1-Borislav Mikhailov(K), 2-Emil Kremenliev, 3-Trifon İvanov, 4-Tzanko Tzvetanov, 5-Petar Houbchev, 6-Zlatko Yankov, 7-Emil Kostadinov, 8-Hristo Stoitchkov, 9-Yordan Letchkov, 10-Nasko Sirakov, 11-Daniel Borimirov, 12-Plamen Nikolov, 13-İvailo Yordanov, 14-Bontcho Guenchev, 15-Nikolai Iliev, 16-Ilian Kiriakov, 17-Petar Mitharski, 18-Petar Alexandrov, 19-Georgi Georgiev, 20-Krassimir Balakov, 21-Velko Jotov, 22-Ivailo Andonov... Teknik Direktör; Dimitar Penev.
Bir çok oyuncusu yurt dışında koşturan bu cengaver takımın özellikle hücum gücü dikkat çekiyordu. Teknik direktör Dimitar Penev'in Kostadinov, Stoichkov ve Luboslav Penev ile kurduğu forvet hattı çok tehlikeliydi. Bu 3 ismi de CSKA alt yapısından çıkarıp işleyen hoca Penev'dir. Kostadinov sağ açıkta, Stoichkov sol açıkta, Luboslav Penev'de santrafor mevkiğinde oynuyordu. Hepsi de yeteneklerine oranla çok iyi yerlere geldiler. Stoichkov Barcelona'da, Kostadinov Porto'da, Luboslav Penev'de Valencia'da oynuyordu. Luboslav Penev aynı zamanda Dimitar Penev'in yeğenidir. Yeğen Penev elemelerde forma giymişti ama kupada öncesi büyük bir tradeji yaşadı. Kendisine kanser teşhisi konulmuştu ve Dünya Kupasında forma giyemeyecekti. İlk 11 de yerine 1986 Dünya Kupasında da oynayan Sirakov monte edildi. Orta sahada da önemli isimler vardı. Letchkov Hamburg'da, Balakov ve Yordonov Sporting Lizbon'da, Borimirov Levski Sofya'da oynuyordu. Takımın defansı da önemli isimlerden kuruluydu. 1986 Dünya Kupasında oynamış bir diğer isim kaptan kaleci Mikhailov'du. Mikhailov'un babası da milli takımın kalesini korumuş biridir. Defansın en önemli ve dikkat çeken isimlerinden biri de İvanov. Sakalı ve saçları ile daimi ilgi odağı olmayı başarmış bir oyuncuydu. Onu da alt yapıdan işleyen hoca Penev'dir. Avrupa'da işleri pek yolunda gitmese de milli takımın en önemli oyuncularından biriydi. Çabuk, temiz top kapan ve hücuma da destek veren bir yapısı vardı. Uzaktan attığı sağlam şutları vardır. Yine defansın önemli isimlerinden biri defansif orta saha Yankov'du. Letchkov ve Balakov'u geçen topları o toplar, defansa da önemli katkılar yapardı. Bulgar geri 4'lüsünün performansını arttıran bir oyuncuydu.
Bulgaristan'ın kupaya katılması bir mucizeydi. Dünya Kupası eleme gruplarında Fransa, İsveç, Avusturya, İsrail ve Finlandiya ile eşleşmişti. Son maçlara gelindiğinde Bulgaristan'ın 17, Fransa'nın 19 puanı vardı ve bu 2 takım Parc Des Princes'de karşılaşacaktı. Beraberlik Fransa'yı Dünya Kupasına götürüyordu. Fransa, Cantona'nın golüyle 1-0 öne geçmiş ve devreyi önde kapatmıştı. 2. yarı Kostadinov önce beraberliği getiren golü atmış ve ardından 90. dakikada mükemmel bir gol daha atarak takımını 1-2 öne geçirmiş, Fransa'yı saf dışı bırakmıştı. Fransa bu maçtan sonra yapılanmaya gitti ve teknik direktör Platini ile yolları ayırdı. Takımın başına Aime Jacquet getirilerek 4 yıl sonra Dünya Kupasını avuçladı.
Bulgaristan Dünya Kupasında ilk maçına Nijerya karşısında çıktı. Nijerya dönemin atılım yapan takımlarından biriydi. 1994 Afrika Kupasını kazanmış ve Fifa Sıramasında 5. sıraya kadar çıkmışlardı. Uche, Amokachi, Oliseh, Finidi George, Yekini, Amunike (Okocha bu takımın yedeğiydi) gibi kaliteli isimlere sahipti. Maça Nijerya iyi ve atak başlamıştı. 21. dk da Yekini'nin attığı golle 1-0 öne geçtiler. Bundan sonraki dakikalarda Bulgarlar toparlanmak istedilerse de Nijerya'nın çevik ve savaşçı forvetlerinin kontra ataklarında zorlanıyorlardı. Stoitchkov'un frikikten attığı muhteşem gol çift vuruş gerekçesiyle sayılmadı. İlk yarının sonlarında yaptığı müthiş presle Burgar defansından topu kapan Nijerja, Amokachi'nin golü ile skoru 2-0 a getirip ilk yarıyı sonlandırdı. İkinci yarıda ilk yarıya benzer bir şekilde geçti ve Amunike 55. dk attığı gol ile skoru 3-0'a getirerek Bulgarların bu maçtaki tüm iştahlarını kaçırdı. Maçtan sonra medyamızda Uche konuşuluyor, Stoitchkov'a adım attırmadığı ballandıra ballandıra yazılıyordu. Bulgaristan teknik direktörü Penev'de sigara içme yasağı olmasına rağmen bunu takmamış, kederden üst üste patlattığı sigaralar neticesinde 200 dolar ceza yemişti. Bulgaristan 2. maçına Yunanistan karşısına çıktı. Bu Bulgarlar için bir şanstı. Yunanistan o kadar kötü bir takımdı ve o kadar kötü bir defansı vardı ki evlerine hiç gol atamayıp 10 gol yiyerek dönmüşlerdi. Zaten turnuvaya futbol oynamaya değil siyaset yapmaya gelmiş gibilerdi. Maç sırasında bir uçak ''Yunan gücü, Kıbrıs ve Makedonya'ya Enosis'i getirecektir'' pankartıyla uçmuştu. Bulgaristan bu takımı 4'leyip hem moral buluyor hem de averajını düzeltiyordu. Son maçlara gelindiğinde gruptan çıkmayı garantilemiş Arjantin ile karşılaşacaktı Bulgaristan. 1 puan alması durumunda bile büyük ihtimalle en iyi üçüncüler arasına girip gruptan çıkacaktı. Maç günü Maradona'nın doping kullandığına ilişkin haberler gelmişti ve Arjantin delegasyonu ceza alamamak için Maradona'yı kadro dışı bırakmıştı. Mutlak puana ihtiyacı olan Bulgaristan, moral bozukluğu içerisindeki Arjantin'e karşı başarılı bir performans gösterdi. İkinci yarının başında Kostadinov'un mükemmel ara pası ile defansın arkasına sarkan Stoitchkov skoru 1-0 'a getiren golü attı. Bu tarz goller 1994 Bulgaristan'ının becerebildiği en iyi işlerden biriydi. Kostadinov'un Fransa'ya atığı golde buna benzer bir pozisyondu. Hem Kostadinov, hem Stoitchkov hızlı ve teknik oyunculardı. Stoitchkov'un son vuruşları da mükemmel düzeydeydi. Kostadinov'un mükemmel olmasa da harika son vuruşları vardır. Grup maçlarında güçsüz Yunanistan ve moralsiz, Maradona'sız Arjantin'i yenmesi olağan görülüyordu ve Bulgaristan'a olan ilgiyi arttırmamıştı.
Bulgaristan ikinci turda Meksika ile eşleşmişti. Bulgaristan yine o defansın arkasına atılan toplardan birinde Stoitchkov ile golü erken buldu. Ardından Meksika herkesi şaşırtan bir penaltı kararı ile golü buluyordu.. Bu zevksiz ve temposuz maçın ardından sadece 2 olaydan bahsedilir. 1- Kale direği kırılmıştı ve yenisi getirilene kadar maça ara verilmişti. 2- Suriyeli hakem rezalet bir maç yönetiyordu. Sertliğin yaşanmadığı maçta 2 kırmızı 6 sarı kart çıkmıştı. Bundan dolayı Bulgarlar ve Meksikalılar aralarında hakemin maçın sonucunu tayin etmemesini, penaltılar ile sonucun belirlenmesi konusunda anlaştığı söyleniyor. Penaltı atışları sonrası kaleci Mikhailov kurtardığı 2 penaltı ile bu maçın yıldızı oluyor, Bulgaristan çeyrek finalde Almanya ile eşleşiyordu. Bu maçta Bulgarlar hiç kimse şans vermiyordu. Bulgaristan kontrollü bir oyun oynuyordu. Amaçları yaptıkları en iyi iş olan yetenekli orta saha oyuncuları ile Stoitchkov'u kaçırmaktı. Alman defansı Stoitchkov'u ve Kostadinov'u sıkı markaj ile durdurmuştu. Bulgaristan'da da İvanov defansta çok iyi işler yapıyordu ve Almanlara gol şansı vermiyordu. 48. dk da Matthaus penaltıdan takımını öne geçirdi. Bulgaristan bu sefer oyuna daha fazla ağırlığını koymak ve sete dönüşen oyunda hücum yapmak zorundaydı. 75.dk da Stoitchkov'un düşürülmesiyle kazanılan serbet vuruşu kullanana Stoitchkov harika bir gol attı. Stoitchkov bu gol için ''bir çok güzel gol attım ama bu gol anlamı dolayısıyla attığım en güzel goldü'' diyor. Almanlar henüz bu golün şokunu atlatamamışken 75. dk da Yankov'un sağ kanattan ortasına Letchkov muhteşem bir uçan kafa vurdu ve Bulgaristan destanı yazılmaya başlandı, 2-1. Maç sonrası kaleci Illgner ve Völler milli takımı bıraktı. Möller ise oyunu nedeniyle ağır eleştirilere maruz kaldı. Bir çok kişi Berti Vogts'un yanlış kadro seçiminde bulunduğunu ve istifa etmesini istiyordu (2 yıl sonra Berti Vogts'lu Almanya Euro 96'yı kazandı). Matthaus ise ''Tanrı bugün Bulgar'dı'' diyerek şanssız olduklarını düşünüyordu. Bulgaristan'da ise tam bir eğlence ortamı vardı. Almanya'yı eleyeceklerine inanmayan Bulgarlar İtalya'yı eleyip finale çıkacaklarına inanıyorlardı. Ama öyle olmadı. İtalya maça çok iyi başladı. Geride hiç bşluk bırakmıyorlardı hücumda da etkili olmayı başarıyorlardı. Bu baskının sonucunda R.Baggio enfes bir gol atarak takımını öne geçirdi. 5. dk sonra sahneye yine R.Baggio çıktı ve yine harika güzel bir gol atarak skoru 2-0 a getirdi. Bu dakikadan sonra Bulgaristan daha fazla ayağa pas yapıp, daha hücumcu bir görüntü sergiledi. Sirakov'u seri çalımlarla girdiği ceza sahasında ancak faul ile durdurabildiler ve Stoitchkov attığı penaltı ile ilk yarının sonlarında durumu 2-1 yaptı. Lakin İtalya çok iyi bir defans kurgusuna sahipti ve Bulgarlara gol şansı vermediler. Maç sonunda eleştirilerin odağında fransız hakem vardı. Hakem Joel Quiniou Bulgaristan'ın en az 2 penaltısını vermemiş ve elenmesine etki etmişti. Maç sonu Stoitchkov'a Matthaus'un ''Tanrı bugün Bulgar'dı'' sözünü hatırlattıklarında, ''Tanrı bugün Bulgar'dı ama hakem Fransız'dı'' diyerek elemelerdeki Fransa-Bulgaristan maçına da gönderme yapıyordu. 3.'lük maçları dostluk havasında geçer. Hele ki bu 2 takım turnuvanın süpriz isimleri İsveç ve Bulgaristan olunca daha bir dostane biçimde geçti. Terazinin bir tarafı Bulgarlar'ın Stoitchkov'u gol kralı yapma çabaları, diğer tarafı da İsveç'in harika oyunu olunca güzel futbol ağır bastı. İsveç ilk yarıda 4 gol atarak işi bitirdi ve 3. oldu. ''Deli'' mi, ''Kedi'' mi olduğu hala anlaşılamayan Ravelli mükkemmel bir maç çıkarmıştı. Bulgaristan 4. lükle yetindi. Brezilya-İtalya finalinde de R.Baggio ve Romario gol atamayınca Stoitchkov 6 golle gol krallığını Salenko ile paylaştı ve altın ayakkabı ödülünü aldı. Stoitchkov ve Balakov turnuvanın en iyi 11'ine seçildiler.
Turnuva sonunda bazı oyuncular daha iyi noktalara gelirken bazıları istedikleri noktalara gelemedi. Defansın en iyisi Ivankov başarısız geçen Avrupa turundan CSKA'ya geri dönmüş, 1 sene sonra da Rapid Wien'e transfer olarak başarı çizgisini ilerletmiştir. Kostadinov'da Porto'dan Bayern Münih'e transfer oldu. Başarısız geçen yılların sonunda 96/97 sezonunda Fenerbahçe'ye geldi ama bizde de şutlarının taça gittiği alay konusu edilmişti. Stoitchkov da düşüş gösteren bir oyuncu oldu. Barça'da kötü geçen sezonun ardından Parma'ya transfer oldu. Parma'da da istediği oyunu oynayamadı. Ertesi yıl tekrar Barça'ya döndüyse de düşüşü devam etti. Euro 96'da ise başarılı sayılabilcek bir performans sergilemişti. Balakov 95/96 yılında Stutgart'a transfer oldu ve uzun yıllar bu kulüpte başarısını devam ettirerek sembol oyunculardan biri haline geldi. Borimirov'da 95/96 da 1860 Münih'e transfer oldu ve O da uzun yıllar Bundesliga'da başarılı bir performans gösterdi. Yordanov Sporting Lizbon'daki kariyerine 2001 yılına kadar başarılı bir şekilde devam etti. Letchkov zaten Bundesliga'da başarıyla devam eden bir oyuncuydu. Euro 96'dan sonra Marseille'ya transfer oldu ama başarısızdı. Ertesi sezon Beşiktaş'a transfer oldu. Burada da Toshack ile sorunlar yaşadı ve sezon bitmeden futbolu bıraktığını açıklayıp Beşiktaş'tan ayrıldı. Bu jenerasyondan Beşiktaş'a gelen bir diğer isim de Yankov'du. Yankov, 95/96 yılında Uerdingen'e transfer oldu. 1 sene sonra Beşiktaş'a geldi. 2 sene oynadığı Beşiktaş kariyerinde bence başarılı bir performans sergilemişti. 98 yılında Adanaspor'a satıldı. Sonrasında Bulgaristan'a dönmüş olsa da memleketimizi benimsemiş bir isimdi ve daha sonra Vanspor ile Gençlerbirliği'nde de forma giydi. Turnuvada forma giyemeyen Luboslav Penev kanseri yenip sağlığına kavuştu ve 95/96 yılında Atletico Madrid'e transfer oldu. Euro 96'da Bulgaristan başarısız olmuştu ve teknik direktör Dimitar Penev kovulmuştu. Kovulanlar arasında yeğen Penev'de vardı. Stoitchkov federasyonun bu tutmunu eleştirerek milli takımı bıraktığını açıkladı. Kupadan 2 yıl sonra Bulgaristan efsanesinden eser kalmamıştı.
Turnuva sonunda bazı oyuncular daha iyi noktalara gelirken bazıları istedikleri noktalara gelemedi. Defansın en iyisi Ivankov başarısız geçen Avrupa turundan CSKA'ya geri dönmüş, 1 sene sonra da Rapid Wien'e transfer olarak başarı çizgisini ilerletmiştir. Kostadinov'da Porto'dan Bayern Münih'e transfer oldu. Başarısız geçen yılların sonunda 96/97 sezonunda Fenerbahçe'ye geldi ama bizde de şutlarının taça gittiği alay konusu edilmişti. Stoitchkov da düşüş gösteren bir oyuncu oldu. Barça'da kötü geçen sezonun ardından Parma'ya transfer oldu. Parma'da da istediği oyunu oynayamadı. Ertesi yıl tekrar Barça'ya döndüyse de düşüşü devam etti. Euro 96'da ise başarılı sayılabilcek bir performans sergilemişti. Balakov 95/96 yılında Stutgart'a transfer oldu ve uzun yıllar bu kulüpte başarısını devam ettirerek sembol oyunculardan biri haline geldi. Borimirov'da 95/96 da 1860 Münih'e transfer oldu ve O da uzun yıllar Bundesliga'da başarılı bir performans gösterdi. Yordanov Sporting Lizbon'daki kariyerine 2001 yılına kadar başarılı bir şekilde devam etti. Letchkov zaten Bundesliga'da başarıyla devam eden bir oyuncuydu. Euro 96'dan sonra Marseille'ya transfer oldu ama başarısızdı. Ertesi sezon Beşiktaş'a transfer oldu. Burada da Toshack ile sorunlar yaşadı ve sezon bitmeden futbolu bıraktığını açıklayıp Beşiktaş'tan ayrıldı. Bu jenerasyondan Beşiktaş'a gelen bir diğer isim de Yankov'du. Yankov, 95/96 yılında Uerdingen'e transfer oldu. 1 sene sonra Beşiktaş'a geldi. 2 sene oynadığı Beşiktaş kariyerinde bence başarılı bir performans sergilemişti. 98 yılında Adanaspor'a satıldı. Sonrasında Bulgaristan'a dönmüş olsa da memleketimizi benimsemiş bir isimdi ve daha sonra Vanspor ile Gençlerbirliği'nde de forma giydi. Turnuvada forma giyemeyen Luboslav Penev kanseri yenip sağlığına kavuştu ve 95/96 yılında Atletico Madrid'e transfer oldu. Euro 96'da Bulgaristan başarısız olmuştu ve teknik direktör Dimitar Penev kovulmuştu. Kovulanlar arasında yeğen Penev'de vardı. Stoitchkov federasyonun bu tutmunu eleştirerek milli takımı bıraktığını açıkladı. Kupadan 2 yıl sonra Bulgaristan efsanesinden eser kalmamıştı.
4 yorum:
Keyifle okudum. Teşekkürler. Aynı kupada Bulgaristan ne kadar başarılı ise Yunanistan'da o kadar rezaletti...
http://mutlakgolpozisyonu.blogspot.com/2010/01/balkan-futbolu-19-yunanistan-1994.html
o yazıyı okumuştum. okumayanlar için referans olsun böylece. teşekkürler.
Arkadaş o Bulgaristan-Almanya maçında ne üzülmüştüm bir Almancı olarak. Hey gidi!
Çok iyi takımdı. En çok Stoichkov'u severdik. GS Hagi'yi aldığında, ben FB için kendi kafamda iki isim belirlemiştim. İlerleyen yaşlarına rağmen Stoichkov ve ya Saviçevic. Bu ikisi belki bir cevap olur Hagi'ye. Hagi'den daha da kariyerli oyunculardı. Kostandinov gelmişti iyiydi de ama onu da 3+1'e kurban verdik saçma + uygulamalı ligimizde.
Yorum Gönder