15 Ekim 2013 Salı

Suçlu kim?

2002'den sonra 6 büyük turnuvaya gitme şansımız vardı, sadece 1 tanesine gidebildik. 

2004 Avrupa Şampiyonası'na gidemedik, Şenol Güneş'i gönderdik. 2006 Dünya Kupası yolunda gruplar bitmeden Ersun Yanal'ı gönderdik. 2010 Dünya Kupası'na gidemeyince Fatih Terim'le yolları ayırdık. 2012 Avrupa Şampiyonası'na gidemeyince Hiddink, Hırvatistan'dan Türkiye'ye bile uğramadan memleketine gitti. 2014 Dünya Kupası yolunda da Abdullah Avcı - Fatih Terim değişikliğine gittik. Suçlu hep hocalardı.

2002'den bu yana bu topraklarda futbol ekonomisi inanılmaz boyutta büyüdü. Birkaç istisna dışında (o birkaçının yaptıkları da tartışılır) transferden başka yatırım yapılmadı. Stat yapımını devletten bekledik (Onlar da yapmadı değil. Yaptı, yapıyor). Tesislerinde yemek yapılmayan Süper Lig kulüpleri vardı. Altyapısı olmayan Süper Lig kulüpleri var. Antrenörlerin lisans almaları zorlaştı ama verilen eğitim değişmedi.

Çocuklar eskisi kadar futbol oynayamıyor. Oyuncu yetişmiyor. Yetişenler eğitilemiyor. Antrenör yok değil, var ama yeterli kapasiteleri tartışılır. Kendilerini geliştirmiyorlar, geliştiremiyorlar. 

Fatih Terim'in ve federasyonun öncelikli hedefi altyapıyı düzenlemek, oyuncuyu yetiştirmek, antrenörü geliştirmek olmadıkça 10 senede 1 turnuva görmeye devam edeceğiz.

Önder Özen diyor ki; http://www.hayatimfutbol.com/onder-ozen-turkiye%E2%80%99de-teknik-adamlik/

Yetiştirememek; http://www.hayatimfutbol.com/yetistirememek/

14 Mayıs 2013 Salı

Burak'ın katili Yusuf değil

Babası formalı, kaşkollu kimse gelmesin dedi, futbol ailesi içindeki kimsenin taziyesini kabul etmedi. Tribünlerde 7’den 70’e, sarı-kırmızısından sarı-lacivertine kadar milyonların sevgisini kazanan Gökhan Gönül, “Değerli ailesinin gösterdiği hassasiyete saygımdan dolayı, kendilerine taziye ziyaretinde bulunamadım” diyor ancak twitter üzerinden üzüntüsünü dile getirebiliyor. Peki siz Fenerbahçeli Burak’ı Galatasaraylı Yusuf mu öldürdü sanıyorsunuz?

7 kişi 1 kişiye laf atmışmış, o bir kişi Burak’ı bıçaklarken onlar ne yapıyormuş, bu vahim olay tüm Galatasaraylılara mal edilemezmiş, Yusuf’u cezaevinde Fenerbahçeli tribüncüler bekliyormuş, vesaire vesaire…

Durum hiç de göründüğü kadar bir anlık adli vak’a değil. Durum 90’larda artmaya başlayan fanatizmin ulaştığı noktadır.

Bu rekabetin sosyal sınıfı kalmadı. Nefret, ilkokul mezunu olandan 2 üniversite bitirmiş, 3 dil öğrenmiş olana kadar damarlarındaki son damla kana kadar bulaştı. Topu kıçıyla kurtaran Volkan, takımlarının kaptanlığını yapmasına rağmen kavgaya tutuşan milli oyuncular Semih ve Arda, kırmızı kart gören Sabri’ye cinsel organıyla hareket yapan Meireles, yenilmesine rağmen 50 bin kişiyi galeyana getirmek isteyerek orta saha yuvarlağında sevinenler, ‘İşte böyle her sene böyle’ şeklinde koroya katılanlar, TV’lerde birinin arkasından ‘şerefsiz’ nidaları atanlar, milyonların gözü önünde yıllarca birbiriyle dalga geçen kuzenler, derbi gününe 1 hafta öncesinden ağız dalaşına başlayan yöneticiler, 2-0 mağlup olan Boca Juniorslu taraftarların iki River Plate taraftarını öldürmesini ve ‘şimdi durum 2-2’ sözünü sempatiyle karşılayanlar,  sosyal medyada rakiplerinin mutsuzluğuyla mutluluk inşa edenler… Bu cinayete maalesef hepinizin eli değdi.

Evet sizler belki kimseyi öldürmeyeceksiniz, kavga etmeyeceksiniz hayatınızda. Stüdyoda ışıklar kapanınca işkembeciye gideceksiniz, milli takım kampında öpüşüp poz vereceksiniz veya beraber ortak olup para kazanacaksınız. TV'dekiler reyting, sahadakiler 90 dakikanın sıcaklığı, yöneticiler takımımızın değeri diyerek bu işten paçayı kurtarmaya bakacak. Cebinizde hiçbir zaman bıçak taşımayacaksınız belki ama sarı-kırmızı, sarı-lacivert, siyah-beyaz forma, tişört, kaşkol takan insanları görünce suratını ekşitenleri, nefret duyanları, elinde bıçak olsa saldıracakları, belki de en basiti arkadaşlık kurmayacakları sizler yetiştirdiniz.

Sonuçta artık yeşilin başka şeyler ifade ettiği bir baba, anneler gününde dünyanın en kötü haberini alan bir ana kaldı.

Hepinizin annesinin anneler gününü kutlarım.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Aybaba bu kadarını hak etmedi




Kimse mükemmel değil, en mükemmel bildiklerimiz bile. Beşiktaş yönetimi adına ‘FEDA’ konulan sezonda belki 4/4’lük bir teknik adam aramıyordu ama şüphesiz camiasına yakışan birini istiyordu.

Türkiye’de teknik adam olmak zor. İstanbul büyüklerinde oynamışsanız eğer hayalleriniz kısıtlıdır. İstanbul büyüklerinin çalıştığı yerli teknik adamlar hep kendi formaları giymiş isimlerden olur. Kolay kolay diğerleri kabul edilmez. Bazen kendi içinizdeki isimler bile kabul edilmez; Samet Aybaba gibi.

Fikret Orman yönetimi Samet Aybaba’yı teknik adamlık görevine getirdiğinde aslında bir geçiş döneminde olduğunun işaretini vermişti. Yerli teknik adamın sözleşmesinin pek bir anlamı yoktur. 4 yıllık mukavele imzalayan Samet Aybaba da boş sözleşmeye imza atarken bunu dile getirmişti zaten.

Beklentiler azdı, kadro dardı. Borç ağır, transfer zor ve boş atmanın da bedeli ağırdı. Birbirimizi kandırmayalım, pek tabi ki Beşiktaş’ın hedefi her zaman şampiyonluktur ama bu sene değildi. Vaziyet Aybabalıktı, Özdileklikti, Çalımbaylıktı. İkisinin zaten takımı vardı, biri de zaten daha önce çalışmıştı. Aybaba istekliydi, yıllardır bekliyordu. Beşiktaş bu durumda olmasa ömrünün sonuna kadar da beklerdi zaten, kimse getirmezdi. Birileri şans verdi, takımın başına getirdi.

Samet Aybaba iyi veya kötü teknik adam, mesele bu değil. Mesele Samet Aybaba yeterince çalıştı mı, emek verdi mi? Belki antrenman metotları çağdışı, belki taktik bilgisi zayıf, belki ikili ilişkileri kötü, belki medyaya verdiği demeçler de başarısız ama Samet Aybaba adım gibi eminim yeterince çalıştı. Beşiktaş’ı nasıl daha iyi bir takım yapabilirim diye her gün kafa patlattı. Ortaya bu çıktı.

Orduspor maçının ardından yüzünden düşen bin parçanın ve maç sonu açıklamalarının temelinde yatanlar hiç birşey yapmamış gibi eleştirilmesi, yuhalanması, ıslıklanması. Birkaç haftadır sezon sonunda gönderileceğini biliyor. Belki uzun zamandır da tahmin ediyordu ama eminim tek bir şey istiyor, teknik direktör kariyeri boyunca görmediği ikinciliği. Çokça taraftara göre bu bir başarısızlık ama lütfen 3 keseli tartıya Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi ve Beşiktaş’ı koyalım. Kim ne kadar ağır basıyor ortada. Ve kalan 3 haftada gerçekleşmesi muhtemel de bir hedef varken sadece o sonbahardaki kırmızı formanın yakaladığı havayı istiyor.

Herkes verdiği emeğin karşılığını ister. İnsanların kendini övmesi de hoş değildir. Aynı Aybaba’nın “Şöyle bir hata yaptım; herkesin küme düşer, kaleye gidemez, gol atamaz dediği takımı şampiyon adayı yaptım” diyerek kendini betimlemesi de hoş değil ama gerçekçilik payı da az değil. Eleştirilecek yığınla hatası var ama bu kadarı pek de hak ettiğini söylemek zor.

2 Mart 2013 Cumartesi

Bunu yapanlar kim?


BATE maçındaki bir nevi meşale protestosu açıkça söylemek gerekirse gönül okşadı. Birçok yabancı futbolsever ve hatta The Guardian günün fotoğrafı olarak gösterdi bu fotoğrafı. Lakin bunun bir cezası var. Fenerbahçe bu sezon Avrupa Ligi'de oynadığı tek maç hariç hepsinde UEFA'dan ceza almış durumda. İşte liste;

Vaslui 15 bin Euro
Vaslui (D) 20 bin Euro
Spartak Moskova 80 bin Euro + ertelemeli 1 maç seyircisiz ceza
Marsilya 35 bin Euro
Mönchengladbach (D) 15 bin Euro
AEL (D) 8 bin Euro
AEL 40 bin Euro
Marsilya (D) 50 bin Euro
Mönchengladbach 40 bin Euro + 1 maç seyircisiz oynama
BATE (D) 20 bin Euro
BATE 60 bin Euro + 1 maç seyircisiz oynama + ertelemeli Avrupa kupalarından men!

Toplam 383 bin Euro + 2 maç hasılat

İstatistiki olarak bakacak olursak seyircisiz maçta bile ceza almışsak Avrupa kupalarından men için iddaa bahis açsa 1,05 oran verirdi herhalde.

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı Türkiye'nin en modern stadyumu. Kapalı devre kamera sistemi stadın en ücra noktasındaki bölgedeki vuku bulan olaya vakıf. Herhangi bir eylemi gerçekleştiren o kişi anında tespit edilebilir durumda.

Deniz Tolga Aytöre FBTV'de şu açıklamayı yaptı; "Fenerbahçe’nin ceza almasına bilerek neden olan 50-60 kişilik kar maskeli grubu taraftar diye isimlendirmemiz yanlış olur. Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse bunlar örgütlü, organize eylemlerdir. Bu cezanın nedeni çok açık. Avrupa’da oynadığımız son 13 müsabakanın 12’sinde saha ve seyirci olayları nedeniyle ceza almışız. 13 maçın 12’sinde siz bu eylemleri bile bile, üstelik tüm uyarılara rağmen, takımı, yönetimi başkanınızı provoke etmek amacıyla yapıyorsanız siz bunlara taraftar eylemleri deyip geçiştiremezsiniz. Biz de öyle yapacağız."

1 değil, 2 değil, 3 değil Sayın Aytöre. Tam 12 maç bahsettiğiniz organize grup bir eylem içerisinde. Peki bu isimler neden 12 maçtır bulunmadı? Spartak Moskova maçında UEFA uyarıyor, 'bakın bir daha olursa stadı kapatırım' diyor, sonrasında oynanan 6 maçta da yine ceza alınıyor. Türkiye'nin en modern stadında bu isimleri tespit etmek çok zor olmasa gerek.

Deniz Tolga Aytöre sözünü tutmalı, bu isimler kimse tek tek ortaya çıkarılmalıdır. Günümüzün futbolda en büyük ekonomik gelirlerinden birisi Şampiyonlar Ligi gelirleridir. Tam 4 sezondur Fenerbahçe bu ligden uzak.

Bu sezon Şükrü Saracoğlu'nda oynanacak olan 29 maçın şimdiden 7'si seyircisiz oynandı. Taraftar Kadıköy'deki 4 maçtan 1'ine gidemiyor. Ve bu maçların ikisi ezeli rakibimiz Trabzon ve Beşiktaş'a, diğer ikisi de Avrupa Kupası maçı. Kombine alan taraftar bu kadar zarara girerse gelecek sezon nasıl kombine satılır bunun da hesabını yönetim yapsın bir zahmet.

4 Şubat 2013 Pazartesi

Sivas maçında ne eksikti


Fenerbahçe Sivasspor karşısında neyi eksik yaptı?
Mücadele yeteri kadar iyi değil miydi?
Takımı dikine oynamadı?
Kanatları kullanmadı mı?
Pozisyona giremedi mi?

Fenerbahçe Sivasspor karşısında hepsini yaptı. Mükemmel oynamadı, Kuyt ve Meireles beklenenden uzaktı ama takım kazanacak futbolu oynadı. Üstüne bir de penaltı buldu, atamadı.

Sivasspor çok da iyi futbol oynadı. Buna rağmen top devamlı rakip kaledeyken, sayısız korner vuruşu kazanılmışken skor üretilemiyorsa futbol şansından öte başka bir yere bakmak lazım.

Fenerbahçe bu sezon ön direk organizasyonu dışında kornerden gol atabildi mi? (Ben hatırlamıyorum, hatırlayan varsa uyarabilir).

Peki Fenerbahçe bu sezon Beşiktaş ve Galatasaray'ın neredeyse her maç attığı gibi tek pasla santraforu rakip kaleciyle kaç kere karşı karşıya bırakabildi?

Nurullah Sağlam Hayatım Futbol'a verdiği röportajda şöyle diyor; "İstatistiklere bakın dünyada yenilen gollerin en az yüzde 50’si topu rakibe kaptırdıktan sonraki ilk 7 saniyede içerisinde yenilen gollerdir." (bkz: Nurullah Sağlam / Hayatım Futbol)

Çabuk çıkmak için illaki Selçuk İnan'a ihtiyacınız yok. Veli Kavlak, benim bu yaştan sonra balet olma ihtimalinden hallice şut yüzdesine sahip. Ama kapıyor, sağdan kaçan Holosko'nun önüne bırakıveriyor.

Fenerbahçe dün çok koştu, mücadele etti, pozisyon buldu, penaltı kaçırdı, şu, bu eyvallah ama bir kere olsun hızlı çıkmadı, tam 17 kornerden yararlanamadı, sanırım 4-5 tane de tehlikeli olabilecek faul atışından yararlanamadı.

Alex demeyeceğim, demem de o devir kapandı. Lakin duran topları iyi kullanabilen, tek pasla santraforu pozisyona sokabilecek ve forveti çoklayacak bir oyuncusu olsa yenilen gole rağmen ilk yarı bitiminde maçı koparırdı.

Belhanda (veya bir benzeri) bu yüzden gelmeliydi.

18 Ocak 2013 Cuma

Belhanda gelmeli


"Galatasaray Sneijder'i alıyor, Fenerbahçe yönetimi ayakta uyuyor!!!" diye kampanya başatılsa imzamı atarım. Hayır, aslında Galatasaray'ın Sneijder'i alıp almaması bir Fenerbahçeli olarak beni pek alakadar etmez (Ama futbolsever olarak memnun olurum). Lakin Fenerbahçe'nin Belhanda'ya ihtiyacı var. Belhanda, 'Ha o, ha bu' diye nitelendirilecek bir futbolcu değil. Sevgili Salih Demirci (nam-ı diğer Noat Samisa), Hayatım Futbol'a harika bir Belhanda analizi yaptı, okumalısınız: http://www.hayatimfutbol.com/2013/01/11/en-iyilerin-mayasina-sahip-younes-belhanda/

Aynı sayıya ben de Belhanda'yı Fenerbahçe için değerlendirdim. Her ne kadar Abdullah Kiğılı 'çok para' dese de Belhanda bu paraya değer. Lafı da fazla uzatmadan neden Belhanda'yı almamız için önce Salih'in yazısını okumanızı, sonra da aşağıdaki yazıyı okumanızı öneririm.

Fenerbahçe'nin Belhanda'ya ihtiyacı var


Avrupa’nın en iyilerine oyuncu yetiştirmeyi misyon edinen Fransa futbolu, Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe’de göreve başladığı günden beri göz hapsinde. İzliyor, izlettiriyor, Fenerbahçe’ye faydalı olabilecek isimlerin peşine düşüyor. İlk yıl Niang ve Dia’yı, ertesi yıl da Sow’u Fenerbahçe’ye kazandıran Kocaman’ın şimdiki hedefinde Younes Belhanda var.

Alex’in gidişi sonrası yalancı bahar yaşayan Fenerbahçe sonralara doğru düşüşe geçti ve lig yarışının 6 puan gerisinde kaldı. 7 yıldır işler kötü gittiğinde Alex’in yanlarında olduğunu hisseden sadece taraftarlar değildi. Aynı zamanda Brezilyalıyla oynayan futbolcular da onun varlığından mutluydu. Umudun olmaması için hiçbir neden yoktu. Bir serbest vuruş veya bir korner, Alex de sahadaysa umudun habercileriydi.

Bir Alex değil ama olabilir
Alex’in her günü planlı, programlı. Eve gittiğinde moralini düzeltebilecek 3 tane şirin evladı ve arkasında milyonlarca onu destekleyecek taraftar vardı. Bu taraftan bakıldığında Belhanda bizlere bir Alex performansını garanti etmiyor. Ondan daha ilk senesinde takımı sırtlaması, her kötü anda sahneye olmadık yerde çıkıp filmin mutlu sonla bitmesini istemek biraz zor olur. Fakat Faslı oyuncunun bu kabiliyetleri var. Daha 22 yaşında, mental olarak kendini geliştirebilir.

Cristian’ı kulübeye hapseder
Alex sonrası takımın sistemiyle çok fazla oynamayan Kocaman, forvetin arkasına Cristian’ı yerleştirdi. Fenerbahçe için ‘Alex’siz ama Alex’li oynuyor’ çok da doğru değil. Hocanın tek istediği Alex’in temposundan daha üste çıkabilecek olan Cristian’ın hem hücumda yaratıcı olması hem de takım savunmasına fazladan katkı sağlaması.

Defansif bir oyuncu olarak başladığı kariyerinde deyimi yerindeyse saha içerisinde gidebileceği en uç noktaya kadar gitti. Libero başladı, orta saha oyuncusu olarak oynadı, kanat oyuncusu olarak A takıma çıktı ve şimdi 10 numara rolünde oynuyor. Ofansif bir oyuncunun sezgilerinde defans anlayışını barındırması büyük avantaj. Belki de büyük yeteneklerine rağmen çabuk kaybedilebilecek Arda Turan’ın Manisaspor’da sağ bek oynadığını ve Galatasaray’da sol açık olarak çıkışını gerçekleştirdiğini hatırlatmakta yarar var. Belhanda’nın taktik olarak Cristian’ın başaramadığı başarması büyük ihtimal gözüküyor. Ve o bir isyankar. Gördüğü kırmızı kartlar skora isyanında çıkmış olması negatif gibi gözükse de pozitif olarak değerlendirildiğinde takımı ateşleyebilir.

Kocaman jokeri sever
Kocaman joker oyuncuları seviyor ve zaten bu sezon sık sık da gördüğümüz üzere özellikle hücumda oyuncuların yerlerini değiştiriyor. Maça sağ kanatta başlayan Kuyt’ı 10 dakika sonra santrforda, bir 10 dakika sonra da sol kanatta görmek mümkün. Keza ayı şeyler Sow için de geçerli. Ve aynısı Belhanda için de geçerli olacaktır. Pek tabi ki Faslı oyuncunun tekniği, dripling özelliği, topa hakimiyeti, şut kabiliyeti de hesaba katılırsa Fenerbahçe’nin -devre arasını da hesaba katarsak- daha iyisini bulması pek mümkün değil.

Bu yazı Hayatım Futbol'un 64. sayısı için yazılmıştır