
ümit özat'a buradan geçmiş olsun diyorum. talento'nun da geçmiş olsun dileklerini iletiyorum. talento'nun bir mesajı da mondragon'a var, ''allah kavuştursun''.



Bu transfer sezonunda Fenerbahçe yönetiminin Villarreal seferlerinin sonuncusu oldu Jose Joaquin, namı diğer Josico. Bu takımdan transfer yapmak için bu kadar uğraşılmasının nedenini merak ediyorum. Josico nasıl bir futbolcudur, çevremdeki hemen hemen herkes gibi ben de tanımıyorum. İsmini beğendim, bu nedenle başlığa direkt adını yazdım. Fikir sahibi olmak için girdiğim Ekşisözlük'te 33 yaşındaki bu futbolcu için Fenerbahçe'ye transfer olana kadar girilmiş entry yok, ki bu bile endişe konusudur benim için. Faydalı olur ya da olmaz, görücez. Ama kulüp için prestij kaybı bir transfer olduğuna inanıyorum. Mutlaka büyük bir isim getirsinler demiyorum ama en azından umut vaat eden bir genç gelseydi, ona göre beklentiye girseydik. Neticesinde oldu ya da olmadı derdik. Kısacası yeni transfer, yeni heyecan. Hayırlı olsun camiaya...
Sezonun ilk yüksek tempolu ve önem taşıyan karşılaşmasıydı bu akşam izlediğimiz. Şampiyonlar Ligi'ne kalmak ve o lacivert fondaki müziği dinleyecek olmanın vereceği hazzı düşününce daha da önemli bir hal alıyordu bu maç. Başlangıcında yapılan organizasyon da hem takımı hem tribünleri havaya sokmaya yetti. Takımların sahaya çıkmasıyla beraber sergilenen koreografinin altında 'The Show Must Go On' çalıyordu ki bu zamana kadar tribünde en keyif aldığım organizasyon oldu.
Maça gelince; Fenerbahçe, Gaziantepspor maçı sonrası beklenenden oldukça iyi bir şekilde başladı. Tabi son lig maçına göre beklentiye girmek çok mantıklı değil ama insanlar ister istemez tur için endişelenir olmuştu. Üstüne bir de Edu ve Emre'nin sakatlıkları eklenince endişe arttı. Ama beklenenin aksine kendine güvenen ve rahat bir futbol oynamaya başladı Fenerbahçe. Semih faktörü önemliydi tabi. Sakat olmasına rağmen ileri ucu organize ediyor ve kanatlardan gelen akınlarda pozisyon arıyordu. Güiza ise kimine göre "Kezman'dan farksız" kimine göre ise "kumaşı iyi" bir futbolcu. Bana göre ise inanılmaz yetenekleri olmayan fakat çok faydalı bir oyuncu. Kezman'dan farklı olarak daha dirençli ve top kontrolü daha iyi. Belki biraz daha zeki. Bu ikiliyle hücum
da büyük sıkıntılar yaşamayacağımız ilk dakikalarda belli olmuştu. Partizan takımı da büyük tehlikeler yaratamıyordu zaten kalemizde. Sıklıkla kanattan geliştirmeye çalıştığımız ataklarda işler taraf çoğunlukla sağ kanattı. Zira takımın bugün için tartışmasız en kötü ismi Uğur'du. Sevilla maçlarının kredisini fazlasıyla kullandığını belli ediyor, "başkanım beni değiştir" dercesine oynuyordu. Kazım ise bilinen laubaliliğinde ama az çok işini yapar haldeydi. Gökhan'la beraber bugün daha çok yardımlaştılar. Zannımca MTK maçlarından sonra birileri şahsi oyunu konusunda kendisine çok sevecen şeyler söylememiş. Carlos ise sol kanadı elinden geldiğince çekip çevirme çabasında, bunu yaparken kötü oynayan Uğur'u da harcamama konusunda özenliydi. Fırsat buldukça Uğur'a pozisyon yaratmak istiyor ama Uğur'un döktüklerini toplama konusunda uzmanlaşıyordu. Ortada sahanın en iyisi olan Alex yeni yerine kendini alıştırmış gibiydi. Kanatlarda Kazım ve Uğur'un yavaşlattığı takımı atağa kalkarken hızlandırma çabasındaydı Alex ve Maldonado ile oldukça iyi yardımlaştı. Maldonado ise bugüne kadar izlediğim en olumlu oyunlarından birini sergiledi. Yine güvenilir paslardan yana fakat daha çok atak yönüne doğru. Birkaç uzun mesafeli ara pası denemesinin yanında ceza sahasının dışından çok iyi bir de şut denemesi oldu kalecinin kurtardığı. 2 arapası 1 şut bahsedilmeye değer şeyler değil gibi görülebilir ama benim şu ana kadar izlediğim Maldonado için gerçekten
bahsedilesi. Defans hattı ise az çok bildiğiniz gibiydi. Gökhan ve Carlos defansif yönde üstlerine düşeni yaptılar sayılır birkaç küçük hata dışında. Yasin başlarda bir kaç kritik daha yapsa da saç baş yolduran adam değildi. Gerçi 2 yıldır hocalar o bölgede neden Önder'i oynatmaz anlayabilmiş değilim ama değişmeyecek gibi. Lugano, yanında Edu'yu özlüyor gibiydi. Volkan ise hatasız oynadı, golde hatası yoktu. Oyuna sonradan giren Önder'in ortasahada oynaması Aragones'in yönetime bir mesajı gibiydi bana göre. Onun için pek değerlendirilecek yanı olmadığını düşünüyorum. Gürhan gayet hırslı ve hevesli. Ama zaman zaman acemice davrandığı oluyor, top rakipteyken ve uzaktayken nerde duracağını pek kestiremiyor. Deniz ise son dakikalarda girdi ve pek bişey anlamadım, yanlış görmediysem saçını kestirmiş.
Netice itibariyle maç sonunda turu atladık ve Şampiyonlar Ligi'ne kaldık. Takımlar soyunma odalarına giderken de beklenen oldu ve stadda 'Disko Partizani' çalmaya başladı. Duruma sinirlenen Partizan taraftarı polis barikatlarının da verdiği güven duygusuyla tel örgülerin dibine giderek Fenerbahçe'li taraftarlara "bittiniz siz" tribi yaptılar. Bizimkiler onlara Türk, onlar bizimkilere Sırp bayrağı açtı. Sonrasında ne oldu bilmiyorum, staddan çıktığımda "Türkiye Türkiye" seslerini duyuyordum dışarda.
* * *
Son olarak bugün Genç Fenerbahçeliler'in bulunduğu Maraton üst tribününde hayata geçirilen bir uygulamaya tanık oldum. Staddan dönerken serviste duyduğum kadarıyla bu tribündeki taraftarlara sarı ve lacivert bileklikler hazırlanmış. Kill For You'nun bulunduğu bloktakilere lacivert, Genç Fenerbahçeliler'in bulunduğu bloktakilere sarı bileklik takılıyormuş maç öncesi (tam tersi de olabilir). Buna göre kendine ait olmayan bölümde maç izlemeye çalışanlar tespit ediliyormuş. Aziz Yıldırım'ın bu konuda bu kadar teferruatlı çalışacağını tahmin etmiyordum, işin sonucu nereye varacak merakla bekliyorum. Bu arada bu bahsettiğim tribünde maç izleyen arkadaşlar varsa uygulamanın detaylarından bahsederlerse sevindiririm.

son 5 sezonda fenerbahçe'nin en son para kazandığı oyuncu anelka(anelka'dan önce hatırı sayılır bir para moldovan kazandırmış kulübe). aldığımızdan daha iyi bir rakama satabilmişiz anelka'yı. onun dışında ki tüm oyuncuları bedelsiz yollamışız. bunların içinde çok büyük rakamlara gidebilecek isimler de var. mesela aurelio ve tuncay. bu 2 isim kapıyı en az 10 milyon euro dan açabilecek isimlerdi. bunun dışında bir appiah gerçeği var ki tam bir rezalet. tüm tekliflere rağmen appiah yollanmadı (ki bence iyi yapıldı). şu an serbest ve kulüp arıyor. appiah'a sahip çıkılsa şu an kulüpte olurdu. madem bedelsiz yollayacaksın 1 sene boyunca tut takımda bak performansına. servet çetin kardeş kulübe! bedava verildi. üstelik 2 ay önce sözleşme yapıdıktan sonra. adam şimdi 5 gün sakatlansa tüm türkiye'de kriz oluyor.
işin kötü yanı yolladığın oyuncuların yerlerine yenisini alamamışsın. bir inat uğruna aurelio'yu kaybetti fenerbahçe. yerine oyuncu alınmadı. aynı şekilde tuncay bedelsiz ayrıldı. yerine oyuncu alınmadı. serdar kulbilge gitti. yerine oyuncu alınmadı. bir tek appiah'ın yerine emre alındı diyebiliriz. ee şimdi bu takımın sol kanadı 1 maç iyi 3 maç kötü uğur boral'ın eline kaldı. üstelik uğur boral tuncay gibi santrafora yardımcı role giren biri de değil. mevcut sistemde ki çoğu oyucunun alternatifi yok gibi. galatasaray'ın uefa kupasını kazandığı sisteme dönüş yapmak istesen, yani çift forvetin arkasına alex, onunda arkasına 3 oyuncu koymak istesen sağ iç te oynatacağın oyuncu yok (ön libero maldonado/selçuk, sol iç emre). burak'tan ne olur peki? bilmiyoruz daha, zaman gösterecek. yılmaz vural burak'ı çok övenlerden. ön libero dahil orta sahanın her bölgesinde oynar diyor. oynasın başımızın üstünde yeri var zaten.
velhasıl kelam yönetim bugün açıklama yaptı. transfer bitmiştir. bu sene takımdan çok da ümitli değilim. yine de şampiyonluğu son maçlara kadar kovalar fenerbahçe ama hem beşiktaş hem galatasaray sağlam geliyor gibi. aragones'ten ise aziz yıldırım'ın getirdiği 10 küsür hocadan daha ümitliyim. seneye aragones'in yapacağı transferler fenerbahçe'ye 2. bir çağ atlatabilir.
Galatasaray resmi duyuruyu yaptı, 28 Ağustos Perşembe günü İstanbul'da olacakmış Baros. Yıllardır Fenerbahçe'yle adı geçer ve gelsin artık derim bu adam için. Bir Fenerbahçeli olarak Galatasaray'ın son birkaç yılda kıskandığım tek transferi oldu kendisi. Hayırlı olsun diyicem ama olursa fena olur. Onun için takılsın kendince. Zaten son Avrupa kupasında izlediğim kadarıyla hala kelle kulak yerinde oynuyodu, hala adam geçip tehlikeler yaratıyodu.


Son zamanlarda sinirlerimi bozan bir mevzu bilim adamlarının Mars'ta su bulma çabaları. Mars'ta suyun bulunmasını hayat belirtisi olarak görüyorlar. Ama hangi hayatın? Belki ordaki hayat su içmiyor, yıkanmıyor. Belki su oralarda hayati tehlike taşıyor. Bu da yetmezmiş gibi geçenlerde bir gazetenin arka sayfasında, Phoneix adlı robotun Mars'ta yaşamı olumsuz etkileyecek bir kimyasal bulduğu, bunun da Nasa'daki yetkililerin umutlarını azalttığını ve morallerinin bozulduğunu okudum. İnsanların gözünde belli karizması olan adamlarsınız, yakışıyor mu size? Sana zararlı olan ona değildir belki, ordakiler alışıktırlar belki böyle kimyasallara. Belki bi Marslının güneş yağıdır o. Mars'ta insan arıyorlarsa bilemem ama azaltarak bitirsinler artık şu saçma çabayı.
Efendim malumunuz olimpiyat haftasındayız. Olimpiyat iyidir hoştur, eğlencesi boldur, tribi vardır. Bir de olimpiyatlarda halter sporu icra edilmektedir ki ülkemizin güreşle birlikte gururu olan bir daldır bu. Peki nasıl oluyor bu halter işi? Silkme ve koparma olarak 2 kategoride yapılıyor. Silkmede ağırlık nispeten daha fazla ve halteri 2 hamlede kaldırıyorsun. Koparmada ise gelip Allah ne verdiyse asılıyorsun, kaldırdın kaldırdın, kaldıramadın 2 hakkın daha var. Netice itibariyle 3 hakkında ne kadar ağırlığı gözün kesiyorsa kaldırmayı deniyorsun. Zaten sporcunun kaldıracağı haltere bakarken ne yapacağı az çok belli olan bu spor dalında heyecan, sporcunun yarım saniyelik ıkınma sesini kapsıyor. Neticesinde kaldırdıysa alkış, yoksa omza havlu. Kimsenin ayrı stili yok, kaldırıyor ya da kaldıramıyor. Bütün olay; sıradaki gelsin...



Bugün akşam saatlerinde aldığımız bir haber doğrultusunda Marcos Senna'nın Fenerbahçe ile anlaştığını öğrenmiş bulunuyoruz. Resmi imza ve duyuru için yabancı kontenjanının açılması bekleniyor. Camiaya hayırlı olmasını diliyoruz... 



karagümrük kaptanı oktay ve etimesgut şekerspor kaptanı sergen






bud emmiye ne olmuş yaa




Gün itibariyle 10 günlük bir tatile çıkıyorum. Midemi bozmuşum ve inceden ateşim var, antibiyotik tedavisine başladım. Doktorun söylediğine göre MTK maçı öncesi yediğim köfteden olmuş. Gece gece Novalgine iğneyi çaktı, frikik kullanamaz duruma soktu beni. Sabahın köründe de kalkıp direksiyon sınavına gittim. Böyleyken böyle, bu tatil kokteyl yerine sandozlarla geçecek gibi. Umarım geldiğimde Fenerbahçe uygun bir transfer yapmış olur.