8 Nisan 2010 Perşembe

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Maçları

Şampiyonlar Ligi kulüpler düzeyinde futbolun en iyi oynandığı organizasyondur. Hatta ben bunu oturur ciddi ciddi Avrupa Şampiyonasıyla, Dünya Kupasıyla kıyaslarım. Milli düzeyde oynanan turnuvalara göre artıları da vardır bence. Bu daha kapsamlı tartışılabilecek bir konudur. Sadece nazarımdaki önemine dikkat çekmek istedim. Her yıl bu mevsimde muhteşem maçlar izliyoruz. Yine çok güzel 4 maç izledik. Ekran karşısına oturduğunuza pişman olmuyorsunuz.

İngilizlerden başlayalım. Yakın geçmişte yarı finalde 3 İngiliz takımı varken şimdi hiç yok. 2002/03 sezonundan beri ilk defa İngilizler Şampiyonlar Liginde yarı final göremeyecekler. Bunların uzun uzun detaylandırılmasına gerek var mıdır? Bence yoktur. Liverpool tek olarak ele alınabilir belki ama Manchester United bildiğimiz Manchester United, Arsenal bildiğimiz Arsenal'di bu sene. Arsenal'in şansızlığı Barcelona ile eşleşmesiydi. Manchester'ın şansızlığı ise Rafael'in gördüğü kırmızı karttı. 2-1 yenildiğin maçın rövanşına çıkıyorsun ve ilk 7 dakikada 2-0 öne geçiyorsun. Dakikalar 41'i gösterdiğinde 3-0 öndesin. Başka ne istersin ki... Daha da önemlisi 42. dakikada kaç kişi United 2 gol yer ve elenir diye düşünür ki... Oliç çıktı sahneye ve 43. dakikada umutları yeşertti. 50. dakikada Rafael kırmızı kartı görünce bir takıma hayal kırıklığı, diğer takıma moral geldi. Budur zaten futbolun güzelliği. Tüm emekleriniz 1 hata ile heba olabiliyor. Arsenal'e gelirsek; Barcelona önünde her iki maçta da yapabileceklerini yapmaya çalıştı. Elinden geldiğince, gücü yettiğince mücadelesini sürdürdü. Barcelona ve Man. Utd. dışında eşleşebileceği her takıma karşı benim favorimdi zaten. Aslında politikasını pek tavsip etmem ama dünya gözüyle böyle bir takım görmenin mutluluğunu da yaşıyorum.

Bayern'i ise yarı finalde görmek güzel şey. Gerçekten özlediğim bir takımdı. Elber'i, Effenberg'i, Kahn'ı, Bassler'i, Ze Roberto'yu, Salihamidzic'i, Lucio'yu, Hitzfeld'i,.. vb hiç unutamam. Şampiyonlar Ligi deniyorsa Bayern'in adı geçmelidir. Man. Utd.'yi inançları ile yendiler. Her iki maçta da geride gelip skoru kendi lehlerine çevirmeyi başardılar. Bu sene şansları da yaver gidiyor. Muhtemelen finale kadar uzanacaklar.

Mourinho'ya ise bu sefer ekmek çıkmadı. Karşısında atışacağı, ver-kaç yapacağı, orta keseceği isim yoktu. Molada saydım ben onu. En sessiz çeyrek final mücadelesine imza attılar. Bu sessizlikte hazırlanmıştır mutlaka Barcelona'ya. Porto döneminde Real Madrid ile oynayacakları maç için asistanları ile nasıl hazırlandıkları yazılmıştı kitabına. Allem edip kallem etmişler ve Real Madrid'i durdurmanın taktiğini bulmuşlar ama kadroyu saydıklarında 12 kişi çıkmış karşılarına. Doğal olarak yenilmişler. Şimdi karşılarında Barcelona var. İlginç bir maç olacak.

Barcelona ise kupanın mutlak favorisi. Seneye de favorisi olacaktır. Belki uzun yıllar en büyük favori kalacaktır. Belki de dünyanın gelmiş geçmiş en iyi takımına tanıklık ediyoruz. Bir takım daha iyi oynayabilir mi acaba bilmiyorum. Tüm oyuncuları Messi alçakgönüllüğünde olursa olur ancak. Bir futbolcu bu kadar iyi olacak ve bu kadar da alçak gönüllü olacak, takdir edilesi bir davranış.

Fransızlar ise yarı finali garantilemişti. Gönlümden geçen Bordeaux idi. Lyon bugün 1-0 yenilmesine rağmen geçti turu. Man. Utd.-Bayern maçı 2-0 olunca açtım Bordeaux-Lyon maçını. İlk yarının son 30-35 dakikasını izledim. Sağlam baskı kurdular. Golü atacakları belliydi. Nitekim ilk yarıyı da 1-0 önde kapatmayı başardılar. İkinci yarıda da baskılı oynamışlar ama kaleciye takılmışlar (bknz). Gönlüm sene başından beri Bordeaux'daydı. Kanımca hakettiler de yarı finali. Lyon'un çok daha iyi kadrolar gördüğü ve çok daha iyi futbol oynadığı günler oldu. Onlar da daha önce haketmişti. Sanırım adalet bu yönden işledi.

Tahminim Bayern ile Barça'nın final oynayacağı yönünde.

Hiç yorum yok: