22 Kasım 2008 Cumartesi

Sende mi Brütüs


dün, yani 21 kasım 2008 günü saat 21:00 seferine yetişmek için 20:55 de otobüsten karaköy'e indim. koşmak adetim değildir. hızlı adımlarla vapur iskelesine doğru yöneliyorum. sadece ben değilim hızlı adımlarla yürüyen, başkaları da var. akbil kuyruğunda sıra var. yalnız milletimiz otomatlara biraz soğuk heralde. ne diye akbil sırası bekliyorsun. gereğinden fazla, tam 3 tane akbil doldurma otomatı var. 10 liralık doldurdum otomattan. turnikeye akbili bastım ve içeri süzüldüm.

içeride cuma günün fırsat bilen kızlı erkekli liseliler var. dünya size güzel saint benoit lılar. belli ki takılmışlar istiklal'de biraz. yoksa o saatte ne arasınlar orada. devam ettim ilerliyorum. ilerliyorum ama nereye. bir şey beni sola doğru çekiyor. tamam burası yüzer iskele ama niye hep sola çekiliyorum. durdum önce sağa baktım, sonra sola, sonra tekrar sağa baktım. evet iskele yaklaşık 15 derece açı ile eğilmiş. sol taraf aşağıda. saatte 21:00 oldu ama vapur ortada yok. normaldir, lodos var bugün. millet sağdaki kapıya toplanmış. belli ki oradan kalkacak vapur. bi 15-20 kişi de sola toplanmış vaziyette. meraklı bir vaziyette yürüdüm sol taraftaki pencereye. iskelenin bir kısmı denizin içine girmiş. iskeleye dalga vurdukça kapının altından su sızıyor epeyce. adamlar, kızlar var kapı önünde. ayakları ıslandıkça gülüyorlar. böylede mal bir milletiz.

ayrıldım ordan sağa, kapıya doğru yöneldim yavaş yavaş. büfeye yetişmek isteyen biri çarptı bana. bu büfeyi de hiç sevemedim. ne bir gazete satar, ne bir dergi. sanki bir ara dergi satıyordu ama yarım saatlik vapur yolculuğu için 5 lira dergiye de vermedim hiç. kahvesini içtim ama. kahve + sınırsız şeker. kahveyle birlikte tost da yemişimdir bazen. zaman zaman da üçgen dardanel ton sandviç. sıkça da papağan kuruyemiş rafına takılmışımdır, fındıklar, fıstıklar. hep baktım, belki daha sonra diyerek hiç almadım fındık, fıstık. ne alanı ne de yiyeni gördüm.

her neyse kadıköy'e gittim. halı saha maçına iştirak edip, bir başkasının arabası ile eve döndüm. yattım, kalktım, interneti açtım bir de ne göreyim. iskele batmış ulan. koca iskele batmış dostlar. lodostan şundan bundan bahsediyorlar. ne lodosu ya. bu iskele eminim ne lodoslar gördü. geçen sene olsa gerek, ceviz gibi sallandığımı bilirim vapurda. rüzgar öyle bir denizi coşturmuş ki, kimisi dışarıda vapura çarpan dalgalarla bereber oovvv uuvvv çeker, kimisi kusardı. dün böyle insanlar yoktu vapurda. efendi efendi gittik kadıköy'e. suçu lodosa atmasınlar. suçlu belediyedir. iskelenin görününen tarafı güzel hoş da, ya içi, iç aksamı. belli ki bakım yapmamışlar.

iskele batmış, belki de içinde 3 otomat ile birlikte ve benim 10 liramda hala o otomatta iken. iskele batmış, içinde onlarca akbil turnikesi ile. iskele batmış, belki de veznedeki paralar ile. iskele batmış, benim verdiğim vergilerle alınıp, yere vidalanan koltuklar ile. iskele batmış, içindeki büfe ile. büfe de ki colalar, tostlar, sosisler, üçgen dardanel ton sandviçler, nescafeler ve nescafe otomatı ile birlikte. iskele batmış, hatıralarım ile.



5 yorum:

Sencer Yücel dedi ki...

dün saat 3 gibi buradan kadıköy'e geçtim. bilsem döner bir daha bakardım...

ug dedi ki...

o değilde, şaka maka koca iskele battı lan

ziggytheking dedi ki...

en son mayıs ayında şampiyonluk için EsEs formalarımızla geçmiştik Karaköy'den. harbiden üzüldüm la ben şimdi

UzunPaslar dedi ki...

güzel yazı; kötü ve hatta çirkin olay.

Adsız dedi ki...

Vay be eşimle buluşmak için amma kullanırdım o iskeleyi. Ben İstanbullu değilim de. Hakikatten benimde anılarım battı yahu. Çok üzüldüm. Çokta hüzünlü yazmışsın yoksa üzüleceğim yoktu:D Empoze etmişsin resmen hüznü yazıya..
Şaka bir yana Eline sağlık çok hoş olmuş