Hangi tarafı tutamayacağıma karar veremeden gittim Kadıköy'e. Taraflardaki turuncunun ortaklığı da renge göre seçimi zorlaştırıyordu. Biletimin Shakhtar tarafında olması beni inceden inceye Ukrayna cephesine çekecekti. Yenilsen de Yensen de ekibinden Cem Sürer ile gittiğimiz Kadıköy'de öncelikle Shakhtar Fan Zone'a uğradık. Girer girmez aynı ekipten ve Gol Atan Kaleye blogundan Mustafa Taha (fotoğraflar için teşekkürler) ve Caner Eler'le karşılaştık. Henüz erken olduğu için pek hareketli olmadığını düşündüğüm Fan Zone'daki durgunluğun nedenini öğrenmemiz Cem'in bira fiyatlarını öğrenmesiyle oldu. 1 bardak birayı 5 Euro'ya satmak Marmaris'te bile iştir çünkü. Dolayısıyla içeriye votkasıyla alınmayan Ukraynalılar'ın bulunmadığı alan kafa dinlemeye gidilen milli parkları andırıyordu. Aşağıdaki Özgürlük Parkı'nda çekilmiş gibi duran fotoğraf da bir Fan Zone enstantanesidir.
Alanı terk etmeden önce uğradığımız tişört standında gelen taraftarlara UEFA Final tişörtleri dağıtılırken Carlsberg çalışanlarından birkaçının işgüzar tavrı sonucu "Türkler'e yok" cevabıyla karşılaştık. Bir tişört çok üstelenecek bir şey değildi ama zaten bilet kontrolüyle içeri alınan taraftarın Türk ve Ukraynalı olarak ayrılması lezzetsizdi -ki bunu yapan da Türk'e benziyordu-.
Civarın durgunluğu üzerine Kadıköy'e yol aldık. Stada yaklaştıkça Ukraynalı yoğunluğu artmaya başladı. Sağlı sollu mekanlarda demlenen Ukraynalılar'a çevre halk tarafından tuttukları takımın sevgisi aşılanmaya çalışılıyordu. Adamın kafası kimbilir ne alemde, takımı çıkmış finale. "Fenebaaçe" diye bağırttırıyorlar adamı. Şimdi sorsan hatırlamaz ne diye bağırdığını. Stada yaklaştıkça yeşil popülasyonu denge kurmaya başladı. Almanlar iskele tarafından geldiği için homojenlik anca stad önünde sağlanabilmişti. Stad çevresindeki işportacıların bir kısmının Ukrayna'dan geldiğini de not düşelim. Kalabalıktan yorulmuş bünyeler olarak stad karşısında dere kenarında bir mekana attık kendimizi. Aynı mekanda Bağış Erten'i röportaj verirken yakaladık. Ciddiyetini dağıtacak kadar arka planda bekledikten sonra bir masaya geçtik. Burada takıldığımız sürece Alman taraftarların civarda sayısı ve coşkusu arttı. Kalkmaya yakın yanımızdan arkasında 4 tane siyah takım elbiseli ve sinirli arkadaşla geçen Feyyaz Uçar da muhabbet konusu olmadı değil.
Hava kararmaya başlayınca kalabalığın arasına girdik ve gecenin lokomotifinin Werder Bremen taraftarı olacağını az çok anladık. Bira tüketim miktarıyla doğru orantılı olarak coşkuyu arttıran Almanlar vasat geçmesi beklenen final gecesi için umut vericiydi. Bu arada Alman taraftarların arasında Ukraynalı işportacılara rakip Alman karaborsacı da yerini almıştı. Stada girme vakti yaklaşırken finallerin olmazsa olmazı çift taraflı atkılarımızı edindik ve stada yol aldık. Bu esnada Gigi Multescu'yu görmek de hoş bir enstantane oldu ama sanıyorum fotoğraflayamadık kendisini.
Saat 9 gibi mevcut düzenlemeler nedeniyle uzun yollar kat ederek tribünlere ayrıldık ve stada giriş yaptık. Yıllardır gittiğim tribünü turuncular içinde görmek enteresandı. Duruma alışana kadar üst ve alt tribünleri birer tur gezindim. Turuncu bayraklar görsel olarak umut verse de Shakhtar taraftarının durgunluğu beni korkutmuştu. Zira içeride Fenerbahçe ve Galatasaray formalı seyirci sayısı pek az sayılmazdı. İlerleyen dakikalarda da korkulan olmadı değil zaten.
Tribüne girince bulunduğum taraf itibariyle Shakhtar sempatisi artmıştı fakat maç öncesi kadrolar açıklanırken Mesut Özil'e edilen küfürler beni Werder Bremen tarafına itti. Bulunduğum blokta, top her Mesut'a geldiğinde küfür yarışına giren birkaç vatansever beni Werder taraftarı yapmaya yetti. Maçın başlamasıyla Werder Bremen tribünleri klasını gösterdi. Öncelikle karşı kale arkasının alt katında konuşlanan Bremen taraftarı bloklar halinde yeşil ve beyaz tişörtler giyerek finalin tek tribün koreografisini oluşturdular. Özellikle ilk yarı oldukça dinamik tezahuratlarla Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarını bile bastırdı Alman taraftarlar. Gençlik Marşı olmazsa olmazıydı finalin, ona sözüm yok...
Maç esnasında temponun düştüğü anlarda Türk seyirciler "Biz burdayız" dediler sağolsunlar. Tribünden tribüne, aradaki 50 metre mesafeya rağmen jestlerle kavga edenler görülmeye değerdi. Kadıköy'de Ultraslan atkısı açtılar, olacak iş değil... Bu bağlamda torunlarına anlatacak anılarla döndü Galatasaray taraftarı. Fenerbahçe taraftarı ise kalesini savunduğu için gururluydu ve içki masalarında anlatacak Ulubatlı Hasan misali kahramanlık öyküleri de onların karıydı bu tarihi gecede.
Saha içinde olan biteni Massimo yazdı zaten. İkinci yarıda Shakhtar oynadıkça Bremen tribünleri de oyundan düştü. Az sayıda ve düşük volümde olsa da organize tezahuratları yine de fena değildi. İkinci yarıda Shakhtar tribünleri arasında "Shakhtar Gol Gol Gol" tezahuratına fena olmadı. Gece boyunca bizim seyircilerin en başarılı icraatlarındandı sanırım.
Maç sonu skor istediğim gibi olmasa da kupanın Srna'nın ellerinde yükseldiğini görebilecek kadar şanslıydım. En azından stad ekranları Show Tv gibi reklama girmedi o anlarda. Ama ekran demişken, maç esnasında aktif bir skorbord olmaması garipti. Skor neyse ama kalan sürenin takibi bir hayli zor oldu.
* * *
2 yorum:
maça basın kartını göstererek mi girdin ben onu merak ediyorum
abi o werderli levent abiş olmasın. saçı maçı kesmiş size ayak yapmıştır falan.
Yorum Gönder