30 Ağustos 2011 Salı

Barcelona'nın 3-4-3'ü

Pazartesi Villarreal'i beşleyen Barcelona, maça 3-4-3 dizilişiyle çıkmıştı. Aşağıdaki videoda yeni oyuna dair kesitler var. Hali hazırda en iyi futbolu oynayan bir takımın hâlâ daha iyisini araması takdir edilesi.
Katalanlar'ın kadrosu ise şöyleydi; Valdes - Mascherano, Busquest, Abidal - Keita, Thiago, Fabregas(J. Dos Santos), Iniesta(Xavi) - A.Sanchez, Messi, Pedro(D.Villa).

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Açıklama bekleyen yaprak dökümü

Yaprak dökümü başladı. Lugano'nun PSG'ye transferinden sonra Andre Santos da Arsenal'in yolunu tuttu. Sırada Katar'dan teklif alan Niang var. Sonrasında da belki Stoch, belki Dia ve -maalesef- belki Gökhan Gönül...
Ali Koç'un açıklamalarına göre maddi açıdan büyük sıkıntı yaşıyoruz. Borsadaki hisselerimiz düşüyor, Avrupa Kupaları'na katılamadığımız için ek gelirler gelmiyor, vs... Olayın pek para boyutundan anlamam. Hadi diyelim ki geçen yılki gelirlerimiz yüzde 50 düştü. Peki bunu çıkarmak için takımın en iyi 4-5 oyuncusunu satmak mı gerekir? Kaldı ki birçok oyuncu yaşanan bu süreçte fedakarlık yapmaya hazır. Sarı-Lacivert renklere gönül verenler bu ülkede kulübüne en çok gelir sağlan taraftar grubu. Süreçle birlikte bu gelirler daha da artıyor. Bir bakıma taraftar da fedakarlık da bulunuyor.
kafamda bazı sorular var ve cevabını çok merak ediyorum. Daha fazla para edecek futbolcular varken, 3 milyon euro'ya Lugano satılıyorsa şu soruyu da sormak zorundayım; Fenerbahçe küme düştü de haberimiz mi yok? Futbolcular daha da ucuza gitmesin diye tasfiye şimdiden mi yapılıyor?
Juventus küme düştüğünde Pavel Nedved, "Eğer bir takım küme düşerse futbolcular gider, adamlar kalır" demiş ya, ben o kadar acımasız değilim. Endüstriyel futbolda futbolcular babalarının hayrına Fenerbahçe'de oynamıyor. Andre Santos'un da, Lugano'nun da, Stoch'un da, Dia'nın da, Niang'ın da, vs, vs, bu kulübe bir geliş sebepleri var. Niang daha fazla para kazanacağı için gelmiştir, artık veremeyiz, isterse gider. Stoch burada bir çıkış yakalayıp daha büyük bir kulübe gitmek için gelmiştir, bu dakikadan sonra minimum iki sezonu heba olacaktır, o da gidebilir. Sebepler sayılır durur, her futbolcu için de mantıklı bir sebep bulunur. Kala kala sadece Fenerbahçe aşkıyla oynayan futbolcular kalır. O da bizlere yeter. Biz zaten Fenerbahçe aşkı ile izlemiyormuyuz maçları. Bu futbolcuları izlemekten daha büyük bir zevk var mı?
Artık çok sıkıldık. Bir an evvel sahada çubukluyu görmek istiyoruz. Belki Spor Toto Süper Lig'de, belki de Bank Asya 1. Lig'de, farketmez. Tek dileğim birilerinin açıklama yapması ve kamuoyunu bilgilendirmesi.
Unutmadan ekleyeyim, bu sezon komplekslerden arınmış, salt başarılı olmak için kurulmamış bir takımı uzun yıllar sonra izleyeceğim için de heyecanlanıyorum.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Adaletin olmadığı yerde heyecan aramak

Son günlerde futbolumuzda yaşanan süreçle birlikte Kulüpler Birliği ve Türkiye Futbol Federasyonu'nun ne kadar çok yayıncı kuruluşun etkisi altında kaldığı resmileşmiştir. Normal ligi ilk dört sırada bitiren takımların bir de play-off oynayarak bir şampiyonun belirlenmesi yayıncı kuruluşun istediğini yaptırmasının en basit açıklamasıdır.
İşin garip tarafı bu sistem biraz da farklı olarak Bank Asya 1. Lig'de yıllarca uygulanmaktadır. Sadece bir alt lige dönüp baktığınızda ne kadar saçma ve adaletsiz olduğunu görmek mümkün. Zaten bu yüzden her sene farklı farklı uygulamalarla 1. Lig'deki play-off sistemi değiştirilmiyor mu?
2009-2010 sezonunda Bank Asya 1. Lig'i Adanaspor 64 puanla üçüncü bitirdi. İkinci Bucaspor da 64 puana sahipti. Yani sarı-lacivertli ekip averajla Süper Lig'e çıktı. Dördüncü Altay'ın 59, beşinci Karşıyaka'nın 56 ve altıncı Konyaspor'un 55 puanı vardı. Federasyon lig usulü play-off'a karar verdi ve ligi altıncı bitiren 55 puanlı Konyaspor Süper Lig'e çıktı. Yani averajla Süper Lig'i kaçıran Adana değil de 9 puan geride olan Konya terfi etti. O seneki sistemin en acınası durumu ise maçlardan birinin amaçsızca oynanmasıydı. TFF tabi ki saçma birşey yaptığını anladı ve eski sisteme döndü. Geçen sezon üçüncü ile altıncı, dördüncü ile beşinci karşılaştı. Sonuç; ikinci ile arasında dört puan olan Orduspor Süper Lig'de, ikinciliği 1 puan farkla kaçıran Gaziantep BB aynı kümede.
Neresinden tutarsanız tutun, ne heyecanı katmak isterseniz katın ama sahadaki alın terini unutmayın. Büyük paraların döndüğü futbol üzerinde adalet bence birinci kural olmalı. Maçlar gazozuna oynanmıyorsa adaleti gözardı edemezsiniz. Evet, heyecan da gerekli ama hangi emeği heyecanla kıyaslayabilirsiniz ki. Kaldı ki adaletin olmadığı yerde heyecanı nasıl arayabilirsiniz.
Süper Lig'deki uygulama biraz Belçika Ligi'nden örnek alınmış olacak. Puanlar yarıya düşecek ve lig oynanacak. Peki puanların yarıya düşmesindeki mantık nedir? Heyecan arıyorsanız, gidin bumbie-jumping yapın. En azından onda halatın kendi iradenizle bağlanmasına izin verip aşağıya atlıyorsunuz.

12 Ağustos 2011 Cuma

Marka değeri

Çarşamba günü Euroasiasport'un düzenlediği "Global Şike Gerçekleri" konferansındaydık. Genel itibariyle keyifli ve bilgilendirici geçtiğini söyleyebiliriz. Zaman zaman İtalyan konuşmacıların sayesinde uykumuz gelse de bazı bilinmeyenleri değerlendirme fırsatı yarattılar. Buradan teşekkür edelim konuklara ve organizatörlere.
Küme düşmeler olursa ligin marka değerinin ne derece etkileneceğine dair bir soru gelince konferansta ilginç bir hâl yaşandı. "Şike; Organize Suçlar ve Futbol" kitabının yazarı Dr. Declan Hill, sessizliğin ortasında belki de istemsiz ama ayarı kaçık bir kahkaha ile salonu inletti. Sebebini ise şöyle açıkladı (özet geçiyorum); "Bu soru bana gittiğim birçok yerde soruluyor. İnsanlar futbolun kirlendiğini düşünüyorsa ve siz bu kirliliği temizleyemiyorsanız asıl o zaman marka değeri düşer"...
Futbolumuzun marka değeri üzerine konuşmak gerçekten Declan Hill'in kahkası kadar komik olmasa da tebessüm ettiriyor artık. Digitürk'ün toplamı 410 milyon doları bulan ve kasasından çıkarıp Türk futboluna akıttığı meblağ ortaya çıktığından beri varsa yoksa marka değerini tartışıyoruz. Marka değeri öyle yüksek bir ligimiz var ki geçen yıl takımların yarısında forma reklamı yoktu! Üstelik ligin sponsoru da devlet kurumu olan Spor Toto! Yine klasikleşen bir soru var, cevabı orada gizli; "bizim ligimiz ve dünya derbimiz kaç ülkede yayınlanıyor"...
Fenerbahçe şike yapmıştır veya yapmamıştır tartışmasına girmiyorum. Son 1 ayda yaşananlar ortada. Verilecek karar ne olursa olsun ne Fenerbahçeliler'i ne de diğer takım taraftarlarını memnun edecek. Maalesef durum bu. Emniyet düzelmeden, medya düzelmeden futbolun düzelmesini beklemek fazla hayacilik olur. Genel olarak memleketteki adalete ne kadar inanıyoruz onun cevabını verelim sonra futbola dönelim. Marka değerini tartışmaya daha çok yolumuz var.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Konferans; Çıkış Tüneli

Memlekette 1 ayı aşan süredir futbolda şikeden başka konuşulan birşey yok. Yıllar öncesinin bir reklamı vardı "ağzı olan konuşuyor" diye. O kadar doğru bir slogandı ki deyim olarak dilimize yerleşti desek yeridir.
Önümüzdeki çarşamba günü global şike gerçekleri üzerine bir konferans var. Konuşmacılar şükür yabancı. Şikenin göbeği İtalya'dan Andrea Di Carlo ve Olivero Beha, Şike kitabının yazarı Dr. Declan Hill ve Liverpool Üniversitesi akademisyenlerinden Dr. Rogan Taylor. Mehmet Baransu'lu Telegol'ün yerini pek tutmaz ama(!) yine de katılmak isteyen muhakkak vardır.





4 Ağustos 2011 Perşembe

Fıkraya yakın


Bir Portekizli, bir Fransız, yarı Alman-yarı Türk, 3 tane de Çinli. 
Sezon öncesi çalışmaları için Çin'de bulunan Real Madrid, Guangzhou Evergrande ile yapacağı maç öncesinde seremoni de bu kare çıkıyor. Çok hoşuma gitti gerçekten.

Victor Fraile / Getty Images