Dünya Kupasında oynanan futbol kalitesi tartışılabilir. Avrupa Şampiyonası hatta Avrupa Şampiyonlar Ligi ile de kıyaslanabilir. Bunların hiç biri Dünya Kupalarının prestijini sarsamaz. Bugün Dünya Kupası, 6 kıtadan 32 takımın katıldığı bir renk, bir futbol şöleni olduğu yadsınamaz bir gerçektir. 1930 da yapılan ilk Dünya Kupasına(o zamanki adı Jules Rimet Kupası) katılan Avrupa ulusları, Uruguay'a 3-4 hafta süren bir gemi yolculuğu ile ulaşmışlar. Düşünsenize 13 temmuzda başlayıp 30 temmuzda bitecek 2 haftalık bir turnuva için en az 1,5-2 aylık bir gemi yolculuğunu göze alıyorlar ve antremanlarını, kondisyon yüklemesini gemi yolculuğunda yapıyorlar. Sonuçta daha önce yapılmamış ve getirisinin neler olacağı, yıllar sonra tarihte nasıl anılacağı tam olarak bilinmeyen bir turnuvaya insanlar gözünü karartıp gidebiliyorlar. O zamanlar futbolcuların tek işi futbol oynamak değil. Herkesin bir mesleği var ve insanlar işlerini güçlerini bırakarak sadece futbol oynamak için yollara düşüyorlar. Bana kalırsa, ''futbol kitlelerin afyonudur'' sözünü (zaman zaman katılırım) sık sık tekrarlayanlar bir kez daha düşünmelidirler.
Yarı bilinçli izlediğim ilk Dünya Kupası 1994 Amerika Dünya Kupasıdır. O zaman tam 10 yaşındaydım. 10 yaşındaki bir çocuğun anlayacağı kadar izlemiştim o turnuvayı. Gazetelerin verdiği bazı ekler hala aklımda. Mahalledeki arkadaşım Bebeto, ben Romario idim. İkimizin attığı her golden sonra beşik sallardık. Fransa 98 ise tam bilinçle izlediğim bir Dünya Kupasıydı. Merter'e gidip Fransa 98 logolu bir t-shirt almıştım. Tuttuğum takım Nijerya idi. Ne muhteşem bir kadrosu vardı. Uche, Okocha, Amokachi, Kanu, West, Oliseh, İkpeba. Euro 96'da ışığını gösteren Hırvatistan ise gönlümün şampiyonu olmuştu. 2002 Kore-Japonya ise tüm Türkiye için bir bir heyecandı. Tv de öss sınavını tartışan bir grup adamdan birisi ''Stres yapmayın, rahat olun. Bakın Dünya Kupası başladı. Onu izleyin'' demişti. Evet sınava 1 hafta kala sadece Dünya Kupası izledim. Üniversiteyi ufak bir puan ile kaçırmıştım. 1 haftada 2 net daha fazla yapacak kadar geliştirebilirdim kendimi ya da en azından bildiğim 2-3 soruyu unutmazdım. ''Kitlelerin Afyonu''nu içmişim bir kere. Ayılıp 1 sene daha hazırlanarak girmiştim üniversiteye. 2006 Dünya Kupası da tam final-bütünleme haftasına denk gelmişti. Bir yandan makine elemanları, meslek matematiği, mukavemet, fizik diğer yanda Adebayor'lu Togo, Yorke'lu Trinidad & Tobago, Brezilya, Arjantin, Hollanda. Bir kez daha ''afyon'' nun tadına bakıyor ve sonucunda 4. sınıfa sarkan toplam 8 dersi elime alıyordum.
2010 Dünya Kupasına 100 günden az bir süre kaldı. Belki de şu an işsiz olmamın nedenlerinden biri olan, rehabilitasyon merkezine yatmadan damarlarımdan atamayacağım ''futbol afyonunun'', en prestijli turnuvası için ''Dünya Kupaları Efsaneleri'' serisi yapmak geldi içimden. Bu bir efsanevi maç olabilir, efsanevi kadro olabilir, efsanevi gol olabilir veya efsanevi bir futbolcu olabilir. Ön araştırma yaparken ciltler oluşturabilecek ensanteneler barındırdığını farkettim Dünya Kupalarının. Elbette Posta gazetesi kadar iddialı değilim ama vaktim oldukça, kalemim yettikçe size aktarmak niyetindeyim. Aslında yardıma da ihtiyacım var. Dileyenlerin yardımlarına açığım. İlk yazımız 1954 Dünya Kupasında Brezilya ile Çekoslovakya arasında oynanan Bordeaux Savaşı ''Battle of Bordeaux''...
1 yorum:
mükemmel olmuş .kalemine sağlık.
Yorum Gönder