. dakikada McDonald'ın oyuna girmesiyle Celtic tekrar baskın hale geldi ve 79.dk'da golü buldu. 2 dakika sonra McCulloch kornerden gelen topa resmen bir beyzbol sopası gibi vurarak durumu eşitledi. Bundan sonraki dakikalarda da Samaras ve Fortune bulduğu pozisyonları değerlendiremeyince Celtic'in hakkı olan maç berabere bitti.

3 Ocak 2010 Pazar

Romalı Toni


Dünya Kupası yazın 1 ayda olup biten bir organizasyon değil. Dünya Kupasına katılması muhtemel ülkeler ve kodroya girebilecek muhtemel oyuncular için 1 yıllık bir organizasyon. Roma taraftarı yıllardır beklediği santrafor transferine kavuşmuş durumda. Sebebi Toni'nin Dünya Kupasında oynamak istemesi. Vucinic'in eline bakan, olmadı santraforsuz oynayan Roma için önemli bir transfer. Roma'nın santrafor ihtiyacı öyle bir duruma geldi ki, sanki kim gelirse gelsin başarılı olur düşüncesi yer etti bilinç altımda. Şahsen Toni'nin başarılı olacağını düşünüyorum.