30 Eylül 2008 Salı

iyi bayramlar


eskiden futbol topu biçiminde sakızlar vardı. pehhh nerde eski bayramlar...

29 Eylül 2008 Pazartesi

milan : 1 - 0 : inter


4-6-0 dedikleri sistem bunun gibi birşey heralde. elde kim varsa oynadı milan'da. seedorf, ronaldinho, kaka, pato her hücum organizasyonunda topa dokundular. ilk yarı çok iyi oyunu döndürüp, çevirdiler. buna rağmen iyi bir santraforun yoksa sıkıntı yaşayacağın kanısındayım.

inter sahaya vieria, cambiasso ve zanetti orta sahası ile başladı. mancini ve quaresma kanatlarda, ibrahimoviç tek adam oynadı. fazlasıyla defansif buldum inter'i. mancini ve quaresma da fazla güvenilen adamlar olmuş heralde. ibrahimoviç'i ise çok çırpındı. mourinho 2. yarıda elde ne kadar forvet varsa soktu. milan pek karşı koyamadı o baskıya. adriano 2 tane çok net pozisyon harcadı. biraz daha dikkatli olsa beraberliği alırdı.

milan kontra ataklardan da bir kaç pozisyon buldu. ama maçın sonucunda akıllara çok fazla sahne kalmadı. milan düzelerek geliyor diyebiliriz. ronaldinho'da toparlanma sinyalleri verdi bu maçta.

Patron Milletinin Puşt Tabiatı


Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belli olur derler... Ammavelakin şu yegane Çarşamba'yı tükettik pervasızca. Tribünlerdeki yer yer boşlukların hüznüne büründürdük, isteyerek ya da istemeyerek. Rastlantılar sonucu edinilmiş bir patron, arkaya dönmeye mahal vermeden vurup kaçabiliyor çaktırmadan. Oy pusulası yok, patronunu seçemezsin. Ne olur ne olmaz diye sigorta yaptırabilirsin yine de.

Mutlu başlamak kadar memnun ayrılmak da mühimdir. İlle de ben olucam diye bir kaide de yoktur zaten. Lütfedip girmiyorsun nihayetinde işe. Los Angeles Belediyesi işçi de almıyor... Eti senin ,kemiği benim diye ebeveynlerin de götürmüyor seni iş yerine. Treni kaçırırsan fırçayı da sen yiyorsun soğuğu da. İnceden kıl olsan da seve seve devam ediyorsun işine. Neyse ki güvenebileceğin arkadaşların var, ya da Fenerbahçen... İnsanın bunaldığı anlarda ne yapacağı bilinmez. Ne yaparsa yapsın vurmasın kapıyı, tazminatını alamaz...

Peruk da fayda etmeyebilir tekrar işe girmek istediğinde. Uzaktan görünce tanırlar adamı, yok dedirtirler sen gelmeden. Şahit olduğumdan değil de sağdan soldan duyduğuma dayanarak yazıyorum. Tabi bizim de bir bildiğimiz var, o ayrı.

Teşekkürlük bir şey yok ortada. Akşamüstü bir hatır için kapımı çalarsanız kitabımı imzalarım karşılıksız. Belki bir tane de patronunuza hediye götürürsünüz, kim bilir... İşte böyle derler bu işler için. Ama kimsenin pek bildiği yoktur işlerin nasıl yürüdüğünü. Tırnaklarıyla kazıya kazıya bir yerlere gelenlere ne oldu? Islıklamak da çözüm değil azizim...



16.03.2006/Libadiye

28 Eylül 2008 Pazar

Futbolu Neden Seviyoruz #6

Buz pateni ne güzel şeydir... Bulutlar üstünde süzülürcesine, muazzam bir ahenk. Çiftler harikalar yaratıyor, akıl almaz işler gerçekleştiriyor. Düz yolda yapamayacağımız bir çok şeyi buzun üstünde yaparlar. Hayranlık içinde izleriz. Ama hepsini izleriz. Hepsi buzda harikalar yaratır, ağzımızı açık bırakır. Arada düşseler de hemen hemen hepsi süper kayar. TRT 3'te eskiden uzun uzun izlediğim olmuştur artistik patinaj turnuvalarını. Biyerden sonra tek merak ettiğim, bir sonraki çiftin hangi şarkıda kayacağıdır. Can sıkıntısından 1 saat izlediğim programdan aklımda 3 tane hareket kalmaz. Çünkü hepsi birbirinden güzel ve birbirinin aynı hareketleri yapmıştır. Sadece birkaçı daha çok yapmıştır. Bir yerden sonra büyük çoğunluğuna şaşırmamışımdır. Sonunda hepsine oyuncak ayılar da atılmıştır.

Peki futbol böyle midir? Sahaya futbolcular çıkarlar. Neler olabileceğini maçın son dakikasına kadar tahmin edemezsiniz. Herkesten her şey beklenir. Alex kaleciyle karşı karşıya kaleciyi geçemezken, Takoz Recep orta sahadan becerir Alex'in yapamadığını; ya da Malmö maçındaki resitali sunar bize. Futbolda her an herkesten bir şeyler beklenebilir. Herkese de ayı atılmaz, bazısına ayı denir. Ayrıca futbolda öyle herkese 4.5-5 puan verilmez. Kazanırsan 3 berabere kalırsan 1 puan alırsın. Kaybedersen eksi averaj... Tribünden takibi de daha keyiflidir futbolun. İnsanlar küçük şeylerle mutlu olabilirler futbolda. Küçük bir topuk pası ile havaya girebilir tribünler. Hiç gitmedim ama Nou Camp'ta da girebilir.

26 Eylül 2008 Cuma

deplasman

sivas 2 - 1 fenerbahçe

hacettepe 2 - 1 fenerbahçe

gaziantepspor 1 - 0 fenerbahçe

yattara katar'da


10 milyon 700 bin euro bonservis ücreti ile al sadd takımına satıldı yattara. oysa ki 2 hafta önce ibrahim üçüncü olacağı çıkmıştı medyaya. büyük kayıp trabzonspor için. bu sene şampiyonluk havasına kapılmıştı trabzon. renk getireceği kesindi lige. bu saatten sonra pek fazla bişi bekleyemem trabzonspor'dan. serkan'lı, hüseyin'li, selçuk'lu kısır ortasaha ile devam etsinler. collman bişiler yapacak da göreceğiz diye bekleriz artık. futbolcu da gitmek istiyorsa gitme diyemezsin ki. üstelik iyi de para vermiş katar kulübü.

25 Eylül 2008 Perşembe

şenol çorlu


* ''Daha küçük yaşlardaki çocuklardan özellikle Fenerbahçeli olmalarını istiyorum. O şart benim için. Çünkü, çocuk buraya duygusal anlamda bir bağ kuramazsa büyük yaşta o çocuktan verim almak çok zor.''

* ''Geçenlerde bir çocuk geldi, koyu Galatasaraylıymış, almadım. Ailesiyle konuştum. Teşekkür ettim. Zaten arkadaşları 'Mondi' diyormuş. Kendisini Mondragon ile bütünleştirmiş... Bu duygusal bağlılığı yakalamak lazım, yoksa bunun sıkıntısını ilerleyen yıllarda çekeriz. ''


şenol çorlu - sporx röportajı

emre de kendisini rıdvan abisiyle, şenol abisiyle bütünleştirmiş olmasın zamanında.

cantona'dan daha iyi olabilir mi?



“Hala tâcı Cantona takıyor, bende Ronaldo'ya Cantona gibi bir kahramanı takip etmesini şu an değilse de mutlaka ilerde onun gibi olacağını söyledim”

alex ferguson heralde mourinho'a özeniyor. koca bir yaz ronaldo'yu pompaladı durdu. şimdi de cantona olabilirsin diyor. kendiside biliyor ki cantona c.ronaldo gibi senede 50 gol atarak efsane olmadı. cantona c.ronaldo gibi hızlı ve teknik bir oyuncuda değildi. evet cantona efsaneydi ama onu efsane yapan özellikleri başkaydı. ronaldo yarın veya ileride basının önüne geçip ''ölünce beni yakın, küllerimi old traford'a saçın'' dese kaç kişi inanır.

24 Eylül 2008 Çarşamba

o ano em que meus pais sairam de ferias


24 eylul 2008 22:15 (cnbc-e)
aynı gece 02:00 tekrarı

yönetmen: cao hamburger
imdb notu: 7.7

İtalyan Pazarı


Fotoğraf 320x.blogspot.com'dan.

Güle Güle Kazım Kanat

Arada saçma yorumlar yapsa da içinde futbol namına zerre kadar kötülük olmayan bir adamdı. Futbolun nadir temiz yüzlerindendi, herkese hakkını vermeyi bilirdi. Bugün 54 yaşında aramızdan ayrılmış Kazım Kanat. Ben daha yaşlı zannederdim kendisini. Toprağı bol olsun, Türk spor basınının başı sağolsun...

23 Eylül 2008 Salı

gelenekçi milan


maldini, seedorf, gattuso, ambrossini oynuyor hala. kişisel olarak yanlış bulmuyorum. ambrossini denen adam hiç bir zaman ilk 11'in değişilmez adamı olmadı. ne zaman ihtiyaç vardı o zaman oynadı. yeri geldi görevini fazlasıyla yaptı. lazio maçında pirlo yok ambrossini var. pirlo kadar oynayamıyor ama oynuyor adam işte. brocchi alt yapıdan çıktı. kiralık dolaştı gitti geldi ama sonucunda bekleneni veremedi gitti. türkiye'de gelenekçi yapıyı sürüren bir galatasaray var. onlar ise son 2-3 yılda bu yapıyı değitirme işine giriştiler. oysa ki son 3 yılda kazanılan 2 şampiyonluğun en etken isimleri gelenekçi futbolculardı.

milan'ın son zamanlardaki kötü formu gelenekçi yapısını değiştirmemesi ile bağdaştırılıyor. fakat gelenekçi yapıdan costacurta'yı kesen fatih terim de takımdan yollandı. yine gelenekçi yapıdan sayılabilecek shevchenko'yu gönderdikten sonra santrafor mevkisinde çözüm bulamadılar. çağırdılar geri ama aşı pek tatacağa benzemiyor.

son oynanan lazio maçından bahsedelim biraz. takımın bence en iyisi seedorf'tu. stoperde takımın diğer gelenekçi sayılan oyuncularından kaladze ile maldini oynadı. kaka vasat kaldı bu maçta. gattuso ve ambrossini görevlerini yapan adamlar. daha derli toplu buldum milan'ı. pirlo geldiğinde daha iyi olacaklardır. en azından geçen seneki takımdan iyi olacakları kesin. yalnız santrafor ihtiyaçları çok açık. sheva tekrardan kendini toparlar mı bilemiyorum. zira ukrayna forması ile de pek iyi değil. milan gelenekçi yapısı ile uefa yine bir yerlere gelecektir bence.

Premier League Bedeli

West Ham United, 2006 yılında Carlos Tevez'in transferindeki usulsüzlük nedeniyle küme düşen Sheffield United'a 30 milyon Pound tazminat ödeyecekmiş.

Öncelikle olayı özetleyelim: West Ham 2006-2007 sezonunun son maçında Manchester UnitedTevez'in golüyle 1-0 yenerek düşmekten kurtuluyor ve Sheffield United küme düşen 3. takım oluyor. Tevez ise sezon başında Premier League kurallarına aykırı bir şekilde aracı kulüp üzerinden West Ham'a transfer oluyor. Bu nedenle Sheffield United, Premier League'de bulunamadığı yıllarda televizyon, tribün, reklam, ürün satışı gibi gelirlerden mahrum kaldığı gerekçesiyle West Ham'a 50 milyon Pound'luk tazminat davası açıyor. Mahkeme ise Sheffield'ı haklı bularak West Ham'ın 30 milyon Pound tazminat ödemesine karar veriyor.

Haberi ilk gördüğümde West Ham'ın büyük zarar ettiğini düşünmüştüm. Nerden baksanız 40 milyon Euro ödeyeceklerdi hiç hesapta yokken. Sonra bir baktım olayın üstünden 2 yıl geçmiş ve West Ham 2 yıldır Premier League'de oynuyor, reklam, televizyon, gişe hasılatı ve ürün satışı gibi gelirlerden de eksik kalmıyor. Zannımca şu an West Ham'a küme düşmek veya cezayı ödemek gibi bir seçenek sunulsa Sheffield'ın yerinde olmak istemezler. Kaldı ki ödenecek para da Sheffield için bir teselli olacaktır. Zira o gün bugündür 1. ligdeler. Allah bilir bir daha ne zaman dönerler.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Maldini 1 Yıl Daha?

40 yaşında futbol yaşamına devam eden Maldini henüz sezonun başında önümüzdeki sezonun yolunu yapmaya başlamış gibi. Paolo Rossi ve Gianluca Vialli'nin SKY TV'deki programına konuk olan ve kariyeriyle ilgili soruları yanıtlayan Maldini atmosferin kendisini bir sene daha oynamaya ittiğini ve kendini bunun için yeterli gördüğünü söylemiş. Berlusconi ve Galliani'nin de oynaması için baskı yaptığını belirterek gelebilecek eleştirilerden bir nebze sıyrılmış gibi görünüyor ama işin ucunda "yeter artık" denilen eski kaptan olmak var. Hazır "büyük kaptan" iken bırak be kardeşim... Açıklamanın tamamına bakınca "madem ısrar ediyosunuz" havası var ama sonunda maymun olmak da var.

"Bu atmosfer beni bir sene daha oynamaya itiyor. 3 ay önce daha yetersiz hissediyordum ama şu an iyiyim. Bu sporu seviyorum ve idmanlardan keyif alıyorum. Ailem de bana gereken desteği veriyor. Ayrıca Berlusconi ve Galliani de önümüzdeki sezon oynamam için baskı yapıyor. Başkanla henüz bire bir görüşmedim ama yorumları gazetelerden okudum. Bakıcaz artık..."

21 Eylül 2008 Pazar

umut sarıkaya #14



geçen sulukule'de gördüm seni. kulağını çekicem gogol.

19 Eylül 2008 Cuma

jose mourinho


kendisini severim ve taktir ederim. yalnız dili çok sivri. rakipleriyle sadece sahada değil saha dışında da mücadele etmesini seviyor. porto yıllarında sadece saha mücadelesine şahit olduk. ingiltere'de ise her iki yönünüde tanıdık. italya'ya da hızlı bir giriş yaptı mourinho. ilk önce klasik kendi futbolcusunu övmekle başladı. mourinho'ya göre inter'de ki her oyuncu dünyanın en iyisi. arkasından oyunculardan mourinho'ya övgü geldi. daha sonra ranieri ve ancelotti ile laf dalaşına girişti. ranieri mülayim, sessiz, sakin bir adam. üst düzey bir hoca olmadığı da açık ama sen ne üzerine yürüyorsun garibin. takılsın juve'de işte.

şimdi de catania ile futbolcusundan başkanına kadar laf yetiştiriyor. maç öncesinde havada karada yeneriz, sallar kenara atarız tarzı açıklamasını yaptı. maçtan sonra muntari'nin gördüğü kırmızı kart için tedesco'yu numaracı olarak suçladı. catania'ya da 5 atmamız gerekirdi söylemi catania sportif direktörü lo monaco'yu biraz kızdırdı. saygısızlıkla suçladı morinho'yu. mourinho'nun cevabı ise catania sportif direktörünü haklı çıkarır biçimde oldu.

''lo monaco’nun kim olduğunu bilmiyorum. monaco ismi bana bayern monaco’yu (munich), monaco grand prix’ini, tibetan monaco’yu (rahip) ve monaco presnliğini hatırlatıyor. başka bir monaco hayatımda duymadım.''

severim ama mourinho'yu. şampiyonlar liginde neler yapacağını merakla bekliyorum. ligde zaten şampiyon ilan ettim.

18 Eylül 2008 Perşembe

uefa kupası 1.tur 1. maçları


Besiktas : 1 - 0 : Metalist Kharkiv
Bellinzona : 3 - 4 : Galatasaray
Kayserispor : 1 - 2 : Paris S.G.
APOEL Nicosia : 1 - 4 : Schalke 04
FC Nordsjaelland : 0 - 2 : Olympiakos Piraeus
Hertha BSC : 2 - 0 : St. Patricks
FC Moscow : 1 - 2 : FC Copenhagen
Litex Lovech : 1 - 3 : Aston Villa
Cherno More Varna : 1 - 2 : Stuttgart
Hapoel Tel Aviv : 1 - 2 : Saint-Etienne
Slaven Belupo : 1 - 2 : CSKA Moscow
Ostrava : 0 - 1 : Spartak Moscow
Brann Bergen : 2 - 0 : Deportivo La Coruna
Feyenoord Rotterdam : 0 - 1 : Kalmar
Hamburger SV : 0 - 0 : Unirea Urziceni
Nancy : 1 - 0 : Motherwell
Omonia Nicosia : 1 - 2 : Manchester C.
Portsmouth : 2 - 0 : Vitoria Guimaraes
Wolfsburg : 1 - 0 : Rapid Bucuresti
Slavia Prague : 0 - 0 : FC Vaslui
Austria Vienna : 2 - 1 : Lech Poznan
Zilina : 1 - 1 : Levski Sofia
NEC Nijmegen : 1 - 0 : Dinamo Bucuresti
Poli Timisoara : 1 - 2 : Partizan Belgrade
Young Boys Bern : 2 - 2 : Club Brugge
Racing Santander : 1 - 0 : Honka
AC Milan : 3 - 1 : Zurich
Borussia Dortmund : 0 - 2 : Udinese
Brondby : 1 - 2 : Rosenborg
Dinamo Zagreb : 0 - 0 : Sparta Prague
Sampdoria : 5 - 0 : Kaunas
Sevilla : 2 - 0 : SV Salzburg
Rennes : 2 - 1 : FC Twente Enschede
Borac C. : 1 - 4 : Ajax Amsterdam
Napoli : 3 - 2 : Benfica
Everton : 2 - 2 : Standard Liege
Tottenham H. : 2 - 1 : Wisla Krakow
Braga : 4 - 0 : Petrzalka
Maritimo : 0 - 1 : Valencia
Vitoria Setubal : 1 - 1 : SC Heerenveen

***

galatasaray aynı savurganlığı ve dağınıklığı ile devam ediyor. zaten çok eksik bir galatasaray vardı. ölçü alınacak bir maç değil. nonda'nın savurganlığı ve kewell'ın ne olursa olsun kewell olduğunu görüyoruz. attığı gol çok iyi. kantrol vuruş harika. iddaa cıları üzen sonuçlara baktığımızda ilk başta feyenoord u görüyoruz. evlerinde 1-0 mağluup olmuşlar. hamburg da berabere kalmış. bunların yanında petrzalka da havlu atanlardan. napoli benfica maçı ise izlemeye değer bir maçtı ve öyle geçmiş. bir diğer italyan udinese de dortmund'u almanya'da mağlup ederek kapıyı iyice aralamış. everton rakibinin ön liberosunu aldı ama ruhunu alamamış belli ki. ben litvanya temsilcisi kaunas'tan bi süpriz beklerdim doğrusu. litvanya'nın milli takımlar düzeyinde bir yükselişi var. kulüp takımlarında bu yükselişi göremedik henüz.

Porto 3 Fenerbahçe 1

Skor itibariyle şaşkınlık yaratmayan bir maç oldu. Kaybetmemiz değil ama oyun sürpriz oldu her anıyla. Öncelikle ligdekinin tersine iyi bir tempoda başlayacağımızı tahmin ediyordum ki maç başladıktan 15 dk sonra 3-4 fark iyidir demeye başladım kendi kendime. Porto ilk yarıda maçı bitirebilirdi, fırsatını da buldular, yine buluruz der gibi harcadılar. Yasin, hocaya ders verircesine oynadı ki belki Fenerbahçe'ye biraz olsun faydası olur bu durumun. Açık açık "Hocam bak ben bu kadar oynayabiliyorum, Önder'i denesen bir de" dedi. Tercuman doğru çevirdiyse Aragones dikkate alacaktır bu uyarıyı.

İkinci yarıda pozisyon üretemeden de olsa topla daha fazla oynamaya başladı Fenerbahçe, yarı sahadan da çıkmaya başladı en azından. Tabi bunun getirisi farkın açılmasını önlemek oldu. Genel olarak Maldonado, Güiza, Gökhan ve Uğur bir şeyler yapmaya çabaladılar (Alex'i söylemiyorum artık böyle durumlarda). Özellikle Maldonado'da dikkatimi çeken şey şudur ki bu sezon bir şekilde güzel bir gol atmak istiyor. İlk haftadaki Gaziantepspor maçından bu yana bütün maçlarda kaleye en fazla yaklaşabildiği noktadan sert şutlar deniyor. Ayrıca fırsatını bulduğu her an sorumluluk almaya çalışması geçen zamanda eleştirilerden ciddi derecede etkilendiğinin göstergesi. Roberto Carlos'un alanındaki yetersizliğinden ve Emre'nin sağ çizgide bir Iniesta olmadığından bahsetmeye gerek olmadığından maçla ilgili söyleyecek çok fazla bir şeyim yok. Herkesin gördüğü üzere yine kötüydük ama daha iyi olmayacağımı anlamına gelmez.

Bu arada Güiza'nın golü öncesinde Alex'in kafa vuruşunu atlamamak lazım. Kafa vuruşundaki sertlik bana Nobre'yi hatırlattı. Alex yaptığı ortaları seyrede seyrede nasıl kafa vurulur en iyi şekilde öğrenmiş gibi...

17 Eylül 2008 Çarşamba

Şampiyonlar Ligi: 1. Maçlar


Tekrardan başladı Şampiyonlar Ligi günleri. En vasat maçların bile belli bir klasa büründüğü güzelim ambiyans. Parliament Cinema Club karizmasında sunumuyla beni benden alan bir organizasyon. Marşıyla, renkleriyle, yıllardır değişmeyen reklam panolarıyla, devre arası giren futbol temalı Ford reklamlarıyla... Dün akşam Marsilya - Liverpool maçını televizyonda görene kadar farkına varmamıştım Şampiyonlar Ligi'nin başladığını, 1 gün sonrasında Fenerbahçe'nin Porto'yla oynayacak olmasına rağmen. Öyle ki UEFA Fantasy Football takımı oluşturmak bile gelmemiş aklıma. Herneyse, öyle ya da böyle başladı Şampiyonlar Ligi. Tadına varın...

* * *
İlk gün maçlarında sürpriz kaçınılmazdır, o sürpriz Cluj'dan geldi. İtalya'da Roma'yı 1-0 geriden gelerek 1-2 mağlup etti. Onun dışında sürpriz bir sonuç yok gibi. Bu arada Anorthosis ön elemelerdeki hızını kesmemiş, deplasmanda Bremen'den puanı almış. Bu zamana kadar 'hızlı giden at' gözüyle baktığım takım ilk maçta can yakmış. Ama yine de büyük işler yapacağını zannetmiyorum.



İkinci gün maçlarında da enteresan durumlar oldu; Manchester'in Old Trafford'da Villarreal'e karşı galip gelememesi, Aalborg'un Celtic deplasmanından puan çıkarması, Dinamo Kiev'in Arsenal karşısında 3 puanı son dakika golüyle kaybetmesi, Fiorentina'nın Lyon deplasmanında ilk devre durumu 0-2 yapması ve 70. dakikaya kadar bu şekilde seyreden maçı Lyon'un çevirerek puanı alması gibi... Hiçbiri inanılmaz durumlar değil ama çok beklediğim skorlar değildi Dinamo Kiev - Arsenal beraberliği dışında. İlk hafta için gayet olası sürprizler, zira takımlar henüz durumların ehemmiyetini yakalamış değiller. Puanların değerinin arttığı haftaları bekleyelim yüksek tansiyonlu maçlar için...

(özet görüntüler için maçların üstüne tıklayınız)
a grubu
chesea : 4 - 0 : bordeaux



* * *

Bahis şirketlerinin kupa favorisi Chelsea imiş. Fenerbahçe ise kupayı alabilecek 18. takım olarak gösterilmiş, başka bir deyişle gruptan çıkamaz denilmiş...

15 Eylül 2008 Pazartesi

Goodbye Cruel World

Daha 2 gün önce Ntv'de bir belgeselde The Wall hakkında konuşmalarını izledim Rick Wright'ın. İzlerken "şu herife de ayıp ettiler" diyordum içimden. Roger Waters'ın bir dönem harcadığı kadife kişilik bugün 65 yaşında aramızdan ayrılmış. Ölüm nedeni ise kanser olarak duyurulmuş.

Malesef artık Pink Floyd'u günün birinde efsane kadrosuyla canlı izleme hayalleri kuramıycaz. Grubun her dönemimde karizmatik ve yakışıklı olabilmeyi başarmış tek elemanıydı sanırım. Toprağı bol olsun...



trabzonspor : 0 - 0 : beşiktaş


zevkli, mücadeleci, heyecanlı bir maç izleme umuduyla oturdum ekran başına. ilk 45 dakikada maçta gol olmayacağı ayyuka çıktı. tabi kulübedeki silahları bekliyorum o arada. trabzon'da 2 silah var. biri barış memiş, diğeri isaac. barış memiş, bal yapmayan arı gibi dolanan serkan balcı'nın (balcı mı?) yerine girdi. barış'tan bir şeyler olacak. top tekniği ve sürati iyi ama ne kadar güzel şeler olacak bilemiyorum. ersun yanal onun için bir şans bence. bu tip oyunculara özgürlük sağlayabilen bir hoca ersun yanal. isaac ise bu maçın adamı değildi zaten. inönü'de olsa kullanabilirsin. yani trabzon'un kulübesinde sadece barış var kullanabileceğin. yattara gibi bir adamın olmaması çok şeyler farkettiriyorsa bi sorun var trabzonspor'da. konuşulan bir oyuncu da gustavo collman. collman bildiğimiz klasik 10 numara tipinde bir oyuncu. fakat tabata kadar iyi değil. fevkalade bir tekniği yok ama zeki bir oyuncu. aynı zekada bir gökhan ünal olsaydı trabzon gol atabilirdi. gökhan ünal demişken ondanda bahsedelim. bana fazlasıyla ceza sahası topçusu gibi geliyor. o heyecanlı çizgiler dışında pek bir artısı yok. bu maçta belki çok formsuzdu ama serkana attığı ara pas dışında hiç bir olumlu özelliğini göremedim. bunların dışında tranzon'un defans hattı çok güzel. tayfun cora biraz göze batıyor ama hem sol bek cale, hem stoperler song ve egemen çok iyi top oynadılar. özellikle song harikaydı.

beşiktaş'a gelirsek onları daha bi beğenmedim. ikinci yarıda 45 ila 75. dakikalar arasında hiç bir şey yapamadılar. nobre girince biraz daha rakip sahada gözüktüler o kadar. hem cisse hem uğur inceman aynı tip adamlar. bi appiah-aurelio ilişkisi yok aralarında. cisse daha çok hücumlara katılıyor ama bence yetersiz. maçtan önce bobo'yu övdüm çevreye ama bobo da çok kötüydü bugün. nobre fenerbahçe'den gittiğinden beri fenerbahçe'nin gol sıkıntısı var ama beşiktaş'ta da tam verimli oynayamıyor. sağ ve sol kanat hiç işlemedi. iki bek tello ve serkan kurtuluş iyiydiler ama aydın karabulut (ki çok beğenirim) ve serdar özkan iyi performans sergileyemediler.

beşiktaş'ın da ilk 2 maçta kazanması yanıltmasın. onlarda hazır değil. ha galatasaray ve fenerbahçe'ye göre daha hazırlar. hocalarını değiştirmediler ve pek macerada aramıyorlar. galatasaray ise çok macera arayan bir takım. haftaya sağ bekte lincoln denensin mesela. yaratıcı sağ bek kavramını yeniden şekillendirip dünya futboluna katkıda bulunabilirler. fenerbahçe ise maceranın göbeğine girmesi lazım. birileri önder'den pekala bir stoper olacağını söylemeli artık.

fotoğraf ajansspor.com'dan

14 Eylül 2008 Pazar

Hayalimdeki Fenerbahçe Forveti

Baygın bakışlı, uzun boylu ama çelimsiz gibi, ama aslında değil. Rakibi cüsse olarak korkutmayan, fazla önlem aldırmayan ama tipten tedirgin eden. Çok teknik olmayan ama top sürmesini bilen, süratli. Kaleciyle karşı karşıya kalınca kalecinin gözlerinin içine bakarak yatıran ve golünü atan bir forvet. Futbol aleminde tam olarak karşılığını bulamadım ama istediğim resimdeki gibi bir şeydir... (click to enlarge)

Bünye

Boy 1.75, kilo 50... Hal böyleyken bünye zayıf oluyor. Bünyem oldum olası zayıf, senede 1 hafta faranjitim, 2-3 de grip. Tamam alıştım buna da. Ama bu yaz beni ilaç deposu eden bünyeme sitem edesim var. Bundan yaklaşık 1 ay önce başladığı antibiyotik trafiğim, Partizan maçı öncesi yediğim köfteden zehirlenmemle. Yaz tatiline çıkacağım gün kendini göstermiş ve 10 günlük molanın başlangıcı olmuştu. 10 günlük tatilimin ilk 5 günü antibiyotik tedavisiyle şenlendi. Kalan 5 gün tatil yaptım. Sonrasında eve döndüm tamamen iyileşmiş olarak. Döndükten 3 gün sonra şartlar gelişti ve kısa süreli 2. bir tatile çıktım. Fethiye'nin ılık havası bana iyi gelecekti hesapta. 4 günlük tatilimin son gününde klima+buzlu içeceklere yorduğum bir hastalık eşlik etti bana. Ertesi gün akşam saatlerinde Gebze'ye döndüm ve eve uğramadan yolda haberleştiğim doktoruma gittim. Kendisi 2 hafta önce beni muayene edip antibiyotiği veren doktordu. Tatil dönüşü yanına uğradığımda bir yandan beni muayene ediyordu, bir yandan da Gaziantepspor'dan yediğimiz gole söyleniyordu. Üzülerek açıkladı ki yine antibiyotiklere başlayacaktım. Başladım da. Bu sefer iyileşme süreci daha uzun sürdü. 1 hafta civarında kendime geldim. Tam iyileşmeye başladığım dönemde belimde çıkan ufak çaplı bir kist farketmiştim. Liglerin ikinci haftası Fenerbahçe - İBB maçını beraber izlediğim doktorlardan cerrah olana gösterdim belimi ve alınması gerektiğini söyledi. 2 gün sonra yanına gittim. Bu esnada bir önceki antibiyotiğim biteli 1 gün olmuştu. Belimdeki kistte iltihap olduğunu söyledi ve tekrardan başka bir antibiyotiğe başlamam gerektiğini söyledi. Bunu kullan ve 4 gün sonra alalım onu dedi. Ecza deposuna dönen bünyem yadırgamadı bu sefer. yaklaşık 20 gündür 12 saatte bir şartlanmıştı bir şeyler almaya. Bu antibiyotiği de 1 hafta kadar kullandım. Bu esnada kist alındı ve belime 4 dikiş atıldı. Dikişlerin alınması 1 hafta sonrasını buldu. O zamana kadar pek hareketlenemedim. İlaçlarımla mutluydum. Bir yandan da sürekli hasta olan bünyemden şüphelenen doktorum benden birkaç kan tahlili, röntgen ve ultrason falan istedi. Sonrasında ne olduğunu bilmediğim ve henüz başlamadığım birkaç kutu ilaç daha yazdı. Geçtiğimiz Cuma günü nihayet tamamen iyileştim, dikişlerim alındı ve sahalara döndüm. Massimo ve UG arkadaşlarımla Kadıköy'deydik. Akşam yemeğini beraber yedik. Sonrasında eve döndüm ve sabaha karşı karın ağrısıyla uyandım. Saat 7.30 gibi hastanedeydim, zehirlendiğimi söylediler. Hemşire bir iğne vurdu ki ağrısı yeni yeni geçmekte. Sonra eve geldim ve yukarda bahsettiğim doktor amca gelip bir kez daha muayene etti ve bir serum takıp gitti. Neyse ki bu sefer antibiyotiklik bir şey yoktu. Ama bünyeme isyanıma engel olamadı bu durum. Neyse ki Cuma akşamı benimle aynı şeyleri yiyen Massimo'ya bir şey olmamış. Şimdi son zamanlarda sıkça olduğu gibi yine hızla iyileşiyorum, bakalım sırada ne var...

Bu arada aynı doktor beni Gaziantepspor ve Hacettepe maçlarının olduğu günlerde muayene etti ve iki maçtan da puan alamadık. Dr. Gürkan Kubilay'ın dikkatine...
* * *
Ayrıca ameliyatlı yerime gelmeyeceğini bilsem Can Arat'a iki çift lafım olurdu ama pek halim yok. Şu yazının sonunu okusun, anlar ne demek istediğimi...

12 Eylül 2008 Cuma

fatih terim'li milli takım

aylardır aklımda olan (euro 2008 öncesinden beri) bir yazıydı bu. kısmet 1-1 lik belçika maçından sonra yazmakmış. milli takımın oynadığı hangi maçta ilk yarı bittikten sonra bir keyif sigarası yaktınız?



____milli maç____ilk yarı___maç sonucu
türkiye - danimarka.......(0-1)...............(2-2)
ukrayna - türkiye...........(0-0)...............(0-1)
arnavutluk - türkiye......(0-0)...............(0-1)
isviçre - türkye...............(1-0)...............(2-0)
türkiye - isviçre..............(2-1)................(4-2)
türkiye - malta...............(0-0)...............(2-0)
macaristan - türkiye.....(0-1)..................(0-1)
türkiye - moldova..........(3-0)................(5-0)
yunanistan - türkiye.....(1-1)..................(1-4)
türkiye - norveç.............(0-2)...............(2-2)
bosna hersek - türkiye..(1-2).................(3-2)
malta - türkiye...............(1-0)...............(2-2)
türkiye - macaristan.....(0-0)................(3-0)
moldova - türkiye..........(1-0)................(1-1)
türkiye - yunanistan.....(0-0)................(0-1)
norveç - türkiye.............(1-1).................(1-2)
türkiye - bosna hersek..(1-0).................(1-0)
türkiye - portekiz..........(0-0)................(0-2)
türkiye - isviçre.............(0-1).................(2-1)
türkiye - çek cumh........(0-1).................(3-2)
türkiye - hırvatistan......(0-0).................(1-1)
türkiye - almanya.........(1-1)..................(2-3)
ermenistan - türkiye.....(0-0).................(0-2)
türkiye - belçika............(0-1).................(1-1)

resmi maçları baz alarak yaptım yukarıdaki tabloyu. 24 resmi maçın sadece 5 tanesinin ilk yarısını önde kapatmışız. geri kalan 19 maçın çoğunda hatırladığım kadarıyla ilk yarıda iyi bir oyun sergilemedik. hatta bir çok maçta felaket bir futbol sergiledik. çoğu maçın devre arasında 1-2 oyuncu değişikliği yaparak ikinci yarıya başladık. peki bunun sebebi ne? rakibi iyi analiz edememek mi? doğru kadro sahaya sürememek mi? eldeki oyunculara gereğinden fazla güvenmek mi? bence hepsi. mutlaka daha fazla sebep de aklınıza gelebilir. hepsinin bir gerçekçilik payı da vardır. şu kesin ki hangi maça doğru kadro ile çıktık pek hatırlamıyorum. euro 2008 de 14-15 kişiyle hazırlandığımız hırvatistan ve almanya maçları vardı. o maçlarda eldekilerden doğru bir kadro çıkartabildik diye hatırlıyorum. şu da bir gerçek ki ikinci yarıda yaptığımız değişiklikler oyunun kaderini çoğu kez kendi açımızdan olumlu etkilemiş. tüm bunları ortaya koyduğumuzda bir sorun olduğu kesin. bu bahsettiğimiz istatistik 7-8 maçlık değil ki. tam 3 senede oynanan 24 resmi maçtan bahsediyoruz. çözüm terim'de ama terim de pek normal bir kişilik değil. gerilimden beslenen bir insan terim. her maç kavga, küfür.

yukarıdaki maçların istatistiklerinin bir çoğu türkiye futbol federasyonun resmi sitesinden alınmıştır.

11 Eylül 2008 Perşembe

Tanburacı'nın Bıyığı

Fatih Terim günden güne Marlon Brando formuna giren mizacının farkında olacak ki tribini son damlasına kadar yaşıyor. Dün Türkiye-Belçika maçında bir ara 4. hakemi hizaya getirirken gördüm Fatih Hoca'yı, sonrasında rakip teknik direktörle olan münakaşasından haberdar oldum. Bu sabah da gazetelere düşen bol şahitli haberde Fatih Terim'in Osman Tanburacı'yı arayarak ağzına geleni ziyadesiyle sıraladığı söyleniyordu. Habere göre Fatih Terim, Tanburacı'ın yaptığı son yorumlara kızarak kendisini aramış, ama edilen küfüre bakıldığında bir birikimin ürünü gibi görünüyor bu öfke.
* * *

Gazetelerde yayınlandığı şekliyle diyalog:

Terim:

"Yahu Osman, biraz önce Sky TV’de konuşmuşsun, bana söylediler. Ben ne demişim? Gündem değiştiriyormuşum, öyle demişsin. Ulan bu ne biçim konuşma?"

Tanburacı bu üslup karşısında şaşırıyor, nezaket içinde:

"Hocam, beni hep böyle zamanlarda arıyorsun, bir kere de, nasılsın, diye arasana."

Terim’de fren tutmuyor:

"Ulan ben senin bıyığını s...."

Tanburacı yerinde fırlıyor, "Sen ne biçim konuşuyorsun" derken, sinirden zangır zangır titriyor. Milli Takım Teknik Direktörü kendini kaybediyor:

"Ulan ben senin, ananı, avradını s....".

Tanburacı, "Doğru konuş, konuşmasını öğren" diye bağırırken, Fatih Terim galiz küfürlerini sıralamayı sürdürüyor.

* * *

Muhtemelen basına yansıyan bu diyalog sonrası Fatih Terim, Tanburacı'ya "reddedemeyeceği bir teklif" yapacaktır...

-mevzubahis bıyıklar-

2010 dünya kupası elemeleri 2. maçlar



1. GRUP

İsveç-Macaristan: 2-1 (kallström, holmen) (rudolf)
Arnavutluk-Malta: 3-0 (bogdani, duro, dallku)
Portekiz-Danimarka: 2-3 (nani, deco) (bendtner, poulsen, jensen)

2. GRUP
Moldova-İsrail: 1-2 (picusciac) (golan, k.saban)
Letonya-Yunanistan: 0-2 (gekas (2))
İsviçre-Lüksemburg: 1-2 (n'kufo) (j.strasser, a.leweck)

3. GRUP
San Marino-Polonya: 0-2 (smolarek, lewandowski)
Kuzey İrlanda-Çek Cumhuriyeti: 0-0
Slovenya-Slovakya: 2-1 (m.novakovic(2)) (m.jakubko)

4. GRUP
Rusya-Galler: 2-1 (pavlyuchenko(pen), pogrebnyak) (ledley)
Azerbaycan-Liechtenstein: 0-0
Finlandiya-Almanya: 3-3 (j.johansson, väyrynen, sjölund) (klose(3))

5. GRUP
Türkiye-Belçika: 1-1 (emre (pen)) (sonck)
Bosna Hersek-Estonya: 7-0 (z.misimovic(4), dzeko(2), ibricic)
İspanya-Ermenistan: 4-0 (capdevilla, d.villa(2), senna)

6. GRUP
Kazakistan-Ukrayna: 1-3 (ostapenko) (nazarenko(2), shevchenko)
Andorra-Belarus: 1-3 (pujol (pen)) (verkhovtsov, rodionov, hleb)
Hırvatistan-İngiltere: 1-4 (mandzukic) (walcott(3), rooney)

7. GRUP
Faroe Adaları-Romanya: 0-1 (cocis)
Litvanya-Avusturya: 2-0 (danilevicius (2))
Fransa-Sırbistan: 2-1 (henry, anelka) (ivanovic)

8. GRUP
Karadağ-İrlanda: 0-0
İtalya-Gürcistan: 2-0 (de rossi (2))

9. GRUP
İzlanda-İskoçya: 1-2 (gudjohnsen (pen)) (broadfoot, robson)
Makedonya-Hollanda: 1-2 (g.pandev(pen)) (heitinga, van der vaart)


***
gecenin süprizini danimarka gerçekleştirmiş. 84.dk da danimarkanın attığı beraberlik golüne 86. dk da deco cevap verdi ama son dakikada atılan 2 golle portekiz mağlup oldu. 2. grupta da bir süpriz var. lüksemburg isviçre'yi deplasmanda mağlup etmiş. onlarda galibiyet golünü 86.dk da atmışlar. 4.grupta finlandiya almanya ile 3-3 berabere kaldı. özet görüntülerini izledim yazık olmuş finlandiya'ya. ceza sahası içinde klose olunca bi şekilde top ağlarla buluşuyor. ingiltere rövanşı çok acı bir şekilde aldı. walcott şov varmış sahada. bu dönemin dikkat çekilmesi gereken takımı litvanya. romanya'yı deplasmanda bozguna uğrattıktan sonra, geçen hafta sonunun süprizini yapan avusturya'yı yendi. romanya da zayıf rakibi karşısında zorlanmış heralde. fransa bildiğiniz gibi. litvanya ile sağlam bir romanya, fransa'yı dışarıda bıraksalar ne güzel olur.

# 2010 dünya kupası elemeleri 1. maçlar

10 Eylül 2008 Çarşamba

kısa kısa karmaşa #4


- yaklaşık 2-3 ay önce bi sitede benim yazdığım bir yazının direk kopyala/yapıştır yapılmış halini görmüştüm. gittik yazıya iğneleyici yorumlar yaptık. adamın verdiği cevap şu olmuştu; ''sizin yüzünüzden yorum kısmını kapattım''. vay anasını be pişkinliğe bak. heralde zannediyorki ben de o yazıyı başkasından arakladım. fazla üzerine gitmedik. zaten pek ilgi gören bir site değildi.
bir kaç yerde daha di massimo talento'dan apaçık olmayan ama ufak ufak kopyalamalar gördüm. google reader sayesinde heralde günde bi 30-40 blog okuyorumdur. birbirinden araklanmış başka yazılarda görüyorum. iyi bir şey değil bu arkadaşlar. şu kardeşiniz emeğe saygı, + rep ister ama.

- ug bi kere ''sigara orucu bozmasa bütün bir sene oruç tutarım'' gibi bir şey söylemişti. katılıyorum. sigara orucu bozmasa ben de aylarca oruç tutabilirim.

- euro 2000 finalinde delvecchio'nun attığı gol hala aklımda. kahrolsun fransa.

- kimseye önermeyeceğim kredi kardı hsbc advantage dır. 5 yıldır kullanıyorum. aydan en az 150-200 ytl ekstre borcu ödüyorum. zamanı gelmiştir 500 ödediğim aylar olmuştur. buna rağmen biriken para 20 ytl. advantage ın varsa nah avantajın var.

-ek$i sözlükte her şeye ayar verenleri sevmiyordum. eğer yanlış bişi varsa mesaj at adama aydınlat. geçen gün bi entrye rastladım tam bir cahiliyet. ayar gibisinden bi entry yazdım. entry şukela oldu. daha bi anladım ayar meselesini.

- askerlik şubesini aradım biraz önce. aralık 2008 de asker olacağım. garip duygular. asker kim ben kim. talento blogu boşlamasa bari.

9 Eylül 2008 Salı

Futbolu Neden Seviyoruz #5


Hayatımda ilk kez masa tenisiyle tam anlamıyla içli dışlı olan ve iyi bir şekilde takip eden biriyle tanıştım. Ben nasıl Zidane'ın Leverkusen'e attığı golü hatırlıyorsam o da vakti zamanında adamın birinin bi sayıyı nasıl aldığını hatırlıyordu. Benim hatırladığım yıllarca jeneriklerde gösterilen, maçın 3 golünden biriydi. Ama onun hatırladığı ise sadece Akıllı TV'de gösterilen ve maçta alınmış onlarca sayıdan biriydi. Oturduğumuz mekandaki televizyonda Akıllı TV açıktı ve seri bir şekilde ilginç videolar yayınlanıyordu canı sıkılan ekrana tutulup bişeyler içsin diye heralde. Bir ara masa tenisi videoları başladı ve bu arkadaş o anda tutuldu. Seri olarak yayınlanan kısa videolardaki sayıları anlatıyor bize, "bakın şimdi bu falanca adam, birazdan şöyle bir sayı alacak" şeklinde. Gördüğünüz üzere ne isimler aklımda kalmış ne terimler. Bir an bizi mi yiyor dedim, baktım sayılar anlattığı gibi oluyor. Ya daha önce Youtube'dan izleyip ezberlemiş ya da cidden ilgili dedim. Sonra Fenerbahçe'li Cem Zeng'i sormamla bana Çin Halk Cumhuriyeti'nde bulunamayacak nitelikte bilgileri sıralayınca vay anasını dedim.

Sonra düşünür oldum: Neden? İlgilendiği sporu takip etmesi kadar normal bir şey yoktu ama garipsemekten kendimi alamadım. Masa tenisi dedim bu. Dar alanda oynanan kısır bir oyun. Üstelik oynamasını iyi bilmeyen kişi için sinir bozucu bir olay. Küçücük bir topu elindeki aynı küçüklükte raketle karşılayıp 2 metrekarelik masanın diğer yarısına düşürmeye çalışıyorsun, sonrasında karşındaki de aynı sıkıntıları yaşayıp sırasını savıyor. Kim illallah derse sayıyı diğer taraf alıyor. Ufacık top sonuçta, hızlı da geliyor. Nereye gittiğini görürsün, raketi o tarafa uzatırsın da ama olmaz işte. Dedim ya bilmeyene sinir bozucu. Ama eminim profesyonellerde de aynı gerginlik vardır. Ayrıca tribün olayı da gergin bu sporda. Dikkat dağıtmamak için sessiz olmak zorundasın ve sayı olunca 4 el çırpması uzunluğunda alkışlama lüksün var. Profesyonellerin oynadığı maçların en önemli özelliği ise üstüste çok sayıda vuruş yapılmasıymış. Kıran kırana işte, birinin bi tarafı kaşınınca sayıyı diğer taraf alıyor muhtemelen. Zaten bir işin dünyadaki hakimni Çinlilerse o iş deli işidir. Genellemek de hiç bu kadar güzel olmamıştı.

Ama futbol öyle mi? Öncelikle bu denli sinir bozucu değildir ve az çok herkes oynayabilir, hatta iyi oynadığını bile düşünür. Maç esnasında futbolcunun neresi kaşınırsa kaşınsın maçın gidişatını değiştirmez, bütün senenin birikimini heba etmez. Az sayıda akılda kalıcı gol olur ve yıllarca anlatılması yadırganmaz. Bu nedenlerden ötürü yığınlar stadyumlara koşar, tribünde coşar, eğlenir, bağırır, çağırır. Kendilerini tutan kimse yoktur. Hiç gitmedim ama Nou Camp'ta da tutan yoktur.

semih'e gümüş ayakkabı


euro 2008 de 3 gol atan semih için adidas gümüş ayakkabı tasarlamış. adı ''AdiPure Silver Boots'' muş. altını da yakışır bu çocuğa.

haber ajansspor.com'dan.

hayri hiçler - murat özarı - fikret engin


ne zaman radyo da maç dinlemek zorunda kalsam radyo klası açardım. hayri hiçleri'in, fikret engin'in sunumuna yaptığı yorumlar ile keyifli maç dinlenirdi. aynı ikili iddaa programı da yapardı önceleri. önceleri dediğim bundan 1-2 sene önce. gerçekten tadına doyum olmaz bol gülmeceli yorumlar.


bir de bay tahmin vardı geçtiğimiz senelerde tv8 de. aynı keyifte harika bir program. murat özarı ve fikret engin maçları yorumluyordu. tutturma oranları da bayağı yüksektir bu ikilinin. youtube da falan bol bol 4 maç videosu vardır.

bu üçlü den fikret engin atv'de santra programının sunucusu. acayip pasif kalıyor o ortamda. diğer 2 si hayri hiçler ve murat özarı pazartesi yayınlanan tribün ateşinen sonra saat 03:00 gibi iddaa yorumu yapıyorlar. aynı keyifte bir program. yalnız programın saati farkettiğiniz gibi çok geç. bence aklı selim bir televizyoncu bu 3'lüyü yan yana getirirse büyük iş yapar.

ekleme: fikret engin ve murat özarı tuyotv.net adresinde yorumlarına devam ediyorlar. izlemenizde fayda var.

8 Eylül 2008 Pazartesi

arap daması

7 Eylül 2008 Pazar

2010 dünya kupası elemeleri 1.maçlar



1. GRUP
Arnavutluk-İsveç: 0-0
Macaristan-Danimarka: 0-0
Malta-Portekiz: 0-4 (said(k.k), h.almeida, simao, nani)

2. GRUP
Moldova-Letonya: 1-2 (s.alexeev) (g.karlsons, v.astafjevs)
İsrail-İsviçre: 2-2 (b.sahar, benayoun) (h.yakın, n'kufo)
Lüksemburg-Yunanistan: 0-3 (torosidis, gekas, charisteas)

3. GRUP
Polonya-Slovenya: 1-1 (zewlakow(pen)) (dedic)
Slovakya-Kuzey İrlanda: 2-1 (skrtel, hamsik) (durica(k.k))

4. GRUP
Galler-Azerbaycan: 1-0 (vokes)
Liechtenstein-Almanya: 0-6 (podolski(2), rolfes, schweinsteiger, hitzlsperger, westermann)

5. GRUP
Ermenistan-Türkiye: 0-2 (tuncay, semih)
Belçika-Estonya: 3-2 (sonck(2), defour) (zenjov, oper)
İspanya-Bosna Hersek: 1-0 (d.villa)

6. GRUP
Ukrayna-Beyaz Rusya: 1-0 (shevchenko(pen.))
Andorra-İngiltere: 0-2 (j.cole (2))
Hırvatistan-Kazakistan: 3-0 (n.kovac, modric, petric)

7. GRUP
Romanya-Litvanya: 0-3 (stankevicius, mikoliunas, kalonas)
Sırbistan-Faroe Adaları: 2-0 (jacobsen(k.k), zigic)
Avusturya-Fransa: 3-1 (mexes(k.k), aufhauser, ivanschitz(pen)) (govou)

8. GRUP
Gürcistan-İrlanda: 1-2 (kenia) (doyle, whelan)
Karadağ-Bulgaristan: 2-2 (vucinic, jovetic) (petrov, georgiev)
Güney Kıbrıs-İtalya: 1-2 (aloneftis) (di natale(2))

9. GRUP
Makedonya-İskoçya: 1-0 (naumoski)
Norveç-İzlanda: 2-2 (iversen(2)) (helguson, gudjohnsen)

umut sarıkaya #13

6 Eylül 2008 Cumartesi

ermenistan : 0 - 2 : türkiye

sıkıcı bir maçtı. türkiye'nin ne arda'sı arda ne de emre'si emre idi. kafama takılan bu takımın kanat oyuncusu kim? ilk yarı itibariyle soldan hiç akın yapamadık. hadi arda daha içeride oynaması için görevlendirildi. peki ya hakan balta neredeydi. sağ kanat biraz daha farkılı bir görüntüdeydi. gökhan bolca çıktı ama ileri taşıdığı her topu kaptırdı. biz mevlüt'ü driplingli bir oyuncu olarak tanıdık. tam istediği 2 topu aldı ama bitiriş çok kötü. ne zaman mevlüt çıktı kazım girdi daha bi şekilli oynadık. kazım bu içeri girişleri bi tek milli takımda yapıyor. fenerbahçe'de yeteri kadar göremiyoruz o noktalarda. golden sonra bocaladık çokça. bu işe de bir türlü çözüm bulamadık. bi gol yedikten sonra coşmamızı, bir de golü attıktan sonra ki bocalamamızı çözebilmiş değilim. bir de semih var ki gerçekten her izleyişimde hayrete düşüyorum. geçti topun başına frikik kullanıyor. atsaydı le bron james seviyesine çıkacaktı. sevdiği pozisyonda attı yine golünü, rahatlattı bizleri.

sırada belçika maçı var. o çok daha zor bir maç. o güne kadar neler değişir bilinmez. malum devamlı bi sakatlıktır gidiyoruz.



06.09.2008 Ermenistan : 0 - 2 : Türkiye (tuncay, semih)
10.09.2008 Türkiye-Belçika

11.10.2008 Türkiye-Bosna Hersek
15.10.2008 Estonya-Türkiye

28.03.2009 İspanya-Türkiye

01.04.2009 Türkiye-İspanya

05.09.2009 Türkiye-Estonya

09.09.2009 Bosna Hersek-Türkiye

10.10.2009 Belçika-Türkiye

14.10.2009 Türkiye-Ermenistan


stephen appiah nereye ?


ön libero dediğin zenci olmalı, sert olmalı, oradan oraya koşturmalı, ayağı top yapmalı. appiah benim kriterlerime uyan bir oyuncu. poulsen gibi bir orta saha oyuncum olacağına appiah gibi bir orta saha oyuncum olmasını tercih ederim. bu benim takıntımdır. yoksa poulsen kötü bir oyuncu değil. her neyse konumuz başka. appiah nereye gidiyor? fenerbahçe yönetimi bu cengaverin eline tutuşturdu bonservisini yolladı. hala brescia ile idmanlara çıkıyor appiah. tahminim en kötü ihtimalle brescia ile sözleşme imzalayaktır. kendisine son taliplerden biri de arsenalmiş. daha önce juventus ve west ham ile adı anıldı. 2 sene önceki appiah'ı bir kaç kulüp dışında kadrosunda istemeyecek takım yoktur heralde. yoksa şimdiye çoktan juve li olmuştu appiah. bence fenerbahçe'nin de en büyük eksiği appiah tipinde bir orta sahadır. peki ya appiah arsenal'e transfer olursa ve şükrü saraçoğlunda sahaya çıkıp harikalar yaratırsa ne olacak. josico maymun olmaz mı? buyrun cenaze namazına.
arsenal'in ile ilgilendiği haberin kaynağı goal.com.

5 Eylül 2008 Cuma

''en baba sponsor filmi''

Made in Heaven

62 yıl önce bugün doğmuşsun, ne iyi etmişsin...

* * *
it's a beautiful day
the sun is shining
i feel good
and no-one's gonna stop me now, oh yeah

yazık oluyor !


''F.BAHÇE’NİN yeni yıldızı Daniel Güiza’yı geçen gün görenler büyük şaşkınlık yaşadı. Geçen hafta izin gününde Bağdat Caddesi’nde bir Cafe-Bar’da İspanyol arkadaşları ile birlikte oturan golcü futbolcu, arka arkaya içtiği sigaralarla herkesi hayrete düşürdü. Vatan'ın haberine göre; Geçen sezon İspanya’da gol kralı olan ve F.Bahçe’de henüz resmi maçlarda tek bir gol attığı için biraz sıkıntılı olan Güiza, yaklaşık 2.5 saat kaldığı mekanda 6 bira içerken, birini söndürüp, birini yaktığı 10 sigarayı bitirdi. Çevrede bulunan F.Bahçeli taraftarlar bir yandan İspanyol futbolcuyu izlerken, bir yandan da aralarındaki sohbetlerde “Yazık oluyor. Üst düzey bir futbolcunun bu kadar çok sigara içmesi çok kötü” yorumlarını yaptılar.''

yazıyor milliyette. ben bu tarz haberi anlamıyorum. yahu adam içer bize ne. futbol aleminde çoğununda içtiğine inanıyorum bu sigarayı. 1-2 ay önce berbatov'un sigara içerken çekilmiş görüntüsü var. adam manchester'a transfer oldu. murat özaydınlı rapaiç in bir mekana gidip sigara içtiğinde taraftarlarca tepki gördüğünü ve bundan sıkıntı duyduğunu söylemişti.

haberde 2.5 saatte 6 bira, 10 dal sigara içtiği yazılmış. saydın mı ulan...

4 Eylül 2008 Perşembe

efsanevi futbol programları TELEGOL


yayına başladığı ilk günden bu yana kendisini devamlı geliştiren, zaman içinde yaşadığı yorumcu git-gellerine rağmen her zaman çizgisini korumuş bir programdır. bir dönem kazım kanat, osman tamburacı ve ömer çavuşoğlu bile programın yorumcusu oldular. ama bir 4'lü var ki telegol ü telegol yaptı. bu isimler ali sami alkış, ziya şengül, turgay şeren ve ahmet çakar. program bir ara devamlı olarak ahmet çakar - ali sami alkış kavgalarına sahne oldu. çok ciddi kavgalardı bunlar. yeri geldi ahmet çakar stüdyoyu terk etti, zamanı geldi ali sami alkış programı bıraktı gitti. asıl bombayı turgay şeren'in ''ebesinin .mı'' sözü patlatmıştı. bir programda ali şen ile ahmet çakar'ın ciddi bir söz düellosuna sahne etti. gelişen söz duellosundan sonra ali şen ''seni bu gazeteye ben aldırdım herkes biliyor bunu'' diyerek çakar'a giydirdi. çakar altta kalmadı ''birazcık şerefin varsa beni bu programdan kovdurursun'' demişti. her ne kadar danışıklı dövüşlere sahne olsada bazen ipin ucunun kaçıp ciddiyete dönen tartışmalar yaşandı. tatlı tartışmalardan biri de gökmen özdenak ve ahmet çakar arasında gelişti. gökmen özdenak bülent korkmazı kastederek ''bunlar kaşarlanmış futbolcu'' dedi. çakar'ın '' o zaman sen de eski kaşarsın, doğru mu?'' sözleri unutulmazlar yerini aldı.


bir de programın en büyük eksikliği beşiktaş'ı konuşacak kişi olmamasıydı. beşiktaş için gelen yorumcular dikiş tutturamadı. bunlardan biri de reha muhtar'dı. muhtar sanırım 1 sene programda tutundu. büyük ihtimal kendi isteğiyle gitti ama ondan sonra gelecek olan beşiktaşlı abimiz hem ahmet çakar'ın hem de ali sami alkış'ın yerini doldurdu. adnan aybaba sanki 40 yıllık telegol yorumcusu olarak karşımıza çıktı. ziya şengül'ün sık sık yorumlarını kesmesi, rakip takımların en ufak zaaflarını büyüterek birer santasyon haline getirmesi ile ünlendi. en büyük primi ziya şengül ile olan kavgaları yaptı. ziya şengül'ün yanında başladığı programa, bir süre sonra tırsarak uzaklaşıp karşısına oturarak sürdürdü. diğer kişiler olaylara biraz show havası katmak isteselerde ziya şengül'ün bu yapısı yoktu. adnan aybaba'nın şovmen yapısı ziya şengül'ü çok sinirlendiriyordu. manisaspor'un fenerbahçe'yi 5-3 yendiği maçtan sonra bilirsiniz bi lay lay lay meselesi çıkmıştı ortaya. adnan aybaba ''ne var bunda, gayet masumane eğleniyorlar'' dedikten sonra telefonda bağlı olan hasan ali atasoy (ki bence aybabadan çok da farkı yoktur) ''o zaman ben lay lay lay adnan desem'' sözüne ''hop hop hop terbiyemizi bozmayalım'' diyerek tekrar gönüllerde yer etmişti.


geçen sene ki telegol programı çok kısa sürmüştü. ziya şengül de yoktu program da. bu sene tekrar ekranlara döndü telegol. ziya abi dönmüş fakat bu sefer adnan aybaba yok. tahminim ziya şengül'ün istememesinden kaynaklıdır. pek keyif alamadım ben bu programdan. ileride rayına otururmu bilemem ama hala bir televizyon efsanesi olarak markalaşmıştır telegol.

3 Eylül 2008 Çarşamba

bürokrasi #2


3 gündür sütlüce'de bulunan askerlik şubesine git gel yapıyorum. 1. gün gittim daha binanın içine girmeden 2 saat dışarıda bekledim. bi kaç evrak verdiler doldurduk ettik derken öğle paydosu gelmiş. 1 saat öğle paydosunu bekledim. sonra geçtim sıraya 1 saat bekledim sırada. daha önceden bekliyordum zaten bekleyişleri. her neyse girdim bi damga vurdu içine numara yazdı yarın gel dedi. eyvallah.

ertesi gün gittim. beklemenin sonu yok. askeriyenin öğle paydosu da bir garip. adamlar 12 de öğle paydosuna çıktı. saat 2 de geri geldiler. şimdi sıkı durun mesai bitimi saat 4. ulan 2 saatlik mesai mi olur. 2 saat boyunca 15 tane adama bakmadılar. bende 17. idim. saat 15:45 gibi kapıdan içeri zor attım adımımı. türkiye'nin neresinde olursanız olun eğer kapıdan içeri adımınızı atıyorsanız o işiniz bitmiş demektir. hayır arkadaş bitmedi işim. bakmadılar bana. adam kapatıyorum dedi kapattı. yarın sabah gel çekiyorlar. sıradan bir devlet dairesi değil ki ortalığı karıştıralım kavga edip işimizi halledelim. yarın sabah bir daha gideceğim.

diyor ki memleketine git 2 saatte hallet işini. iyi güzelde ben niye memleketime gideyim. gitsem zaten askeriyenin yolunu bulamam oralarda. ayrıca burada 2 saatlik mesai yi konuşan da yok. ulan 15 kişi anca almışlar içeri bu nasıl çalışmadır. koskoca 1 günü sırada bekleyerek ve hiç bir işimi halledemeyerek eve gelmişim.

sırf bu bürokrasi yüzünen, kıçını kaldırıp işlerini yapmayan devlet memurları yüzünden gram hakkımı helal etmiyorum bu memlekete. her türlü vergimi ödüyorum ama hiçbir işimi zahmetsiz halledemiyorum.

yarın yine gidicem muhtemelen 2 saat sıra bekleyip gereken 1 damga yı daha vurduracağım. sonra gidip muayene olacağım ve aynı sıraya yine gireceğim. bir de fax çekilip 1 gün faxın geri gelmesini bekliyormuşuz. sonra bana 1 sene sonra askere alacaklarını söyleyecekler. bi de onu erkene almak için uğraşacağım. bu hafta içi işlemlerin biteceğini sanmam. sonrada bana vatanını seviyormusun diye soruyorlar. ben böyle vatanı sevmiyorum arkadaş. vatan benim gibi vergisini zamanında ödeyen, her türlü vatandaşlık görevini yapmaya çalışan adamı sevsin arkadaş.

* * *

talento'nun eklentisi:

Massimo
kardeşimin izniyle küçük bir ekleme yapmak istiyorum. Dün aklımda aynı başlıklı bir yazı yazmak vardı, aynı memlekette yaşadığımızdan Massimo yazmış sağolsun.

2 gün önce sürücü belgesi parası yatırmak için vergi dairesine gittim. Saat 11 civarıydı, siesta saatinde yakalamışım. Ortam kalabalık da sayılmaz. Numara sistemi yok ve kimse kimseye "sizin ne vardı?" diye sormuyor. Birini zorla yakalayıp kim alıcak bu parayı dedim, sistem arızalı dedi. Ne zaman düzelir dedim, belli olmaz öğleden sonra uğra dedi. Bu konuşmanın geçtiği noktada duvarda bir tabela asılıydı ve üstünde şöyle bir şey yazıyordu:

"Burada tanıdık aramanıza gerek yok, çünkü burada herkes tanıdığınız..."

arap yağı bol bulunca #2


"Real Madrid Ronaldo'ya 90 milyon Pound ödemeye hazır olduğunu açıkladı. Ancak ben böyle bir oyuncunun transferinin biraz daha maliyetli olacağına inanıyorum, 135 milyon Pound ödemeye hazırım. Eğer dünyanın en büyük takımı olmayı hedefliyorsak bunlar ödenmesi gereken bedeller"

arabın heyecanını anlıyorum ama aç gözlülüğünü anlamıyorum. adam gelir gelmez bismillah çekmeden robinho yu aldı ( ki arapsın bi bismillah çek). zeten geldiğinde takım bi jo kazığı yemişti. kimse mi uyarmıyor bu adamları anlamıyorum. ben futbolcu olsam bu adamın takımına da gitmem. lan herif sanki kafası sallanan futbolcu biblolarından alıyor.