23 Haziran 2011 Perşembe

Brezilyalılar'ın gözüyle Copa America


Copa America 2011 - Intro from Caue Mendes on Vimeo.

Önümüzdeki hafta Arjantinde başlayacak olan Copa America'ya Brezilyalılar sadece idmanda değil, bu ufak çizgi filmlerle de hazırlanıyor. Açıkçası Brezilyalılar'ın espri anlayışı beni pek açmadı desem yeridir. Pembe dizi kovalamalarında fayda var.



22 Haziran 2011 Çarşamba

Selçuk'un ve Cristian'ın yeterliliği

Sezon biter bitmez patlayan transferler ile iyice heyecanlandık. Sonrasında ortalık durulunca imdada basketbol yetişti ve Galatasaray Cafe Crown ile yapılan 6 maçlık mükemmel bir şampiyonluk serisi yaşandı. Sarı-lacivert pencereden bakınca herşey çok güzel gözüküyor. 5te5 ile ilgili birşeyler karalamak gerekirdi ama belki zamanla tek tük yazılarla buna değiniriz. Şu an sadece tebrik etmekle yetinelim.
Gürcan Bilgiç Aykut Kocaman ile röportaj yapmış (burada). Söz transfere gelince pek de taraftarı mutlu edecek görüşler yok. Aykut Hoca, "Selçuk Şahin ve Cristian Baroni çok tartışıldı. Bu takım Selçuk ile Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadı. Cristian'ın kalitesine de güveniyorum. Orta sahamız yeterli" diyor. Ardından "Bu takım 17'de 16 yaptı. Müthiş bir performans gösterip gücünü belli etti. İlk 11'de sayacağımız her futbolcu, milli takımda oynuyor. 4-5 tane milli takım kaptanına sahibiz. Fenerbahçe oyuncularının kalitesinden hiç kuşkum yok, bunun tartışılmasına da izin vermem" diye ekliyor. 
İkinci yarıdaki 17/16 performansı büyük bir başarı. Futbolcuları, teknik ekibi, yönetimi öve öve bitiremeyebiliriz ama kritik maçların, kritik anlarında şansın hep bizim yanımızda olduğunu görmezlikten gelmek hata olur. Selçuk Şahin takımın en eskilerinden. Zirve performansını, dip performansını, büyük maç performansını, vs her türlü maçını izledik, neler verebileceğini çok iyi biliyoruz. Şüphesiz ki çok iyi bir alternatif ama takımı maalesef daha yukarılara taşıyacak, fark yaratabilecek bir pozisyonu yok. Cristian'ın ise iyi bir alternatif olabileceğini bile tartışabilirim. Hele ki yabancı kontenjanı göz önüne alındığında Selçuk bir adım daha öndedir. 
Emre bu sezonki performansıyla parmak ısırttı. Müthiş bir özveri ile oynuyor ama yeri geliyor onun da kötü performans sergilediği tabi ki oluyor. Muhtemel kart sorunu, yaptığı itirazlar nedeniyle zaman zaman oyundan düşmesi gibi eksileri var. Bu anlarda yanındaki ismin biraz daha hücuma destek vermesi gerekir. Cristian bunu asla kotaramıyor, Selçuk'un ise ne kadar kotardığı ortada. 
Aykut Hoca Lass Diarra'nın 15 milyon euro bonservisi olduğunu, 6 milyon euro da yıllık ücret istediğinden dem vurmuş. Takım içi dengelerin bozulacağından alınmasına karşı. Böyle bir transfere ben de karşı olurum. Zaten Lass dediğimiz adamın hâlâ top class takımlarda piyasası var. Gelmesi mucize olurdu. Aynı şekilde Moussa Sissoko'nun da gelmesi mucize. Bunlara takılmamak lazım. Bize gereken Selçuk'tan bir kademe üstün bir defansif orta saha (tabi mevcut sisteme göre).
Ücret konusuna gelirsek, Emre Belözoğlu bildiğim kadarıyla senede 3,5 milyon euro alıyor. Takımdaki diğer üstün meziyetli futbolcular da üç aşağı beş yukarı bu miktarları alıyor. Avrupa'da bu parayı kabul edecek ve Selçuk'tan daha meziyetli defansif orta sahalar mevcut. Röportajın başında Aykut Kocaman'ın verdiği Anelka örneği gibi taraftar da yıldız değil, etinden, sütünden sonuna kadar haz alacağı bir isim istiyor. Şu ana kadar transfer edilen yerli futbolcuların hepsi kadroya derinliği açısından çok önemli isimler. Lakin orta sahada fark yaratabilecek kalitede bir ismin alınması ziyadesiyle yararlı olur. 

15 Haziran 2011 Çarşamba

Beckenbauer&Breitner


Eylül 1984, Franz Beckenbauer ve Paul Breitner... 1983'te futbolu bırakan ikili, Münih Olimpiyat Stadı'nda Bayern Münih-Köln maçını izlerken emekliliğin tadını böyle çıkarıyor.

9 Haziran 2011 Perşembe

Foto Kariyer; Ronaldo Luís Nazário de Lima

(1993-1994) Efsanevi driplingler profesyonel olarak Cruzeiro formasıyla yapılmaya başlandı.

(1994) ABD'de düzenlenen Dünya Kupasında kadrodaydı Ronaldo. O zamanlar henüz 18 yaşında. 

(1994-1996) Ronaldo, PSV formasıyla Avrupa'ya ayak bastı. Daha ilk sezonunda çıktığı 33 lig maçında 30 gol atmayı da ihmal etmedi. 

(1996-1997) Sadece 1 sene izledik Barcelona'da. Ama artık tüm dünya Ronaldo'nun ismini biliyordu. O zamanlar çok sesli sorulmaya başlandı, Ronaldo yeni Pele mi diye. Toplam 49 maç 47 gol...

(1997-1998) Rekor bir ücretle Inter'e transfer oldu. Zamanın parasıyle Moratti, 48 milyar liret saydı Brezilyalı için Barcelona'ya.1997 senesinde de IFFHS tarafından yılın gol kralı ödülünü aldı.

(1998) Fransa 98 Dünya Kupası'nın da en büyük yıldız adayıydı. 4 gol atabildi sadece. Finalde ise oynayıp oynamayacağı büyük polemik konusu olmuştu. Çıktı, oynadı, çok da etkili olamadı. Horoz evinde ötmüştü.

(1997-2002) Sanıyorum her futbolseverin yıkıldığı anlardan biridir. İleride çok çekeceği diz sakatlığının ikinci darbesi... Inter'in Lazio ile oynayacağı maçta aylar sonra sahaya çıkabilecek olmanın heyecanını hissediyordu yedek kulübesinde. Bizse ekran başındaydık. Lippi Ronaldo'yu oyuna sokarken sonradan ne kadar pişman olacağının farkında değildi. Hatırladığım kadarıyla en fazla 10 dakika oynadı. Bir çalım atayım dedi, yere yığıldı kaldı.

(2002) Kore ve Japonya'nın ortaklaşa düzenlediği Dünya Kupası'nda hala sakatlığı ön plandaydı. O ise tam olarak hazır geldi turnuvaya. Golletiyle olduğu kadar saçlarıyla da damga vurdu kupaya. Yarı finalde bizi, finalde de Almaya'yı boş geçmedi. Turnuva boyunca attığı tam 8 golle kariyerini süslerken Real Madrid'den bol sıfırlı teklifi de aldı.

(2002-2007) İlk 'Los Galacticos'un yıldızıydı. 39 milyon euroya gerçekleşti transferi. Takımda sık sık çıkan gruplaşma söylentilerine karşı Fiorentino Perez'in prensiydi. Kiloluydu ama atıyordu. Kendisiyle en çok dalga geçildiği dönemde Manchester United deplasmanında coştu. Old Trafford'da 3 gol atarak takımını ipten almıştı. Real Madrid'deki son 1,5 senesi ise kötü geçti. 2006-07 sezonunun devre arasında Milan'a transfer oldu.

(2006-2008) Milanda ilk sezonunda yarım devre oynayan "el fenemeno", 14 maçta 7 gol attı. Oldu dedik, geri geldi dedik, olmadı, sakatlandı. Ertesi yıl kayıptı. Sezon sonunda da ülkesine döndü.

(2009-2011) Corinthias'a transfer oldu. Ülke rahattı. İlk senesinde ağları yine doldurdu. Ama artık git gide kilo alıyor, beyni ayaklarına hükmetmiyordu. takımın aldığı kötü sonuçlardan dolayı da taraftarların sabrı taşmıştı. Ronaldo gözyaşlarıyla veda toplantısı düzenledi. 14 şubatın arefesinde futbola veda etti.


Son kez araya kaçarken... Önceki gün Brezilya'nın Romanya ile oynadığı hazırlık karşılaşmasında son kez milli formayı giydi. Romanyalı futbolcular çok şanslı olmalı. Böyle bir efsane ile oynama şerefine eriştiler.


4 Haziran 2011 Cumartesi

Futbol kötü, sonuca şükür

Herşeyden önce seyir zevki kötü bir maçtı. Bizse ilk yarı eh işte, ikinci yarı kötü top oynadık. Grupta liderlik imkansıza yakın düzeyde. EURO 2012'ye direk gitmemiz için kalan diğer şart en iyi ikinci olmak. Bu bağlamda baktığımızda, Azerbaycan deplasmanında kaybedilen 3 puandan sonra burada bize gereken bence 1 değil, 3 puandı. Maç sonunda ise 1 puana sevinir durumdayız. Bu sonucu başarısız olarak addetmiyorum lakin oynanan futbol tatmin etmedi maalesef.
Erken bir golle geriye düştük. Ardından yavaş yavaş toparlandık ve kontrolü elimize aldık. Beraberliği de bulunca kısmen rahatladık. Ardından üzerimize gelen Belçika karşısında akıllı kontra ataklarla ikinci golü bulmamız gerekirdi. Bunu yapamadık, geriye çok yaslandık. Pas yapabilseydik rakibi yorardık ama onlar bunu yapınca biz yorulduk. Oyuncu değişikliğinin geç kaldığı çok açık. Kaçan penaltı büyük şans. Kaybetseydik kalan maçlara yine "her maç final" havasında çıkacaktık.
Maç üzerine çok da yazılacak birşey yok. Maç sonunda Hiddink'in açıklamaları var. İlk önce takımın yorulmasını Türkiye ligine bağlamış Hollandalı hoca. "Rakibin oyuncuları Avrupa'nın büyük liglerinde mücadele ediyor. Çok maç yapmaya alışkınlar. Tabii ki onların oynadığı ligler, Türkiye liginden farklı". Hiddink haklı. Her ne kadar sosyolojik açıdan futbolcuların çok maç yaptığını düşünsem de Avrupa'dan bu konuda eksiğiz. Hazır yeri gelmişken Beckenbauer'in 70'li yıllarda verdiği bir röportajda çok maç yapmaktan ve ailesinden çok Netzer'i gördüğü için şikayetçi olduğunu da ekleyeyim.
Hiddink, takımda kalıp kalmayacağı ile ilgili olarak da pek açıklayıcı davranmadı. Kendi ağzıyla kulüp takımları artık beni yoruyor diyerek Türkiye'ye imza atan birinden Chelsea'ye gitmesini beklemezdim. Eğer Hiddink Chelsea ile Türkiye Milli Takımı'nı beraber yönetmeyi düşünüyorsa hiç zahmet etmesin, kendisiyle vedalaşalım.