31 Aralık 2010 Cuma
2010'un kaybedenleri
Koca seneyi yedik. Hakkında 2 kelam etmek gerekir diye düşünüyorum. Zira kazananları çok ve ilginç olduğu kadar kaybedenler de vardı bu yıl. Bugün kaybedenlerden girelim, yarın da kazananları ballandıra ballandıra yazarız.
Eh tabi ki Fenerbahçe'den başlamak lazım. 2006'da Denizli'de şampiyonluğu bırakmak açıkçası bana çok koymamıştı. "Elalemin ağzı torba değil ki büzesin" mantığıyla düşündüğüm de oldu. Lakin bu sefer son maçta kaçan şampiyonluk çok üzdü beni. Diğer kaybedenler ziyadesiyle teselli buldu ama gerçekten yaşanmadan bilinmeyen duygular bunlar. Hele ki 1996'da Trabzon'da ölümle sonuçlanan vak'alar akla getirilirse daha aklı selim düşünebiliriz. Sonuçta olan oldu ve yine işkembeden konuşan ulemalara nazire yaparcasına şampiyonluk kaybedildi. Gözler suçluyu aradı elbette. O kişi de Daum ilan edildi ve "sen kaybettin arkadaş" dediler. Daum hayranı değilim ama hakkını vermek lazım hocanın. Haziran ayında yaşananlar gerçek kaybedeni ortaya çıkardı. Kusura bakma Aziz Başkan!
Aslında Türk futbolunda bu yılı İstanbul büyükleri toptan kaybettiler. Yıllardır yapılan yanlış yatırımlar sonunda elde patladı ve futbolu bildiğini sanan yöneticilerin hayal kırıklıkları ile geçti. Anadolu takımlarının devrim yapıp yapmadıkları ayrı bir yazı konusudur ama ben devrim değil de daha doğru işler yaptıkları için bu noktalara geldiğini söyleyebilirim. Şüphesiz ki en yılın en büyük kaybedeni Galatasaray'dı.
Yerkürenin en büyük futbol organizasyonu olan Dünya Kupası'nı da bu yıl seyrettik. Çok büyük kaybedeni vardı. Öncelile kafadan kaybeden Fransa'dan başlayalım. İrlanda'yı elle attıkları golle zaten antipati toplayan Horozlar, futbol festivali süresince büyük madara oldular. Domenech kıyafetsizi zor olanı başardı desek yeridir. Fransa artık jenerasyon beklemiyor. Zamanında ektiği tohumlar yer yıl yeni çiçekler açıyor. Ancak büyük bir beceriksiz bu takımı başarısız yapabilirdi. Kaybedenlerin birinci sırasında Domenech var!
Grubundan çıkamayan bir diğer beceriksiz de İtalya idi. Onlar Fransa gibi değiller. 2006'da jenerasyon iyiydi, şampiyon oldular. Bu yıl jenerasyon da kötüydü, Lippi de kötüydü. 2006'dan sonra niye çomak soktular anlamak zor. Akdeniz ülkesi işte. İkinci kaybeden takım olarak İtalya!
İngiltere Milli Takımı'ndan ben de çok ümitliydim. Ezeli rakiplerine karşı kaybettiler. Capello kaybetti mi? Sanmıyorum... Sonuçta hala görevinin başında. Peki ya Maradona? Kaybetti demeye dilim varmıyor. Bu satırları yazmadan 2 saat içerisinde bir videosunu izledim, yemin ediyorum gözlerim yaşardı. Elbette milli takım hocalığı en çok ona yakışır ama 2006'daki Almanya gibi Klinsmann-Löw ortaklığı lazımdı onlara.
Kaybedenler kulübüne Liverpool'u da yazmalıyız. Bu sene ocağın müritleri çok üzüldü. Taraftar tepkisi, takım satıldı, satılacak, falan, filan derken bir başka Amerikalı'ya devredildi. Güzelim kulüp Yeni Kıtanın kodamanlarının elinde oyuncak oldu, ona yanarım. Hodgson da geldi ya, giden aranır oldu. Tabi 2010'da 2 kez kovulan Rafa Benitez'i anmamak olmaz. Rafa için blogda sallamışlığım çoktur ama esasında iyi adamdır. Tanısan seversin demeyeceğim elbette. Sağlam taktisyendir İspanyol. Bazen ne yapsanız olmuyor işte. Sanırım bir süre tatile çıkmak gerek. Sonuçta bir ömür boyu çalışmasanız önünüze bir tas çorba koyacak kadar para kazanmışlığınız var. İn bu soğuk havalarda güney yarımküreye, yap 1 aylık herşey dahil tatilini. Sonra gel memlekete sakin kafayla daha çok oku, araştır, fikir üret, seminere katıl, kendini geliştir, sonraki sezona bomba gibi gir (Ne kadar basit anlattım lan!).
İskoç ligine dönen İspanya'da kaybeden Real Madrid oldu. Eh burada da kaybedince bir kelle alıyorlar. Manuel Pellegrini'ye patladı kabak. Daha ne yapsın adamcağız. 96 puan toplamış, 102 gol atmış. Karşısındaki de boru değil, uzay takımı. Bir başka ligde de 106 gol atıp kaybeden var, Ajax. Joll'un takımı +86 averajla Twente'nin 2 katından daha fazla averaj elde etti ama neye yarar. Peki İtalya'da kimler kaybetti. Milan kaybetti, Juventus kaybetti, kaybetmeye alışkın Roma da kaybetti. Hatta bence şampiyon olan Inter de Mourinho'yu kaybederek bu listeye girer.
28 Aralık 2010 Salı
Fabregas hangisi?
edit: 'Sorunlu golcü' bildi. Orta sıra, sağdan birinci. Postu atarken hediye olarak 'sulugöz' düşünmüştüm ama 'hadi ciklet olsun' dedim. Sorunlu golcüyü tebrik ederken yorumları erken yayınlayan Sencer'e de selam edelim. Geçen yıl da Bayern Münih fotosu koyup, ipucu olarak da 'bir fransız' diyerek yüzüne gözüne bulaştırmıştı :)
26 Aralık 2010 Pazar
Enzo Bearzot'u analım
İşten güçten vakit bulup ustayı anamadık. Hafta içi aramızdan ayrıldığında 83 yaşındaydı. Mussolinili 1934 ve 1938 Dünya Kupalarını neyleyim. Enzo Bearzot 1982'de İtalyan tarzı futboluyla anımsanacak bir Dünya Kupası hediye etti ülkesine. Dördüncü Dünya Kupasını kazanan Lippi'de de anısı vardır Bearzot'un. Lippi futbolculuk kariyerinde sadece 2 kez İtalya 23 yaş altı milli takımı formasını giymiştir ve onu da milli takıma alan kişi Bearzot'tur. Arkasından kötü konuşan futbolcuyu fellik fellik aramak gerek. Dino Zoff onu babası olarak görürken şu cümleler ile tarif etmiştir ustayı; "Olağanüstü bir adam ve yetenekli bir teknik direktör. 1982 Dünya Kupası'nda zaferin mimari Bearzot'tur. Kupa boyunca yapılan baskılar umurunda değildi. Takımda herkes ona inanıyordu ve önemli olan kendi çizdiği yoldaki arzusuydu".
Yukarıdaki fotoya bakar mısınız? Ağzından ayırmadığı piposu ile karşısına almış futbolcuları Dino Zoff ile Franco Cousio'yu, kupanın gölgesinde kağıt oynamakta. Yanındaki kim mi? İtalya Devlet Başkanı Sandro Pertini. O yıl 86 yaşında olan bu muhterem başkanı daha iyi analiz etmeniz için aşağıdaki gol videosuna alayım sizleri. Bir de İtalya'nın 1982 Dünya Kupası'na giden yolculuğunu ekleyeyim.
Bearzot 82. yaş gününü kutlarken. |
23 Aralık 2010 Perşembe
İtalya'dan transfer dedikoduları
Memelekete yazıp çizip getiremediğimiz 2 Brezilyalı, Ronaldinho ve Baptista da Ocak transferini kullanmak isteyenlerden. Gremio başkanı Ronaldinho'yu istediğini TV'ye açıklamış. Yıldız oyuncunun yuvaya dönmekte istekli olduğunu da eklemiş. Bonservisten öte futbolcunun alacağı miktar mühim bu transferlerde. Gerçi iki gönül bir olunca samanlık seyran olur demişler. Baptista ise İspanyol medyasına kendisini 3 kulübün istediğini açıklamış. Bunlardan en ciddi olanının ismini de veriyor; Malaga. Diğerleri ise bir İngiliz kulübü ile Brezilya kulübüymüş. Dedikodu da şu ki İngiliz kulübü Tottenham, Brezilya kulübü Corinthians.
Tuttosport'a göre de Juventus ve Milan, Andrea Poli, Kevin Constant ve Alessandro Matri için kapışıyor. Juventus harıl harıl santrafor ararken Matri'yi kaçırmaması gerek. Keza Milan'da forvet mevki Cassano transferi ile yeterince ideale yakın hale geldi. Poli ise İtalyanlar'ın gelecekteki yeni box to box yıldızlarından biri olmaya aday. Kevin Constant konusunda ise pek bir bilgim yok. Chievo'da oynayan Toulouse çıkışlı orta saha, bu sezon 9 maça çıkmış.
Serie A'da ilk yarının süpriz çıkışını tapan Napoli'de zirveye tutunmak için transfer harekatı başladı. Genoa'nın Faslı orta saha oyuncusu Kharja Partenopeilerin resmen gündeminde. Espanyol'un 21 yalındaki gelecek vaadeden stoperi Victor Ruiz'de Napoli'nin gündeminde olan bir başka isim.
Adriano Roma'da kalacağını açıklarken, bunların yanında dedikodu olarak; Inter ile Real Madrid arasında Kaka-Maicon takası ve sözleşmesi sezon sonu bitecek olan Romalı Mexes'in Milan'a transferi de konuşulanlar arasında.
19 Aralık 2010 Pazar
Smaç
Carlos Boozer'ın bu fotoğrafını görür görmez aklıma Vince Carter düştü. Her seferinde jeneriklere adını sokmayı başaran Toronto'nun Raptor'ı için oturur, maçlara gösterdiğim ilgiyi jeneriklere de gösterirdim. Kim derdi ki gün gelecek Vince Orlando'ya gidip tutunamayacak, sonra da Hidayet ile takas olup Phoenix Suns'a takas olacak. Ehh yazı fotodan bağımsız oldu ama idare edin artık. Şu smacı koymak istedim.
17 Aralık 2010 Cuma
Şampiyonlar Ligi son 16 eşleşmeleri
Roma - Shakhtar Donetsk
Milan - Tottenham
Valencia - Schalke 04
Inter - Bayern Münih
O. Lyon - Real Madrid
Arsenal - Barcelona
Marsilya - Manchester United
Kobenhavn - Chelsea
Favorilerimi kalın puntolarla belirttim. En ağır favriler Man. Utd., Barça ve Real Madrid. Lyon-Real maçları izlemekten artık gına geldi. Eskiden zevkli geçse de bu maçlar bu sezon Lyon'a hiç şans vermiyorum (kusura bakma chao). Kobenhavn güzel kura çekti ama maçların oynanacağı tarihe kadar Chelski toparlanır. Maç bugün oynansa Kobenhavn'ın turu geçer. Bence en muallak eşleşme Valencia - Schalke.
İtalyanlar birer birer Avrupa arenasından silinirken 2. tur ile birlikte hepten yok olacaklar gibi. Shakhtar ve Tottenham cayır cayır takımlar. Milan ve Roma'nın dayanabileceklerini sanmıyorum. Sakatlılardan kurtulan Bayern Münih de Inter'i rahat geçer bence.
16 Aralık 2010 Perşembe
Pastore'yi transfer etmek
İtalya'da her ne kadar yıldızlar birer birer ayrılıp lig sönmeye başlasa da bu sene daha farklı bir lig izliyoruz. Serie A yeni yıldızlarını yaratmaya başlarken kulüp bazında başı çekenlerden biri olan Palermo, bir dünya yıldızı yarattı diyebiliriz. Bülent Timurlenk, Arjantin'de taraftar olmak zordur, parlayan yıldızınızı alır Avrupalılar der. Haklıdır. 2008 ilkbaharında Javier Pastore'li kadrosuyla Huracan, şampiyonluğu son maçta kaybediyordu ama 19'luk yıldız güneş gibi parlıyordu. Daha o zamanlarda adı Kaka'ya çıkarken rotası da İtalya'ya doğru çevrilmişti.
14 Aralık 2010 Salı
Maracana
1950 Dünya Kupası'nın yıldızlarında birisi de Maracana Stadyumu'dur. 64 yıl sonra 35,56cm uzunluğunda, 5 kg ağırlığındaki, 18 ayar altına tekrar ev sahipliği yapacak. Bununla da yetinmeyip 2016 da Olimpiyatlara hoşgeldin diyecek. Lakin acımasız yıllar çok yormuş mabedi. Şu an yenileme çalışmaları yapılıyor ve merdivenlerin %80'i yıkılmış. Yeni rekorlarla gel Maracana.
13 Aralık 2010 Pazartesi
Vurun hocaya
11 Aralık 2010 Cumartesi
10 Aralık 2010 Cuma
Şişirme CV yemedi
Sırp Milovan Rajevac’tan boşalan teknik direktörlük koltuğuna yeni bir isim arayan Gana Futbol Federasyonu belirlediği aday listeye, Marcel Desailly, Helbert Addo, Goran Stevanovic, Humberto Coelho’nun yanında 48 yaşındaki Can Vanlı’yı da eklemişti. Ancak Türk teknik adam Vanlı’nın listeye girmesine neden teşkil eden özgeçmişinin şişirme olduğu ortaya çıktı.
MTN Football.com sitesinin haberine göre Adana doğumlu Türk antrenör, CV'sine 2002 Dünya Kupası sırasında Türkiye Milli Takımı’nın yardımcı antrenörü olduğunu eklemiş. Oysa Vanlı, bu organizasyonda milli takımın yardımcı antrenörü değil sadece bilgisayar analistliği görevini üstlenmişti. Durumu fark eden Gana yetkilileri de Türk antrenörü listeden çıkarttı.
Can Vanlı, kendi internet sitesinde yazdığına göre Almanya’da başlayan kariyerinde çeşitli kız ve erkek alt yaş kategorilerinde antrenörlük yapmış. Türkiye kariyerine de, 2002-2004 yılları arasında Türkiye Mili Takımı’nın taktik analisti olduğu yazarken, sonrasında uzun bir dönem de alt liglerde antrenörlük yaptığını belirtmiş. Görev aldığı takımlar arasında, 2. Lig B Kategorisi’nde bulunan Gençlerbirliği Oftaş, Eyüpspor ve Karşıyaka bulunurken, Yeni Kırşehirspor’un da bir sezon teknik direktörlüğünü de üstlenmiş. Türkiye’de en son 2009 yılında 3. Lig’de yarışan Kilis Belediyespor’un başında görülen Vanlı, Türkiye’de umduğunu bulamayınca Maldiv Adaları’na gidip VB Sports Club’un başına geçerek bu ekibi şampiyonluğa taşımış.
9 Aralık 2010 Perşembe
Scorpion Kick
8 Aralık 2010 Çarşamba
Diego Forlan
2 Aralık 2010 Perşembe
2018 Rusya - 2022 Katar
2002 Dünya Kupası sırasında bir Alman, 4 yıl sonra kendi memleketinde oynanacak olan kupa için kendince bir fikir üretmiş ve tam 4 yıl boyunca hergün kumbaraya 1 euro atmaya başlamış. Böylelikle Dünya Kupası maçlarını doya doya izleme imkanına erişmiş. Alman'ın hesabını bu topraklarda uygulamak imkansız gibi birşey. Zaten 4 yıl sonraki kupa da Brezilya'da. Bu matematikle yol paramızı bile çıkaramayız. Hem bilmiyorum aranızda küçükken kumbarada biriktirdiği paraları elle tutulur bir şeye harcayan var mıydı? Daha doğrusu o para orada birikiyor muydu diye de sormam icap edebilir. Bıçakla az eğip bükmedik canım kumbaranın ağzını. Uzun lafın kısası, 2018 Dünya Kupası Rusya'ya, 2022 Katar'a verildi. Olur da belki birisi 'ben yaparım aga' diyerek, para biriktirmeye başlar diye yazdım.