30 Ekim 2010 Cumartesi

Maradona'nın 50. Yaşı



Maradona bugün 50. yaşını kutluyor. Tabi efsane olunca tek başınıza kutlamıyorsunuz. Yukarıdaki fotoğrafta Maradona adına yapılan bir pasta var. Aşağıdaki fotoğrafta ise Napoli'deki sevenleri yaş gününün anısına kartondan Maradona heykeli yapmış.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Lavezzi, Fantastico


Geçen hafta güzel bir haber geldi ve Serie A artık TV8 de yayınlanmaya başladı. Pazar günü İnter Sampdoria'ın elinden zor kurtulurken, pazartesi Milan Napoli'nin 10 kişi kalmasının avantajıyla 2-1 kazanmayı başardı. Lazio ve Chievo'nun şahlandığı, Pastore'nin yeni Kaka olmaya başladığı, Milan'ın geçen seneye oranla daha derli toplu olduğu, Roma'nın ise döküldüğü bu sezon daha zevkli geçeceğe benzer. Peki Lavezzi'nin attığı gole ne demeli?

Manastırda Basketbol


25 Ekim 2010 Pazartesi

Fenerbahçe - Galatasaray; Maç Sonu


Maç öncesi Fenerbahçe açısından duyulan endişelerin gerçekleştiği, Hagi'nin eldeki malzemeden tamamıyla verim aldığı, Fenerbahçe'nin ise özellikle ilk yarıda bloklar arası bağlarının kopuk olduğu, orta sahayı ise Galatasaray'ın kazandığını söyleyebiliriz. Fenerbahçe maça beklenen Volkan, Gökhan, Lugano, Yobo, Caner, M.Topuz, Emre, Dia, Stoch, Alex, Niang 11 ile çıktı. Galatasaray ise Aykut, Sabri, Neill, Servet, Hakan, M.Sarp, Cana, Ayhan, Elano, Misimoviç, Pino 11 ile dizilmişti.

Fenerbahçe'nin sistemindeki arızalar çok daha belirgin ortaya çıktı. Şunu çok açık söyleyebilirim ki takım, 4-2-4 oynuyor. Orta saha Mehmet Topuz ve Emre'ye kalmış biçimde. Fenerbahçe'nin 1. derece arızasının orta sahada olduğunu sezon başından beri yazıyorum. Yeri geldiğinde Daum'un da hakkını vermişizdir. Alex'i bir orta saha oyuncusu olarak göremeyiz. Alex forvettir. Daum döneminde de, Zico döneminde de forvetti. Aragones onu orta saha oynatmaya çalıştı olmadı. Geçen yıl Topuz ve Özer takımın kanatlarında oynuyor gözükse de biri orta sahanın sağında, diğeri de solunda oynuyordu. Aynı şekilde Deivid de böyle oynuyordu. Devamlı içeri girerek pas alış-verişilerine giriyordu. Dia ve Stoch kanat oyuncusu. Hatta kanatlarda oynayan forvettir. Yani bir Uğur Boral değildir. İkisi de genç oyuncu. Kazım kadar bile geriye gelip yardımlaşmayı beceremiyorlar. Gökhan her halükarda bunu telafi ederken, Caner telafi edemiyor. Çünkü Caner de defans yapmaktan çok hücum yapmayı bilen bir oyuncu. Gelmek istediğim nokta Dia ve Stoch'un kanat forvetler olduğu için orta sahanın içine çok girmemeleri ve dolayısıyla takımın orta sahada sıkıntı çekmesi. Galatasaray bugün 5 futbolcu ile kapattı orta sahayı. Fenerbahçe ise Topuz ve Emre ile kafa tutmaya çalıştı. Dolayısıyla mümkün olmadı. Pino'nun maçın başında arkaya sarkıp dar çıdan kaleye yolladığı ve Gökhan'ın çizgiden çıkardığı top tüm Fenerbahçe'lileri kitledi. Aynısı Young Boys maçlarında da yaşandı. Defans ileriye çıkmaktan çekindi. Çünkü önünde güvenemeyeği bir orta saha kurgusu var. Geniş alanda kalan takım ayağa top yapamazken, uzun oynamak zorunda kaldı. Emre ve Topuz'un da pestili çıktı. Emre'nin sarı kart gördüğü pozisyon ve sonrasındaki isyanı ilk yarının özetiydi. Bu yarıda Galatasaray ise orta sahada rahat top çeviren ama ileride yeterince çoğalamayan bir görüntüdeydi. Sık sık Pino'yu kaçırmayı denediler. Mümkün olmadığı zamanlarda da kaleye şut çektiler.

Aslında sahaya çıkan 11, golsüz bir derbinin yapılacak oyuncu değişiklikleri ile 70 dakikasında görülmesi gereken bir 11 di. Yani en baştan seçim yanlıştı. İkinci yarıda Aykut Kocaman'dan oyuncu değişikliği hamlesi bekledim. O oyuncu değiştirmek yerine takımın blokları bir birine daha çok yakınlaştırıp bağlantı kurmayı tercih etti. Kısmen başarılı olduğunu söylesek de orta sahanın ilk yarıda extra efor harcaması oyunun mutlak hakimi olmasını önledi. Alex-Semih değişikliği bir gerçeği daha ortaya çıkardı. Alex'siz Fenerbahçe pozisyon bulmakta zorlanıyor. Semih ceza sahasının içinde ve çevresinde etkili olabilen, arkadaşlarına duvar olabilen bir oyuncu. Orta saha ile forvet bağlantısı kurabilecek bir isim değil. En fazla 2. forvet olabilir işte. Yedekte bunu yapabilecek oyuncu yok. Özer olabilirdi ama sakatlandı. Belki Cristian oyuna dahil edilip, Topuz ve Emre biraz daha öne çıkabilirdi. Evet bazen maçı kazanmak için defansif orta saha bile oyuna sokmanız gerekebilir.

Özellikle bahsetmek istediğim 2 oyuncu var. Yobo'dan başlayım. Resmen Yobo diye bizi kandırıyorlar. Yobo değil, Uche bu adam. Lugano kadar etrafa saçılmayan, daha dengeli, müthiş fizikli, müthiş soğuk kanlı bir isim. Topla rakip arasına girince pozisyon bitiyor. Resmen oh çektiriyor. Bir tek ağzında sakızı eksik. Bir diğer isim Niang. Fizik, hız, topa hakimiyet, hava topu, zeka. Semih gibi her şeyden biraz var ama Semih'ten birer gömlek daha fazla var. Bulduğumuz en net pozisyonu tek başına yarattı. Yobo 1980 doğumlu, Niang 1979. İkisi de kendi ülkelerinde doğmuş. Endişelendiğim nokta acaba tam doğum yıllarında mı yazıldılar. Öyleyse eğer +4 yıllık sözleşmeye bugün imza atılsın.

Galatasaray'da öne çıkan isimler Pino ve Elano idi. Pino'nun maçın başında girdiği pozisyonun etkisi maç sonuna sürdü. Hücumda devamlı hareketliydi. Elano da Caner'in çıkmasını engelledi. Arkasında Sabri de sağlam durdu. Çok mücadele etti. Serkan'ın oyuna girmesiyle içeriye geçti ama yorgundu. Galatasaray'daki en büyük etken de bu oldu. Hagi de oyundan düşen oyuncuyu hemen değiştirdi ama arada kalite farkı vardı. Buna rağmen çıkan ilk 11, sonrasında yapılan değişiklikler Hagi'nin artısı olarak yazılmalı.

Fenerbahçe kazanması gereken bir maçı kazanamadı. Hedef maçların hiç birisinden galibiyet alamadık. Geçtiğimiz yıllarla kıyaslandığında, Aykut Kocaman'ın buna ''Anadolu maçları da en az bu maçlar kadar önemli'' cevabını verdi. Açıkçası diğer yıllar kazandık da ne oldu, şampiyon mu olduk demeye getiriyor. Kısmen doğrudur. Lakin derbileri kazanmak gerek. Bugün kazansaydık Galatasaray ile lider arasındaki fark 11 olacaktı. 10 puan da az bir fark değil ama rakibe tattıracağın mağlubiyet ile psikolojik olarak üstün duruma geçecektin. Derbi konusunda sanıyorum en başarılı hoca Zico idi. Eğer Zico takımın başında kalsaydı 3. yılında deplasmanlardaki puan kaybı psikolojisini çözeceğine emindim. O zaman Aziz Yıldırım'ın istediği gibi yürüye yürüye şampiyon olurduk. Derbiler de 3 puan üzerinden değerlendirilse de hepimiz biliyoruz ki öncesi ve sonrası psikolojik olarak daha farklı.

Aykut Kocaman 2. yarıda daha iyi olduğumuzu söylemiş. Umarım bu düşünce sonraki hedef maçlar için Aykut Kocaman'ı yanıltmaz. Haftaya Bursaspor deplasmanı var. Bu şekilde kopuk oynarsak Bursaspor bizi hacamat eder. Üstelik Lugano'da yok. Aykut Kocaman ve Alex çok konuşuldu ama bu tartışma Alex gitmeden bitmez. Bu sistemde oynayacaksak bize Alex değil, Guti lazım. Alex ile oynayacaksak Stoch ve Dia'dan birini kesmemiz Topuz'u sağa kaydırıp pas alış-verişine sokmamız gerek. Üstelik Emre'nin yanına da partner transfer etmemiz lazım. Kısacası devrede ya Guti muadili bulmalıyız ya da Appiah muadili. Özer'den Guti olur mu bilinmez. Bu düzenle Kasımpaşa'yı, Konyaspor'u yeneriz ama hedef maçlarda hep sıkıntı çekeriz.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Fenerbahçe - Galatasaray; Maç Öncesi

Bir derbi haftasının yavaş yavaş sonuna gelirken, son yıllardaki en sönük derbi haftası olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Galatasaray'ın içinde bulunduğu durum neticesinde derbi çok az konuşuldu. Bu nedenle yazıya Galatasaray'dan başlamakta fayda var.


Galatasaray Rijkaard'ın yerine Hagi'yi getirmesi taraftarlar arasında genel olarak olumlu bir hava yarattı. Bu hava duygusallık kokuyor. Zaten şu ara Galatasaray'a teknik direktörün becerilerinden çok sevgi ortamı gerek. Bu nedenle Galatasaray'lı futbolcuların klasik derbi mücadelesinden daha ötesini sergileceklerini düşünüyorum. Dolayısıyla geçmiş maçlardaki başarısızlıkların nedenlerini irdelemek yerine masa üstündeki temiz kağıda bakmakta fayda var. NtvSpor'un haberine göre Baros, Kewell, Arda ve Aydın sakatlıkları sebebiyle yok. Kaleci Ufuk da cezası sebebiyle oynamayacak. Dolayısıyla Hagi'nin oyuncu bazında çeşitli hamleler yapması kısıtlı. Tugay Kerimoğlu'ndan alacağı referanslarla kadroyu kuracaktır. İlk önceliği ise gol yememek olur bence. 10 yıldır Şükrü Saraçoğlu'nda kazanamaması ve genel tablonun durumuna göre beraberlik başarıdır. Planlar öncelikle bu yönde olabilir.

Fenerbahçe'de ise tehlike, herkes tarafından bariz favori gösterilmesi. Bu tip maçlarda ne kadar çok favori gösterilirseniz o kadar sıkıntı yaşarsınız. Son yıllarda alınan rahat galibiyetlerin hiç birinde bariz bir favori yoktu. Aykut Kocaman şu an kadroda bulunan en eski oyuncu kadar bu derbide forma giymiş bir isim. Bu bağlamda derbinin havasını, süprizlerini çok iyi biliyor. Futbolcuları rehavetten uzaklaştırmayı başaracağını düşünüyorum. Oyun anlamında Konyaspor maçı referans olmaz ama oradan güzel ışıklar verdi Fenerbahçe. Mehmet Topuz'un son oynadığı futbol kendisine güven getirmiş olmalı. Sezon başından beri aksayan orta saha Konyaspor maçında hatasızdı diyemeyiz ama umut verdi. Fenerbahçe'nin futbolundaki dalgalanmada temel sorun bu nokta. Burayı oturttuğu takdirde hücum hattında daha net senkron ayarı oturtulabilir. Yobo, Lugano ve Niang banko forma giyecek yabancılar. Alex'i de eklersek 4 ediyor. Şu ana kadar kanatlarda oynayacak oyuncular hususunda herhangi bir süpriz haberi çıkmadı. Muhtemelen Stoch ve Dia'yı beraber ilk 11'de göreceğiz. Dolayısıyla sol bekte yine Caner oynayacak. Burası bana göre defans olarak Fenerbahçe'nin en zayıf noktası. Galatasaray buradan oynamayı düşünebilir. Eğer düşünmezse bu sefer Caner'in bindirmeleriyle Fenerbahçe'nin hücum olarak en güçlü hattı haline de gelebilir. Konyaspor maçında Fenerbahçe'nin rakip takımın göbeğini 2'ye 1'ler ile çok iyi dağıttığını da ekleyelim. Galatasaray'da da Servet-Neill ikilisinin uyumu skoru doğrudan etkileyecektir.

Saha dışında da çok fazla olay çıkacağını zannetmiyorum. Maçın tansiyonu da düşük olacaktır. Tansiyonun düşük olması bence Galatasaray adına bir şans. Genelde bu tarz maçlarda ortam gerildiğinde ev sahibi takım sonuca daha kolay ulaşıyor. Galatasaray açısından yeni bir heyecan, Fenerbahçe açısından ise beklenenden zor bir maç olacak. Bu maç 1 hafta önce oynansaydı banko olarak Fenerbahçe diyebilirdim ama dediğim gibi şu ortamda daha zor bir maç olacak. Yine de Fenerbahçe'nin kazanacağını düşünüyorum.

21 Ekim 2010 Perşembe

The Chance

Orkun Dervişler, Okan Buruk, Kerem Tulgar
Geçtiğimiz hafta perşembe günü Türkiye Futbol Federasyonu'nun Riva'daki tesislerinde Nike ''The Chance'' seçmelerine davet edildik. Seçmelerine ben ve Sencer'in dışında, Salih(Noat Samisa), Uğur(PC Lion), Mustafa Özdemir de davetliydi. Yağmurlu ama futbola elverişli güzel bir gündü. Sabahtan akşama kadar tüm gün orada bulunmak, genç milli takımlar antrenörü Okan Buruk ile sohbet etmek, İngiltere'ye gitmek için hevesli 76 futbolcunun 4 maçını izlemek eğlenceliydi. Çok keyif aldığımızı söyleyebilirim.

Salih ve ben Anıl Toşur'u çok beğenmiştik.
İlk 2 ye giremedi ama yedek listede seçildi
İlk etapta oyuncular 6 takıma ayrıldı ve herkesi 1 kere de olsa izleme şansına eriştik. İzlenilen 3 maçın sonunda genç milli takımlar antrenörü Okan Buruk ve u-17 milli takım antrenörü Okan Gültang en iyi 22 oyuncuyu final kadrosuna seçti. Final maçı ise dişe diş bir maç oldu. Herkes elinden geldiğince mücadelesini ortaya koydu. Biz arkadaşlar olarak kafamızda belirlediğimiz 3 oyuncu da Okan Buruk'un seçtiği 2 asil + 3 yedek listeye girmeye başardı. Turnuvayı kazanıp İngiltere'ye gitme şansına erişen 2 futbolcu ise Kerem Tulgar(1991) ve Orkun Dervişler(1991) oldu. Turnuvaya katılım şartlarında birisi daha profesyonel olmamış, yani amatör lisanslı olmaktı. Kerem Antayaspor'un A2, Orkun da Serdivanspor'da oynuyormuş. Her ikisi de İngiltere'ye gitmeyi hakketti diyebiliriz. Kerem soldan sık sık içeriye giren, golcü bir açık oyuncusu. Orkun ise defansın önünde oynayan, ayağı düzgün bir defansif orta saha. İlk maçında stoper oynaması ve takımın geriden oyun kurmasını sağlaması bizim çok hoşumuza gitti.

Kerem ve Orkun 19-23 Ocak tarihleri arasında İngiltere'de olacaklar. Orada şu an 42 ülkede devam eden Nike The Chance seçmelerine katılan oyuncularla kamp yapacaklar. Bu kampın başında Arsene Wenger'in programı dahilinde Huw Jennings ve ekibi bulunacak. Londra'daki seçmelerde beğenilen 8 oyuncu The Academy bünyesinde Mayıs 2010-Temmuz 2011 aralığında 10 aylık futbol eğitim bursu kazanacaklar. Umarım her 2 oyuncumuz da bu bursu almayı başarırlar.

Benim merak ettiğim ve özellikle yetkililere sorduğum bir soru da bu arkadaşların Ocak ayına kadar olan antremanları nasıl olacağıydı. Kazanan arkadaşlar öncelikle kendi takımlarındaki antremanlarına ve maçlarına devam edecekler. Bunun yanında Nike SPARQ (Speed, Power, Agility, Reaction, Quickness yani Hız, Güç, Çeviklik, Tepkime, Çabukluk) ve psikolojik olarak destek vereceklermiş. Zira İngiltere'deki seçmelerde SPARQ önemli bir kriter olacakmış. İçeriğinde oyuncuların fiziksel kapasitelerini arttırmak için kullandıkları bazı antreman teknikleri varmış.

Özetle hem bizim için hem de futbolcu arkadaşlar için güzel ve verimli bir gün olduğu kanısındayım. İlk defa düzenleniyor olmasından dolayı bazı eksiklikler olmuş olabilir. Mesela benim gördüğüm eksikliklerden birisi tüm futbolcuların konçları ve çoğu futbolcunun kramponu aynı olmasıydı. Bizi bu organizsayona konuk eden Nike'a teşekkür ve İngiltere'de bizi temsil edecek Kerem ve Orkun'a başarılar diliyoruz.


Şampiyonlar Ligi Notları #3. Hafta


- Bursaspor'un maç yazısını yazmadık madem öyle kısaca değinelim. Bursaspor'un ligdeki konumuna baktığımızda bu yıl Süper Lig şampiyonluğunun meyvesini yemekten öte tekrar şampiyonluğa oynayan bir ekip görüyoruz. Yani bir Sivasspor örneği yok ortada. Dolayısıyla Şampiyonlar Liginde en azından bir hareket göstermesini bekliyorum ben. Bizler hocaları eleştirirken genellikle kendi kafamızdaki futbola göre değerlendiriyoruz. Sahadaki futbol bizim düşüncelerimiz çerçevesinde olunca olumlu eleştiri, bizim düşüncemizin aksi olunca olumsuz eleştiri oluyor. Açıkçası Ertuğrul Sağlam'ın 3 maçlık performansı -her ne kadar 2 si Britanya deplasmanı olsa da- beni ümitvar etmiyor. Şampiyonlar Liginin 1. kuralı gol yeme, yenilme. Bunları başardığın zaman her zaman bir ümit olur maçta. Rangers bu mentalite ile 5 puan toplamış durumda. Ben hocanın yerinde olsam 4 lü defansın önüne Hüseyin, Svensson, Ergiç 3 lüsünü, onların önüne de Turgay, Sercan, Volkan 3 lüsünü koyarım. Ama dediğim gibi hocanın Insua'yı oynatmaktaki düşüncesi nedir bunu öğrenmek lazım. Şu da bir gerçek ki Bursaspor 0 gol attı ve 0 puan topladı. 

- Bu hafta hem rakip kaleye hem de kendi kalesine gol atanlar oldu. Rangers - Valencia maçında Edu güzel bir kafa golüyle önce takımını öne geçirdi, aynı güzellikte olmasa da yine güzel bir golle Valencia'nın beraberlik golünü kendi kalesine attı. Bayern Münih - Cluj maçında da Cadu önce takımını öne geçirdi, sonra Bayern'e beraberliği getiren golü kendi ağlarına attı. Bayern'in ikinci golünü de Cluj'lu Panin kendi kalesine attı. 3. golü Gomez attıysa da ben o golü yine Cluj'a yazardım.

- Inter - Tottenham maçı ise çok ilginç bir maç olmuş. Maçın başlamasıyla İnter golü attı, 8. dk da Gomes kırmızı kart gördü ve penaltıdan 2-0 oldu. Devre bittiğinde skor 4-0 dı. Inter için harika olan bu başlangıca Gareth Bale isyan etti. Attığı goller bir Playstation turnuvasında atılsa bu oyunda bug var denilirdi. Gelişimi muazzam ivmelenmiş durumda. Lakin onu almak isteyen daha büyük bir kulüp muhtemelen bek kullanmak isteyecektir ve bir bek için de yüksek bonservis vermek istemeyebilirler. Twitter da Fırat Selçuk Cudicini için ''senede 1 cl maçı yapmazsa ölecek hastalığı olan'' yazmış. Gerçekten de öyle.

- Liglerinde kötü performans sergileyen Schalke ve Lyon maçlarını kazandılar. Şampiyonlar Ligi'nin golcü oyuncusu Raul'un attığı 2 gol büyük ustalık kokuyor. Raul attığı bu gollerle 68 gole ulaştı.

- Haftanın maçı Real Madrid ile Milan arasındaydı. Acaba geçen seneki süprizle karşılaşırmıyız umuduyla izledik ama malesef. Özil müthiş oynadı. Keza Ronaldo da öyle. Bir ara Milan'lı kasaplar Ronaldo'nun ayağını eline verecek sandık ama kazasız belasız kurtuldu. Mourinho Ronaldo için bir şans. Ben Ronaldo'da toparlanma emareleri görüyorum. Zamanında Beckham'a medyatik yüzü nedeniyle haksız yere çok fazla yüklenildiğini söylerdim. Ronaldo da artık daha aklı başında davranmaya başlamış gibi. Saha içindeki gereksiz hareketleri de bence azalıyor.

- Deplasmanda kazanan 2 takım var. Biri Spartak Moskova deplasmanında kazanan Chelsea, diğeri Roma deplasmanında kazanan Basel. Chelsea'yi bir kenara bırakalım, normal sonuç. Basel Roma'yı 3-1 yenerek haftanın süprizine imza attı. Basel teknik direktörü Thorsten Fink, Bayern Münih formasıya Şampiyonlar Liginin en dramatik finalini kaybetmiş, 2 sene sonrada kupayı kazanmış bir isim. Teknik direktörlük kariyeri Matthaus'un ayrılmasıyla Trapattoni'nin Salzburg'unda yardımcı hocalık ve geçen yıl Almanya 3. liginde FC Ingolstadt 04 takımın teknik direktörlüğünden ibaret. Basel bu sezon ilk Şampiyonlar Ligi galibiyetini alarak grubu da karıştırdı. Bayern'in ardından 3 takım, Cluj, Basel ve Roma 3 er puanda. Her şey olabilir bu grupta. Roma teknik direktörü Ranieri için geçen yıl gösterdiği performans nedeniyle özür dilemiştim. Geri aldım o özürü.


- Basel'in 2. golünü atan Inkoom'dan bahsetmezsek olmaz. 2009 da oynanan u-20 Dünya Kupasında takımın yıldızlarından biriydi. Geçtiğimiz yaz da Gana'nın Dünya Kupası kadrosundaydı ve 2 maçta forma giydi. Her geçen gün kendisini geliştiriyor ve yakın gelecekte daha büyük bir kulüpte görme imkanımız var. Gana'nın 2014 Dünya Kupasında da büyük iş yapacağını tahmin ediyorum. Inkoom zirve transferine 2014 de imza atabilir.

Toplu Sonuçlar; İnter4-3 Tottenham, Twente 1-1 W.Bremen, Schalke 3-1 H.Tel Aviv, Lyon 2-0 Benfica, Rangers 1-1 Valencia, Man. Utd. 1-0 Bursaspor, Panathinaikos 0-0 Rubin Kazan, Barceolna 2-0 Kopenhang, Roma 1-3 Basel, Bayern 3-2 Cluj, S.Moskova 0-2 Chelsea, Marsilya 1-0 Zilina, Ajax 2-1 Auxerre, R.Madrid 2-0 Milan, Braga 2-0 Partizan, Arsenal 5-1 Shakhtar.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Rijkaard Kovuldu


Turuncu devrim, total futbol nidaları ile geldi Galatasaray'a. Bugün ise hepsi eline verilerek geri gönderildi. Başarı sadece teknik direktörde biten bir olgu değil. Bunun yanında taraftar, yönetim, futbolcu, hatta malzemeci de eklenmesi gerekir. Rijkaard her ne kadar futbolcuyla iyi geçinse de aynı derecede kriz dönemini yönetemeyerek arası futbolcu ile arası kötü olan bir teknik direktör görüntüsü sergiledi. Bence perşembenin gelişi Ocak ayı transfer döneminde ortaya çıkmıştı.

Rijkaard kötü müydü? Şu tabloya bakınca iyi demek imkansız. Üstelik ileriye dönük tek bir ışık bile vermiyordu. Gönderilmesi doğru muydu? Evet, doğru. Peki tüm suç Rijkaard'da mıydı? Hayır, değildi. Suçun çok büyüğü Galatasaray yönetimindedir. Adnan Polat her ne kadar ''Yaptığımız bütün transferlerden hocamızın onayı var'' dese de çevreden gelen haberler farklı bir yorum katıyordu olaya. Rijkaard'ın her transferden haberi vardı ama onaylamak zorunda kalmıştı. Esas istediği transferler yapılmamıştı. 

Ayrılığın artından çok fazla şeyler söylemeye gerek yok. Netice itibariyle çoğu kez olduğu gibi gitmesi gerekenler oldukları yerde duruyorlar. Belki gelmemesi gerekenler de gelecek. ''Sezon sonuna kadar takımın başında kalacak'' gibi verilen sözler de artık ''Biz demokratik bir kulübüz'' lafına devşirilir. Türk futboluna hayırlı olsun.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Del Piero'dan Bir Rekor Daha


Aradan 18 sene geçti ve Lippi, R.Baggio'yu takımdan gönderip Del Piero'yu yıldız statüsüne soktuğundan beri Del Piero hala yıldız. Nasıl olmasın ki! Del Piero haftasonu Lecce'ye attığı gol ile Boniperti'nin 178 gollük rekorunu egale etmeyi başardı. Önce Juventus tarihinin en fazla forma giyen oyuncusu oldu ve artık Juventus forması ile Serie A da en fazla gol atan oyuncusu olmasına sadece 1 gol var. Boniperti 1946 yılında alt yapısından çıktığı Juventus'ta tam 15 sezon forma giydi ve 1961 yılında yine Juventus'ta futbolu bıraktı. Yalnız Boniperti'nin kariyerinin son yıllarında santrafor değil, sağ açık oynadığını da belirtmekte fayda var.

Del Piero'nun Lecce'ye attığı gol ise kariyerinin ufak bir özetiydi. Önce soğuk kanlılıkla topu kontrol edip sol ayağına aldı ve sonra kaleciyi çeresiz bırakacak şutu ile harika bir gol attı. Del Piero maçtan sonra yaptığı açıklamada ''Boniperti her zaman onun rekorunu kırmamdam mutluluk duyacağını söylerdi. Onu arayacağım ve konuşacağım. Onun gerçekten mutlu olacağına eminim'' dedi. Bu golün bir başka özelliği de Del Piero'nun Serie A da tam 5 ay sonra golle buluşmasıydı. En son geçen sezonun 37. haftasında Parma'ya gol atmıştı ve bu sezon ilk defa Serie A da golle buluştu.

Giampiero Boniperti

13 Ekim 2010 Çarşamba

Hiddink'i Eleştirmek


Aslında maçtan sonra maç yazısı yazmayı planlıyordum ama eleştiriler Hiddink üzerinden olunca Hiddink üzerinden değerlendirmeye gereksinim duydum. Özellikle anlamadığım konu Hiddink'ten ne bekleniyordu, şu an ne isteniyor? Büyük çoğunluk takımdaki birçok kişinin değişmesini ve yeni bir jenerasyon yaratılması gerektiğini söylüyor. Bizim alttan gelen süper oyuncularımız yok ama yinede soruyorum; Sabrınız var mı?

Bugün yaptığı yorumları ertesi gün değiştiren futbol ulemaları, Hiddink takıma 10 tane yeni oyuncu alsa bu sefer ''tecrübesiz'', ''xxxxspor'un topçusu alınır mı'' gibi cümleler ile gündemi meşgul edecekler. Her zaman yazdığımı tekrar yazayım; teknik direktörün kuruduğu kadroya fazla bir eleştiri getiremem. Bu bir kulüp takımı değil. Teknik direktör Türkiye pasaportu olan her futbolcuyu seçebilir konumda. Burada da inandığı, güvendiği oyuncuları seçecek tabiki. Benim de güvenmediğim futbolcular var ama teknik direktör güveniyorsa ve seçiyorsa bir şey diyemem. Aksi takdirde takım kötü oynuyorsa ve futbolcular başarısızsa ne diyeceksin ki. Kaldı ki lise defterlerimize yazdığımız kadrolar gibi kadro kursak herkesin kadrosu farklı olur.

Bir de kadroyu Oğuz Çetin'in kurduğunu iddia edenler var. Bunu iddia edenler kendi söylediklerine gülmüyorsa bilsinler ki ben çok gülüyorum. Tahminimce aynı kişiler Lorant Fenerbahçe'de iken Oğuz Çetin'in pasif kaldığını da iddia ediyordu. Hiddink gibi başarısız olduğu takım çok az olan bir hocanın ''Oğuz kadroyu sen kur, ilk 11'i ben kurarım'' gibi bir şey düşüneceğine ihtimal veriyor musunuz?

Hiddink Türkiye'ye gelmeden önce nasıl çalışıyorsa şimdi de öyle çalışıyor. Bunları bile bile başından eleştirmek yerine şimdi eleştirmek de pusuculuk olsa gerek. Gerçi bunların bir çoğu Hiddink'i sadece Dünya Kupasında, Avrupa Şampiyonasında takip eder ya neyse.

Futbolda dizilişten, sistemden önce mentalite gelir. Düşüncelerimizi ne kadar değiştirirsek, alıcılarımızla ne kadar oynarsak o kadar çok doğruyu buluruz. Hiddink'in Azerbaycan yenilgisinde suçsuz olduğunu söylemiyorum. Hatalı kararları elbette vardı ama kullanmış olduğu tasarrufun sebebini de bilmeden eleştirmeyelim. Hele önce bi Hiddink'i anlayalım da sistemini o zaman konuşalım.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Almanya 3 - 0 Türkiye


Kimilerine göre bir hesaplaşma, kimilerine göre sıradan bir maçtı ama yaşananların hepsini üst üste koyduğumuzda kesinlikle özel bir maçtı diyebiliriz. Bu özel maça da Hiddink, Sabri'nin sol bekte oynadığı, Halil, Nuri ve Özer'in sahada olduğu, Tuncay'ın ilk 11 de olmadığı özel bir kadro ile çıktı.

İlk 11 görüntüsü takımın ayağa bol pas yaparak Almanya'nın baskınlığını kırmayı amaçlamış bir 11 di. İlk 10 dk oyunu dengeleme açısında iyi olduğumuzu söyleyebilirim. Sonrasında topun hakimiyetini kaptırdıysak da Almanlar Halil'in maç 0-0 iken bulduğu kadar net bir pozisyon bulamadı. Aurelio'nun sakatlanması ise planda ciddi bir sıkıntıya yol açtı. Maça bu 11 ile başlasak da, bu 11 ile bitirmeyecektik zaten ama kurgulanan senaryoda Tuncay'ın oyuna daha sonradan gireceği kesindi bence. Neticesinde Aurelio'nun çıkmasıyla defansın önünde daha fazla sıkıntı yaşamaya başladık ve Nuri defans hattı ile orta saha hattını iyi dokuyamadı. Almanya topa daha fazla sahip olurken, Klose klasik kurnazlık golünü yazdı. 2. yarıda gol mutlaka gol atmamız gerektiğinden daha fazla açıldığımızı ve yerleşimlerde daha çok sıkıntı çektiğimizi söyleyebiliriz. Özer biraz gölge futbolcusu kaldı oyunda. Hiddink antremandaki yüksek performansı sebebiyle Özer'i oynattığını açıklıyor. Lakin Gökhan Gönül ile olan bağlantısı pek zayıftı. Buna rağmen yine Halil ile çok net bir pozisyonu daha kaçırdık. Tabi burada Halil'in kaçırdığı pozisyonları yazarken ''ninemin bıyıkları olsa..'' muhabbeti yapmak değil amacım ama bunlar hesapların içinde olan pozisyonlardı. Elbette gönül daha iyi oynayıp daha çok pozisyona girmek isterdi ama rakibin Almanya olduğunu unutmamak gerek.

Yediğimiz 2. gol oluşması çok muhtemel bir pozisyon sonucu ortaya çıkan bir goldü. 3. golü ise anlatmaya gerek yok. Hiddink'in milli takımı ile Terim'in milli takımı arasındaki farkı da bence gösterdi bu maç. Haddink'in milli takımı daha aklı başında, ayakları yere basan, daha çok düşünen bir milli takım görüntüsü veriyor. Terim'in milli takımı ise daha saldırgan, zaman zaman şuurunu da yitiren, dolayısıyla her skorun süpriz olmayacağı bir milli takımdı. Hiddink ile kolay maçlardan süpriz sonuçlar ile sıkıntı yaşayarak ayrılacağımızı sanmıyorum. Bence ortada karamsar bir tablo yok. Özellikle bir milli takım hocasının kulüp takımına göre felsefesini takıma yerleştirmesi daha zorlu bir süreçtir. Bu nedenle daha kesin yargılarla konuşmak için biraz daha beklememiz lazım.

8 Ekim 2010 Cuma

Alex ve Sistem


Alex bu sene çok tartışıldı. Ortaya da bol bol komplo teorisi atıldı. Derdim yeni komplo teorileri üretmek değil. Komplo teorisinden çok saha içine bakmaya özen gösteririm. Eldeki gerçek verileri değerlendirmeden de komplo teorilerinin atılmasını doğru bulmam.

Fenerbahçe'ye orta saha oyuncusu olarak klasik 10 numara motifiyle gelen Alex, yeni futbol düzeninde görüldü ki bildiğimiz bir forvet oyuncusu. Öncelikle bu gerçeği kabul etmek gerekir. 4-3-3, 4-4-1-1, 4-5-1, 4-2-3-1 vs vs konuşuluyor, Alex'e rol biçiliyor. Yanlış değildir rakamlar. Elbette futbolun en gerçeklerinden biridir ama bilmeniz gerekir ki diziliş ve sistem farklı şeylerdir. Bugün 3 isim değiştirerek ''bu takım geçen yılki takımın aynısı'' demek de yanlıştır. En başından kabul etmemiz gereken gerçek Alex'in bir forvet oyuncusu olduğudur. Dolayısıyla her zaman Alex'in arkası konuşuldu ve hala konuşuluyor. Alex Fenerbahçe'den gidene kadar da konuşulacak. Bu sebeptendir ki orta saha düzenini Alex merkezli kurmalı Fenerbahçe.

Bugün Fenerbahçe kısaca nasıl diziliyor? Klasik 4 lü savunmasının önünde Emre ve Cristian(Selçuk), Kanatlarda Stoch/Dia ve Mehmet Topuz. Geçmişten neden başarılı olduk, Alex'in performansını nasıl arttırdık diye kısa örnekler verelim. Zico dönemininin zirve noktası Deivid'in orta sahanın sağına çekilmesi ile yakalandı. Deivid'in buradaki rolü çok kilitti. Öyle ki Deivid'in iyi oynadığı hiçbir maçı da Fenerbahçe kaybetmedi. Deivid bu formatta her ne kadar kanat oyuncusu olarak adlandırılsa da bir orta saha oyuncusuydu. Oyun kurması beklenen Alex'in sık sık geriye gelmesine gerek kalmadı ve daha çok Alex'in hücumda etkin olmasını sağladı. Uzağa gitmeyelim ve geçen seneye dönelim. Geçen yıl orta sahada Andre Santos ve Kazım gibi gibi kanat oyuncusu ile sezona başlandı. İlk haftalar sıkıntısız geçerken, ilerleyen haftalarda defolar ortaya çıktı ve balon patladı. 2 kanat oyuncusu da kesilerek Özer ve Mehmet Topuz monte edildi. Özer ve Topuz, sağda ve solda oynadılar ama kesinlikle kanat değillerdi. Devamlı içeriye kat ederek hem beklerin hücuma çıkmasını sağladılar, hem de Alex'in arkasını doldurdular. Saha içi koordinasyonu ne kadar bozuk olursa olsun, Fenerbahçe orta sahada 4 oyuncu ile oynamaya başladığında ardı ardına galibiyetler geldi.

Şimdi taboluyu tekrar uyarlayalım bugünün Fenerbahçe'sine. Sezon başından beri yazdığımız neredeyse tüm maç yazılarında Emre'nin partnerini konuştuk. Bunun sebebi Alex'in etkinliğinin aslında bu 2 oyuncuya bağlı olmasından. Stoch ve Dia forvet karakterli oyuncular. Aykut Kocaman henüz bu ikisini aynı anda oynatmadı. Bunun sebebi yabancı kontenjanı olsa da ben Stoch-Alex-Dia 3 lüsünün önüne bir de Niang'ı koyduğumuzda takım defansı anlamında ciddi sıkıntı yaşayacağımızı düşünüyorum. Zaten Cristian da Emre'ye yakınlaşmadığından orta sahada kocaman bir delik açılıyor. O yüzden Mehmet Topuz'un içeriye kat ederek çok mühim bir görev üstlendiğini söylemeliyim. Bu sebepten Fenerbahçe'nin yapması gereken; 1- Fenerbahçe defansı daha çok öne çıkarmalı ve sahayı daraltarak orta sahadaki delik kapatılmalı. 2- Cristian da daha çok öne çıkmalı ve pas alış verişlerinde bulunup, ribaundları toplamalı.

Şunun altını tekrar çizmeliyim ki Alex bir Guti değil. Aykut Kocaman ise Alex'ten Guti olmasını istiyor(du). Alex'i bir kenara koyarsak eldeki oyuncular 4-3-3 mantığına çok yatkın isimler ama Alex'i takıma koyduğumuzda o verimi alamayız. Ya yukarıda belirttiğim 2 maddeyi (riskli ve zaman ister) çok hassas bir şekilde uygulayıp bir şekilde sezonu idare edeceğiz yada devre arasında Alex'in yerine bir Guti bulacağız. Ben olsam yukarıdaki 2 maddeyi hayata geçirir, devre arasında Cristian'ın yerine daha kalifiye bir isim bulurum. Sezon sonunda da Alex ile yolları ayırıp ya bir Guti bulurum ya da eldeki Özer'den bir Guti yaratırım.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Almanya ve Azerbaycan Maçı Öncesi Milli Kadro


Kaleciler; Volkan Demirel, Hakan Arıkan, Cenk Gönen, Onur Kıvrak

Defans; Gökhan Gönül, Sabri Sarıoğlu, Ömer Erdoğan, İbrahim Toroman, Servet Çetin, Ceyhun Gülselam, İsmanil Köybaşı, Hakan Balta

Orta saha; Hamit Altıntop, Mehmet Aurelio, Necip Uysal, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu, Nuri Şahin, Selçuk İnan, Arda Turan, Özer Hurmacı

Forvet; Tuncay Şanlı, Halil Altıntop, Sercan Yıldırım, Semih Şentürk, Mevlüt Erdinç, Nihat Kahveci

Kadroya 27 tane isim çağılılmış. Bir önceki kadrodan çağrılmayan isimler ; Sinan Bolat, Gökhan Zan ve Kazım Kazım. Önceki kadroya çağrılmayıp da bu kez çağırılan isimler ; Volkan, Hakan, Ceyhun ve Necip. Yani kalecileri çıkardığımızda Gökhan Zan'ın yerine Ceyhun Gülselam, Kazım'ın yerine Necip çağılılmış.

Kadroya çağırılan isimler çok tartışılıyor ve biz de tartışıyoruz. Kendi fikrimizden önce Uğur Meleke'nin 4 Eylül'de yazdığı güzel bir yaklaşımı var. Onu hatırlatmak isterim; ''Eğer Afrika 2010 eleme grubunda olduğu gibi birinci torba rakibimizle Mart-Nisan fikstüründe (yani 6-7 ay sonra) karşılaşsaydık, Hiddink Eylül-Ekim maçlarında daha fazla risk alabilir, yeni oyuncular deneyebilirdi.'' diyor kendileri. Bence haklılık payı çok yüksek. Hiddink 2012 ye mutlak katılım isteği nedeniyle yeni oyuncular ile risk almak yerine, uzun süredir beraber oyunayan oyuncular ile devam etmek istemiyor olabilir.

Her milli takım kadrosu açıklandığında ilk başta yazdığımı tekrar yazayım; Bir hoca güvendiği isimleri kadroya çağırıyorsa ve bu isimler çok uzun süre oynamayan ve ya sakat değillerse çağırdığı tüm isimlere saygım vardır. Neden şu oyuncuyu aldın, bu oyuncuyu aldın demem. kendi kriterlerimden yola çıkarak yukarıdaki kadroda bir falso göremiyorum. Nihat bence de son derece formsuzdur ama Hiddink Nihat'a güveniyorsa kadroya çağırmasında sakınca yoktur. Sonuçta her türlü sonucun hesabını Hiddink'ten soracağız. Adı ilk defa medyaya düştüğünde ''Hiddink nereye geliyor yaa, bize gelmez ama gelse süper olur'' düşüncesinden bu noktalara gelmek de bir çelişki.

Bir de tecrübeden dem vurup, kendi içimizde bile ne kadar çelişkili olduğumzdan bahsetmek istiyorum. Ben her ne kadar Bursaspor'un tecrübesizlik nedeniyle Şampiyonlar Liginde ilk 2 maçtan da puan alamasını savunmuyorsam da genel olarak tecrübesizlik lafını kullanan büyük bir güruh var. Ee şimdi sevgili dostlar tecrübesiz dediğimiz bu takımın oyuncusunu neden milli takıma dahil edelim.

Biz sonuçta 2012 ye gitmek niyetindeyiz. Eğer ki 2012 es geçelim, genç bir kadro ile bomba gibi 2014 kadrosu hazırlayalım diyorsak da yanlış düşünüyoruz. Çünkü biz artık bir jenerasyon yakalayalım derdinde de değiliz. En nihayetinde Almanya kadar olmasak da milli takıma senede 2-3 oyuncu yetiştirebilen bir ülke konumundayız. Futbol her ne kadar diziliş, sistem, taktik, teknik işi olsa da benim için en önemli kriter teknik direktörün felsefesi ve mantelitesidir. Bana göre de Hiddink bu milli takımı çalıştırabilecek en değerli hocalardan bir tanesidir. Hiddink gibi bir değer varken elimizde, acımasızca eleştirmek yerine bakalım neler olacak, neler bitecek takip edelim.

Not: Selçuk Şahin sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkarıldı.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Fenerbahçe 3 - 0 Gençlerbirliği


Fenerbahçe bu sezon ilk defa bu kadar bütünleşmiş şekilde bir futbol oynadı. Arada elbette kopukluklar vardı ama en azından bugün sorun teşkil etmedi. Bunu kadronun zamanla birbirine alışması ile açıklayabiliriz. Aslında bugün oynayanlar ilk defa görevlerini net belli edebildi.

Defanstan başlayalım. Yobo tartışmasız bu ligin en iyi stoperi. Fenerbahçe için de nokta atış bir isim oldu. Yobo'yu Türkiye'deki mevkidaşlarından ayıran en büyük özelliği topla olan haşır-neşirliği ve pas kabiliyeti. Bunun yanında Uche gibi soğuk kanlı, fizikli, hamleli ve hava toplarına hakim. Daha önce bir çok iş Lugano'ya kalırken, Yobo sırtını verdi. Zamanla daha çok yük alacak. Gökhan Gönül her zamanki gibi. Yazı uzamasın diye övgüsünü kesmek zorundayım. Sayfalar yetmez bu adamı yazmaya.

Sol bek bence sıkıntılı. Caner Erkin, Galatasaray'a geldiğinde de Fenerbahçe'ye geldiğinde de aynı şeyi yazdım. Bu adam sol bek oynarsa ziyan olur. Vederson'u gönderdiğimizde Andre Santos mevkisinde tek kaldı. Onu yedekleyecek bir tek Caner var. Bakmayın bugün rakip akınları az olduğundan sırıtmadı. İleri gittiğiğinde geri dönüşleri, hücuma katkısı yerinde. Ama rakip akınlarında -biraz da önündeki adamın yardımının az olmasıyla- sıkıntı yaşıyor.

Orta sahanın göbeği de hala sorunlu. Selçuk Şahin Cristian'dan daha fazla yardımlaşan, ileriye top süren bir isim. Lakin onun da yetenekleri kısıtlı. Bugün de biraz normal performansının altında kaldı. Sakatlanıp oyundan çıktığında yerine giren Mehmet Topuz da bugün etkili olamadı o bölgede. Devamlı konuşulan Emre-Topuz yan yana oynasa nasıl olur. Ben de çok merak ediyorum nasıl olurunu. Bugün 35 dakika olmaz görüntüsü verdi Topuz. 2-3 maç daha izleyip ön görüş belirtmekte fayda var. Dia'nın Niang ile uyumu her geçen gün artsa da defansa katkısı çok az. Bugün Caner birkaç pozsyonda yalnız kalınca Aykut Kocaman Topuz-Dia değişikliği yaptı. Ayrıca orta sahaya daha sık girip Alex'e yardımcı olması gerekiyor. Alex ise takımla daha uyumlu, daha özverili bir görüntü sergiledi. Alex oynarsa arkadaşlarını oynatıyor, arkadaşları oynarsa Alex'i oynatıyor. Böyle bir döngü var. Alex'in Fenerbahçe'deki pozisyonunu çok daha uzun bir şekilde yazmak niyetindeyim. Hazır milli takım arası girmişken değineceğim blogda.

Son sözlerimizi Niang için söyleyelim. Evvela gol atan bir santrafor gördüğü için taraftar çok mutlu. Kanat özellikli olmasına rağmen santrafor futbolunu da çok iyi bilmesi en büyük artısı. Atılan 2. gole Niang emir verdi desek yeridir. O top her şekilde çizgiyi geçecekti. Başına bir sakatlık gelmez inşallah.

Tam konsantrasyonu sağlamışken ve toparlanma aşamasında hızla ilerlerken araya milli takım haftası girmesi kötü tabi. Milli takım araları toparlanmış takımı bozabiliyor. 2 hafta öncesine kadar arkadaşım sakın puan tablosuna bakma diyordu. Açıkçası hiç bakmadım. Bugün baktığımda ligin en çok gol atan takımını görüyorum. Yanıltıcı bir veri olsa da devamlı lig tablosuna bakan taraftar için psikolojik olarak rahatlama sağlar. 15 gün rahatız.