27 Nisan 2011 Çarşamba

3


Bugün kötü bir gündü, ondan dolayı az kalsın unutuyordum. Geç de olsa blogun 3 yaşını kutlamış olalım. Gönül isterdi ki pasta keselim. Türkücü tadınca "bizi sizler var ettiniz sevgili okuyucular" desem yeterli olur mu bilmem?
Girene-çıkana teşekkür ederiz. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyorum.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Bucaspor 3 - 5 Fenerbahçe


Bucaspor, her ne kadar yumurta kapıya dayanınca ayaklanmış bir takım olsa da işin içinde sezon sonundaki transfer görüşmeleri olunca yan gelip yatma olayı olmuyor artık ligimizde. Bu yüzden hafife alınacak herşeyin cezası anında kesilebiliyor.
Fenerbahçe bugün rakibi hafife almıştır veya almamıştır bilemem ama son derece kötü bir futbol ortaya koyduğu gerçektir. Öyle ki maçı 3-1'den çevirdiğinde bile iyi oynayarak çevirmemiştir. Sezonun ikinci yarısına girerken Aykut Kocaman'ın üzerine en çok eğildiği defans sorunu bugün tavan yaptı dersek yanılmayız. Çünkü Fenerbahçe en son ligin 2. haftasında Trabzon deplasmanında 3 gol yemişti.
Bugünkü geri dönüş 10 yıl önce oynanan Gaziantepspor maçındaki geri dönüşe benzemiyordu. O gün gümbür gümbür geri dönmüştük, bugün ise rakip teknik direktörün oyuncu değişikliklerindeki hatası, bir penaltı ve Güiza'nın golüyle döndük.
Bu geri dönüş şampiyonluğun habercisi midir? Pek sayılmaz. Aklıma bitime üç kala, tarih olarak da birbirine yakın olan 22 Nisan 2006'daki Galatasaray'ı 4-0 yendiğimiz maç gelmiyor değil. Salt bir 3 puan galibiyetinden öte rakibi de alt-üst ederek moralini bozduğumuz sezonu son maçta kaybetmiştik.
Güiza'ya değinmeden postu sonlandırmak olmaz. Geçen yıl belki de şampiyonluğu kaybettiğimiz maç olan 2-3'lük Bursaspor maçında ıslıklarla kenara gelip yerini Semih'e bırakan Güiza, yedek kulübesinde gözyaşlarıyla maçın geri kalanını takip etmişti. Bugün ise Semih'in pasıyla fileleri havalandırıp Fenerbahçe'yi önce geçirince yine gözyaşlarını tutamadı. Açıkçası gözyaşlarına hassasım. Bu gözyaşları planlı değil, gerçek gözyaşları. Hâl böyle olunca da üzerine çok şey söylenemiyor.
Maç kötü başladı, iyi bitti. Umarım bizim adımıza kötü başlayan lig de iyi biter.

Not: Ayrıca bugün benim doğum günümdü. Önce erkek voleybol takımıyla Arkas gibi çok güçlü bir rakibi yenip şampiyon olduk, ardından basketbolda Efes Pilsen'i mağlup ederek olası bir play-off eşleşmesinde 1-0 öne geçtik. Hediyelerin en güzeli ise bizi maçta öne geçiren Güiza'dan geldi. Teşekkürler Güiza. Her şeye rağmen artık unutulmazlar arası girdin.


18 Nisan 2011 Pazartesi

Atana, tutana eyvallah. Peki ya Giray?

Şampiyon olacak takımın atanı da tutanı da iyi olacak derler, doğrudur. Trabzonspor ile Fenerbahçe'nin girdiği amasız şampiyonluk yarışında kimi öne çıkarırsanız çıkarın ama şans bu ya işte o atan bir tane fazla atsın, tutan bir tane fazla tutsun o şampiyon oluyor. Bu sene de öyle olacak.
Fenerbahçe'ye bakıyoruz kalecisi Türkiye'nin en iyisi. Golcüsüne bakıyoruz ondan yana hiç derdi yok, Alex, Niang, Semih... Trabzonspor'a bakalım, kalede Volkan kadar iyi bir Onur, atanı da malumunuz sezonun en flash ismi Burak.
Bordo-mavililer'in kalecisi Onur sakatlanınca tutanı eksilmiş saydık. Oysa Tolga da A milli takım seviyesine yükselmiş bir kaleciydi. Bravo ki formayı unutmamış, yedekte haybeye beklememiş, çalışmış.
Lâkin bu uzun girizgahın amacı Giray Kaçar. Atanın, tutanın hakkını verelim öyle geçeyim istedim Giray'a. Ligimizin en hamleli stoperlerinden biri olan Giray, bu sene kenardan gelerek muazzam katkı sağladı takımına. Başarısızlıkta ilk bakılan yerlerden biri olan stoper ikisidir. Trabzonspor bu sene kaç kere sezon başındaki ideal stoper ikilisi Egemen-Glowacki ile oynadı? Açıkçası derin bir analiz yapmadım ama iki elin parmaklarını anca dolduruyor.
Geçen yıl Kadıköy'deki şampiyonluk maçında Burak attı, Onur tuttu. Giray da maşallah her yere kafasını, ayağını soktu. En az diğer ikisi kadar maçın yıldızıydı. Hamleli stoper bulmak da zordur, olmak zordur. Azıcık geciksen penaltı olur, serbest vuruş olur. Giray da zamanında çok yaptı bu hataları. Defans biraz da tecrübe işi. Bakınız Ömer Erdoğan. Hele ki Türkiye'de yetişmiş 25 yaş altındaki stopere ben para bile vermem. Giray gelişiyor, daha da gelişecek.
Trabzonspor-Bursaspor maçının 25. dakikasında Tolga tutamadı, kale boş kaldı. Battalla mı boş kaleye kaçırdı, Giray mı kurtardı tartışılır ama bir gerçek var ki Giray uzattığı o ayağıyla çok büyük alkışı hak etti. Hele hele milli takıma seçilen Gökhan Zan'dan, Servet'ten daha çok hak ediyor.

13 Nisan 2011 Çarşamba

120 kere maaşallah


Uruguay'ın Penarol takımı bu aralar 120. yılını kutluyor. Libertadores Kupasında karşılaştıkları Internacional maçında açılan 310 x 48 metre yani 15000 metre kare bayrak da kutlamaların bir parçası. Tabi bu devasa bayrak parça olmakla kalmıyor, Guinness rekorlar kitabındaki yerini de alıyor.
Penarol, Uruguay'ın en popüler kulübü. 10'u amatör ligde olmak üzere 47 kez Uruguay şampiyonluğu yaşayan sarı-siyahlılar, 5 kez de Libetadores Kupası'nı müzesine götürdü.
Tekrar bayrağa dönersek; Bayrağın yapım maliyeti tam 33 bin 500 dolar tutmuş. 200 Penarol taraftarının oluşturduğu bayrak, 300'den fazla taraftar tarafından stadyuma taşınmış. Ağırlığı ise tam 1880 kg. Ne diyelim, iyi ki doğdun Penarol.

Ha bu arada Internacional maçı 1-0 kazandı. Lâkin bu galibiyet onlara yetmedi ve Penarol ikinci olarak gruptan çıkmayı başardı.


10 Nisan 2011 Pazar

Daha ne yapayım


Bir deyim var ya "ağzımla kuş tutsam yaranamıyorum" diye, belki de en çok bu tanıma uyan futbolcu Semih'tir. Üstelik taraftarından başkanına, teknik adamından futbolcusuna kadar herkes bunun farkında ama elden birşey gelmiyor. Hani bazıları diyor ya "Semih gitsin, hak ettiği değeri bulsun", ona da katılmıyorum ben. Müjdat Yetkiner Avrupa'da oynayacak kalitede bir isim değildi ama Fenerbahçe'de her zaman bir şekilde oynuyordu, yerine ne kadar libero transfer ederseniz edin. Semih onun daha çağa yakın olanı, daha Avrupalı olanı. Bir Real Madrid veya Barcelona'da oynayamayacak ama taş çatlasa Sevilla'da takılacak bir oyuncu en nihayetinde. Belki de Deportivo'da kral olacak. Ama çok mu önemli tartışılır. Biz onu seviyoruz, o bizi seviyor. Varsın Depeortivo da olmasın. Evet, belki Semih'in yerine düşünüyorum ama biraz da olsun insan bunu kafasından geçirmez mi? Geçirmese çoktan bu takımdan gitmiş olmaz mıydı? Önümüzdeki sezon da bu takıma santrafor transfer edilecek, Semih yine yedek kalacak. Daha doğrusu Semih, bu kulüpte var olduğu her an yedek düşünülecek. 
Ronaldo göğsüyle golü attığında klas bu dedik, golcü bu dedik. Müzmin yedeğimiz bugün öyle bir gol attı ki "daha ne atayım" der gibiydi. Gerçekten daha ne atılabilir. Gazeteye golcüler için "12 sağ ayak, 4 sol ayak, 7 kafa gölü" diye ayırdıkları grupların hangisine girecek. Metin Türel'in "Hagi sana 40 metreden bir çakar, o istatistikleri nereye sokacağını bilemezsin" demiş ya işte bu da öyle birşey. Şimdi biz bu golü nereye sokacağız. Gönül istedi ki golün videosunu koyalım ama malum yayıncı kuruluş şikayet falan eder. Bloglar bi de benim yüzümden aylarca kapalı kalmasın. Caps aldım, umarım birşey demezler! Tebrikler Semih.





4 Nisan 2011 Pazartesi

Milano Derbisinde tribünler








Bizde sporda şiddet yasası konuşuladursun, Milan taraftarı "merda"ları, "bastardo"ları, "infame"leri pankart yapıp stada soksun. Leonardo adını unutulmazlara yazdırmıştır lâkin bir de "bizi sevenleri üzmeyelim baba" şeklinde yazdırmak vardı.
ve
2 golle yıldızlaşan Pato'nun motivatörü Barbara


Jackson'da sıkıntı var


Bugünlerde Fulhamlılar başkan Mohamed El Fayed'e tepkili. Mısırlı başkan Craven Cottage'in önüne hayranı ve aynı zamanda arkadaşı olduğu (1999'da El Fayed'in davetlisi olarak Fulham maçını izlemeye gelmişti) Michael Jackson heykelini dikince taraftarlar bu durumu yadırgamış. Başkan ise tepkilere çok da sert tepkiler vermiş: "Beğenmeyen Chelsea taraftarı olabilir. Eğer bunu anlamayacak ve takdir etmeyecek bazı aptallar olursa cehenneme kadar yolları var"
El Fayed bir yandan da ticari açıdan bakıyor. Londra'ya gelenlerin Michael Jackson heykelini de ziyaret edeceklerini, bu sayede hem stadın görülebileceğini hem de reklamını yapabileceğini savunuyor. 


Nerede o eski karizma


Her seferinde objektiflere karizma yansıyan Jose Mourinho'yu hiç böylesine çaresiz ve umutsuz görmüş müydünüz? Kolay değil, 23 Şubat 2002'den beri süregelen 9 yıllık zamanda tam 150 iç saha maçında mağlup olmamıştı Portekizli teknik adam.

3 Nisan 2011 Pazar

Fenerbahçe: 0 - 0 :Bursaspor


Hava soğuk olsa da futbol oynamaya elverişli. En azından Kadıköy bugün İstanbul'un diğer ilçelerinde iki kat daha fazla sıcaktı. Trabzon'a devredilen liderlik, Bursaspor galibiyeti ile tekrar alınmaydı. Sarı-laciverte gönül verenler bu istekle televizyon karşısına oturdu, tribüne gitti, sahaya yerleşti.
Fenerbahçe maça baklavalı dizilişle başladı. Orta sahanın en gerisinde Cristian, hemen önünde Mehmet Topuz ve Özer, onların önünde Alex, çift forvet Niang ve Semih şeklinde dizildiler. Galatasaray maçının ikinci yarısında denenen bu diziliş umut vermemiş, Niang çıkıp kanata Stoch yerleştirilince Fenerbahçe farkını ortaya koymuştu. Nitekim oyunun devamında gol de gelmiş ve Türk Telekom Arena'dan 3 puan ile ayrılmıştık.
İlk yarı boyunca sarı-lacivertliler her ne kadar topun kontrolünü elinde tutsa da hücumda pozisyon zenginliği üretemedi. Oysa Aykut Kocaman'ın elindeki kadro anında taşları değiştirebilecek, oyunu başka bir formata sokabilecek düzeydeydi. İlk yarı boyunca beklediğim Niang sola, Özer sağa, Semih santrafor düzeneği ancak ikinci yarı başında yapıldı. Yapılır yapılmaz da etkinliğini gösterdi. Özer ve Niang kanatlarda çok mu etkiliydi? Hayır, değildi ama ilk yarıda yapılamayan baskı bu değişiklikle yapılmaya başladı. Oyunun devamında Dia ve Caner oyuna girerken, Semih ve Andre Santos kenara geldi. Eksikliği hissedilen Dia'nın girmesi doğru karardı. Burada yabancı kontenjanının dayatması nedeniyle Caner ekstradan girdi ama Fenerbahçe zaten oyunu karşı kaleye yıktığından solda defansif olarak sıkıntı yaşamadı. Solda Dia'nın, sağda Özer'in, santraforda Niang'ın olduğu takım bol pozisyon üretti. Geçen yıl Giray Kaçar'a müdahaleleriyle ağlarla bulaşmayan top, bu sefer de Serdar Aziz ve İbrahim'e takıldı. İkili dar alanda kusursuz oynadı. Ne var ki Alex gibi bir oyuncu her şartta kafaya çıkıp golü bulabiliyordu. Yine sağdan ortalanan topa Brezilyalı kafayı vurmayı eksik etmiyor ama bu kez Ivankov'a takılıyordu.
Fenerbahçe elinden geleni yaptı. Sezon başında Ömer-Stepanov ikilisinin yedeği olan İbrahim-Serdar ikilisi maça damga vurdu. Günün adamını Serdar Aziz seçelim. Bir de Özer'e parantez açmak gerek. Ama artık buna ayrıca değinmekte fayda var. Her iki takım oyuncuları da keyifli bir futbol izletti. Geçen yıl 2-0'dan verilen maç, şampiyonluk yolunda büyük bir çelmeydi. Umarım bu beraberlik aranmaz. Ne de olsa sevgili basınımız sarı-laciverti çoktan şampiyon yaptı.

Milan şampi...


İtalyanlar'ın "derby della madonnina" dedikleri Milano derbisini AC Milan, rahat kazanarak türk basını klişesi olarak "şampi..." oldu. Bu saatten sonra Fatih Terimvari "Milan buradan vermez" diyelim.
Golle başladı Milan. Henüz ilk dakika dolmamıştı ki "iki sprinter forvet ile nasıl olacak bu işler" demeye kalmadan Robinho aradan fırlayıp pozisyona girdi, seken topu da arkasından fırlayan Pato ağlara gönderdi. Böylelikle maçın başında handikap gibi gözüken ikili, artık ideal ikili oldu. Milan'da ilk golün gazı, Inter'de erkenden geriye düşmenin moral bozukluğu ile geçti 15 dakika. Bu süre zarfında kırmızılar ikinciye yapıştırabilirdi. Keza bir de penaltı es geçildi. Yavaş yavaş toparlanan Inter, Pazzini ve Eto'o ile pozisyonlar bulurken Milan, defansta sağlam durup Pato ve Robinho ikilisini kaçırmaya baktı. Başarılı da oldular. Orta sahayı çabuk geçiyorlar ama iki sprinter oyuncunun vurdumduymazlıkları nedeniyle farkı açamıyorlardı.
Devre arasında Allegri takımını daha fazla motive etmişti. Şu da bir gerçek ki, eğer Inter'e karşı ikinci golü atamazsanız onlar topu ileriye her taşıdıklarında başta Sneijder olmak üzere Eto'o, Pazzini, Pandev gibi isimleriyle durağan futbolda gol bulması çok yüksektir. 54'te Boateng yine defansın arkasına Pato'yu kaçırdığında Chivu, Inter'in fişini çekti. Evet kırmızı kartı Romen oyuncu gördü ama suçun büyüğü Ranocchia'da idi. Genç oyuncu bugün sık sık aksadı. Inter'in stoper ikilisi inanılmaz uyumsuz bir görüntü sergiledi. Lucio'nun olmadığı hat çöktü desek yanıltmayız. Kırmızı karttan sonra Pato'nun golü erken gelince maç artık çereze döndü. Cassano penaltıyı yaptırdı, golünü attı, formasını çıkardı. Arıza adamın hali başka tabi. Golle sarı kart gören haşarı çocuk, Ivan Cordoba'ya gereksiz dalınca ikinci sarıyı gördü ve oyundan atıldı. Kahraman olmak için daha mantıklı sebeplerle atılmakta fayda var. Yine de severiz kendisini. Maçın yıldızı Pato'ydu. Yıllarca attığı gollerden sonra elleriyle kalp yaparak sevinmesi ne kadar gına getirdiyse, ayrıldıktan sonra performansını arttıran diğer manitaya da buradan selam çakalım. Maçın kötüsü ise tartışmasız Ranocchia. Ne desem az.