31 Ağustos 2010 Salı

Milli Takım Haftası


Transferin son günleri olması, Fenerbahçe ve Galatasaraylı yetkililerin her an yeni birer transfer yapabilecek durumda olması nedeniyle transfere kitlenmiş durumdayız. Oysa bu hafta Hiddink'li milli takım Kazakistan karşısında ilk resmi maçına çıkacak. 2 Eylül tarihinden itibaren milli takım haberleri daha fazla ağırlık kazanacaktır. Hafta içinde de eğer mümkün olursa Kazakistan'dan da haberler paylaşmayı düşünüyoruz. Lakin şu an Türkiye milli takımının kadrosunu değerlendirebiliriz.

Kaleciler: Cenk Gönen, Onur Kıvrak, Sinan Bolat
Savunma: Gökhan Gönül, Sabri Sarıoğlu, Ömer Erdoğan, Servet Çetin, İbrahim Toraman, Gökhan Zan, Hakan Balta, İsmail Köybaşı
Orta saha: Hamit Altıntop, Kazım Kazım, Mehmet Aurelio, Selçuk İnan, Selçuk Şahin, Emre Belözoğlu, Nuri şahin, Arda Turan, Özer Hurmacı
Forvet: Tuncay Şanlı, Semih Şentürk, Sercan Yıldırım, Nihat Kahveci, Halil Altıntop

Sinan Bolat'ın performansı hakkında bir bilgimiz yok ama Cenk ve Onur şu an ligimizin en formda 2 kalecisi. 2-3 sene öncesinde Rüştü bırakınca yedeğimiz bile kalmayacak diyorduk. Bugün Volkan Demirel ve Hakan Arıkan sakat olduğu halde kalecilerimizden memnunuz. Türkiye de futbolun kalitesi malesef bu denli dalgalı. Defansta kafa karıştıran 2 seçim var. Sabri Sarıoğlu ve Gökhan Zan'ın milli takıma seçilmeleri garip olmuş. ''Kendi kulübünde oynamayan futbolcu'' tercihini ben pek tartışmam, hocaya hak veririm ama sakat adamları kadroya almak çok garip cidden. Ömer Erdoğan'ın çağrılmasına sevindim. Haketmişti gerçekten. Orta sahada hadi Necip'i geçtim de Ceyhun Gülselam'ı almamanın anlamı nedir diye düşünüyorum. Hocanın direk forma vermesi gerektiğini söyleyemeyiz ama ligin şu anda bence en iyi defansif orta saha oyuncusu durumunda. Volkan Şen de tercih edilmemesi nedeniyle yine tartışılır. Cenk'in de kadroya Hakan Arıkan'ın oynayacak durumda olmadığı anlaşılınca yerine çağırıldığını da ekleyelim.

Açıkçası kadroyu beğenmedim. Teknik direktörün inandığı isimlerle yola çıkmasını her zaman tercih etmişimdir. Kazım Kazım da çok eleştirilebilecek bir isim ama hoca ben bu oyuncuya inanıyorum diyorsa buyursun alsın, birşey diyemeyiz. Lakin sakat ve hazır olmayan isimlerle bu yola çıkılması soru işareti. En kötüsü de formayı bekleyenlerin inancını zorlamak.

Rezil Olan Kim :)


Haberin orjinal kaynağı Tic Espor. Video Santos-Goias maçından. Bu yaz Chelsea'nin tüm ayartmalarına rağmen kulübünde kalmaya karar veren Neymar, akrobatik hareketinin cezasını farklı çekmiş :) Ben bu fizikle Premier Ligde nasıl oynar diye düşünüyordum. Adama S forma bile bol geliyor. Acaba kim rezil oldu. Donla ortada kalan Neymar mı, yoksa onu donla ortada bırakan mı?

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Okan Alkan


Kadrolar açıklandığında kimsenin beklemediği bir süpriz vardı, Okan Alkan! Gökhan Gönül'süz maçlarda alternatif olarak ya Önder'i ya da Bekir'i görürdük. Önder tam anlamıyla kredisini bitirip, gönderildi. Bu maçta da Bekir'in oynayacağı düşünülmüştür elbette. Bekir'in sağ bekte verecekleri bellidir. Defansif olarak idare eder ama ofansif olarak Fenerbahçe kalitesine uygun oynayamaz. Aykut Kocaman büyük bir cesaret örneği gösterip Okan Alkan'ı ilk 11 de görevlendirdi.

Açıkçası daha önce hiç canlı izlemedim Okan'ı. Maç sırasında da acaba Kerim Zengin gibi alt yapıda ofans oynayıp, A takımda mı defans düşüldüğünü merak da ettim. Tam Saha dergisinde Selim Şakarcan'ın Şubat 2010 da yapmış olduğu bir röportaj var. Hikayesi etkileyici. Hikayesinden öte dediğim gibi esas pozisyonunu merak ettim. Evet geçmişte açıkta oynamış ama alt yapıda bek eğitimi almış bir oyuncu. Zico, Kerim Zengin'i aradığı hücum bek için düşünmüştü ama oyuncunun geçmişinde bek izleri yoktu. Kerim fazlasıyla mücadelesini verdi, ataklara destek oldu ama kesinlikle bir bek değildi. Aslında Gökhan Gönül de pek fazla bek oynamış bir oyuncu değildi ama çalışkanlığı ile rolüne adapte olup, başrole soyundu.

Okan Alkan bugün çok çalışkandı. Onun ötesinde cesaretliydi. Yeri geldi rakibine çalım attı, yeri geldi 40 metreden şut çekti. Hücumda çok etkiliydi. Ayağına hakim ve güven veren bir performans sergiledi. Biri dolaylı yoldan, 2 asist yaptı. Defansif olarak bu maçta değerlendirmek yanlış olur. Bugün göklere çıkardığımız bir oyuncuyu yarın yermememiz lazım. Daha fazla forma giymesi ve o vakit daha net değerlendirmemiz gerek.

Fenerbahçe alt yapısı bu ülkede az konuşulur. Galatasaraylı ve Beşiktaşlı taraflarlar alt yapıdaki oyuncularını isim isim sayarak överler. Fenerbahçe taraftarında bu yok. Çünkü alt yapıdan A takıma yükselmiş ve şu anda yeri sağlam Semih ve Volkan dışında isim yok. O bakımdan kafamız rahat. Gereksiz polemiklerle uğraşmaya gerek yok. Yetenekli oyuncu çıkar, oynar. Bakınız Necip, bakınız Arda, bakınız Sabri (hatta ben buna 2. ligden gelen Tuncay'ı da katayım). Çıktıkları ilk maçta ben bu takımın oyuncusuyum diye bağırmıştı bu isimler. Can Arat gibi yıllarca yedek bekleyen adamdan hayır gelmiyor malesef. İlk görünüşe göre de taraftar desteğini elde edersiniz. Okan bunu başardı. İlk raundu geçti. 2. raundu da geçmesini umut ediyoruz.

27 Ağustos 2010 Cuma

Mücadele!


Bu maç hakkında ne denebilir ki. 3 günde, 1 haftada bir takım değişmez sonuçta. Fenerbahçe bilindik futbolunu oynadı. Bugün sitemimiz buna değil. 100 küsüncü dakikada Lugano Misimoviç'e o tekmeyi savurduğunda tribünlerden alkış alıyorsa eksikliğin en büyük deliğini görürsün.

İstediğimiz tek şey mücadele. Fenerbahçe'nin ilk yarıdaki futboluna bakıyorsun rezalet. Ama dedim ya sistemden kaynaklanan arızalara eyvallah, lafım yok. Elbet düzelir onlar. Düzelmezse zaten hoca yetersizdir ve gider. Peki ya mücadele? Tuncay'ı hatırlıyoruz değil mi? 2. ligden gelen ve gelecek vaadeden bir çocuktu. Onlarca bu kulübün içerisinden giren böyle çocuk gördüm. Tuncay Şampiyonlar Ligi ön eleme maçında Feyenoord karşına ilk 11 de başladı. Lorant onu sol açığa koymuştu. Tuncay hatalı pas veriyor, sadece yürümek için kullandığı sol ayağı ile orta açmaya çalışıyordu. Bir pozisyonda orta da açamadı, sakarlığından yere kapaklandı. Tribün onu alkışladı. Çünkü mücadele ediyordu. Aynı sol ayağı ile yıllar sonra Palermo maçında harika bir gol attı. Üzerine gitti kazandı. Aykut Kocaman bir hazırlık maçından ibaret olan Köln maçında mücadele etmeyen futbolcularını milyonlarca taraftar önünde yerin dibine soktu. Haklıydı da. Belki az bile söylemiş. Keşke neşteri ilk başta bu konuya vursaydı. Mücadele eden takım yenildiğinde biz alkışlamasını biliyoruz. En azından bunu öğrendik.

Çok ufak maça değineceğim. İlk yarı mücadele yoksunu bir Fenerbahçe vardı. Trabzonspor maçından sonra Cristian'ın sola daha yakın oynayabileceğini ve bu sayde sol kanadı bir nebze toplayabileceğimizi düşündüğümü yazmıştım. Bu maçta uygulandı bu ve fazla pozisyon vermedik. İkinci yarı Emre'nin mücadelesi skora yansıdı. Ne zaman Emre çıktı, takım tepetaklak oldu. Bu takıma isterseniz İbrahimoviç'i getirin, orta saha ikilisinin performansını arttıramazsanız hasbel kader gol atarsınız.

Başarı çokda keskin çizgileri olmayan bir olgudur. Evet takım şampiyon olamamıştır ama Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynamıştır. Bana göre başarılıdır. Umudu görüyorsak ucundan tutalım. Futbolcuları ıslıklamak yerine hak edene tezahürat yapalım.

24 Ağustos 2010 Salı

Trabzonspor 3 - 2 Fenerbahçe


Alex ile oynuyorsan belli bir şablonun dışına çıkamıyorsun. Aykut Kocaman bugün öyle bir kadro çıkardı ki çevir çevir şablon çıkar. Nitekim solda başlayan Özer önce ortaya, sonra sağa geçti ve burada da maçı bitirdi. Mustafa Denizli'nin bir sözü var, ''maça nasıl başladığın değil, nasıl bitirdiğin önemli''. Kurt hoca deyiminin çıkış noktası budur. Artık seyirci maç içinde ''hoca acaba neler düşünüyor'' demiyor. Başarılı takımların oynadıkları şablonu hatta ilk 11 lerini ezbere sayabiliyoruz. Aykut Kocaman deniyor. Dün Schuster de denemisti. İkisi de yenildi. Şenol Güneş de deniyor ama uç noktaları denemiyor. Daha çok rötüşlar yapıyor.

Fenerbahçe geçen sene Daum'un oynattığı orta saha 4'lüsü ile başladı. Alex'in yerine Niang vardı. Trabzonspor orta sahada benim de çok beğendiğim ve bana göre ligin en iyi orta saha 3'lüsü olan Ceyhun-Selçuk-Colman ile başladı. Aykut Kocaman'ın bu 3'lünün organizasyonunu bozmak için de Topuz ve Özer'i daha içeride kullanacağını düşünüyordum. Topuz maç boyu kanatydı. İlk yarıda da Trabzonspor solu çok açık verdi. Cristian-Emre ikilisi de maç boyunca Selçuk İnan-Ceyhun ikilisine mağlup oldu.

Aslında maçın 2 kırılma anı vardı. Birincisi Semih'in sakatlanıp Stoch'un oyuna girmesiydi. Stoch Fenerbahçe'nin bu seneki en iyi transferi. Fenerbahçe'nin aradığı hareketliliği getirdi. Özellikle Tuncay ve Appiah'ın gidişiyle Fenerbahçe kaybettiği hareketliliği yakalamış olacak. Ayrıca daha göremediğimiz bir Dia da var. Maçın ikinci kırılma anı ise devre arasında Şenol Güneş'in yaptığı değişiklikle oldu. Alanzinho-Umut değişikliği sol kanadı defansif olarak toplarken, hücuma da artı olarak yansıdı. Selçuk ve Ceyhun ikilisinin de Stoch'un etkinliğini azaltması, Trabzonspor'un her iki kanadını da hareketlendirdi. Fenerbahçe'de bu sezon çok açık bir sol bek krizi yaşanıyor. Sol kanatta kaptırılan her top ciddi bir atak olarak karşımıza çıkıyor. Maçı TV de izlerken Santos'un ekrandaki görüntüsü bir uzun top süresi kadar. İleriye çıktığı anda geriye gelemiyor. Oyun formatı gereği de devamlı olarak Gökhan Gönül gibi ileriye çıkması gerek. Andre Santos'un alternatifi alınmadan Vederson'u satmanın yanlış olduğunu söylemiştim. Bugün Andre Santos alternatifsiz. Akıllara Caner geliyor ama Caner, Vederson kadar da defans yapamayacak bir oyuncu. Buraya ufak bir diziliş değişikliği belki fayda sağlayabilir. Cristian pek ileri çıkan biri değil. En azından Emre ile yer değiştirip, sağ içte değil de sol içte oynasa bazı pozisyonlarda kademeye girebileceğini düşünüyorum. Hazır Cristian ve Emre'den bahsetmişken bu ikili hakkında da bir kaç cümle yazalım. Emre bugün vasattı. Hem defansif olarak hem de hücuma katkı olarak gereken desteği veremedi. Cristian'ın ne kadar vasıfsız bir oyuncu olduğunu defalarca yazdım. O kadar vasıfsız ki, beğenmediğimiz Bilica, Cristian'dan daha çok ileriye top aktarıyor. Rakip Trabzonspor'un defansif orta sahası Ceyhun Gülselam bugün Yattara'ya asist yaptı. Herşey var bu çocukta. Defans'ı kuvvetli, pas alış-verişi iyi, zamanında ileriye çıkıyor, boyu sayesinde kafa toplarına hakim, uzaktan zaten harkulade şutları var. Kaldı ki Fenerbahçe Cristian'ı, paramız yoktu ancak bunu alabildik de diyemez. Transferde çok da sıkıntı çekeceksek Fink'i alalım daha iyi.

Fenerbahçe için değişen birşey yok, takım çok kötü diyemeyiz. Değişen şeyler oluyor takımda. Her geçen gün de iyiye gidecek ama bu yollar taşlı. Rakipler de yardımcı olmuyor Fenerbahçe'ye. Şu ana kadar Antalyaspor dışında hep iyi takımlar ile oynadılar. İyi tarafı geçen seneki gibi ilk 2 ay boyunca maçta eksikleri göremeyeceğimiz bir ortam yok. Eksikler belli. Umudumuz giderilmesi yönünde.

22 Ağustos 2010 Pazar

Defansın Öne Çıkması


Beşiktaş - İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçından sonra konuşulanlar ve yazılanlar defansın, kalecinin çok fazla öne çıktığı çerçevesinde dönüyor. Bu çerçevede de Ferrari'nin çok fazla yavaş olduğu ve Cenk'in de ileri çıkışları nedeniyle hata yaptığı yönünde. Futbolda bireysel yetenekler elbette çok önemli ama asıl önemli olan teknik direktörün sahaya uygulattığı futbol. Schuster takımını dar alanda oynatmaya çalışıyor desem birçok kişi katılır. Lakin bu katılan kişilerde Ferrari çok yavaş, arkasına top sarkıtıyor da diyebilir. İşte bu mantık yanlış. Benim derdim bu mantıkla. Defansın arkasına top sarkıyor diye stoper yavaş olarak lanse ediliyorsa sabaha kadar tartışırım o kişiyle.

Schuster bugün alanı minimum seviyeye çekmeye çalıştı. Bunu da defansını öne çıkararak yapması gerekiyor. Bugün İ.B.B. çok fazla defansın arkasına top attı. Bunun sebebi de Necip-Ernst-Guti 3 lüsünün olmamasıydı. Orta sahada top rakibe geçtiğinde pres eksikliğinin olduğu her dakika bu tarz pozisyonları yersiniz. Cenk'in ileri çıkışları da çok normal. Bir nevi libero görevini de üstleniyor bu şekilde. Cenk yanlış birşey yapmıyor. Yapılması gerekeni yapıyor. Bu hücumlarda yanlışı yapan orta saha. Gerektiği kadar rakibe pres yapamayan orta saha. Burada da Schuster'in yanlışı vardı.

Bu tip mağlubiyetlere hayırlı mağlubiyet deniyor ülkemizde. Ne kadar hayırlı, ne kadar hayırsız bilemem. Bunun kararını hoca verir. Teknik direktörün inandığı futbolcu ile oynamasından yanayım. Eğer Uğur İnceman'a inanıyorsa bugün oynamalıydı. Eğer inanmıyorsa Tabata ve Delgado ikilisinden birinin gönderilip Fink'in +2 olarak kadroya dahil edilmesi lazım. Eğer Robinho da transfer edilecekse Hilbert-Tabata-Delgado 3 lüsünden 2 sinin gitmesi gerek. Fink alternatif olarak kesinlikle kalmalı.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

MLS Ücretleri

1. David Beckham - LA Galaxy - $6,500,000
2.
Thierry Henry - NY Red Bulls - $5,600,000
3.
Rafa Marques - NY Red Bulls - $5,544,000
4.
Landon Donovan - LA Galaxy - $2,127,778
5.
Juan Pablo Angel - NY Red Bulls - $1,918,000
6.
Nery Castillo - Chicago Fire - $1,788,060
7.
Julian De Guzman - Toronto FC - $1,717,546
8.
Freddie Ljungberg - Chicago Fire - $1,314,000
9.
Mista - Toronto FC - $987,337
10.
Branko Boskovic - DC United - $516,200


Orjinal haber ve detaylar theoffside.com da. Top 10 arasında bile büyük uçurumlar var. En fazla parayı kazanan Beckham, en fazla parayı kazanan 10. oyuncu Boskovic'ten 12,5 kat daha fazla kazanıyor. Tabi Beckham, Henry, Marques uç örnekler. Diğerleri daha mantıklı rakamlar. Donovan Avrupa'da daha fazla da kazanabilir ama sanırım gidip, yaşadığı hüsranlar onu Amerika'da tutmaya ikna ediyor. Castillo ve Ljungberg ise bence kalitelerinin altında para kazanıyorlar. MLS bence izlenmesi gereken bir lig. Son dönemde milli takım düzeyinde vitrine çıktılar. Kaliteli isimleri yetiştiği aşikar.

20 Ağustos 2010 Cuma

PAOK vs Fenerbahçe


Antalyaspor maçındaki harika futbol bu maç için fazlasıyla umut vermişti. Tabi ki Antalyaspor çok zayıflamış ve mücadele bakımından Fenerbahçe'den de çok eksikti. Lakin futbolcuların yapabileceklerini hatırlaması ve morale ihtiyacı vardı. Bu bakımdan önemliydi farklı galibiyet.

PAOK'un daha mücadeleci bir takım olduğu aşikar. Yunanistan milli takımından izler taşıyor bu bakımdan. Her iki takım orta sahası da mücadeleyi üst düzey sürdürmeyi amaçladı. Seyirci desteğini de arkasına alan PAOK daha baskın bir görüntü sergiledi. Fenerbahçe'nin ise sıkıştığı anlarda dahi dan dun oynamayı düşünmemesi, defanstan her topu pas ile çıkarmaya çalışması beni memnun etti. Bu konuda başarıdan çok düşünce beni ilgilendiriyor. Emre Belözoğlu sahada olsaydı daha etkili bir futbol oynayacağımız çok açık. Emre'nin görevini üstlenen bir Selçuk vardı bugün. Selçuk hepimizin çok tartıştığı bir isim. Lakin forma giydiği her zaman sorumluluk alan bir oyuncu. Zaten aldığı bu sorumluluğu tam anlamıyla yerine getiremediği için eleştiriliyor. Ekürisi Cristian ise Maldonado dan hallice bir oyuncu malesef. Hücum organizasyonlarında sadece uzaktan şut denemeyi düşünen bir yapısı var. Bugün ekstra olarak 2-3 tane dikine pas da attı. Bunlar yeterli değil. Daha kalifiye bir isim bulmak zorundayız buraya.

Gole kadar maçı başa baş götürmeye çalıştık. Golden sonra PAOK 1-2 pozisyon daha buldu ki bunlardan bir tanesini inanılmaz bir özveri ile Gökhan Gönül çıkarmayı başardı. Formasının hakkını sonuna kadar veren, sağ çizgiyi 70 metre kullanmaya çalışan ve sonuna kadar alkışı hak eden oyuncuların en başında yazılmalı Gökhan Gönül. Bunun dışında PAOK mücadele olarak bizden üstündü. Orta sahada biz sadece dengelemeye çalıştık ama hücumda bunu da yapamadık. Özellikle Alex ve Semih çok etkisiz kaldı.


İkinci yarıya Fenerbahçe Niang-Semih değişikliği ile başladı. Niang 5 dakika içinde kalitesini zaten belli etti. Fenerbahçe hücumda kaybettiği mücadeleyi sağlayınca ayağında da top tutmaya, rakibini rahatsız etmeye ve faul kazanmaya başladı. Nitekim rakip kırmızı kartı da bu sayede gördü. PAOK'un 10 kişi kalması defansa gömülmelerini sağladı. Doğal olarak Fenerbahçe daha fazla topla oynamaya başladı ama yaratıcılıktan uzaktı. Tek paslı, kısa verkaçlar bu oyunu açardı ama gerilerden gelen Selçuk da tüm iyi niyetine rağmen başarısızdı. Cristian'a hiç değinmiyorum zaten. Yapılan Özer değişikliği isabetli bir değişiklikti ama ben Selçuk-Cristian ikilisinden birisinin çıkmasını beklerdim. Sanırım Aykut Kocaman defansı eksiltmek istemedi. Ayrıca Caner de oyundan düşmüştü. Özer zaten içeriye girecekti ama Gökhan Gönül'ün sağda yaptıklarını Andre Santos malesef yapamıyor. İnanıyorum ki Aykut Kocaman Andre Santos'u bu rahat tavırlarından vazgeçirecektir. Son dakikalara girilirken Gökhan Ünal oyuna girdi ve Selçuk çıktı. Pek etkisi olduğunu söyleyemem. Hatta bu yüzden ciddi bir pozisyon da yedik. Lakin hemen arkasından bulduğumuz pozisyonda da hücumda kalabalık olmamızın artısını yaşadık.

Özetle; Fenerbahçe istediği futbolun üstüne 1 tuğla daha koydu. Umutlu bir futbol ve skor ile ülkeye dönüyoruz. Niang bu takımda fark yaratacak oyuncu. Bunun üstüne artık transfer mi olur, yoksa Mehmet Topuz mu kullanılır bilmem ama Emre'nin yanına bir isim şart. İlhan da defansta kritik hatalar yapıyor. Andre Santos'un bir an önce forma sokulması gerek. Caner için şu an birşey söylemiyorum. Çünkü gelişebileceğine inanıyorum. Stoch'lu, Emre'li Fenerbahçe bu turu geçer.


19 Ağustos 2010 Perşembe

Güle Güle Deivid


Bu taraftara çok farklı anlar yaşatan, önyargıları kırmayı başaran biriydi Deivid. Geldiği ilk sezon hedef santrafor rolünü oynayamayan, taraftarın güvenmediği, demoralize bir vaziyette hayattan bıkmış bir görüntü sergiliyordu. Trabzonspor maçında şampiyonluğu getiren golü attı denilse de bence şampiyonluğu getiren golü son dakikada Kayserispor deplasmanında attığı golle getirmişti. Onu sevdiğim gün ise İzmir Atatürk Stadında tüm futbolcular şampiyonluğu kutlarken onun tek başına kenarda oturuşudur. Sevince ortak olmaması içinde bulunduğu durumu net anlatıyordu. O dahil herkes Deivid'in takımdan ayrılacağını düşünüyordu.

Ertesi sezon bir şekilde takımda kaldı Deivid. beşiktaş ile oynanan Süper Kupa maçı ile başladı güzel futboluna ve gollerine. Bizlere Captain Tsubasa izletircesine bir Şampiyonlar Ligi macerası yaşattı. Alex'ten sonraki en önemli oyuncu konumuna gelmişti. Ligde ve Avrupada attığı bir çok gol download edilecek kadar şıktı. Sonrası biraz pembe dizi kıvamındaydı. O sezonda bitti aslında Deivid. Aziz Yıldırım dizi daha fazla zarar etmesin diye kaldırdı yayından. Flamengo'ya transfer oldu. Flamengo'ya onu getiren isim ise sportif direktör Zico. Umarım faydalı olur ve o güzel gollerini tekrar atar Deivid. Nasılsa Youtube var. Ayrıca odamda asılı durak tek posterin de Deivid posteri olduğunu belirtmek isterim.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Avrupa'da Transfer 2010/11 vol.8


Mario Balotelli - İnter > Man. City - 30.000.000 euro
Christian Poulsen - Juventus > Liverpool - 5.500.000 euro
Kenwyne Jones - Sunderland > Stoke City - 10.000.000 euro
Matt Derbyshire - Olympiakos > Birmingham City - kiralık
German Denis - Napoli > Udinese - 2.000.000 euro
Albin Ekdal - Juventus > Bologna - 4.800.000 euro
Stephen Appiah - Bologna > Cesena - bedelsiz
Nelson Valdez - Dortmund > Hercules - 3.500.000 euro
Ricardo Carvalho - Chelsea > Real Madrid - 8.000.000 euro
Mesut Özil - W.Bremen > Real Madrid - 15.000.000 euro
Tiago - Juventus - Atletico Madrid - kiralık
Nico Bertolo - Palermo > Real Zaragoza - kiralık
Philipp Degen - Liverpool > Stuttgart - kiralık
Angelos Basinas - Portsmouth > AC Arles-Avignon - bedelsiz
Angelos Charisteas - Nürnberg > AC Arles-Avignon - bedelsiz

Real Madrid için herhangi bir transfer parasal açıdan sıkıntı teşkil etmiyor. Önemli olan oyuncusunu bırakmak istemeyen kulübün ikna edilmesi. Ronaldo'nun nasıl medya baskısıyla transfer edildiğini biliyoruz. İşte Real Madrid burada Barcelona'nın yapamadığını yapabiliyor. Mesut Özil'in Almanya milli takımını seçmesi sayesinde bugün Real Madrid'de. Açıkçası Özil'i ben çok ekstra bir oyuncu olarak görmüyorum. Tipik Alman disiplini almış, saha içinde görevini yapan, bileklerine hakim bir oyunucu. Ekstra görmüyorum derken yanlış anlaşılmasın. Misal bir Ronaldinho değil. Mesut kafasına göre 2 çalım atayım da pasımı vereyim diye düşünmez. Pası vermesi gerektiği yerde pası verir, şut çekmesi gerektiği yerde şut çeker. Mourinho'nun da sevdiği yapıda bir oyuncu. Hayırlı olsun.
Juventus bu sene orta sahasını temizliyor. Geçen sezon kiralık gönderdiği Tiago'yu tekrar A.Madrid'e kiraladı. Siena'ya kiraladığı Ekdal'ı da Bologna'ya sattı. Poulsen'i de Liverpool'a sattılar. Buraya birilerini alacaklar. Adı geçen 2 isim Ledesma ve Misimovic. Liverpool için Poulsen transferi güzel hamle. Güzel bir alternatif oldu. Hele ki Mascherano'nun gitme ihtimalini düşününce.
AC Arles-Avignon Ligue 1 in yeni takımı. Charisteas ve Basinas transferleri ile acaba bu takımın Yunanlılarla bir ilgisi varmı diye çok ufak bir google araştırması yaptım ama pek bir şey çıkmadı. Her iki isim de sevdiğim beğendiğim isimler. Gerçi Basinas'ın Rüştü'ye 40 metreden attığı bir gol vardır ama olsun.
Appiah da Cesena'ya gitmiş. Dünya kupasına katılınca heralde toparladı kendini diye düşünmüştüm. Cesena'da işleri yolunda gider inşallah.

avrupa'da transfer vol.1, vol.2, vol.3, vol.4, vol.5, vol.6, vol.7

17 Ağustos 2010 Salı

30 Yaş Üstü Futbol

Efkan Bucak'ı tanımayanınız yoktur umarım. Bence futbol konusunda en saygın işlerden biri yapıyor. Spor gazeteciliği mesleğini yaparken, gösterişli büyük yıldızların peşinden koşmak yerine, sporu gerçekten spor olarak yapan, futbolu gerçekten oyun olarak seven insanların peşinden koşmak ve onların dertlerini sıkıntılarını köşesine taşıması takdire şayan. Kendisine bir teşekkür borcumuz var.

Geçenlerde yazdığı bir yazısında 30 yaşının üstünde amatör takımda futbol oynamak isteyen kişilerin sorunlarını yazıya döktü. TFF bu konuda iyileştirmeye gitmiş ama ne iyileştirme! Efkan Bucak'ın yazısını buradan okuyabilirsiniz.

Sanırım blogu okuyan bir çok kişi az çok bir amatör küme takımında lisanslı olarak oynamıştır. Oynamayanlarda en azından az çok amatör küme takımlarının hangi şartlar altında, nasıl çalıştıklarını bilir. Oturduğum muhitte de bir çok amatör takım bulunuyor. Bunlardan 2 tanesi de zamanında 1. ligde top oynamış, Türk futboluna saygın isimler yetiştirmiş kulüpler. Onlar şu anda bulundukları kümeyi kendilerine yakıştıramayan ve 3. lige çıkmak için canla başla çırpınan takımlar. Ama bir tanesi de var ki (bu benim de formasını terlettiğim kulüp) bu işi sağlıklı yaşam adına sürdüren, mahallenin çocukları kötü alışkanlıklar kazanmasın isteyen bir kulüp. Tabi buralarda yetişen her çocuk büyüdüğünde topluma faydalı birer birey olarak yetişmiyor. Bazısı yine ipini koparıyor, bazısı okuluna çok daha fazla ağırlık vermek zorunda kalıyor, bazısı da daha ileri gidemediğinden sevdiği sporu yapmaya devam ediyor. TFF kanunları çerçevesinde 30 yaş üstü bir çok futbol sevdalısı kramponlarını asmak zorunda. Bu işten para kazanan kişileri geçtim, para kazanamayan ama sevdiği sporu yapan kişilerde bırakmak zorunda. Ve TFF yeni kuralları çerçevesinde bu kişilere sevdiğiniz sporu yapmayın, eğer çok seviyorsanız gidin halı sahada goygoy yapın diyor. Artık 40 yaşında Mimarsinanspor A takım kalesini koruyan Fevzi abinin, yine Mimarsinan'da 14-16 yaş kategorisinde oynayan oğlu babasını izleyemiyor.

Ben bunun aksine 30 yaş üstü futbolcuların futbol oynamaya devam etmelerine teşvik edilmesi kanısındayım. Sporda şiddeti önlenmesi de ''lütfen'' reklamları veya caydırıcı cezalardan daha önemlisi bilinçli, futbol sevgisi aşılanmış spor severlerin elinde. Düşünün lütfen, işten çıkınca evde 3'lü koltuğa uzanıp tv karşısında pinekleyen adam ile antremana giden adam bir mi? Haftasonunu karpuzu kucaklayıp piknik yapmaya giden adam ile toprak sahada takımının sağ kulvarını kullanan adam bir mi? TV karşısında pinekleyen veya ailesi ile piknik yapan adamı yermek değil amacım. Herkesin zevk aldığı şeyler farklıdır ama futbolu bu kadar çok sevdiğini iddia eden ülkemde neden sporda şiddet yaşanıyor bir düşünün. Spor sevgisi oluşmamış ve deşarj olmaya tribüne giden adamlar değil mi şiddeti körükleyen isimler. Kaldı ki kuralına ve disiplinine bağlı olarak futbol oynayan kişiler ile hayatında halı sahanın ötesine gidememiş, yani futbol oynamamış kişilerin futbolu yorumlama farkını da görebilirsiniz. Kendinizi sorgulamayın, köşedeki kahvehaneye gidin yeter.

Yazıyı fazla uzatmanın mantığı yok. Kısaca özetlemem gerekirse; Malesef ülkem empati kurmayı beceremeyen, her yeni projeye para kazanma ve maddiyat ile yaklaşan yöneticiler yığınıyla yönetiliyor. Kafa olarak sağlıklı bireyler yetiştiremediğimiz takdirde zaten gençlerimizin önü hep kapanacaktır. Amerikan filmlerindeki gibi sadece babalar çocuklarının maçlarını izlemeye gideceklerine, çacuklar da gelsin babasını izlesin. Sonuçta baba etkili bir rol modeldir.

Copa Libertadores


Yarın oynanacak Copa Libertadores finali için kupa, Porto Alegre de bulunan Beira Rio Stadyumunda sergileniyor. Geçen hafta Chivas takım olarak ilk defa Copa Libertadores finaline çıkmıştı ve kendi evlerinde Internacional'e 2-1 yenilerek avantajlarını kaybetmişlerdi. Internacional ise tarihinde 3. kez final maçına çıkacak. 1980 de Uruguay'ın Nacional takımına kaybetmiş, 2006 da ise Sao Paulo'yu yenerek kupayı kazanmışlardı. Hatırlayacağınız gibi geçen sene bu ağır kupayı Veron kaldırmıştı.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Röportaj

Zarif Hareketler blogundan Gökhan Aksoy şahsımla mailli bir röportaj yaptı. Hem haberiniz olsun, hem de kendisine buradan bir teşekkür edeyim istedim; http://zarifhareketler.blogspot.com/2010/08/di-massimo-talento-ilker-ylmaz-ile.html

11 Ağustos 2010 Çarşamba

''Kocaman Yalakalar''

Fotomaç yazarı Turgay Demir bugün, Aykut Kocaman'ı eleştiren yorumcuları eleştiren yorumcuları eleştirmiş. Başlık ''Kocaman Yalakalar''.

Fenerbahçe son 20 yıldaki en kötü futbolunu oynuyor… Şampiyonlar Ligi’ne daha ön elemelerde veda ediyor. Büyük para ve prestij kaybediyor… Bırakın hepsini bir yana takım içinde huzuru bozuluyor. Kim yapıyor tüm bunları? Aykut Kocaman. Biraz Allah’tan korkan, kuldan utanan, bu şartlarda Aykut Kocaman’ı eleştirir. Arkadaşı, eşi, dostu değil babası olsa “Ey Aykut Kocaman neden ikinci yarıya Semih’le başlamadın? Gökhan Ünal sahada dolaşırken Dia’yı neden çıkardın? Gökhan Gönül sakat ise kadroda işe ne, sakat değilse neden yedek?” diye sorardı ama yalakalar bunu bile yapmadılar. Hocayı eleştirmek şöyle dursun, eleştirenleri eleştiriyorlar. Yuh diyorum başka da bir şey demiyorum…

Ben fotomaç ve benzeri yayınları okumuyorum. Yazıyı ataryemez.com'da gördüm. Futbolu çok yakından takip edip de neden spor gazetesi okumadığımı az-çok tahmin edersiniz. Olur da aklında ufak bir ''neden acaba'' olan arkadaşa da fotomaç'ın şu haberini okumasını tavsiye ediyorum. Bu haber de dün yazılmış bir haber. Tavsiyem siz de okumayın okuyucu ile dalga geçen, araştırma yapmayan, bilgisiz, spor cahili insanların gazetelerini.

Son paragraf Turgay Demir'in sahsına olmasa da bağlı bulunduğu kuruma dair bir eleştiri ama sonuçta Turgay Demir de bu kuruluşun bir yazarı. Turgay Demir'in şahsına dair eleştirime gelince; Evet Fenerbahçe belki son 20 yılın en kötü futbolunu oynuyor, Şampiyonlar Liginden de elendi. Peki Zico hariç hangi hoca Şampiyonlar Ligine kalıp da bir şeyler başardı? Takımın huzuru bozukmuş. Olabilir. Peki göstermelik bir huzur daha mı güzeldi? Bu sezon dahil, her sezon başı 4-5 futbolcu çıkıp ''İdmanlarımız süper, takım arkadaşlığı süper, bu sene kesin şampiyon olacağız'' minvalinde açıklamalar duymak daha mı güzel. Bu açıklamaları da A2 den gelen Mert Günok, Gökay İravul yapmıyor, Alex, Emre yapıyor.

Ben de elebette sezon ilerledikçe, gördüğüm eksiklikler, güzel şeyler oldukça Aykut Kocaman'ı eleştireceğim. Lakin desteğimi daimi olarak sürdüreceğim. Öyle ki Fenerbahçe bu sezon sonunu 5. bile bitirse destek çıkıp, kalmasını savunacağım. Fenerbahçe'nin yıllardır içinde bulunduğu döngünün farkında değil misiniz? Aziz Yıldırım elindeki fanusu bir sallıyor, kar yağıyor, aa ne güzel diyoruz. Bütün köpükler yere düşünce Aziz Yıldırım bir daha sallıyor yine aa ne güzel tekrar kar yağıyor diyoruz. Fenerbahçe'de eleştirilecek 1 kişi varsa o da Aziz Yıldırım'dır. Fenerbahçe'nin sorunu ne Aykut Kocaman'dır, ne santafordur, ne de stoperdir. Kişiliği silinen bu takıma şu anda tek kişilik katacak insan da Aykut Kocaman'dır. Bi bakalım ne olacak, ne bitecek. Zaten sezon sonunda büyük değişiklikler yaşanacak. Başarısız olacaksak da Aykut ile olalım. O bizi çok sevindirdi. Bırakılım 1 sene de üzsün. Ne kaybederiz. Sabır, sabır, sabır.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Brian'ın Gözyaşları


Brondby alt yapı hocası Lars Jonsson; ''İki kardeş arasında gizliden gizliye bir rekabet vardı. O zamanlar şimdiki Messi örneğinde olduğu gibi Avrupa'nın dev takımlarının çocuk yaşta yıldızları transfer etme modası başlamamıştı. Michael ve Brian, Avrupa'nın ilk çocuk yıldızlarıydı. Michael 16 yaşına geldiğinde Bayern Münih onu transfer etmek istedi. Babası Finn Laudrup karşı çıkarak bu transfere engel oldu. Ama ağlayan Michael değil, Brian'dı. Abisini Bayern Münih'in istediğini duyunca onu kimsenin istemediğini düşünmüş, saatlerce ağlamıştı. İşin garibi, o zamanlar Brian, Michael'dan 5 yaş küçük olmasına rağmen ondan iyiydi. Sadece 11 yaşında bir çocuğun Bayern Münih'de oynayamayacağını anlayamayacak kadar futbol aşığıydı.''


kaynak; Ali Ece-F Dergi (28 Aralık 2007)

8 Ağustos 2010 Pazar

Avrupa'da Transfer 2010/11 vol.7


Raul - Real Madrid > Schalke 04 - bedelsiz
Gajko Kacar - Herta BSC > Hamburg - 5.500.000 euro
Sami Khedira - Stuttgart > Real Madrid - 14.000.000 euro
Filipe - Deportivo > Atletico Madrid - 12.000.000 euro
Jesus Datolo - Napoli > Espanyol - kiralık (350.000 euro)
Raul Tamudo - Espanyol > Real Sociedad - bedelsiz
Diego Godin - Villarreal > Atletico Madrid - 8.000.000 euro
Luca Cigarini - Napoli > Sevilla - kiralık
Carlos Marchena - Valencia > Villarreal - 2.500.000 euro
Ronnie Stam - Twente > Wigan - 4.000.000 euro
Aleksandar Kolorov - Lazio > Manchester City - 23.000.000 euro
Sol Campbell - Arsenal > Newcastle Utd. - bedelsiz
Sebastian Giovinco - Juventus > Parma - kiralık (1.000.000 euro)
Massimo Maccarone - Siena > Palermo - 4.400.000 euro
Ezequiel Matias Munoz - Boca Juniors > Palermo - 5.000.000 euro
Chico - Almeira > Genoa - 5.000.000 euro
Miguel Veloso - Sporting Lizbon > Genoa - 5.000.000 euro
Rafinha - Schalke 04 > Genoa - 9.000.000 euro
Dieumerci Mbokani - Standard Liege > Monaco - 7.000.000 euro
Rodrigo - Castilla > Benfica - 6.000.000 euro
Aleksandar Lukovic - Udinese > Zenit - 7.000.000 euro
Bruno Alves - Porto > Zenit - 22.000.000 euro
Sergey Semak - Rubin Kazan > Zenit - 2.000.000 euro
Nikolas Pareja - Espanyol > Spartak Moskova - 10.000.000 euro
Maicosuel - Hoffenheim > Botafogo - 4.000.000 euro

Uzun süredir listeyi yenilememişiz. Bayağı birikme olmuş. Jesus Datolo Maradoa'nın prensiydi. Bloglarda hocasının kucağına atlayışı bol bol resmedilmişti. O günden beri yavaş yavaş performansı düştü ve Napoli'de tutunamadı. Dünya Kupasına da gidemedi. Bakalım Espanyol'da neler yapacak. Raul Tamudo benim yıllardır sempati duyduğum biri. Uzun süredir Espanyol ile sorunlar yaşıyordu. Kaptanlığı da alınmıştı. Tam olarak sorunu neydi bilemiyorum. Ne bizim türk medyasında, ne de bloglarda bir yazı göremedim. İspanyolcam da yok malesef. Asıl sebibi bilen varsa aydınlatsın lütfen. Cigarini Parma'da çok gelecek vaadeden biriydi. Napoli'de parlayacağını düşünmüştüm lakin Napoli son yıllarda döktüğü paranın karşılığı bence bir türlü alamadı. Yetenekli adam sonuçta. Sevilla'da parlayabilir. Massimo Maccarone'nin muhabbetini Twitter'da yapmıştık bir kaç kere. Türkiye'ye gelse de tozu dumana katsa diyorduk. İtalyanların şarap misali santraforlarından Maccarone. Napoli gibi paraya acımayan kulüplerden biri de Genoa. Bazen çok gereksiz isimlere, gereksiz paraları döktükleri oluyor. Floccari'den paçayı iyi sıyırdılar. Veloso fiyat/performans ötesinde de iyi transfer. Rafinha ise hani kumaşı iyi derler ya öyle bir adam ama belanın önde gideni. İyi olduğu vakit başında taşıyacağın bir isim ama Brezilya'ya gidip gelmemeleri gibi kişisel olarak acayip rahat bir isim. Schalke böyle bir müşteri bulduğu için mutludur heralde. Noat Samisa geçenlerde Zenit'i yazmış. Alakadar olanların okumasında fayda var. Spalletti benim çok beğendiğim bir isim. Adam hastalığı buldu ve operasyona geçti. Avrupa kupalarında zevk veren bir Zenit izleyeceğiz.

avrupa'da transfer vol.1, vol.2, vol.3, vol.4, vol.5, vol.6

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Kiev, Kezman, Young Boys, Gyan


Sene 2006... Fenerbahçe Daum'la ligin son haftasında Denizli'de elindeki şampiyonluğu kaçırmış. Dolayısıyla direkt olarak gideceği Şampiyonlar Ligi'ni de. Ön elemede eşleşilen takım Dinamo Kiev. Lokum gibi olmasa da fena kura değil diyoruz. Kaçan şampiyonluk sonrası Daum'un yerine idealist bir stajyer olan Zico getirilmiş. Memnun olanı var, olmayanı var. O dönem takımda bir de Anelka belirsizliği var. Fransız forvet mutlu olmadığını ve gitmek istediğini gizlemiyor. Ama ön eleme maçları öncesi durumda bir hareketlilik yok. 'Tur geçilsin, bakarız' düşüncesinde yönetim. Tur geçilemiyor, Fenerbahçe UEFA Kupası'na kalıyor. Hemen akabinde bir sabah duyuruluyor transferler. Fenerbahçe'nin yeni forveti Mateja Kezman. Deivid de Souza ve Edu Dracena da beraberinde geliyor. Fenerbahçe yönetimi gerek duyulduğunda ne kadar hızlı ve iş bitirici olabileceğini gözler önüne seriyor.

Bugünün ise yukarıdaki paragraftan pek farkı yok. Sene 2010... Denizlispor yerine Trabzonspor, Zico yerine Aykut, Anelka yerine Güiza, Dinamo Kiev yerine de Young Boys'u koyuyoruz. Daum'a ise dokunmuyoruz...

Birebir örtüşen bu hikayelere tesadüf mü dersiniz tekerrür mü bilemem. Bana göre alınmamış bir ders. Eninde sonunda yapacağını bildiğin transferi haftalar sonrasına sarkıtırsan sonucun pek önemi kalmıyor. Fenerbahçe'nin yapacağı forvet transferi için yorumum nettir; kötü transfer. Kimi getireceğinin önemi yok. Niang da olsa Gyan da olsa Anelka da olsa kötü transfer. Hazırlık kampına yetişmemiş transfer eksik transferdir. İlk maçlara yetişmeyen transfer ise her halükarda kötü transferdir. Transferin başarısını isimlerden çok yapılış şekli ve süreci belirliyor. Takip eden birkaç günde üstüste duyurulan transferlere de tanık olabiliriz, yıldız bir forvet isme de. Ama şu andan itibaren Güiza ile yola devam edilecek deseler kızmam ve yadırgamam. Zira şu ana kadar süreç bu doğrultuda işledi. Kaldı ki Gyan için dolaşan 16+ milyonluk teklif iddiaları var. Eğer doğruysa cidden tercihim Güiza'dır bu hiçbir dayanağı olmayan transferin yanında. Gyan'a 4 maç iyi oynadı diye 16 milyon vermek yerine başka bir futbolcuya saçları güzel diye 10 milyon verilsin. Zararın neresinden dönüldüğüne bakarım artık. Harcanan parayı ve zamanı düşünmekten de sıkıldım. Öyle ki sırasıyla Senna, Poulsen ve Gyan'a harcanan zamanda sıfırdan futbolcu yetiştirilirdi.

Herneyse, neticede kaçan trajik şampiyonluk, yakınından geçilemeyen Şampiyonlar Ligi macesarı ve başarısız birkaç transfer öyküsü kaldı elde. Bu dakikadan sonra bize tarihin tekerrürünü bir yıl daha devam ettirip önümüzdeki yıl bir Şampiyonlar Ligi çeyrek finali getirmesini ummak kalıyor...