8 Eylül 2010 Çarşamba

Türkiye 3 - 2 Belçika


Belçika ile oynanan maçlardan ben her zaman korkmuşumdur. 30 Nisan 1997 yılında Belçika ile oynanacak maçtan 3 gün önce Hollanda'yı Bursa da yenmiş, kendine güveni tam bir milli takımımız vardı. Oktay tüm zamanların gelmiş geçmiş en güzel kişisel gollerinden birini Belçika'ya atarken, Luis Oliviera 3 gol birden atarak Dünya Kupası umutlarımızı kırıyordu. O maçtan sonra her ne kadar Euro 2000 grup maçında evsahibi Belçika'yı yendiysek de, yine bir Dünya Kupası eleme grubunda eşleştiğimiz rakibimizi 2 maçta da yenmeyi başaramadık (evimizde 1-1, deplasmanda 2-0). Açıkçası benim maç oynanmadan ufak bir korkum vardı. Bunun üzerine Fellani, Hazard, Van Buyten, Kompany, Lukaku, Dembele gibi isimleri ile yükselişte olan Belçika futbolu da eklenince, kazanma umudum azdı.

Türkiye Milli Takımı maça Onur - Sabri, Ömer, Servet, İsmail - Aurelio, Emre, Selçuk İnan, Hamit, Arda - Tuncay 11'i ile çıktı. Santraforsuz bu takımın neler yapacağını merak ediyordum. Özellikle de Tuncay'ın Van Buyten-Kompany ikilisine neler yapacağı önemliydi. Maç başladıktan 10 dakika sonra Selçuk İnan-Emre ikilisinden biri fazla olduğu anlaşıldı. Selçuk İnan (Çok beğendiğim bir isim olmasına rağmen) orta sahadaki pas trafiğine hiçbir şekilde olumlu katkı sağlayamadı. Takım olarak, sanırım biraz da rakipten korkarak, ayağa oynayıp, Tuncay'ı sarkıtmayı düşünen bir yapıdaydık. Tuncay maç boyu klasik mücadelesini ortaya koydu. Kompany'e ikincisi dolaylı yoldan da olsa 2 sarı kart göstertmeyi başardı. Tuncay'ın asıl performansı 2. yarıda Semih'in yanına gelmesiyle arttı. Elimizde fazlasıyla forvetimiz bulunmasına rağmen safkan golcü olarak sadece Semih var. Kadroya alınmayan Mevlüt de sadece golcü çerçevesine sokabileceğimiz bir oyuncu değil. Arda maçın bir bölümünde mükemmel, bir bölümünde sönük kaldı. Bu normal birşey. 90 dakika harikalar yaratmasını bekleyemeyiz. Top dışında başka şeylerle ilgilenmedi. Çok olumluydu. Hamit ise en fazla güveni veren isimdi. Gurbetçileri milli takıma kolay adapte edemiyoruz. Milli takımın huyu çok farklı. Ülkedeki kaos ortamı gibi top oynuyor. Yediğimiz goller de attığımız gollerde süpriz değil. Hiddink'in çözmesi gereken sorun bu. O da bunu başarmak istiyor ama aldığımız galibiyet yine bir kaos futbolunun galibiyetiydi.

Duran toplar benim 26 yıllık yaşantımda sık sık duyduğum, ülkenin de cumhuriyet tarihinden beri konuştuğu bir mevzu. Herkes kanayan yaramız der durur. Alt yapıdan çözmemiz gereken meseleyi hala çözebilmiş değiliz. Çözmek için çalışan var mı, gerekli önem gösteriliyor mu bilemem. Sırf bu yüzden Sinan Bolat değerlendirilebilir. Bu ülke bir tane daha Tuncay, Semih, Emre, hatta Arda yetiştirebilir ama altyapıda gerekli özen gösterilmez ise stoper ve kaleci yetiştiremez. Volkan Demirel, Rüştü, Onur, Hakan çok iyi kaleciler ama hataları ortak. Bunların içinde en şanslısı Onur. Çünkü Şenol Güneş gibi bir hoca ile çalışıyor.

Biz bu kaos futbolu ile herkesi yenebilme potasiyeline sahip oldumuz kadar, hepsine de yenilebilme potansiyeline sahibiz. Yenebiliriz çünkü Arda çıkıyor, Hamit çıkıyor, Tuncay çıkıyor, Emre çıkıyor, Semih çıkıyor, eskiden Nihat çıkardı. Yani bir şekilde rakibin hatasını affetmeyen bir pozisyon buluruz. Peki ya bizim hatalarımız? Bizim hatalarımızı Kazakistan dan hallice olan herhangi bir takım değerlendirebiliyor. Kısa vadede çözüm beklemek hata olur. Hiddink uzun vadede bunu değiştirebilir. Beklememiz gerekiyor.

Hiç yorum yok: