31 Mart 2010 Çarşamba

Her Fırsatta


Foto geçtiğimiz hafta oyanan Boca-River maçından. Öznemiz olan taraftar için hiç bir fırsatı kaçırmıyor mu desem, iğne deliğinden de olsa şovunu yapıyor mu desem karar veremedim.

foto; reuters

30 Mart 2010 Salı

Tüm Zamanların En Çirkin 11'i


1- Steve Ogrizovic..............2- Trifon Ivanov...............3-George Berry



4- Trevor Hockey.............5- Abel Xavier.................6- Paul Breitner



7- Graeme Souness............8- Franck Ribery...........9- Ronaldinho



10- Peter Beardsley..........11-Iain Dowie

İlk gördüğümde Trifon Ivanov'un ve Ribery'in gerçeğe göre daha yakışıklı çizildiği söylemem gerek. Fotolar uglyfootballers.com'dan. Sticker books'da futbolcuların tanıtımını da yapmışlar. Sitede Premier Ligin, Championship'in, İngiliz milli takımının ve İskoç milli takımının da en çirkin 11 leri var. Ayrıca the ugly mirror adında bir de gazete çıkarıyorlar :) Vakit öldürmelik güzel bir site.

28 Mart 2010 Pazar

Galatasaray vs Fenerbahçe; Maç Sonu


Frank Rijkaard bugün Hıncal Uluç'a öyle bir koz verdi ki Hıncal Uluç ne söylese azdır. Orta sahanın öneminden bahsetmiştim maç öncesi ve ev sahibi avantajı hakkını kullanması gereken Rijkaard, Alex'i Mehmet Topal ile adam adama oynattı. Bu nedenle Galatasaray'ın orta sahada 1 kişi eksik oynamak zorunda kaldı. Üstelik Topal 14. dk da sarı kartı da görünce görevini tam anlamıyla yerine de getirememiş oldu. İlk 4 dakikada hücum pres ile başlayan Galatasaray, Fenerbahçe'nin kısa ve ayağa paslarına yeterli presi orta alanda yapamadı. Bunun en büyük sebebi Alex'i tutan Topal'ın prese katılmayışı ve Elano'nun da Mustafa Sarp'ı yalnız bırakışıydı. Fenerbahçe hücumda hiç etkili değildi ama top da Fenerbahçe'deydi. 20 dakikada Fenerbahçe'nin 100 pasına karşılık Galatasaray 46 pas yapmıştı. Buna rağmen hücum organizasyonlarında Fenerbahçe çok eksikti. Mesela ilk yarının santraforu Semih olmalıydı bence. Semih orta alandaki paslaşmayı daha ileriye çekebilecek ve ver-kaçlarla aralara sızabilecek bir oyuncu. Güiza, daha çok uzun toplarla etkili olabilen birisi.

Aslında maça dair yazılacak uzun uzun bir şey de yok. Tamamen orta sahada bitti oyun. Selçuk'un oyunu yanıltıcıdır bu maçta. hiç bir şekilde pres ile karşılaşmadı. Dikine oynadığı bir çok topu da hatalı kullandı. Ama derbi deneyimi ve kendine olan özgüveni sayesinde başarılı bir performans gösterdi. Juninho'nun frikik vuruşlarını andıran şutu da enfesti. Ayak içi-burun karışımı şutu çok güzel bir falso ile gitti ve top tam kaleci önünde sekerek, zeminin ıslaklığının da avantajı ile ağlara gitti. Bu golü sadece Leo Franco yemiyor. Leo Franco Galatasaray'da beklenen performansı sergileyemiyor olabilir ama ''olacağı varmış'' derler ya, ilk yazılışta hata vermeden çalışan matlap denklemi gibiydi bu gol.

İlk yarıda Fenerbahçe'yi izleyen Galatasaray, ikinci yarıda daha fazla pres yaparak oyunu bozmayı kısmen başardı. Topal'ın çıkıp Arda'nın oyuna girmesi bir etki yaratmadı Galatasaray'da. Çünkü Arda ısınırken bile acı çekiyordu. Topal'ın yerine Baros girseydi durum daha farklı olabilirdi. Aslında maç öncesi yazımızda orta alandan birinin çıkıp Baros'un girmesi Fenerbahçe'ye avantaj sağlar demiştim ama maçın gelişimi çok farklı oldu. Çünkü Topal'ın ne defansif ne de ofansif hiç bir katkısı yoktu. Aynı zamanda yerine giren Arda'nın da hücuma katkısı olmadı. Fenerbahçe'de Özer, hem ilk yarı hem ikinci yarı çok koşmasına rağmen defansif anlamda etkili değildi. Baros girseydi eğer hücumda 1 kişi fazla oynayabilirlerdi ve Galatasaray kanat akınları ile daha etkili olabilirdi.

Maçın hakkı neydi diye soran varsa onlara şunu söylemem gerek; Selçuk'un şutunun güzelliği ve aynı güzellikteki Keita'nın şutunu Volkan'ın kurtarması. 2 güzel harekete 1 güzel hareket ile Fenerbahçe'nin hakkıdır maç.

Neticesinde Fenerbahçe kazanmıştır. Hafta itibariyle Bursaspor 58, Fenerbahçe ve Beşiktaş 55, Galatasaray 53 puandadır. Galatasaray'ın treni kaçırdığını söyleyebiliriz. Şampiyonlukta kim daha yakın kestirmek çok zor. Bursaspor ligin kaderini belirleyecek.


Galatasaray vs Fenerbahçe; Maç Önü


Yaklaşık 3,5 saat sonra başlama düdüğü çalacak. Fenerbahçe cephesinden Emre'nin oynayamayacağına dair haberler geldi. Doğruluğu konusunda bir fikrim yok. Daum'un büyük maçlar öncesi yaptığı bir strateji de olabilir. Daum sever böyle stratejileri. Büyük maçlar öncesi rakibin daha avantajlı olduğunu bir çok kez ağzından duyduk. Ortada bir gerçek de var ki Emre dünkü antremana çıkmadı. Sanırım oynayamayacak. Emre'nin oynamayacağını varsayarak yorum yapalım. Emre son haftaların en formda Fenerbahçe oyuncusu. Orta sahada hem defansif, hem de ofansif iyi destek veriyordu takıma. Onun yerine bugün Mehmet Topuz'u göreceğiz büyük ihtimal. Son Manisaspor maçında Emre'nin bölgesinde pek iyi sinyaller vermedi Mehmet Topuz. Sağ Kanatta da Deivid oynayacak. Deivid 2 sezondur tam anlamıyla verim alamadığımız bir futbolcu. Sağlam bir Deivid Fenerbahçe'nin hücum gücünde önemli bir yer ediyor. Tabi bunlar hep 2 sene önceki referansları Deivid'in. Keza Özer de sakatlıktan çıkmış bir oyuncu. Manisaspor maçında O da iyi sinyaller vermedi. Sol kanatta defansif yönü ağır bastığı için Vederson'un oynayacağını varsayıyorum. Güiza'nın yükselen bir formu var ve bu maçta da iyi oynayacağını düşünüyorum. Lakin Fenerbahçe'nin hücum gücü bana yetersiz geliyor. Deivid'in ve Mehmet Topuz'un performansları Fenerbahçe'nin hücum gücüne etki edecektir. Selçuk'tan da iyi bir performans bekliyorum. Selçuk'un çok fazla sırıttığı bir derbi maçı ben hatırlamıyorum. Alışık kendisi bu tarz maçlara. Defansif anlamda önemli katkıları olacaktır. Lugano ve Bilica ikilisine gelirsek, ikisi yaslanarak oynadıklarında çok önemli futbolcular. Hatta Süper Lig'in en iyi ceza sahası ikilisi olduğunu düşünüyorum. Geniş alanda yakalanmadıkları takdirde Galatasaray forvetlerini sonuna kadar zorlayabilirler. Lakin bir kaç maçtır gördüğüm bir durum Fenerbahçe yaslanarak da artık önemli pozisyonlar veriyordu. Çünkü orta saha inanılmaz direçsiz kalıyor. Son 4 maçta gol yemeyen defansın bu maçın başından itibaren yüksek konsantrasyon ile oynaması gerekir. Erken bir Galatasaray golü ilerleyen dakikalarda Fenerbahçe'nin geride boş alanlar bırakmasını ve pozisyon vermesine sebebiyet verecektir.

Galatasaray'da da Arda'nın durumu muallak. Arda'nın olmaması da Galatasaray'ı mutlaka etkileyecek. Giovanni dos Santos Tranzonspor maçında hareketliydi. İyi şeyler yapmaya çalıştı. Eğer ilk golü Fenerbahçe bulur ve ikinci yarıda skor üstünlüğü ile oynarsa, Galatasaray orta sahadan bir elemanı eksiltip baros'u oyunu alabilir. Bu da Fenerbahçe'nin orta sahayı ele geçirip kontra ataklarla ciddi pozisyonlar üretmesini sağlar.

Tabi biz bu senaryoları bol bol üretiyoruz ama çıkabilecek bir kırmızı kart da maçın gidişatını etkileyebilir ve derbilerde bu sık yaşanır. Yalnız tribün bazında çok centilmence geçeceğini tahmin ediyorum maçın. Hakem saha içini germediği sürece beraberliği düşünmeyen bu 2 takımın mücadelesi oldukça keyifli geçecektir. Son yıllarda gol kısırlığı yaşanan Ali Sami Yen derbilerinde bu akşam bu durum aşılabilir diye umuyorum. Zira bu staddaki son 2 maçta sadece 1 gol izleyebildik.

Son söz tribünler için. Şu an Lig Tv'de staddan görüntüler dönüyor ve Galatasaray taraftarı yarım saat 15'te giriş yapmaya başladı. Hakem performansı tribün tansiyonunda etkili olacaktır. Ama saha içinde ekstra bir durum olmadıkça tribünlerde sıkıntı yaşanacağını zannetmiyorum. Maç öncesi Özhan Canaydın için yapılacak saygı duruşunun tribün atmosferine de etki edeceğini umuyorum.

edit: Fenerbahçe 11; Volkan - Gökhan Gönül, Lugano, Bilica, Andre Santos - Özer, Selçuk, Mehmet Topuz, Vederson - Alex, Güiza
Galatasaray 11; Leo Franco - Sabri, Neill, Servet, Caner - Mustafa Sarp, Mehmet Topal, Elano - Giovanni Dos Santos, Keita, Jo

27 Mart 2010 Cumartesi

Bursaspor'un Sınavı


''Lig bu sene çok enteransan geçiyor''. Bu cümleyi çok sık kullanmaya başladık. Lig her sene biraz daha enteresan geçmekte, geçmelidir de. Geçen sene Sivasspor'u konuşuyorduk. Kaybedecek gibi gözükmüyorlardı ama futbolları eksikti malesef. 3-4 oyuncunun sırtından geçiniyorlardı. Bu sene Bursaspor'u konuşuyoruz. Bursaspor geçen seneki Sivasspor'a göre daha komple ve daha güzel işler başarabilen bir ekibe sahipler. Yedeklerinde Zapo ve Batalla'nın bulunduğu bir takımdan bahsediyoruz. Forvette uzun oyuncusu da var çabuk oyuncusu da. Gerilerden bir tek Musa Aydın gelmiyor bu takımda. Bekir Ozan'ı da var, Volkan Şen'i de var. İşler kötü gittiğinde yedekte alternatifi de var.

Bursaspor dün vize sınavına girdi. Vizeden geçer notu alsalardı final sınavı daha kolay geçecek gibi gözüküyordu. Ayrıca kafadan 1 sorunun cevabını da hoca tahtaya yazmış, efor sarfetmeden alacağın bir 3 puanın da var. İstanbul Büyükşehir Belediye Spor maçından geçer not alamadılar. Olur böyle şeyler. Zira cepten yemişsin puanı, mühim değil. Şampiyon olacak kapasitedeki takım bu noktadan sonra kendini göstermeli. Eğer şampiyon olamıyorsan bil ki daha zamana ihtiyacın var. Finale nasıl hazırlanır Bursaspor mühim nokta burası işte. Sivasspor geçen sene ittir kaktır gidiyordu. Dedim ya futbolları eksikti işte. Murat Erdoğan, Musa Aydın ve Mehmet Yıldız'dan birini kaybetsen eksiliyorsun. Bursaspor'un kendine yetecek kadar kadro derinliği de var yani. Derbinin sonucu ne olursa olsun ipler Bursaspor'un elinde. 7 maçın kalmış, biri cepte, eder 6 maç. Final sınavını geçebilecek kapasiten varsa, geç sınavı, al eline diplomayı, alkışlayalım.

26 Mart 2010 Cuma

Ali Sami Yen'de ki Son 10 Galatasaray Fenerbahçe Maçı


12 nisan 2009 Galatasaray 0 - 0 Fenerbahçe (Süper Lig)
27 nisan 2008 Galatasaray 1 - 0 Fenerbahçe (Süper Lig)
27 şubat 2008 Galatasaray 2 - 1 Fenerbahçe (Türkiye Kupası)
19 mayıs 2007 Galatasaray 1 - 2 Fenerbahçe (Süper Lig)
22 mart 2006 Galatasaray 3 - 2 Fenerbahçe (Türkiye Kupası)
27 kasım 2005 Galatasaray 0 - 1 Fenerbahçe (Süper Lig)
12 aralık 2004 Galatasaray 1 - 0 Fenerbahçe (Süper Lig)
21 eylül 2003 Galatasaray 2 - 2 Fenerbahçe (Süper Lig)
08 mart 2003 Galatasaray 2 - 0 Fenerbahçe (Süper Lig)
22 eylül 2001 Galatasaray 2- 0 Fenerbahçe (Süper Lig)

Fenerbahçe Galatasaray'ı her zaman yener deriz. O kadar da değil tabii ki. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı her zaman yenmesi durumu Şükrü Saraçoğlu Stadına has bir durum. Her ne olursa olsun Galatasaray'ın evinde oynadığı atmosfer farklı oluyor doğal olarak. Yukarıda Fenerbahçe'nin Galatasaray deplasmanında oynadığı son 10 maç var. Galibiyet sayısı 2. Galatasaray'ın galibiyet sayısı ise 6. Adnan Polat ile yeniden yapılanan Galatasaray'ın Ali Sami Yen'de Fenerbahçe mağlubiyeti yok. Fenerbahçe'nin kazandığı son maç 2007 de ki şampiyonluğun garanti olduğu, su bardaklarının havada uçuştuğu maç. Şükrü Saraçoğlu'nda ki maçlar kadar psikolojik bir durumun varlığından söz edemeyiz. Galatasaray ev sahibi olmanın avantajını kullanıyor diyebiliriz. Önümüzdeki maçla ilgili ön görülerimizin daha ayrıntılı olarak pazar günü belirtmekte fayda var. Lakin arada Bursaspor gibi bir gerçekle karşı karşıyayız.

İtalya 1982


1-Dino Zoff(k), 2-Franco Baresi, 3-Guiseppe Bergomi, 4-Antonio Cabrini, 5-Fulvio Collavati, 6-Claudio Gentile, 7-Gaetano Scirea, 8-Pietro Vierchowod, 9-Giancarlo Antognoni, 10-Guiseppe Dossena, 11-Giampiero Marini, 12-Ivano Bordon, 13-Gabriele Oriali, 14-marco Tardelli, 15-Franco Causio, 16-Bruno Conti, 17-Daniele Massaro, 18-Alessandro Altobelli, 19-Francesco Graziani, 20-Paolo Rossi, 21-Franco Selvaggi, 22-Giovanni Galli... Teknik driektör; Enzo Bearzot.

Kaptan Dino Zoff 40 yaşında. İleride efsane olacak Baresi ismen kadroda, kupada 1 dk oynamışlığı yok. Bergomi ise henüz 19 yaşında o zamanlar. Brezilya maçının ikinci yarısında formayı giyiyor ve bir daha çıkarmıyordu. Cabrini kupanın yıldızlarındandı ve Zoff, Sciera ve Conti ile tüm maçlarda 90 dakika sahadaydı. Tek şanssız yanı finalde penaltıyı dışarı atmasıydı. Gentile bu turnuvada kasaplığın kitabını yazıyordu. Tardelli final maçında attığı gol ile o unutulmaz gol sevincini yaşıyordu. Amaçsızca hareket eden o kollar, ayaklar, parmaklar, saçlar. Müthiş bir sevinç. Conti'de kupanın yıldızlarından. Bücür mü bücür, hareketli mi hareketli bir elemanmış. Altobelli o zamanlar pek tanınmış değil. İleride adı daha sık duyulacak olan bu isim final maçında 7. dk da oyuna girmiş ve skoru 3-0 yapan golünü yazmıştır. Ve Paolo Rossi. Tartışmasız kupanın yıldızıydı. Üzerinde bir şikeci damgası vardı. 3 yıl ceza almıştı ve 2. senesinde, kupaya 2 ay kala affedilmişti. Bearzot onu kadroya aldığında, "bizde nasıl bu bahisçi, şikeci Gökdeniz milli takımda oynar" denildiği gibi Rossi'ye de aynı şeyler söylenir. Çıkar futbolunu oynar. Efsanevi Brezilya'ya 3 gol atarak tek başına alt etmeyi başarır.

İtalya kupaya öyle ihtişamlı da başlamadı. Polonya, Kamerun ve Peru'nun bulunduğu grupta 3 beraberlik almış ve sadece 2 gol atmıştı. Kamerun da 3 beraberlik almıştı ama onlar da sadece 1 gol atmıştı. Nereden bakarsanız bakın rezil bir grup anlayacağınız. Bu grupta 2. olarak bir üst gruba* çıkar İtalya. Buradaki rakipler dişli mi dişli, çetin ve çetin. Grupta bir önceki Dünya Kupası şampiyonu Arjantin ve tarihinin en güçlü kadrolarından birine sahip Brezilya vardır. İlk maçta Arjantin ile karşılaşırlar. Karşılarında Passarella, Ardiles, Maradona, Kempes gibi yıldızlar bulunuyordu. Tardelli ve Cabrini'nin golleri ile 2-1 kazanırlar bu maçı. Bir sonraki maçta da Brezilya Arjantini 3-1 yeniyordu. Grup liderliği için bir nevi final gibi bir maç olacaktı İtalya ve Brezilya arasında. Beraberlik Brezilya'yı çıkarırdı yarı finale ve Brezilya kupanın mutlak favorisi. İtalya Rossi ile öne geçiyordu. Beraberlik Sokrates'ten geldi. Şiir gibi bir gol denir ya, işte tarifi burada yazılıyordu. Sonrasında Rossi defansın hatasını affetmiyor ve devre 2-1 İtalya üstünlüğü ile kapanıyordu. İkinci yarıda Brezilya futbol oynamıyor, sanki buzun üstünde dans ediyordu. Falcao 68. dakikada attığı gol ile finalde gol atacak olan Tardelli'ye nasıl sevinmesi gerektiğinin ip uçlarını verdi. Brezilya dansın dozunu kaçırınca Rossi affetmedi ve skoru 3-2'ye getirdi. Ufak bir not; Rossi daha önce oynanan grupta oynanan Polonya, Kamerun, Peru ve Arjantin maçlarını boş geçmişti. Turnuvada 6 golle gol kralı olurken ilk gollerini bu maçta atarak hat-trick yaptı. İtalya yarı finale çıktmıştı. Karşılarında Polonya vardı. Polonya'da dünya kupaları tarihindeki en büyük başarısına imza atıyordu. Maç Rossi'nin 2 golü ile 2-0 İtalya galibiyeti ile bitti ve İtalya artık finaldeydi. Rakibi Batı Almanya. Jupp Derwall'ın Almanyası'nda Rummenigge, Littbarski, Breitner, Briegel, Schumacher var. Santiago Bernabeu'da oynanan maçın ilk yarısında İtalya, Cabrini'nin ayağından bir penaltı kaçırıyordu. Lakin gök mavililer bu maçta çok iyiydi ve Almanlar'dan daha çok mücadele ediyordu. İkinci yarıda İtalya Rossi'nin golüyle öne geçiyordu. Ardından baskı kuran Almanlar'a karşı kontra atakla Tardelli'nin ayağından bir gol daha bulrak skoru 2-0'a getiriyordu. Golün sevinci jeneriklere koyulacak kadar güzeldir. Yine bir kontra atakla Altobelli 3. golü atarken, pes etmeyen Breitner skoru 3-1 e getiren golü atarak maçın sonucunu tayin ediyordu. Kupa Bearzot'un İtalyası'na giderken turnuva öncesi şans verilmeyen gök mavililer tıpkı Almanlar gibi önce turnuvaya ısınıyor, sonra birer birer rakiplerini devirerek kupayı 40 yaşındaki Zoff'un elleriyle kucaklıyordu.


*: Bu kupaya 24 takım katıldı. ilk tur 4 erli 6 grupta oynandı. İlk 2 sırayı alan takımlar takımlar arasında bir grup daha yapıldı ve 3erli 4 grup oluştururdu. Bu 4 grubun liderleri de yarı finale çıkarak tek maçlı eleminasyon sistemiyle turnuvaya devam edildi.

22 Mart 2010 Pazartesi

Battle of Santiago


Dünya Kupası tarihinin bir diğer savaş sahnelerini andıran futbol maçı 1962 Şili Dünya Kupasında Şili ile İtalya arasında oynanan karşılamada yaşandı. Maçın gerginliği arttıran sebeler İtalya'da yayımlanan bir haberdi. 2 İtalyan muhabir, Antonio Ghiredelli ve Corrado Pizzinelli Şili hakkında haber yapmaktadırlar. Haberde Şili'nin 1960'daki depreme rağmen Dünya Kupasına iyi hazırlandığını ama sosyal ve ekonomik olarak sıkıntılı olduğunu, sık sık şuç olaylarının yaşandığını ve güvenliğin olmadığı belirtiyordu. Şili bu habere kızmıştı ve asılsız olduğunu iddia ediyordu. 2 İtalyan gazeteci de sınır dışı edilmişti.

Gerginliğin had safhada olduğu maç sert başlamıştı. Henüz 8. dakikada İtalyan Ferrini (soldaki resim) yaptığı faul nedeniyle sahayı karıştırmış ve polis görevlileri eşliğinde yeşil çimleri terketmek zorunda kalmıştı. Dakikalar 41 i gösterdiğinde yine İtalya'dan David de oyundan ihrac edildi ve İtalya kalan dakikları 9 kişiyle oynamak zorundaydı. İlk yarı bol bol faullerle ve oyunun sık sık durmasıyla akıp bitti.

İkinci yarıda oyundaki ihraçlara rağmen sular durulmadı, aksine daha fazla şiddetlendi. Her sert pozisyon sonrasında kavga çıkıyor, hakem kavgayı yatıştırıp arkasına döndüğünde olaylar yine cereyan ediyordu. İyice güçsüz kalan rakibi karşısında Şili 73. dakikada golü buluyor ve stadyumdaki 66 bin taraftar çılgınca seviniyordu. 83. dakikada da 2. golü atıp, futbol tarihinin en skandal maçını 2-0 kazanıyorlardı. Maçın hakemi Ken Aston ''Ben bir futbol maçı yönetmedim. Ben futbol maçı gibi görünen askeri mücadeyi yönettim'' diyordu. İtalya'nın aldığı bu mağlubiyet bir sonraki İsviçre maçını kazanmasına rağmen kupaya ilk turda veda etmesini sağlıyordu.

Neyse ki bu maçın görüntüleri mevcut. Sözler ne kadar etkili olabilir bilemem ama video görüntüleri maçın vahametini gözler önüne seriyor.





Battle of Bordeaux
Battle of Bern
Battle of Santiago

19 Mart 2010 Cuma

Avrupa Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri


Bence en güçlü 4 takım birbirleriyle eşleşerek garip bir kura çekimi olmuştur. Finalde bir alman takımı izlememiz yüksek ihtimal. Gönül burada S.Liege'i destekliyor. Anderlecht'in yapamadığını S.Liege yapabilir. Bol gollü 2 maç bekliyorum bu takımlardan. Liverpool, Lille maçını çok iyi oynayarak geçti. Keza benfica'da Marseille deplasmanından galibiyetle döndü. Açıkçası dün çok zevkli maçlar oynandı. Umarım bu turda böyle geçer.

grafik marca dan.

Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final Eşleşmeleri


Mantık Manchester United - Barcelona finali diyor, gönül Bordeaux-Arsenal istiyor. Please O.Lyon - İnter olur. Barcelona'nın işi Manchester United'dan daha zor olduğunu söylemek gerek. Barcelona Arsenal maçı kaçmaz. Umarım Star TV Papatyam'ı ıska geçer de her iki maçı yayınlar.

grafik marca dan

18 Mart 2010 Perşembe

Hangisi?

Tuttosport Juventus'a hem teknik direktör hem de kadro beğeniyor. Teknik direktör oylamasında Capello çok önde ama kadrosu pek rağbet görmemiş. Zaccheroni'nin ve Prandelli'nin kadroları kafa kafaya önde gidiyor oylamada. Capello sevdiğim bir hocadır ama Juventus'ta artık görmek istemem kendisini. Juventuslular neden görmek ister onu da anlamış değilim. Verilecek 1 oyum vardı, onu da Prandelli'ye verdim.

Benitez

Capello


Prandelli

Zaccheroni

16 Mart 2010 Salı

Beckham'a Dünya Kupası Hayal

Beckham'ın seveni çok olduğu kadar sevmeyeni de çok. Sevmeyenler onun futbol dışı yaptığı işleri ile eleştiriyorlar. Açıkçası futbolundan çok başka özellikleri konuşulan adamlardan ben de haz etmem. Fakat Beckham'ı farklı yere koyarım. Beckham'ın tarifi zor muhteşem sağ ayağı dışında, sahada gösterdiği performansı, kazanma azmini ve agresifliğini de severim. Futbolundan daha çok özel hayatı hakkında konuşulmasının tavan yaptığı günleri olan Real Madrid'de, önlü arkalı oynadığı Cicinho'nun olur olmadık zamanlarda yaptığı ileri çıkışlarından doğan açıklarını kapatmaya çalışması nazarımda daha fazla saygıyı hak etmiştir.

Beckham'ın hep 2 ayrı kişiliği olduğunu düşünmüşümdür. Birincisi futbola aşık olduğu kişiliği, ikincisi karısına aşık olduğu kişiliği. Her zaman Amerika'ya zorunluluktan gitti gibi geliyor bana. Beckham ununu eleyip eleğini asmış bir oyuncu değildi. Onun hala büyük kavga içinde futbol oynaması gerekiyordu. Amerika'da ki futbol cebini fazlasıyla dolduruyordu ama ya kalbini? Geri döndü Avrupa'ya. Yarım sezon da olsa oynayıp kendini ispat etmek istiyordu. Milli takımdaki yerini kaybetmemek adına daha az para kazanarak Milan'a geldi. Sezon bitince tekrar Amerika'ya gitti ama O'nun asıl yeri Avrupa futbolu ve 2010 Dünya Kupasında yer almak istediği İngiltere Milli takımıydı. Belki de Amerika'da O'na güvenenleri kırdı. Milan'a geri dönmek istediği için taraftarlardan küfür yedi ama O, Capello'nun milli takımında yer almak istiyordu.

Dünya Kupasına 3 ay kala Chievo maçında Beckham sakatlandı. Sezonu kapattığı ve 3 ay oynayamayacağı söyleniyor. Futbolda dün yok, bugün var. Capello defalarca kez Beckham'a bunu hissettirdi. Becham'ın tüm isteğine, arzusuna, açlığına, fedekarlığına rağmen artık Dünya Kupası O'na HD Tv karşısında içilecek biradan ibaret.

15 Mart 2010 Pazartesi

Battle of Berne


27 Haziran 1954 günü Brezilya ve Macaristan karşılaşıyordu. O dönem Macaristan dünyanın en iyi ve en şöhretli takımı kabul ediliyordu. 1950 Dünya Kupasında Brezilya, 200 bin taraftarı önünde kendi evinde finalde kaybettiği için giydiği beyaz formayı uğursuz ilan etmiş ve bu turnuvaya günümüzde kullanılan yeşil yakalı sarı forma ile katılmıştı. Grup maçlarında Brezilya, Meksika'yı 5-0 yenmiş, Yugoslavya ile 1-1 breabere kalmıştı. Macaristan ise Kore Cumhuriyetini 9-0, Almanya'yı ise 8-3 mağlup etti (Bu grupta Türkiye'de bulunuyordu fakat seri başı takımlar birbirleriyle oynamıyor, diğer iki takımla oynuyordu. Türkiye ve Macaristan seri başıydı bu grupta). Macaristan'ın en iyi oyuncusu Ferenc Puskas sakat olduğu için bu maçı tribünde izlemek zorundaydı.

Maç Macaristan atakları başlamış ve savaşın ilk tohumları da Macarları durdurmak isteyen Brezilya tarafından atılmaya başlanmıştı. Bakın Milliyet gazetesi ilk hadiseyi nasıl aktarıyor; ''Bir müddet sonra sahanın ortasındaki bir karışmada Hidegkuti şortunun yarısının yerinde olmadığını görmüştür. Fakat içine sağlamca bir don giymiş olduğundan oyuna devam edebilmiştir''. Dakikalar 4'ü gösterdiğinde Hidegkuti Brezilya ağlarını havalandırmayı başarıyordu. Baskısını arttıran Macaristan, Kocsis ile 2. golü de 7.dk da bulmuştu. Ne var ki Brezilyalılar bu golün ofsayt olduğunu iddia ediyorlardı. Sonraki dakikalar Brezilya'nın baskısıyla geçerken 18.dk da Brezilya bir penaltı kazanmıştı ve buna da Macarlar itiraz ediyordu. Penaltıyı Djalma Santos atmış ve ardından saha karışmıştı. İngiliz hakem Ellis 2 takımı birbirinden ayırdıktan sonra maça devam edildi ve ilk yarı 2-1 Macaristan üstünlüğü ile kapandı.

İkinci yarı da ilk yarı gibi sert başlamış ve artık top ile alakası olmayan tekmeler, yumruklar havada uçuşmaya başlamıştı. 60. dakikada Bauer, Kocsis'i ceza sahasında düşürmüş ve Macarlar bir penaltı kazanmıştı. Karar sonrası ortalık yine karışırken Lantos penaltıyı gole çevirmiş ve Macarlar 3-1 öne geçmişlerdi. 5 dk sonra Brezilya Julinho'nun güzel golü ile durumu 3-2 ye getirmişti. hakem ipin ucunu iyice kaçırırken saha içindeki şiddet artan dozuyla devam ediyordu. 70.dk da Bozsik ve Nilton Santos arasında çıkan kavgada hakem 2 oynucuyu da kırmızı kartla oyun dışına gönderek (soldaki resim) çok geç verdiği kararı uygulamış oluyordu. 79. dakikada da Tozzi'yi oyundan atarak Brezilya'yı 9 kişi bırakıyordu. 88. dakikada Kocsis bir gol daha atarak skoru 4-2 ye getiriyor ve bu olaylı maçı Macaristan kazanıyordu.

Maçın bitiş düdüğüyle birlikte olaylar durulmamış, aksine daha da şiddetlenmişti. Tribünde bulunan Puskas, Brezilyalı Bauer'in suratına bir şişe fırlatarak yaralanmasına sebep olmuş. Saha içindeki polisler tribünleri zaptetmeye çalışırken, soyunma odasında da oluşturulan polis kordonuna rağmen kavga devam etmiş ve gazoz şişeleri, kramponlar havada uçuşmutur. Kavgaya her iki ulusun idarecileri de katılmış ve bir Macar yöneticinin kafasına 4 dikiş atılmış. Ayrıca bir Macar futbolcu da bilincini yitirmiş. Ertesi gün Brezilya delegasyonu hakemi FİFA'ya şikayet etmiş ve ''Hristiyan batı uygarlığına karşı, uluslararası komünizme hizmet etmekle'' suçlamış.

Savaş efsaneleri bitmedi. Sırada bu serinin 3. olan ve 1962 Dünya Kupasında karşılaşan Şili-İtalya maçını konu alan Battle of Santiago var.




Battle of Bordeaux
Battle of Bern
Battle of Santiago

O Top Girecek


Fotoğraf Asya Şampiyonlar Liginde karşılaşan Japonya ekibi Kawasaki Frontale ile Çin ekibi Guoan maçından. Korner atışı sırasında ceza sahasını hallaç pamuğuna çevirmiş japonlar. Maçı etkili kontra ataklarıyla Guoan 3-1 kazandı. Bu arada, pozisyon gol.

11 Mart 2010 Perşembe

Battle of Bordeaux


3. Dünya Kupası olan 1938 Fransa Dünya Kupasında kupaya katılan 15 takım var. Takımlar arasında grup maçları oynanmadan direk eleme sistemiyle turnuvaya başlanıyor. Brezilya ilk turda rakibi Polonya'yı 6-5 mağlup etmeyi başarıyor. Çekoslovakya ise Hollandayı 3-0 ile geçerek adını çeyrek finale yazdırıyor. Brazilya ve Çekoslovakya 12 Haziran günü Bordeaux'da karşı karşıya geliyorlar. Hem Brezilya hem de Çekoslovakya kupanın favori gösterilen takımları. Maçın henüz 15. dakikasında Brezilyalı Zeze Procopio, Çeklerin ünlü oyuncusu Nejedly'e sert müdalesi sonucunda kırmızı kart görüyordu ve maç çığrından yavaş yavaş çıkmaya başlıyordu. Bu dakikadan sonra çok sert geçen maçın 30. dk sında Brezilya Leonidas ile öne geçiyordu. Çekoslovaklar bu gole 65. dakikada Nejedly'nin penaltı golüyle cevap veriyordu. Devam ettikçe sertliğin dozu artan maçta son dakikalara girilirken Brezilyalı Machado ile Çekoslovak Riha'da kırmızı kart görerek oyundan atılıyordu. Maçın normal süresi 1-1 bitti. Uzatma dakikalarında da gol olmadı ve 2. bir maça uzamış oldu. Her iki takımda da büyük kayıplar vardı. Maçın çok fazla detayı ve video görüntüsü yok malesef. Maç sırasında Çekoslovak kaleci Planicka'nın kolu, Nejedly'nin de ayağı kırılmıştır. O zamanlar oyuncu değişikliği kuralı olmadığında Planicka kırık kolu ile maçı tamamladı. Bazı kaynaklarda Brezilya'da da Leonidas ve Peracio'nun sakatlanarak oyundan çıktığı belirtiliyor. 2 gün sonra, 14 Haziran'da Bordeaux'da 2. maç oynandı. Bu maçta Brezilya'da ilk maçtan tam 8 oyuncu farklıydı. Fakat turnuva sonunda altın ayakkabıyı kazanacak olan Leonidas sahadaydı. Çekoslovaklar ise ilk maçtan 7 farklı oyuncu ile çıkmıştı. Maçı Brezilya 1 gol Leonidas'dan olmak üzere 2-1 kazanarak yoluna devam etmiştir. Bu maç tarihteki adını Battle of Bordeaux olarak almıştır. Fakat malesef tek değildir. Bu maça benzer 2 maç daha var. Bir sonraki yazımız 1954 Dünya Kupasında Brezilya ve Macaristan maçını konu alan Battle of Berne...

Leonidas



Battle of Bordeaux
Battle of Bern
Battle of Santiago

Dünya Kupaları Efsaneleri


Dünya Kupasında oynanan futbol kalitesi tartışılabilir. Avrupa Şampiyonası hatta Avrupa Şampiyonlar Ligi ile de kıyaslanabilir. Bunların hiç biri Dünya Kupalarının prestijini sarsamaz. Bugün Dünya Kupası, 6 kıtadan 32 takımın katıldığı bir renk, bir futbol şöleni olduğu yadsınamaz bir gerçektir. 1930 da yapılan ilk Dünya Kupasına(o zamanki adı Jules Rimet Kupası) katılan Avrupa ulusları, Uruguay'a 3-4 hafta süren bir gemi yolculuğu ile ulaşmışlar. Düşünsenize 13 temmuzda başlayıp 30 temmuzda bitecek 2 haftalık bir turnuva için en az 1,5-2 aylık bir gemi yolculuğunu göze alıyorlar ve antremanlarını, kondisyon yüklemesini gemi yolculuğunda yapıyorlar. Sonuçta daha önce yapılmamış ve getirisinin neler olacağı, yıllar sonra tarihte nasıl anılacağı tam olarak bilinmeyen bir turnuvaya insanlar gözünü karartıp gidebiliyorlar. O zamanlar futbolcuların tek işi futbol oynamak değil. Herkesin bir mesleği var ve insanlar işlerini güçlerini bırakarak sadece futbol oynamak için yollara düşüyorlar. Bana kalırsa, ''futbol kitlelerin afyonudur'' sözünü (zaman zaman katılırım) sık sık tekrarlayanlar bir kez daha düşünmelidirler.

Yarı bilinçli izlediğim ilk Dünya Kupası 1994 Amerika Dünya Kupasıdır. O zaman tam 10 yaşındaydım. 10 yaşındaki bir çocuğun anlayacağı kadar izlemiştim o turnuvayı. Gazetelerin verdiği bazı ekler hala aklımda. Mahalledeki arkadaşım Bebeto, ben Romario idim. İkimizin attığı her golden sonra beşik sallardık. Fransa 98 ise tam bilinçle izlediğim bir Dünya Kupasıydı. Merter'e gidip Fransa 98 logolu bir t-shirt almıştım. Tuttuğum takım Nijerya idi. Ne muhteşem bir kadrosu vardı. Uche, Okocha, Amokachi, Kanu, West, Oliseh, İkpeba. Euro 96'da ışığını gösteren Hırvatistan ise gönlümün şampiyonu olmuştu. 2002 Kore-Japonya ise tüm Türkiye için bir bir heyecandı. Tv de öss sınavını tartışan bir grup adamdan birisi ''Stres yapmayın, rahat olun. Bakın Dünya Kupası başladı. Onu izleyin'' demişti. Evet sınava 1 hafta kala sadece Dünya Kupası izledim. Üniversiteyi ufak bir puan ile kaçırmıştım. 1 haftada 2 net daha fazla yapacak kadar geliştirebilirdim kendimi ya da en azından bildiğim 2-3 soruyu unutmazdım. ''Kitlelerin Afyonu''nu içmişim bir kere. Ayılıp 1 sene daha hazırlanarak girmiştim üniversiteye. 2006 Dünya Kupası da tam final-bütünleme haftasına denk gelmişti. Bir yandan makine elemanları, meslek matematiği, mukavemet, fizik diğer yanda Adebayor'lu Togo, Yorke'lu Trinidad & Tobago, Brezilya, Arjantin, Hollanda. Bir kez daha ''afyon'' nun tadına bakıyor ve sonucunda 4. sınıfa sarkan toplam 8 dersi elime alıyordum.

2010 Dünya Kupasına 100 günden az bir süre kaldı. Belki de şu an işsiz olmamın nedenlerinden biri olan, rehabilitasyon merkezine yatmadan damarlarımdan atamayacağım ''futbol afyonunun'', en prestijli turnuvası için ''Dünya Kupaları Efsaneleri'' serisi yapmak geldi içimden. Bu bir efsanevi maç olabilir, efsanevi kadro olabilir, efsanevi gol olabilir veya efsanevi bir futbolcu olabilir. Ön araştırma yaparken ciltler oluşturabilecek ensanteneler barındırdığını farkettim Dünya Kupalarının. Elbette Posta gazetesi kadar iddialı değilim ama vaktim oldukça, kalemim yettikçe size aktarmak niyetindeyim. Aslında yardıma da ihtiyacım var. Dileyenlerin yardımlarına açığım. İlk yazımız 1954 Dünya Kupasında Brezilya ile Çekoslovakya arasında oynanan Bordeaux Savaşı ''Battle of Bordeaux''...

8 Mart 2010 Pazartesi

Fenerbahçe vs Antalyaspor


İyi günde, ''25 milyon taraftarımız var'', ''taraftarımız bizi desteklesin'', ''lisanslı ürün alın, kulübe destek olun'' gibi klişeleri söylemek, taraftarı gaza getirmek kolaydır. Kötü günde ise hepsi üstünüze gelir. Ne kadar gaz verirseniz, o kadar da o gazı yutacağınız günler gelir. İşte o gün hiç bir şey diyemezsiniz. Sonuna kadar haklı olsanız da, kadronuzda 5 değil 10 sakat olsa da, ilk 11 ininz A takım, yedekleriniz paf takım olsa da, en azından söyleyecek 2 çift lafınız olsa da söyleyemezsiniz. Maç günü geldiğinde sahaya çıkıp kazanmak zorundasınız. İyi veya kötü oynayın ama sonucunda kazanın.

Fenerbahçe'nin bugün ne yapıp, edip 3 puan alması gerekiyordu. Bugün o puanı haftalar, aylar sonunda aldı. Maçın psikolojik etmenlerini hesaba katarak, futbolcu açısından değerlendirdiğimiz zaman çok zor bir maçtı. Topu ayakta tutamak, bol pas yapamak, sakin oynayamak kolay değil. Sonuçta sahada 11 tane Alex gibi düşünen adam yok. Bilhassa maçın son dakikları, Fenerbahçe ceza sahası çevresinde Fenerbahçe'li futbolcuların kazandığı her top, mahalle maçı tabiriyle ileriye bam güm vuruldu. Bunu dünya üzerinde oynaylayabilecek bir teknik direktör yoktur bence. Fakat futbolcuların içinde bulunduğu durum çerçevesinde bunu anlayabiliyorum ve kızamıyorum. Benim kızdığım nokta, centilmenlik adına rakibe vereceğin topu atabileceğin en uzak taç noktasına atmak, yalandan yere sakatlık bahanesiyle vakit çalmaya yönelik hareketler. Fenerbahçe futbolcusunun bunu yapmaması lazım. Değil Fenerbahçe taraftarı, hiç bir futbol sever bu görüntüleri görmeyi hak etmiyor.

7 Mart 2010 Pazar

Candela Curva Sud'da


Roma taraftarı sever Candela'yı. Candela da yalandan sevmiyor olsa ki Milan maçında tribündeki yerini almış. Hem de en sağlam yerden, curva sud'dan.

Roma 0-0 Milan


Maç öncesi güzel bir maç bekliyordum açıkçası. Beklediğim kadar hareketli ve zevkli bir maç olmadı. Beraberlik her iki takıma da zarar veren bir sonuçtu. Milan deplasmanda oynayacak olmanın el verdiği şartlar dahilinde oyununu oynadığını söyleyebiliriz. Mümkün olduğu kadar topu ayaklarında tutular, tempoyu düşürdüler ve rakibe pozisyon vermediler. Maça heyecan katması gereken ev sahibi ekip Roma ise kötüydü bugün. Kazanmak adına pek birşeyler yapamadılar.

Roma ilk 10 dakikaya hızlı başladı. De Rossi ve Baptista ile güzel pozisyonlar buldular. 10. dakikadan itibaren toparlanan Milan ilk önce topa sahip olmayı başardı, daha sonra pozisyonları bulmaya başladı. Genel itibariyle istediklerini yapan bir Milan vardı sahada.

İkinci yarı başlangıcında Milan çok iyiydi. Gol ile sonuçlanabilecek pozisyonları buldular. Roma ise Baptista'yı oyundan çıkarıp Luca Toni'yi oyuna alınca biraz rahatladı ve tekrardan oyunu dengelemeyi başardı. Baptista yeteneklerine inandığım bir oyuncu. Arsene Wenger onu çok iyi kullanmasını beceriyordu. Geri döndüğü Real Madrid'te çok da kötü bir sezon geçirmedi. Bugün maç boyunca ne defansa destek verebildi ne de hücumda etkili olabildi. İkinci yarının ortalarında maç iyice durgunlaştı. Bir ara ciddi biçimde maçtan kopup, başka düşüncelere daldığımı farkettim. İlerleyen dakikalarda Milan'ın Beckham hamlesi ve iki takımında artık kazanmak için daha fazla boş alan bırakmaya başlaması, son dakiklardan daha fazla zevk almamızı sağladı. Son dakikada da Huntelaar'ın bir kafa şut vardı karşı karşıya kaçırdığı ama o pozisyonda da kafayı rakibin tekmesiyle karışık vurdu. Bence pozisyon açık bir penaltıydı ama 2 hafta önce verdiği kararlar ile Mourinho'yu çıldırtan Tagliavento, bu maçta Mourinho'yu üzmedi.

6 Mart 2010 Cumartesi

Crime Busters



Director; Enzo Barboni
Writers; Enzo Barboni
Cast; Terence Hill, Bud Spencer


alakalı; bud spencer & terence hill

4 Mart 2010 Perşembe

Cezayir


Dünya Kupası hazırlıklarını sürdüren Cezayir'in, Sırbistan ile oynadığı hazırlık maçından bir tribün karesi. Maçı Sırbistan 3-0 kazandı.

foto; AFP

2 Mart 2010 Salı

Yılın Futbolcusu Ödülü


Hiç merak ettiniz mi xxx üniversitesi, yyy lisesi veya zzz gazetesi dışında bu ülkede yılın futbolcusu ödülü verilmediğini. Avrupa'nın bir çok ülkesinde yılın futbolcusu ödülleri verilir. Fifa'nın, Uefa'nın, Kicker'in, France Football'un verdiği ödülleri kastetmiyorum. Bulgaristan, Rusya, Danimarka, Avusturya, vs gibi ülke federasyonlarının kendi futbollarının en iyilerini belirlediği ödüllerden bahsediyorum. Bugün Fifa.com'da Slovakya'da yılın futbolcusu Hamsik, yılın teknik direktörünün de milli takım hocası Vladimir Weiss seçildiğinin haberini gördüm. Fifa, Slovakya gibi futbol geçmişi pek olmayan bir ülkenin federasyonu tarafından verilen bu ödülü Fifa.com'da haber yapacak kadar değer veriyor demek ki. Beşiktaş'a gelen Vedran Runje Belçika'da 3 kez yılın kalecisi seçilmesi etiketiyle Türkiye'ye pazarlanmadı mı? Peki bizim futbol federasyonumuz neden ülke futbolunun ve futbolcusunun marka değerini arttıracak ödüller vermez. Adını bugüne kadar duymadığımız bir özel lise sırf reklam olsun diye Arda Turan'a yılın futbolcusu ödülünü vermeyi akıl ederken, futbol federasyonu niye akıl edemez? Bizim Uluslararası medyaya yansıyan haberlerimiz Fatih Terim'in istifası, Colin Kazım'ın gece alemleri, Elano'nun, Anelka'nın transfer haberlerinden öteye geçemiyor. Roberto Carlos'un transferine, ülke futbolunun marka değerini arttırdığı için sevinenler hiç de azımsanmayacak düzeydeydi. Madem bu kadar meraklıyız marka değerine neden biz de bir ödül vermiyoruz. Biz hala X gazetenin verdiği ödülleri kendi yandaş televizyonunda 1 dk görmeye devam edelim.

1 Mart 2010 Pazartesi

Fuerza Chile


Cumartesi günü Kayserispor-Beşiktaş maçında Şili'de meydana gelen 8.8 şiddetindeki deprem nedeniyle Tello kolunda siyah bant ile çıkmıştı. Aynı gün oynanan Getafe-Real Zaragoza maçında, Şili'li Humberto Suazo da golünü atarak mesajını yolladı ülkesine.

foto; rafa casal / marca