2 Haziran 2010 Çarşamba

Schuster Gelirse...


Gelmeme ihtimali var mı bilmiyorum. Menejeri sözleşmenin imzalandığını söylüyor. Beşiktaş henüz doğrulamadığından bu temkin. Yine de biz geliyormuş gibi değerlendirelim. Beşiktaş sağ gösterip sol vurmanın büyüğünü yapmak üzere. Sen git, Mustafa Denizli ile sözleşme yenile, Quaresma transferini kovala, aynı gün içinde Schuster haberi çıksın.

Öncelikle Mustafa Denizli'nin gidişini tartışmak lazım. Geldiği sezon beklenmedik bir özgüvenle Beşiktaş'a 2 kupayı kazandırdıktan sonra misyonunu tamamlamış bir hoca olarak ayrılmak istediğini belirtmişti Mustafa Denizli. Zaten sözleşmesi de sezon sonuna kadardı. Fakat Yıldırım Demirören'in ısrarı üzerine 1 sene daha kalmayı kabul etti. Buraya kadar her şey gayet normal. Ama bir sonraki adım enteresan denebilir. Bu sezonun sonunda ise Beşiktaş yönetimi Mustafa Denizli ile sözleşme yenileme konusunda anlaştı ama Denizli futbolcuların alacakları ödenmeden sözleşmeyi imzalamayacağını söyledi. Yönetim ise maaşlarla ilgili teminat yerine yeni hoca arayışına koyuldu. Yeni hoca arayışının tek nedeni bu mudur bilmiyorum ama olayların gelişimi beni başka bir neden için ikna etmiyor. (Ben bu yazıyı yazarken Beşiktaş'ın Mustafa Denizli ile sağlık sorunları nedeniyle yollarını ayırdığı duyuruldu.)

Gelelim Schuster'e... Menejerinin söylediklerini doğru kabul edersek Schuster Beşiktaş'ta nasıl karşılanır ve ne kadar katlanılır, önemli olan bu. Öncelikle muhtemelen haberi duyan herkesin aklına ilk anda Vicente Del Bosque gelmiştir. Real Madrid'den başarılarla gelen büyük bir futbol adamı ve Beşiktaş'ta tam da başarıyı yakalamaya başlamışken gönderilmesi... Öyleyse Del Bosque nerden kaybetti ve Schuster bu kayıpları ne kadar karşılayabilir onu bir düşünelim. Türkiyede bir yabancı teknik direktör olarak, futbol geçmişiniz, futbol anlayışınız ve futbol dünyasındaki intibanız ne olursa olsun sezon başında yapacağınız başlangıç, sonrasında ne çekilde şekillenirse şekillensin kaderinize bir şekilde etki ediyor. Del Bosque ilk olarak ağır başlangıçtan kaybetti. Öyle ki başlangıçta yarattığı algı öyle etkili oldu ki gönderildiğinde ligde 11 maçlık bir galibiyet serisini devam ettiriyordu ama kupada Konyaspor'a elenmişti. Sonrasında çok konuşmazdı bu beyefendi. Hakemler veya başka dış etkenler hakkında hiç. Takımının eksiklerinden bahsederdi normal olarak, fakat normal karşılanmazdı bu. Hatta takımın kötü yanlarını spor kamuoyunun gözünün içine sokmaktan başka işe yaramazdı bu öz eleştirileri. Tabi ki sivri bir adam da değildi, efendiydi. E doğruya doğru, biraz bizden biri, Anadolu'nun bağrından kopup gelmişti adeta. Hal böyleyken gönül rahatlığıyla gönderildi de, paranın sorun edilmeyeceği düşünülerek. Tabi ters tepti, ayrı konu. Herneyse... Schuster diyorduk. Bernd Schuster, bir yabancı teknik direktör olarak bu "eksiklikleri" ne kadar karşılar?

Sondan başlayalım. Öncelikle Bernd Schuster'in şekli şemali yerinde. Buralarda algılandığı şekliyle karizmatik de diyebiliriz. Schuster'in oyun anlayışına gelince, yıllarca İspanya'da çalışmış olmasına aldanmamak lazım. Kendisi gösterişsiz ama başarı getiren Alman futbolunu çalıştırdığı takımlara iyi bir şekilde uygulayabilmiş ve bir adam. Zaten son dönemde ülkesi dışında önemli takımları çalıştıran tek Alman teknik direktör Schuster. Beşiktaş'ın da mevcut kadrosuyla aslında ihtiyacı olan biraz bu. İyi bir kadroya sahip olmasına rağmen sezon boyunca 2 maç üst üste aynı kadroyla maça başlamamış Beşiktaş'a oyun kimliği kazandırabilecek olması kendisiyle ilgili en önemli artı olur. Söylemlerine gelirsek, zaman zaman ülkemiz medya ve taraftarının kaldıramayacağı kadar dürüst olabiliyor. Zira Real Madrid'deyken ligin son haftalarında aldığı bol gollü bir Sevilla mağlubiyetinin ardından, bir sonraki hafta oynayacakları Barcelona maçıyla ilgili olarak "Önümüzdeki hafta Barcelona'yı yenmemiz mümkün değil, bu onların sezonu" şeklinde verdiği demeç Madrid ekibindeki son demeci olmuştu. Schusterin bir başka artısı ise teknik direktörlüğünün yanında futbol kariyerinin de parlak olması. Almanya'da Köln ve Leverkusen, İspanya'da Barcelona, Real Madrid ve Atletico Madrid forma giydiği kulüpler. Hem futbolcu hem de teknik direktör olarak uluslararası bir itibara sahip olan Bernd Schuster, Beşiktaş için kötü seçim değildir bana göre. Risklidir o ayrı.

Sonuç olarak Schuster gelirse takımı belli bir forma sokana kadar sabretmek lazım. Zira Beşiktaş'ın tam olarak ihtiyacı olan bu. Genel hatlarıyla kadrosu da kötü değil. Eksikleri ise bariz, tamamlanması zor değil. Gelen adamın nasıl biri olduğunu bilerek beklenirse oynattığı futbol açısından Beşiktaş taraftarının canını sıkmayacağını düşünmüyorum.

2 yorum:

TA dedi ki...

Schuster ile delbosqe karşılaştırması hatadır.delbosqe real madridden başka bir yer görmemiştir beşiktaşa gelene dek. yani rijkaard gibi ''bolluk lüx'' içinde teknik adamlık kariyeri yaşamıştır.ama Schuster getafe gibi düşük bütçeli bir takıma oynattığı futbol ile yükselmiş ve real madride geçiş yapmıştır.teknik adam alırken öncelikle dikkat edilmesi gereken şey hangi başarıları kazandığı değil varsa bir başarısı hangi takımlarla elde ettiğidir.aragones,rijkaard,delbosqe aynı familyadan ama Schuster öyle değil.daha düşük profilli takımlarda futbol anlamında başarılı olduktan sonra real madride geçiş yapmıştır.orada da bir şampiyonluk görmüştür.realin son şampiyonluğu.zaten o sezondan sonra başka bir takım olan barca karşısında duramamıştır doğal olarak.pozitif futbol oynatan bir teknik adam.bunu küçük takım getafede başarması önemli bir detay.beşiktaş için çok doğru tercihtir.

Sencer Yücel dedi ki...

Del Bosque ile karşılaştırma sadece ikisinin de Real Madrid kanadından gelmesindendir. Sonuçları bence de farklı olacaktır gerçekleşirse.