31 Mayıs 2010 Pazartesi

Top 10 Dünya Kupası Maçı

10. Romanya 3-2 Arjantin (1994 - İkinci Tur)

Bulgaristan maçı öncesi Maradona'nın doping kullandığı ortaya çıkınca Arjantin'de moraller alt-üst olmuştu. Bu moral bozukluğu ile çıktıları Bulgaristan maçını kaybetmişlerdi. Neyse ki gruplarında Yunanistan gibi bir averaj takımı bulunuyordu ve 3. olmalarına rağmen, en iyi 3. sıralamasında ilk sırada yer alıyorlardı. Çıktıkları ikinci turda rakip Romanya idi. Romanya yıllardan beri beraber oynayan jenerasyonun en olgun çağındaydı. Romanya turnuvaya da iyi başlamış ve grubunu lider bitirmişti. 3 temmuz 1994 günü Los Angles'ın Rose Bowl Stadını yaklaşık 91000 kişi bu maç için doldurdu. Şiir gibi top oynayan Romanya'nın ilk dizelerini İlie Dimitrescu yazdı. Hagi'ye nazire yaparcasına attığı free-kick golü ile takımını öne geçirirken, Arjantin Batistuta'nın penaltısı ile beraberliği yakaladı. Ardından Hagi 2. dörtlüğü yazmaya koyuldu ve Dimitrescu'ya çıkardığı ara pas ile Romanya 2-1 öne geçti. İkinci yarıda Romanya, rakibinden kaptığı toplarla Arjantin kalesine yüklendi. Bu sefer de Dimitrescu Hagi'ye mükemmel bir top çıkardı ve skor 3-1 oldu. Kalan dakikalarda Arjantin Balbo ile skoru 3-2 ye getirdiyse de Romanya'nın resitalini gölgelemeye yetmedi.

9. Arjantin 2-2(4-3) İngiltere (1998 - İkinci Tur)

İngiltere yeni nesil 2 yıldızı, Beckham ve Owen ile bu maça damga vurdu. İki takım 1986'da ki o meşhur maçtan beri ilk defa karşılaşıyordu. Arjantin, Jamaika ve Japonya gibi iki çelimsiz rakibinin bulunduğu gruptan hiç zorlanmadan 9 puan ile ayrılmıştı. İngiltere ise Tunus ve Kolombiya'yı yenmiş, Romanya'ya da son dakikada yediği golle 2-1 yenilmiş ve topladığı 6 puan ile 2. olmutu. Romanya'ya yenilmenin bedeli Arjantin ile henüz 2. turda karşılaşmaktı. Arjantin maça hızlı başladı ve 6. dakikada Batistuta'nın penaltısı ile öne geçti. 5 dakika sonra Arjantin ceza sahasında Owen yerde kalınca hakem Kim Milton Nielsen penaltıyı verdi (ki alakası yok). Shearer durumu 1-1'e getirti. Sonrasında orta sahada topla buluşan 19'luk Owen süratli bir şekilde topu sürerek ceza sahasına girdi ve enfes bir vuruş ile İngiltere'yi 2-1 öne geçirdi. Arjantin son dakikalarda kazandığı serbest vuruşu, çalışılmış bir organizasyon ile Zanetti'nin ayağından gelen golle devreyi 2-2 kapamayı başardı. İkinci yarının hemen başında Beckham uzun yıllar tartışılacak bir pozisyonda kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı. 10 kişilik İngiltere, uzatmalar dahil 75 dakika Arjantin'den gol yememeyi başarınca sonucu tayin etmek penaltılara kaldı. Penaltılarda gülen taraf Arjantin'di.

8. Brezilya 1-2 Uruguay (1950 - Final)

Bu Dünya Kupasında eleme usulu maçlar oynanmadı. 2 turlu lig usulu oynandı. İlk turda 4 grubun lideri ikinci bir grup oluşturdu ve son maça gelindiğinde Brezilya 4, Uruguay 3 puandaydı. Brezilya berabere kaldığı takdirde Dünya kupasını kaldıracaktı. Maracana'da Fifa kayıtlarına göre 175000, Brezilyalılar'a göre 200000 taraftar vardı. Brezilya evinde düzenlenen Dünya kupası için kendinden emindi. Golcü bir takımdı ve bu maçtan önce grupta oynadığı İsveç maçını 7-1, İspanya maçını 6-1 kazanmıştı. Uruguay ise İspanya ile 2-2 berabere kalmış, İsveç'i de 3-2 yanmişti. Maçın ilk yarısı golsüz sonuçlandı. İkinci yarıda Brezilya Friaça ile öne geçti. Taraftarlar mutluydu ve Brezilya Dünya şampiyonluğuna doğru gidiyordu. 66. dakikada Uruguay'ın ünü ülke sınırlarını aşan futbolcusu Schiaffino durumu eşitledi. Brezilya'ya bu skorda yetiyordu ama 79. dakikada Ghiggia Uruguay'ın 2. golünü attı ve maç bu skorla bitti. 175000 taraftar şok olmuş, 3 kişi kalp krizi geçirmişti. Bazıları ağlıyordu. Bir çocuk babasını ağlarken gördü. Yanına gitti ve o dünya kupasını kazanacağına dair babasına söz verdi. O çocuk Pele'ydi ve verdiği sözü 8 sene sonra tutacaktı.

7. Brezilya 4-1 İtalya (1970 - Final)

1970 Meksika Dünya Kupası Final maçı için 2 ekip Mexico City'deki Azteca stadını dolduran 107000 seyirci karşısına çıktı. Brezilya tarihinin en iyi kadrolarından birine sahipti (Pele, Carlos Alberto, Jairzinho, Gerson, Tostao, Rivelinho) ve grup maçlarında Romanya, İngiltere ve Çekoslovakya'yı, çeyrek finalde Peru'yu, yarı finalde de Uruguay'ı yenerek firesiz finale gelmişti. İtalya ise her zamanki gibi gruplarda ite kaka ilerlemiş (2 beraberlik, 1 galibiyet), çeyrek finalde ev sahibi Meksika'yı, yarı finalde de efsane olacak Batı Almanya galibiyeti ile finale gelmişti. Pele ve arkadaşları catenaccio'yu kırma peşindeydi ve Pele ile de öne geçerek kilidi açtılar. Boninsegna fazlasıyla laubali Brezilya defansına cezayı kesti ve kilidi tekrar kapadı. İkinci yarıda Brezilya bir hayli uğraştıktan sonra Gerson ile kilidi tekrar açtı. Ardından Jairzinho kilidi kırarak İtalya'yı yere serdi. Son darbeyi ise tüm zamanların en iyi gollerden biri olarak gösterilen Carlos Alberto'nun sağ çaprazdan gönderdiği füze ile vurdu.

6. İngiltere 4-2 Batı Almanya (1966 - Final)

İngilizler'in ilk ve tek dünya kupasını aldıkları bu final çok tartışıldı ve hala tartışılan bir final. 30 Temmuz günü Wembley stadyumunu yaklaşık 93000 futbol sever doldurmuştu. Tribünde kraliçe Elizabeth bile hazırdı. İngilizler'de bugün bir çoğu efsane sayılan ve bazılarının Sir ünvanı aldığı Banks, Wilson, Moore, Charlton, Hurst, Hunt gibi isimler bulunurken, Almanlar'da Beckenbauer, Schulz, Seeler, Overath bulunuyordu. Keza teknik direktörler de bugün bir efsane. İngiltere'yi Alf Ramsey, Batı Almanya'yı Helmut Schoen yönetiyordu. Almanlar'ın golü ile başladı maç. Almanlar'a cevabı Geoff Hurst verdi. Ardından Peters İngilizler adına skoru 2-1'e getirdi. Maçtan kopmayan Almanlar 89. dakikada Weber ile beraberliği sağladı. Uzatmalara giden maçta İngiltere'nin ilk ve şu ana kadar ki tek kupasını almalarını sağlayan gol geldi. 101. dakikada Hurst'un şutu üst direğe çarptıktan sonra yere düştü ve bir feryat ile İngilizler hakemin etrafını çevirdi. İsviçreli hakem Dienst, SSCB'li yardımcı -aslen Azeri- Tofik Bakhramov'un yanına gitti ve golü verdi. Hurst 120. dakikada bir gol daha atınca maçı İngiltere 4-2 kazandı ve Dünya Şampiyonu oldu.

5. İtalya 4-3 Batı Almanya (1970 - Yarı Final)

1966 Dünya Kupasını finalde son derece haksız bir şekilde kaybeden Almanlar 1970'de kupaya uzanmak istiyorlardı. O dönemde Federal Almanya kadrosunda Maier, Beckenbauer, Vogts, Uwe Seeler, Overath, Müller, Grabowski gibi yıldızlar bulunuyordu. İtalyanlar ise catenaccioları ile buralara kadar gelmişlerdi. Almanlar maçın başında İtalyanlar'a vermemeleri gereken kozu vermiş ve 8. dakikada Boninsegna'nın golüne engel olamamışlardı. Bu dakikadan sonrası 80 dakika catenaccio. Almanlar bütün maç atak oynadılar, çok efor sarfettiler ama golü bulmakta başarılı olamadılar. Dakikalar 90'ı gösterdiğinde Schnellinger skoru eşitlediğinde efsane olacak maç yeşermeye başlamıştı. Uzatma dakikalarında önce İtalyanlar hata yaptı, Müller de fırsatçılığını göstererek Almanlar'ı öne geçirdi. Ardından, bu sefer Almanlar hata yaptı ve Burgnich İtalyanlar'a beraberliği getirdi. İlk uzatma devresinin son dakikalarına girilirken Riva skoru 3-2 ye getirdi. Artık iki takım da çok yorgundu ve çok hatalar yapıyordu. Kademe anlayışı, yardımlaşma, pozisyon vermeme gibi kavramlar bu maç için artık bitmişti. İkinci uzatma devresinde Almanlar gol için bastırıyorlardı ve bir korner atışında Müller yine fırsatçılığını göstererek takımının beraberlik golünü atıyordu. Bu golün santrası yapılır yapılmaz İtalyanlar hücumdan boş dönmedi ve Rivera 4. golü atarak takımını finale çıkardı.

4. Fransa 1-1(4-3) Brezilya (1986 - Çeyrek Final)

Tele Santana'nın Brezilya'sı, Euro 84 şampiyonu Platini'li Fransa karşısındaydı. Fransa gruplarda iyi iş çıkarmış, ikinci turda da İtalya'yı 2-0 ile geçip çeyrek finale gelmişti. Brezilya ise grup maçlarında çok iyi bir performans sergilemiş, 2. turda da Polonya'yı rahat geçmiş ve hiç gol yemeden 9 gol atarak buraya gelmişti. Guadalajara'da öğle vakti, tam 12:00'de, 65000 seyirci önünde maç başladı. Her seferinde şiir demek istemiyorum ama kafiye üstüne kafiye uydurarak muhteşem bir gol ile Brezilya açılışı yapıyordu. 40. dakikada Platini eşitliği sağlıyor ve ilk yarı 1-1 bitiyordu. Brezilya'nın futbolunda bozulan kafiyesini düzeltecek biri lazımdı ve O, yani Zico 71. dakikada Tele Santana'nın insafına gelip oyuna girmişti artık. Zico'nun oyuna girer girmez ceza sahasına öyle bir pas attı ki Fransızlar ancak faul ile atağı sonlandırabildiler. Kazanılan penaltının başında Zico vardı ama şutunu kaleci Bats çıkardı. Normal süre ve uzatmalar 1-1 sona erdi. Seri penaltı atışlarına geçildi ve bu sefer Socrates kaçırdı. Socrates kaçırınca Platini durur mu? O da bir penaltı kaçırdı. Son penaltı vuruşlarında Julio Cesar kaçırıp, Luis Fernandez golü atınca Fransa yarı finale yükseldi.

3. Batı Almanya 3-2 Macaristan (1954 - Final)

Dünya Kupaları tarihinin en gollü turnuvası İsviçre'de düzenlenen 1954 Dünya Kupasıdır. Bu kupada maç başına 5,38'lik bir gol ortalaması mevcuttur. Macaristan ve Batı Almanya finalden önce grup karşılaşmalarında da karşı karşıya geldiler ve o maçı Macarlar 8-3 kazandı. O dönem Macaristan dünyanın en iyi takımı kabul ediliyordu ve turnuvanın da mutlak favorisiydi. Kadrosunda bugün bile saygı ile anılan başta Puskas olmak üzere, Kocsis, Bozsik, Czibor gibi yıldızlar bulunuyordu. Macaristan finale gelene kadar tam 25 gol göndermişti rakip ağlara. Bern'de yaklaşık 60.000 kişi karşısında hakem düdüğü çalar çalmaz Macarlar Almanlar'ı ezmeye başlamıştı. 6. dakikada Puskas, 8. dakikada Czibor Macaristan'ı 2-0 öne geçirdi. Herkes ilk maçtaki gibi Macarlar'ın eze eze bir galibiyet alacağına emindi artık. 10. dakikada Morlock skoru 2-1'e getirerek Almanlar'ı umutlandırdı. Ardından 18. dakikada Helmut Rahn durumu 2-2 ye getiren golü attı. Sonrasında Macarların baskılı oyununa direnen Alman defansı ve kaleci Turek'in destanı vardı. 84. dakikada Rahn bir gol daha atarak, Almanlar'a sadece 1 maç, 1 kupa kazandırmıyordu. Günümüze kadar gelecek Alman felsefesinin temellerini Bern'de atılıyordu. Bu galibiyet savaştan mağlup ayrılmış Almanlar için çok büyük bir olaydı. Öyle ki Macaristan 32 maçtır kimseye yenilmemişti (Bu rekor geçen sene İspanya tarafından kırıldı). Ayrıca Macarlar 1950 ile 1956 yılları arasında sadece 1 mağlubiyet aldılar ve o mağlubiyet de bu maçtaydı (1956'da 2. mağlubiyetini de Türkiye'den aldı). Almanlar bu maçı hala unutamaz . Çektikleri Das Wunder von Bern (Bern Mucizesi) filmi de bu maçın ve kupanın konusu olmuştur.

2. Almanya 3-3(5-4) Fransa (1982 - Yarı Final)

Birinin teknik direktörü Hidalgo, diğerinin Derwall. Birinde Platini, Genghini, Giresse, Tigana, Six, diğerinde Schumacher, Briegel, Breitner, Littbarski, Magath ve yedekte Rummenigge! Aslında Batı Almanya damgalıdır bu turnuvada. Son grup maçlarında Almanya'nın Avusturya'yı 1-0 yenmesi durumunda her 2 takımda tur atlıyor, 1-0 dışındaki tüm skorlar Cezayir'in tur atlamasını sağlıyordu. Sonuçta Almanya 10. dakikada 1-0 öne geçti ve kalan dakikalar İspanyollar'ın ıslıklarıyla golsüz sona erdi. Fransa ise zorla çıktığı 1. tur grup maçlarından sonra 2. tur grup maçlarında da Avusturya ve Kuzey İrlanda'yı yenerek yarı finale çıktı. Sevilla'nın Ramon Sanchez Pizjuan stadyumunda oynanan maçta ilk golü 17. dakikada Littbarski attı. Ardından Platini penaltıdan attığı gol ile durumu eşitledi. İkinci yarının ortalarında bir Fransa atağında gönderilen uzun topa koşan Battiston'du. Battiston kalesinden bir hışımla çıkan Schumacher'den önce topa yetişti ve şutunu kaleye yolladı. Hızını kontrol edemeyen Schumacher Battiston'a öyle sert girdi ki Battiston'un dişleri kırıldı, hastanelik oldu. Maç uzatmalara gitti. Uzatmalarda öne geçen takım Fransa'ydı. 92'de Tresor, 98'de Giresse skoru 3-1 yapmıştı. Batı Almanya bildiğimiz oyununu oynayarak maçtan düşmedi ve oyuna sonradan giren Rummenigge uzatmaların ilk devresinin 3-2 bitmesini sağladı. İkinci uzatma devresinde Rummenigge tekrar sahneye çıktı ve maç 3-3 bitti. Penaltılar da büyük bir heyecana sahne oldu. Almanlar Stielike ile penaltı kaçırırken, Schumacher Rocheteau ve Bossis'in penaltılarını kurtararak yıldızlaştı. Fransız medyasında o dönem yapılan anketlerde Mussolini ve Hitler'den daha fazla nefret edilen kişi seçiliyordu.


1- İtalya 3-1 Brezilya (1982 - 2. tur Grup Maçı)

1982 Dünya kupasında 2 gruplu maçlar oynanıyordu. İlk tur gruplarında ilk 2 ye giren takımlar, 2. tur gruplarında tekrar 3 lü bir grup oluşturuyor ve lider olan yarı finale çıkıyordu. İtalya ve Arjantin ilk tur gruplarında 2. olmuştu ve 2. turda aynı gruba düştüler. Yanlarına da ilk tur grubunu lider bitiren Brezilya düştü. Anlayacağınız tam bir ölüm grubu. Ölüm grubunun ilk maçı Arjantin ile İtalya arasında oynandı ve İtalya 2-1 kazandı. İkinci maç Arjantin ile Brezilya arasında oynandı ve bu maçı da Brezilya 3-1 kazandı. Başlıkta bahsini ettiğimiz grubun son maçında İtalya ve Brezilya Barcelona'da, Sarrita Stadyumu'nda 44000 seyircinin karşısına çıktı. Brezilya averaj olarak üstündü ve beraberlik Brezilya'yı lider yapıyordu. Kupanın favorisi Brezilya'da Socrates, Zico, Eder, Falcao gibi oyuncular bulunurken, İtalya'da Zoff, Scirea, Gentile, Tardelli, Rossi gibi isimler bulunuyordu. Rossi bu maça kadar Güiza kılığında dolaşmış ve tek bir gol dahi atamamıştı. Maça İtalyanlar iyi başlamıştı ve Rossi 5. dakikada siftahı yapmıştı. Socrates klasik Brezilya akınında skoru eşitledi. Lakin Brezilya'nın kevgir savunması hata yapar ve Rossi İtalya adına skoru 2-1'e getirir. İkinci yarıda Brezilya baskındır. Göbekten delmeye çalıştığı İtalya'ya, gerek Zoff'un başarısı, gerek Serginho'nun beceriksizliği ile gol atmayı geç başarmıştır. 68. dakikada Falcao ceza sahası dışından Zoff'u avlamayı başardı. Fakat Brezilya'nın beraberlik sevinci kısa sürdü. 75. dakikada bir korner atışında Rossi'yi unuttular ve Rossi faturayı kesti. Bu dakikadan sonra Brezilya tüm uğraşlarına rağmen catenaccio yu delemedi ve İtalya yarı finale adını yazdırdı.

30 Mayıs 2010 Pazar

Dünya Kupası Şampiyonu Kadrolar #4

Batı Almanya 1974;

Sepp Maier, Berti Vogts, Paul Breitner, Hans-Georg Schwarzenbeck, Franz Beckenbauer, Horst-Dieter Hoettges, Herbert Wimmer, Bernd Cullmann, Juergen Grabowski, Guenter Netzer, Jupp Heynckes, Wolfgang Overath, Gerd Müller, Uli Hoeness, Heinz Flohe, Rainer Bonhof, Bernd Holzenbein, Dieter Herzog, Jupp Kappellmann, Helmut Kremers, Norbert Nigbur, Wolfgang Kleff... TD; Helmut Schoen

Müller 4 gol, Breitner 3 gol

1.tur Grup Maçları; Şili 1-0, Avustralya 3-0, Doğu Almanya 0-1/ 2.tur Grup Maçları; Yugoslavya 2-0, İsveç 4-2, Polonya 0-1/ Final; Hollanda 2-1


Arjantin 1978;

Norberto Alonso, Osvaldo Ardiles, Hector Baley, Daniel Bertoni, Ubaldo Fillol, Americo Gallego, Luis Galvan, Ruben Galvan, Rene Houseman, Mario Kempes, Daniel Killer, Omar Larrosa, Ricardo La Volpe, Leopoldo Luque, Jorge Olguin, Oscar Ortiz, Miguel Oviedo, Ruben Pagnanini, Daniel Passarella, Alberto Tarantini, Jose Valencia, Ricardo Villa... T.D; Cesar Luis Menotti.

Kempes 6 gol, Luque 4 gol

1. Tur Grup Maçları; Macaristan 2-1, Fransa 2-1, İtalya 0-1/ 2. Tur Grup Maçları; Polonya 2-0, Brezilya 0-0, Peru 6-0/ Final; Hollanda 3-1 (normal süre 1-1)

İtalya 1982;

Dino Zoff, Franco baresi, Guiseppe Bergomi, Antonio Cabrini, Fulvio Collovati, Claudio Gentile, Gaetano Sciera, Pietro Vierchowod, Giancarlo Antognoni, Giuseppe Dossena, Giampiero Marini, Ivano Bordon, Gabriele Oriali, Marco Tardelli, Franco Causio, Bruno Conti, Daniele Massaro, Alessandro Altobelli, Francesco Graziani, Paolo Rossi, Franco Selvaggi, Giovanni Galli... T.D; Enzo Bearzot

Rossi 6 gol, Tardelli 2 gol

1. Tur Grup Maçları; Polonya 0-0, Peru 1-1, Kamerun 1-1/ 2. Tur Grup Maçları; Arjantin 2-1, Brezilya 3-2/ Yarı Final; Polonya 2-0/ Final; Almanya 3-1

#1 #2 #3 #4 #5 #6

28 Mayıs 2010 Cuma

Avrupa'da Transfer 2010/11 vol.1


Nassim Ben Khalifa - Grasshoppers > Wolfsburg - 1.600.000 euro
Georg Niedermeier - Bayern Münih > Stuttgart - 3.500.000 euro
Christoph Metzelder - Real Madrid > Schalke 04 - bedelsiz
Domagoj Vida - Osijek > Bayer Leverkusen - 2.400.000 euro
Sidney Sam - Hamburg > Bayer Leverkusen - 2.000.000 euro
Alexandru Ionita - Rapid Bükreş > Köln - 1.500.000 euro
Chris Smalling - Fulham > Man. Utd. - 8.000.000 euro
Dodo - Corinthians > Man. Utd. - 6.000.000 euro
Javier Hernandez - Guadalajara > Man. Utd. - 10.000.000 euro
Milan Jovanovic - S.Liege > Liverpool - bedelsiz
Wellington Silva - Fluminense > Arsenal - 4.000.000 euro
Marouane Chamakh - Bordeaux > Arsenal - bedelsiz
Sandro - Internacional > Tottenham - 10.000.000 euro
Nicola Zigic - Valencia > Birmingham City - 7.000.000 euro
Ben Foster - Man. Utd. > Birmingham City - 7.000.000 euro
David Villa - Valencia > Barcelona - 40.000.000 euro
Sergio Canales - R.Santander > Real Madrid - 6.000.000 euro
Mouhamadou Dabo - Saint Ettienne > Sevilla - bedelsiz
Fran Merida - Arsenal > Atletico Madrid - bedelsiz
Mehmet Topal - Galatasaray > Valencia - 5.000.000 euro
Ricardo Costa - Lille > Valencia - bedelsiz
Philippe Coutinho - Vasco de Gama > İnter Milan - 3.800.000 euro
Mario Yepes - Chievo > Milan - bedelsiz
Adriano - Flamengo > Roma - bedelsiz
Emir Bajrami - Elfborg > Twente - 3.500.000 euro

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Türkiye'de Play-off


Bir Play-off heyecanını daha geride bıraktık ve Konyaspor Play-off liginde şampiyon olarak Süper Lige geri döndü. İlk defa turnuva düzeyinde bir play-off uygulandı ve şu an tartışılan bir uygulama. Eski uygulamada 3. ve 6. sıradaki takımların aralarında yaptıkları maçın galibi ile 4. ve 5. sıradaki takımların aralarında yaptıkları maçın galibi final oynuyordu ve kazanan bir üst lige terfi ediyordu. Bu seneki sistem ile takımları tek maç ile elenmelerine sebebiyet vermeyelim mantığı güdülerek lig usulü oynandı maçlar. Bu sefer de son maçların biri amaçsızca oynandı. Hatta Altay son dakiklarda Adanaspor'a golü atmasaydı son maçlar hepten anlamsız olacaktı. Bana sorarsanız ben 2 sistemi de uygunsuz buluyorum. Futbolu daha zevkli hale getirmeyi amaçlamak elbette düşünülebilir ama uygulanan sistem haksız bir sistem.

Avrupanın üst düzey liglerine nasıl bir uygulama var ona bakalım;
- İspanya 2. Liginde play-off yok, ilk 3 takım direk çıkıyor.
- Fransa 2. Liginde de play-off yok, ilk 3 takım direk çıkıyor.
- Almanya Bundesliga 2'de ilk 2 takım direk çıkıyor, 3. takım Bundesliga 1'i sondan 3. bitiren takımla(yani 16. ile) baraj maçı oynuyor.
- İngiltere Championship'te bizim geçen sene uyguladığımız play-off sistemi var. İlk 2 takım direk çıkıyor. Ligi 3. bitiren takım ile 6. bitiren takım, 4. bitiren takım ile de 5. bitiren takım maç yapıyor. Kazananlar finalde karşı karşıya geliyor ve finali kazanan Premier Lig'e yükseliyor. Bu sene Championship'i 6. bitiren Blackpool Premier Lige çıktı mesela.
- İtalya Serie B'de ilk 2 direk çıkıyor. Eğer Ligi 3. bitiren takım 4.'ye 10 puan fark atmış ise direk çıkıyor. Atamadıysa Premier Lig'de ki gibi, ligi 3. bitiren takım ile 6. bitiren takım, 4. bitiren takım ile de 5. bitiren takım maç yapıyor. Kazananlar finalde karşı karşıya geliyor ve finali kazanan Seri A'ya yükseliyor.

Şimdi ben bizdeki puan tablosuna bakıyorum, Adanaspor averaj ile 2.liği kaçırmış ve 3. olmuş. Eğer Fransa ve İspanya'da ki sistem uygulansaydı Adanaspor Süper Lige çıkacaktı. Almanya'da ki sistem uygulansaydı Diyarbakırspor ile play-out oynayacaktı (ki bu sistemi de Türkiye'de uygulanabilir görmüyorum. Takımlar arasında ciddi güç farkı var). İtalya'da ki sistem uygulansaydı 4. ye 10 puan fark atamadığı için geçen seneki sistem uygulanacaktı (ki bence bu sistem de biraz saçma. 3. 4.'ye 9 puan fark atsa direk çıkamıyor). İngiltere'deki sistem uygulansaydı yine geçen seneki sistem uygulanacaktı.. Ama Adanaspor averaj ile 3. olmuş. Bu çok acımasızca değil mi? Diyelim ki, Türkiye de İspanya ve Fransa gibi ilk 3 takımı direk çıkarsın. O zaman da belki önümüzdeki sezon 3. ve 4. takım aynı puanda olacaktı. Mesela Adelante'de bu sene 3. Hercules, 4. Betis ve 5. Cartagena 61 puan ile ligi bitirdi ama averajla Hercules La Liga'ya çıktı. Bakıldığı zaman burada da acımasızlık var. Bu takımlar en azından kendi aralarında bir lig yapsın.

Ben olaya futbolun zevkinden önce adalet olarak bakıyorum. Koskoca 1 senenin emeği averaj hesaplarıyla direk çöpe atılması acımasızlık bence. İncelediğimiz mevcut play-off sistemlerinde lig tamamen bir kenera bırakılıyor. Peki benim düşündüğüm sistem ne? Ben de kafamda bir alternatif kurdum elbette. Şampiyon olan takım ve 2. olan takım direk çıksın. Eğer 2. ve 3. arasında puan eşitliği var ise final maçı oynansın. Geriye kaldı çıkması istenen 1 takım. 3., 4., 5. ve 6. lig usulü oynayabilirler ama İtalya'daki gibi belli bir puan farkı barajı koymak gerek. Mesela lige -bu senenin tablosuna göre konuşuyorum- Adanaspor +9, Altay +4, Karşıyaka +1 puan ile başlasın. ''Ee o zaman Konyaspor, Karşıyaka hiç katılmasın'' diyen olabilir. Katılmasın o zaman. Adanaspor Konyaspor'a 9 puan fark atmış. Bir de play-off mu oynasın. Veya 3. ve en az 5 puan altındaki takımlar play-off oynasın. Eğer 3. ile 10. arasında 5 puan fark varsa buyursun 8 takımlı play-off ligi oynansın ama yine takımların puan fazlalıkları hanelerine yazılsın. Yani ligde kazanılan puanlar çöpe atılmasın, bir şekilde değerlendirilsin.

25 Mayıs 2010 Salı

Eric Cantona


foto; Michel Deschamps - 1988

Uefa Fantasy Football #5


Hatırlarsanız sene başında Uefa Fantasy Football yarışması düzenlemiştik. Şampiyonlar Liginin bitimiyle de şampiyonmuz belli oldu. İlk 3 şu şekilde;

1- CIPPOLA F.C. - Burak Kaptan - 682 puan
2- fener1503 - Emrah Çulha - 601 puan
3- DMT - İlker Yılmaz (ben) - 598 puan

Burak Kaptan'ı tebrik ediyoruz. Şaibesiz, temiz bir lig oldu. Ödül hak edene gidecek. Bize mail ile adresini yollarsa kitap ödülü için kendisiyle iletişime geçilecek.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

İletişim


Bugün otobüste eve doğru gelirken telefonla açtım radyoyu, futbol yayını yapan bir kanal dinliyorum (ismini hatırlamıyorum malesef). Bülent Uygun'un Gaziantepspor ile daha önce yapmış olduğu ve bugün de iptal olan anlaşmasını flash haber olarak verdiler. Telefona da Gaziantepspor basın sözcüsü Mehmet Kızıl'ı bağladılar. Neden anlaşma iptal oldu diye sordular. Şartlar uymamış, hoca takımın %80'ini değiştirmek istemiş, şu, bu, vesaire. Çok önemli değil. O ara Bülent Uygun'u da aramışlar ve aynı soruyu ona da sordular. İşte burası çok garip. Bülent Uygun'un neden anlaşmanın iptal olduğu konusundan bir bilgisi yok! Bülent Uygun işe başlamadan kovulduğunu radyodan öğreniyor. Bülent Uygun fazla konuşmadı, ''madem böyle birşey oldu her iki tarafa da hayırlı olsun'' dedi ve sunucunun sorusunu almadan telefonu kapattı. Sunucu tekrar Mehmet Kızıl'a döndü ve bu meseleyi tekrardan sordu. Mehmet Kızıl yok ben yurt dışındaydım sabah geldim, yok sitemizden haberdar ettik falan lafları geveledi ve telefonu kapattı.

Bu tarz hareketler malesef bizim ülke olarak ahlak sorunumuz. Bir telefon etmek, bir daha görüşmek insanlara zor geliyor. Bunu memleketimin futbol yöneticisi duvarları içine almamak lazım. Memleketimin insan profili daha doğru olur. Bunu İstanbul, Gaziantep, Şanlıurfa şeklinde bölgesel olarak da ayırmak yanlış olur. Benim de başıma geldi bu tip bir olay. Daha yola koyulmadan iletişim sorunu yaşayan bir kulübün başarıdan bahsetmesi biraz garip. Şampiyonluktan bahseden Gaziantepspor'un, camia olarak çözmesi gereken çok daha büyük bir sorunu var gibi.

23 Mayıs 2010 Pazar

Spor Kültürü

Fransa Milli Takımı Dünya Kupasına Fransa'nın güney doğusunda bulunan, kayak merkezi Tignes'de hazırlanıyor. Tour de France etabının da geçtiği, bölgenin ruhuna uygun bir antreman şekli. Spor kültürü böyle bir şey olsa gerek.

Mourinho'nun Eseri; 2-0


Maç öncesinde taktik savaşına sahne olacak bir maç bekliyordum ve maç da aynen öyle başladı. Mourinho her zamanki gibi iyi analiz etmiş rakibini. Bu da beklenen bir şeydi ama benim beklediğim başka bir şey de van Gaal'in rakibini iyi analiz etmesiydi ve maç içinde daha önceki maçlarda yaptığı gibi hamleleriyle skoru değiştirmeye çalışmasıydı. Yeterli ve uygun hamleyi yapamadı van Gaal. Böylelikle Mourinho da ajandasının dışına çıkmadan maçı planladığı gibi bitirdi.

Sezon başı sık sık Real Madrid'den dem vurduk. Dağıtılan Hollandalı topluluğundan Robben ve Sneijder gitmemeliydi. Bugün her ikisi de geldikleri takıma final oynattı. Az konuşulan konu ise Bayern'in Lucio'yu satmasıydı. Çok büyük bir hataydı Bayern için. Bugün onun acısını kupayı kaybederek çektiler. Demichelis ve van Buyten sezon başından beri sinyal veriyordu. Milito'nun 35. dakikada attığı gol Bayern gibi takımın yiyeceği gol olamaz. Zamanında Demichelis orta sahada oynadığı için boşa sızlanmış. Defansı da kotaramıyor bu haliyle. Demichelis hediyesi ilk gol Mourinho'nun işini kolaylaştırdı. Biz de bekledik bakalım van Gaal nasıl değişiklikler yapacak diye. İkinci yarının hemen başında Bayern beraberlik şansını yakaladı ama topa vuran Muller'di. Muller'in gol kaçırması artık alışılagelmiş bir durum oldu. Bu sene çok aşama kaydetti ama gol vuruşlarını daha fazla geliştirmesi gerekiyor. Hocası onu hücum hattının her noktasında kullanabildiği için çok tutuyor. van Gaal 63. dakikada girmesi gereken oyuncuyu sahaya sürdü ama çıkması gereken oyuncuda hata yaptı. Yine Muller'e güvendi ve Hamit'i çıkardı. Hamit o ana kadar çok iyi oynamasa da kötü performans sergilemiyordu. Böylelikle Bayern forveti ikiledi ve kanatlarda da 2 hücumcu ile oynamaya başladı. 70. dakikada da Milito Inter'i 2-0 öne geçirince, kupanın sahibi de belli olmuştu. 2-0 dan sonra gömülü Inter savunması ve pas yapmaktan başka hiç bir şey yapamayan bir Bayern izledik maç bitimine kadar.


Tabi Inter'in kilidini açmak kolay değil. Açamadı da Bayern Münih o kilidi. Robben sık sık sağdan içeri girip uzaktan şut denedi ama bu şutlar ayarında değildi. Bir ara bıkkınlık verdi ve O da vazgeçti. Muller'in oyunda 90 dakika kalması sorgulanabilir ama Bayern kulübesine baktığımızda da pek alternatif göremiyoruz. Ribery'in olmaması Bayern'i Bundesliga'da bile zaman zaman sıkıntıya sokarken, şampiyonlar ligi finalinde sıkıntıya sokmaması düşünülemez.

Inter bu kupayı sonuna kadar haketmiştir. Önce Chelsea, sonra Barcelona ve en sonunda Bayern Münih'i geçmek, ligde hem şampiyonluk hem de ülke kupasını kazanmak büyük başarıdır. Mourinho her geçen gün kendisine bir kaç tane daha düşman ekliyor. Bazıları hem çok çalışır hem de mütavazi takılır. Mourinho mütavazi takılmıyor ama eminim çok çalışıyor. Çok büyük hırsları var. Bu hırslarını da dışarıya vuruyor. Birçok kişiyi rahatsız ediyor haliyle. Ben nötrüm. Hatta az birşey de olsa sempati besliyorum. Adam hakkıyla çatır çatır kazanıyor bu başarıları. Çenesi çok çalışıyor ama O da bundan besleniyor. Onun World of Warcraft adamı da bu.


Ayrıca Mourinho maç sonunda beklenen açıklamayı da yaptı. Son maçına çıktı Inter'le. Büyük ihtimalle kendisini Real Madrid'de izleyeceğiz. Daha üst nokta Portekiz milli takımı olur. Birkaç sene Real Madrid'de çalışır, bir kaç kupa alır ve Portekiz milli takımı ile jübilesine hazırlanır gibime geliyor. Ne de olsa bundan sonra ''Mourinho'nun önü açık''!

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Bayern Münih vs İnter Milan (Maç Önü)


Pozisyonu az, mücadesi yüksek ve zevkli bir final bekliyorum. Usta-çırak doğal olarak birbirine benzer tarzdalar fakat birisi Hollandalı olarak düşünüyor. Her iki hoca da taktik dehası. Takımlarını bir makine düzeninde oynatmak, seri imalat yapmak onların tarzı değil. 90'lı yılların finalleri de böyleydi. Maç içinde hamleye karşı hamle, hamle üstüne hamle gelecek. Tam bir taktik savaşı izleyeceğimizi düşünüyorum. 90 dakikalık skor tahminim 1-1. Muhtemel ilk 11'ler;

Bayern Münih; Butt, Lahm, van Buyten, Demischelis, Badstuber, van Bommel, Schweinsteiger, Hamit, Robben, Muller, Oliç

İnter; Julio Cesar, Maicon, Lucio, Samuel, Chivu, Zanetti, Cambiasso, Sneider, Pandev, Eto'o, Milito

20 Mayıs 2010 Perşembe

Dünya Kupaları Efsane Golleri #3 Thuram


Euro 96 da ilk resmi turnuvasını oynayan ve bir çok kişi tarafından güzel oyunuyla sempati kazanan Hırvatistan, Fransa 98 Dünya Kupası'nda da oynadığı güzel futbol ile takdir topluyordu. Euro 96'da çeyrek finalde elendikleri Almanları bu kez Dünya Kupasında 3-0 ile ezip yarı finale çıkmışlardı. Rakip ise son Dünya Kupasına katılamamış ve yeni bir ekip, jenerasyon yaratmış ev sahibi Fransa. İki takımın da birbirlerini zaman zaman yokladığı, yarım adım farkla Fransa'nın üstünlüğünün gözüktüğü maçın ilk yarısı 0-0 berabere bitti. 2. yarının hemen başında, 46.dk da Suker Hırvatistan'ı 1-0 öne geçirdi. Hırvatların gol sevinçi bitmeden, hiç beklemedikleri bir anda, hiç beklemedikleri bir adamdan, Lilian Thuram'dan golü yedi ve skor 1-1'e geldi. Dakika 70'i gösterdiğinde ise sahneye yine Thuram çıktı ve mükemmel bir gol atarak takımını finale çıkardı. Thuram'ın milli takım kariyerinde sadece 2 golü bulunuyor ve ikisini de bu maçta attı.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Jose Couceiro

''Şu anda, Portekiz'e dönmeyi düşünüyorum. Bundan 4-5 ay önce bir fırsat elde ettim ancak Gaziantepspor'a sözüm vardı. Bugün gelinen noktada, eğer ayrılacağımı bilseydim, bu fırsatı değerlendirirdim. Şu anda yorgunum ve Ajda Pekkan'ı dinliyorum. Ajda Pekkan'ın özellikle ''Palavra'' adlı şarkısını ve Manga grubunu seviyorum'' (kaynak)

Hangi ülkede olursanız olun eğer ligin dinamiklerini bilmiyorsanız başarılı olmanız çok zordur. Teknik Direktörlük kariyeriniz, bilginiz, tecrübeniz ne kadar üst düzey olursa olsun böyledir. Ligin 2. yarısında sadece 2 galibiyet alabilmesini de buna bağlıyorum. Ayrılma nedeni, Gaziantepspor'a güzel futbol oynatmaya çalışmasına rağmen topladığı 40 puan ve ligi 12. sırada bitirmesi. Tarzını ve stilini beğendiğim bir teknik direktör Couceiro. Ayrıca 2004/05 sezonunda Portekiz'de yılın teknik direktörü olmuş, kısa bir süre olsa da Porto'da görev yapmış, Portekiz u-21 milli takımını ve Litvanya milli takımını çalıştırmış bir teknik direktör. Alt yapıya da önem veren bir kişilik. Yolu açık olsun, umarım yolu yine Türkiye topraklarına düşer.

19 Mayıs

Okul zamanlarında öncesiyle değil, sonrasıyla bayram olan bir gündü benim için 19 Mayıs. Bizler için törenlerin en çekici yanı okunan şiirler, düzenlenen yarışmalar, oynanan oyunlar değil, Muhittin'in getirdiği toptu. Biraz sonra herkes dağılacak ve okul bomboş kalacaktı. İşte biz asıl sporu o anda yapıyorduk. Tüm gençlerin ve kendini genç hissedenlerin 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramı kutlu olsun.

18 Mayıs 2010 Salı

La Liga'da Sezonun 11'i

Marca'nın anketinde yaklaşık 60.000 kişinin kullandığı oylarla sezonun 11'i böyle şekillenmiş. Defans Filipe dışında Barça. Filipe'nin geçen sezon başında Barcelona ile adı çok anılmıştı ama transfer gerçekleşmemişti. Bu sezon ağır bir sakatlık geçirip yarım sezon oynamasa da oylarla kadroya girmeyi başarmış. Xabi Alonso, Xavi, Ronaldo ve Messi zaten klasik. Navas veya Mata'dan birinin yerine Ronaldo atılıp Higuen'i de listeye girebilirdi.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Yıkılan Umutlar


Son 4 yılda 2. kez aynı acıyı çekmek... Sanırım bu bu seneki acı diğerine göre daha ağrısızdı. En azından benim için öyleydi. şampiyonlukla çekiştiğimiz rakibimiz en az bizim kadar, belki de bizden çok istedi bu şampiyonluğu. Fenerbahçe son maçta şampiyonluğu kaçırdı ve elbette suçlu aranıyor. 2006 yılında Denizli'de şampiyonluğu kaçıran Fenerbahçe ile dün şampiyonluğu kaçıran Fenerbahçe arasında fark var. 2006'da şampiyonluk maçına mental olarak hazırlanamamış bir Fenerbahçe vardı. Dün durum çok farklıydı. Uğur Meleke Daum'un final maçlarına hazırlanamadığını yazdı. Haklıydı da.. Dün Daum Fenerbahçe hocası olarak 3 Türkiye Kupası finali ve 1 de son maçta lig şampiyonluğu kaçırmış olarak sahaya çıktı. Diğer finallerin aksine maçın başından beri arzulu ve inanılmaz tempolu bir Fenerbahçe izledik. Gol gelene kadar neler kaçtı neler. Gol gelince Trabzonspor defansı ancak nefes alabildi. 2. yarıda da yapılan değişikliklerle düşen tempoyu tekrar yükselirken yine bir çok gol pozisyonu kaçtı ve maç berabere bitti. Açıkçası 2006 yılındaki Denizlispor maçı beni törpülemiş. Bunu bugün daha net anlayabiliyorum. Şampiyonluğu kazanan Bursaspor'a da saygı duyuyorum ve şampiyonluklarını tebrik ediyorum.

Fenerbahçe taraftarı suçlu arıyor. Peki suçlu kim? Fenerbahçe bu noktalara tesadüfi gelmedi. 11 yıldır süren bir Aziz Yıldırım dönemi var ve bu takımın tüm kıvrımlarında Aziz Yıldırım'ın eğe izleri var. Aziz Yıldırım'ı 11 yıl boyunca kişisel olarak desteklediğim dönem azdır. Elbette desteklediğim dönemler oldu. Sonuçta bu takımın taraftarıyım ve başımdaki adam da benim başkanım. Aziz Yıldırım'ı yazmak için bu post yetmez. Daha fazlasını yazmak gerek. Konudan sapmamak adına kısaca suçlunun sadece Daum olmadığını belirteyim.

2 yılı aşkın bir süredir blog yazıyorum ve hangi tarz yazının ne kadar okunacağını, bloga giren tekil ziyaretçinin nasıl arttırılacağını çok iyi biliyorum. Aynı şeyleri tv yöneticileri, tv programcıları, gazete sahipleri ve yazarları da biliyor. 2006 yılında Fenerbahçe'nin kaybettiği şampiyonluktan sonra tek tesellim vardı. İnşallah artık şu ipe sapa gelmez ''maç satın alındı'', ''şampiyon belli'' gibi yorumlar kalkar diyordum. Kalkmadı... Bu sene daha şiddetlendi. Leo Franco'sundan Bobo'suna kadar herkesi Fenerbahçe satın almıştı. İnanın bana bunu yazanlar, konuşanlar bile siz inananlar kadar inanmıyor kendi yalanlarına. Burada taşı sadece Ahmet Çakar'a, Hıcal Uluç'a veya Reha Muhtar'a atmıyorum. Kendini elit futbol severi olarak isimlendiren çakma futbol severi fanatiklere de atıyorum bilesiniz. Ee artık birileri de ''Anadolu'dan kimseyi şampiyon yapmazlar'' demesin diyeceğim ama ileride daha çevirecek daha farklı geyikler bulur bizim çakma futbol severler.

Son olarak stat anonsuna değineyim. Anons ile ilgili en güzel sözleri Sadri Şener söyledi. Bulabilirseniz dinleyin lütfen. Evet orada komik şeyler olmuştur. Tebessüm edilebilir ama aşırı bir şekilde dalga malzemesi yapmak insanlığa yakışmaz. 1996'da Trabzonspor Fenerbahçe'ye yenildiğinde insanlar öldü. Bugün de ölebilirdi.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Çifte Kupalı Chelsea & Piquionne


Sene başında, Man. Utd. ile oynanan Community Shield maçından sonra Chelsea hem FA Cup'ı hem de Premier League'i alır deseydim bunu bugün ispatlamam gerekirdi ki öyle bir şey demedim ama tam tersini, Ancelotti sezonu Parma'da tamamlar demiştim. Bunu kanıtlamak yerine itiraf etmem yeterli sanırım. İddaa oynamıyorum ama oynanmamış maçlar öncesi ulu orta yerlerde öngörülerde bulunmam maçları iddaa oynamış gibi izlememi sağlıyor. Yanıldım.. Hem de çok büyük bir yanılgı içine düştü. Ancelotti hakkında konuşurken Ahmet Çakar kadar (''Fatih Terim'in çaycısı olamaz'') olmasa da olumsuz düşünen biriydim. Gerek Milan'ın, gerek Chelsea'nin bugün geldikleri noktada Ancelotti parmağı barzi bir şekilde gözüküyor. Bunu da itiraf ettikten sonra az da olsa maça değinmek isterim.

Dünya futbol tarihinin en eski organizasyonu hakkında Türk medyasından gerekli ilgiyi tabi ki beklemiyorum ama bloglardan bekliyordum. İşin ehli olsam FA Cup tarihiyle ilgili bir çok anektodu yazmak isterim ama bu işin ehli olan blogger arkadaşlar var. Umuyorum önümüzdeki zamanlarda derli toplu bir şekilde bu anektodları yazan biri çıkacaktır.

Portsmouth bugün o anektodlardan biri olacak bir takımdı. Girdiği ekonomik krizi nedeniyle kulübe transfer yasağı getirilmiş ve sezon sonunda küme düşmüş bir kulüp FA Cup'da final oynadı. Öyle bir maç çıkardı ki kupayı alması içten bile değildi. Boateng'in Ballack'ı sakatlaması, ardında kaçırdığı penaltı, yine hemen ardından Drogba'nın free-kick golü ve Chelsea'nin tarihinde ilk defa çifte kupaya uzanması. Buradan devamlı kupalarını hatırlatarak elaleme gider yapan Mourinho'ya Ancelotti selam etti. Seyir zevki güzel bir maçtı. Chelsea'nin direkten dönen topları, Portsmounth'un tehlikeli atakları izlenmeyi hakediyordu. Piquionne Saint Ettienne'den takiplediğim bir futbolcu. Oradan geçtiği kiralık olarak oynadığı yarım dönem Monaco dönemi, sezon sonunda 6 m euro ile bonservisinin alınmasına vesile olmuştu. Başarısız geçirdiği 1 sezonluk Monaco döneminden sonra Lyon'un alternatif ismi olarak düşünüldü ama oradada başarısız oldu ve Portsmouth'a kiralandı. Fiziki özellikleri ve mevcut tekniğiyle İstanbul'un 3 büyük kulübünde olmasa da Anadolu'nun herhangi bir takımında Makukula etkisi yaratabilir. 31 yaşında oluşu fiyatını düşürür ki ciddi hedefleri olan bir Anadolu takımının alacak gücü mutlaka vardır (Portsmounth'a 500.000 euro'ya mal oldu).


Dünya Kupası Şampiyonu Kadrolar #3

Brezilya 1962;

Djalma Santos, Zito, Gilmar, Zozimo, Nilton Santos, Jose Mauro; Garrincha, Didi, Vava, Amarildo, Zagallo.. TD; Vicente Feola

Garrincha 4 gol, Vava 4 gol

Grup maçları; Meksika 2-0, Çekoslovakya 0-0, İspanya 2-1/ Çeyrek final; İngiltere 3-1/ Yarı final; Şili 4-2/ Final; Çekoslovakya 3-1


İngiltere 1966;

Nobby Stiles, Roger Hunt, Gordon Banks, Jackie Charlton, George Cohen, Ray Wilson; Martin Peters, (Sir)Geoff Hurst, Bobby Moore, Alan Ball, (Sir)Bobby Charlton..TD; (Sir)Alf Ramsey

Hurst 4 gol, Bobby Charlton 3 gol, Hunt 3 gol

Grup maçları; Uruguay 0-0, Meksika 2-0, Fransa 2-0/ Çeyrek final; Arjantin 1-0/ Yarı final; Portekiz 2-1/ Final; Almanya 4-2(uzatmalarda)


Brezilya 1970;

Carlos Alberto, Felix, Brito, Piaza, Clodoaldo, Marco Antonio; Jairzinho, Gerson, Tostao, Pele, Rivelino..TD; Mario Zagallo

Jairzinho 7 gol, Pele 4 gol, Rivelino 3 gol

Grup maçları; Çekoslovakya 4-1, İngiltere 1-0, Romanya 3-2/ Çeyrek final; Peru 4-2/ Yarı final; Uruguay 3-1/ Final; İtalya 4-1


13 Mayıs 2010 Perşembe

İspanya'da Yeni Bir Türk


Mehmet Topal Galatasaray resmi sitesinin açıklamasına göre artık Valencia'da. Sağlık kontrolünden sonra imza atılacak. Mehmet Demirkol'un iddiası Türkiye liginden Avrupa'ya açılacak oyuncular için en ideal ülke İspanya. Kendince haklı sebepleri var ki bunlara da katılıyorum. Fakat atladığımız bir nokta olduğunu düşünüyorum. İspanya'ya giden futbolcularımızı bir sıralayalım; Fatih Akyel, Oktay Derelioğlu, Tayfun Korkut, Rüştü Reçber, Nihat Kahveci, Arif Erdem, İbrahim Kaş ve Necati Ateş. Bunlara Boliç ve Baliç'i de katalım. 10 oyuncu ihraç etmişsiz İspanya'ya. Bunlardan sadece Tayfun (Almanya alt yapısı), Nihat ve biraz da Boliç başarılı oldu. Hadi Baliç çok büyük bir sakatlık geçirdi, Rüştü de kontenjan mağduru oldu, Necati de Tayfun Korkut ve menejer pazarlamasıyla İspanya 2. ligine gitti diyelim ve üstünde durmayalım. Peki ya Fatih Akyel, Oktay Derelioğlu, İbrahim Kaş ve Arif Erdem.. Fatih Akyel ve Arif Erden en formda olduğu zamanlarda İspanya'ya transfer oldu. Oktay Derelioğlu da pekala Las Palmas'da oynayabilecek kapasitede bir futbolcuydu. İbrahim Kaş Getafe'de kendini 1 adım daha gelişremiyorsa daha nerede geliştirebilir. Birçoklarına göre başarısız olma hikayeleri aynı, uyum sorunu. Uyum sorunu yalanını ben küçükken yerdim. Evet bir uyum süreci ve buna bağlı olarak bir uyum sorunu elbette yaşanır ama başarısızlığın arkasındaki neden bence bu değil, mental yetersizlik ve alt yapı eksikliği.

Futbol tarihimiz ne kadarsa bizim de o kadar sene kapanmayan bazı yaralarımız var. Gelen yabancı teknik direktörler ve kaliteli yabancı oyuncular sayesinde A kadrolarımızı ileriye taşımayı başarırken alt yapıda malesef aynı derecede ileriye taşıyamadık. 70 milyonluk ülkemizde komple bir stoper, orta saha, bek bulamıyoruz. Fiziken iyi ve gelişime açık birçok oyuncumuz var ama iyi bir teknik direktörün eline geçmedikleri sürece gelişmeleri çok zor.

Aslında bu konu dallandırılarak çok uzun uzadıya yazılması gerekir. Hatta işin ehli kişilerce kitabı yazılması gerekir. Bizler hala 1993 yılında Portekize futbol dersi veren u-21 takımından bahsedip duruyoruz. Bir nevi Serpil Hamdi Tüzün'ün ekmeğini yedik, bitti. Ben size asıl tehlikeyi söyleyim. Artık böyle takımlar da yaratamıyoruz.

Mehmet Topal transferi ile yazımızı bağlayalım. Mehmet Topal'ın öğrenecek çok şeyi var. Bu ülkede daha fazlasını öğrenemez. İspanya'ya gitmesi beni sevindirir. Mehmet Topal orada öğrendiği kadar varolacak ya da diğerleri gibi geri gelecek. İşte mesele burda, ne kadar öğrenebilir?

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Zenga Arabistan Yollarında


Walter Zenga Suudi Arabistan'ın Al-Nassr kulübüyle 2 yıllık sözleşme imzalamış. Bu 2 yıl içerisinde 2 milyon doları da cebe indirecekmiş. Hayırlı olsun demek düşer bize. Türkiye yolları da aşındırmış bu İtalyan'ın teknik direktörlük kariyeri, futbolculuk kariyerinin bir hayli uzağında. National Bükreş ile başladığı kariyerine, Steua Bükreş, Kızılyıldız, Gaziantepspor, B.A.E takımı Al-Ain, ve Dinamo Bükreş devam etti. Kızılyıldız yılları hariç (1 lig ve 1 sırbistan kupası kazandı) diğerlerinden başarısız sonuçlar ile ayrılırken, en sonunda Serie A'da Catania'ya geldi. Yine başarısızdı ama bu sezon başı İtalyanlar 2. bir şans verip Palermo'da da görev verdi. Pek tabi ki başarısız bir sezon geçirince aralık ayında görevine son verilmişti. Şimdi Suudi Arabistan yollarında.

Biraz zor anlıyorum bu tarz futbolcu eskilerini. Teknik direktör olarak pek başarılı olamıyorsun ama hala bir çaba ile koşturuyorsun. Muhtemelen para sıkıntın da yok. Çekil bir Akdeniz kasabasına, kafanı dinle. Bizler de hep örümcek adam Zenga olarak analım seni.

Adım Adım Şampiyonluğa


Bütün sezonun derdini sıkıntısını atmaya sadece 90 dakika kaldı. Şampiyonluk herşeye rağmen güzeldir. En azından arı taraftarlar için sezon içinde oynanan futbolun bir değeri yoktur. ''Son haftalarda iyi futbol beklememek'' klişesi de Türkiye'ye özgüdür. Son haftalarda bir takım iyi futbol oynamıyosa zaten buraya ittir-kaktır bir şekilde gelmiştir. Fenerbahçe'de bu yollardan geçerek geldi doğrusu. Peki bugün nasıl oynadı?

Fenerbahçe bugün son haftalarda sergilediği futbola yakın bir futbol oynadı. Bol pozisyon, organize ataklar yoktu. Mücadele, duran toplar ve rakibin hatalarını değerlendirmek vardı. Atılan gollere baktığımızda da tam zamanında gelen 2 korner golü ve Cristian'ın uzaktan atılan golü. Ankaragücü ise Rothen'in uzaktan şutu, İlhan'ın 3-0 dan sonra bulduğu karşı karşıya ve bir korner pozisyonu dışında pozisyon bulamadı. Lugano ve Bilica'nın ceza sahası çevresine her topa hakim olmaları, Fenerbahçe orta sahasının rakibine pas yapma imkanı vermemesi Ankaragücü'nü kitledi zaten. Fenerbahçe'nin hücum sorunu aynı, tekrar tekrar yazmaya gerek yok. Yalnız bu maçta Mehmet Topuz daha efektif olmaya çalıştı ve daha çok içeriye katederek oynadı. Bunu artı olarak ekleyebiliriz.

Gelecek hakkında şu an birşeyler yazmanın anlamı yok. Gözden düşen Cristian, geçen sene olduğu gibi bu sene de son haftalarda performansını yükselten Güiza ve ligde ilk siftahı yapan Mehmet Topuz'un gol atması güzeldi. Tek maçımız kaldı. Trabzonspor maçı 16 Mayıs 2010 saat 20:00 de oynanacak. kaza bela gelmeden şampiyon olmak uduyduyla...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Dünya Kupaları Efsane Golleri #2 Cubillas



Eskiden mahallenin ağabeyleri şimdikiler gibi samoa değil kösele ayakkabı giyerdi. Yoldan geçerken ''at, at'' derdi ve bir iki kez sektirip o kösele ayakkabı ile sürklase bir vuruş denerdi. Kimi zaman balkona gider, kimi zaman bahçeye giderdi. Teofilo Cubillas mahallenin ağabeylerini andırıyor bana. Tek farkı var adamın vurduğu kaleye giriyor. Peru, 1978 Dünya Kupasında ilk maçına İskoçya karşısında çıktı. Durum 1-1 iken Cubillas önce hareketli topla sağ ayağının dışı ile sol 90'ın örümceğini alıyor, sonra hemen hemen aynı noktadan kazanılan serbest vuruşu(üstteki gol) mahallenin ağabeyi edası bir vuruş ile yine sağ ayağının dışıyla 90'ı görüyordu. Pozisyon sağ ayak içi ile 90'a takmak için çok ideal ama Cubillas da böyle bir oyuncu işte. Cubillas hakkında çok yazılır, çizilir ama şimdilik bu golle idare edelim.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

1993/94 Fenerbahçe Deplasman Forması

Kadrodan ziyade forma çok güzel. 1 sene giydik bu formayı ve ben Mecnun'u hep bu forma ile anarım. Sanırım Ankaragücü(edit: Beşiktaş) maçıydı kafasıyla topu sektire sektire ilerleyip golü atmıştı. O sezon 15 gol atmış ligde. Sonrasında borsada şovlar yapmaya başladı. Kadro hangi maçın kadrosu bilmiyorum ama ziyadesiyle defansif. Ayaktakiler; Engin, Wagenhaus, Nuri, Semih, Tayfur, Emre Aşık, Oturanlar; İlker(edit), Müjdat, Mecnun, Bülent, Oğuz.

Yanılmıyorsam Beşiktaş da bu formayı giydi. Beyaz kısımlar mora dönük, sarı-lacivert çubuklarda siyah-beyaz olabilir.