31 Aralık 2010 Cuma
2010'un kaybedenleri
Koca seneyi yedik. Hakkında 2 kelam etmek gerekir diye düşünüyorum. Zira kazananları çok ve ilginç olduğu kadar kaybedenler de vardı bu yıl. Bugün kaybedenlerden girelim, yarın da kazananları ballandıra ballandıra yazarız.
Eh tabi ki Fenerbahçe'den başlamak lazım. 2006'da Denizli'de şampiyonluğu bırakmak açıkçası bana çok koymamıştı. "Elalemin ağzı torba değil ki büzesin" mantığıyla düşündüğüm de oldu. Lakin bu sefer son maçta kaçan şampiyonluk çok üzdü beni. Diğer kaybedenler ziyadesiyle teselli buldu ama gerçekten yaşanmadan bilinmeyen duygular bunlar. Hele ki 1996'da Trabzon'da ölümle sonuçlanan vak'alar akla getirilirse daha aklı selim düşünebiliriz. Sonuçta olan oldu ve yine işkembeden konuşan ulemalara nazire yaparcasına şampiyonluk kaybedildi. Gözler suçluyu aradı elbette. O kişi de Daum ilan edildi ve "sen kaybettin arkadaş" dediler. Daum hayranı değilim ama hakkını vermek lazım hocanın. Haziran ayında yaşananlar gerçek kaybedeni ortaya çıkardı. Kusura bakma Aziz Başkan!
Aslında Türk futbolunda bu yılı İstanbul büyükleri toptan kaybettiler. Yıllardır yapılan yanlış yatırımlar sonunda elde patladı ve futbolu bildiğini sanan yöneticilerin hayal kırıklıkları ile geçti. Anadolu takımlarının devrim yapıp yapmadıkları ayrı bir yazı konusudur ama ben devrim değil de daha doğru işler yaptıkları için bu noktalara geldiğini söyleyebilirim. Şüphesiz ki en yılın en büyük kaybedeni Galatasaray'dı.
Yerkürenin en büyük futbol organizasyonu olan Dünya Kupası'nı da bu yıl seyrettik. Çok büyük kaybedeni vardı. Öncelile kafadan kaybeden Fransa'dan başlayalım. İrlanda'yı elle attıkları golle zaten antipati toplayan Horozlar, futbol festivali süresince büyük madara oldular. Domenech kıyafetsizi zor olanı başardı desek yeridir. Fransa artık jenerasyon beklemiyor. Zamanında ektiği tohumlar yer yıl yeni çiçekler açıyor. Ancak büyük bir beceriksiz bu takımı başarısız yapabilirdi. Kaybedenlerin birinci sırasında Domenech var!
Grubundan çıkamayan bir diğer beceriksiz de İtalya idi. Onlar Fransa gibi değiller. 2006'da jenerasyon iyiydi, şampiyon oldular. Bu yıl jenerasyon da kötüydü, Lippi de kötüydü. 2006'dan sonra niye çomak soktular anlamak zor. Akdeniz ülkesi işte. İkinci kaybeden takım olarak İtalya!
İngiltere Milli Takımı'ndan ben de çok ümitliydim. Ezeli rakiplerine karşı kaybettiler. Capello kaybetti mi? Sanmıyorum... Sonuçta hala görevinin başında. Peki ya Maradona? Kaybetti demeye dilim varmıyor. Bu satırları yazmadan 2 saat içerisinde bir videosunu izledim, yemin ediyorum gözlerim yaşardı. Elbette milli takım hocalığı en çok ona yakışır ama 2006'daki Almanya gibi Klinsmann-Löw ortaklığı lazımdı onlara.
Kaybedenler kulübüne Liverpool'u da yazmalıyız. Bu sene ocağın müritleri çok üzüldü. Taraftar tepkisi, takım satıldı, satılacak, falan, filan derken bir başka Amerikalı'ya devredildi. Güzelim kulüp Yeni Kıtanın kodamanlarının elinde oyuncak oldu, ona yanarım. Hodgson da geldi ya, giden aranır oldu. Tabi 2010'da 2 kez kovulan Rafa Benitez'i anmamak olmaz. Rafa için blogda sallamışlığım çoktur ama esasında iyi adamdır. Tanısan seversin demeyeceğim elbette. Sağlam taktisyendir İspanyol. Bazen ne yapsanız olmuyor işte. Sanırım bir süre tatile çıkmak gerek. Sonuçta bir ömür boyu çalışmasanız önünüze bir tas çorba koyacak kadar para kazanmışlığınız var. İn bu soğuk havalarda güney yarımküreye, yap 1 aylık herşey dahil tatilini. Sonra gel memlekete sakin kafayla daha çok oku, araştır, fikir üret, seminere katıl, kendini geliştir, sonraki sezona bomba gibi gir (Ne kadar basit anlattım lan!).
İskoç ligine dönen İspanya'da kaybeden Real Madrid oldu. Eh burada da kaybedince bir kelle alıyorlar. Manuel Pellegrini'ye patladı kabak. Daha ne yapsın adamcağız. 96 puan toplamış, 102 gol atmış. Karşısındaki de boru değil, uzay takımı. Bir başka ligde de 106 gol atıp kaybeden var, Ajax. Joll'un takımı +86 averajla Twente'nin 2 katından daha fazla averaj elde etti ama neye yarar. Peki İtalya'da kimler kaybetti. Milan kaybetti, Juventus kaybetti, kaybetmeye alışkın Roma da kaybetti. Hatta bence şampiyon olan Inter de Mourinho'yu kaybederek bu listeye girer.
28 Aralık 2010 Salı
Fabregas hangisi?
edit: 'Sorunlu golcü' bildi. Orta sıra, sağdan birinci. Postu atarken hediye olarak 'sulugöz' düşünmüştüm ama 'hadi ciklet olsun' dedim. Sorunlu golcüyü tebrik ederken yorumları erken yayınlayan Sencer'e de selam edelim. Geçen yıl da Bayern Münih fotosu koyup, ipucu olarak da 'bir fransız' diyerek yüzüne gözüne bulaştırmıştı :)
26 Aralık 2010 Pazar
Enzo Bearzot'u analım
İşten güçten vakit bulup ustayı anamadık. Hafta içi aramızdan ayrıldığında 83 yaşındaydı. Mussolinili 1934 ve 1938 Dünya Kupalarını neyleyim. Enzo Bearzot 1982'de İtalyan tarzı futboluyla anımsanacak bir Dünya Kupası hediye etti ülkesine. Dördüncü Dünya Kupasını kazanan Lippi'de de anısı vardır Bearzot'un. Lippi futbolculuk kariyerinde sadece 2 kez İtalya 23 yaş altı milli takımı formasını giymiştir ve onu da milli takıma alan kişi Bearzot'tur. Arkasından kötü konuşan futbolcuyu fellik fellik aramak gerek. Dino Zoff onu babası olarak görürken şu cümleler ile tarif etmiştir ustayı; "Olağanüstü bir adam ve yetenekli bir teknik direktör. 1982 Dünya Kupası'nda zaferin mimari Bearzot'tur. Kupa boyunca yapılan baskılar umurunda değildi. Takımda herkes ona inanıyordu ve önemli olan kendi çizdiği yoldaki arzusuydu".
Yukarıdaki fotoya bakar mısınız? Ağzından ayırmadığı piposu ile karşısına almış futbolcuları Dino Zoff ile Franco Cousio'yu, kupanın gölgesinde kağıt oynamakta. Yanındaki kim mi? İtalya Devlet Başkanı Sandro Pertini. O yıl 86 yaşında olan bu muhterem başkanı daha iyi analiz etmeniz için aşağıdaki gol videosuna alayım sizleri. Bir de İtalya'nın 1982 Dünya Kupası'na giden yolculuğunu ekleyeyim.
Bearzot 82. yaş gününü kutlarken. |
23 Aralık 2010 Perşembe
İtalya'dan transfer dedikoduları
Memelekete yazıp çizip getiremediğimiz 2 Brezilyalı, Ronaldinho ve Baptista da Ocak transferini kullanmak isteyenlerden. Gremio başkanı Ronaldinho'yu istediğini TV'ye açıklamış. Yıldız oyuncunun yuvaya dönmekte istekli olduğunu da eklemiş. Bonservisten öte futbolcunun alacağı miktar mühim bu transferlerde. Gerçi iki gönül bir olunca samanlık seyran olur demişler. Baptista ise İspanyol medyasına kendisini 3 kulübün istediğini açıklamış. Bunlardan en ciddi olanının ismini de veriyor; Malaga. Diğerleri ise bir İngiliz kulübü ile Brezilya kulübüymüş. Dedikodu da şu ki İngiliz kulübü Tottenham, Brezilya kulübü Corinthians.
Tuttosport'a göre de Juventus ve Milan, Andrea Poli, Kevin Constant ve Alessandro Matri için kapışıyor. Juventus harıl harıl santrafor ararken Matri'yi kaçırmaması gerek. Keza Milan'da forvet mevki Cassano transferi ile yeterince ideale yakın hale geldi. Poli ise İtalyanlar'ın gelecekteki yeni box to box yıldızlarından biri olmaya aday. Kevin Constant konusunda ise pek bir bilgim yok. Chievo'da oynayan Toulouse çıkışlı orta saha, bu sezon 9 maça çıkmış.
Serie A'da ilk yarının süpriz çıkışını tapan Napoli'de zirveye tutunmak için transfer harekatı başladı. Genoa'nın Faslı orta saha oyuncusu Kharja Partenopeilerin resmen gündeminde. Espanyol'un 21 yalındaki gelecek vaadeden stoperi Victor Ruiz'de Napoli'nin gündeminde olan bir başka isim.
Adriano Roma'da kalacağını açıklarken, bunların yanında dedikodu olarak; Inter ile Real Madrid arasında Kaka-Maicon takası ve sözleşmesi sezon sonu bitecek olan Romalı Mexes'in Milan'a transferi de konuşulanlar arasında.
19 Aralık 2010 Pazar
Smaç
Carlos Boozer'ın bu fotoğrafını görür görmez aklıma Vince Carter düştü. Her seferinde jeneriklere adını sokmayı başaran Toronto'nun Raptor'ı için oturur, maçlara gösterdiğim ilgiyi jeneriklere de gösterirdim. Kim derdi ki gün gelecek Vince Orlando'ya gidip tutunamayacak, sonra da Hidayet ile takas olup Phoenix Suns'a takas olacak. Ehh yazı fotodan bağımsız oldu ama idare edin artık. Şu smacı koymak istedim.
17 Aralık 2010 Cuma
Şampiyonlar Ligi son 16 eşleşmeleri
Roma - Shakhtar Donetsk
Milan - Tottenham
Valencia - Schalke 04
Inter - Bayern Münih
O. Lyon - Real Madrid
Arsenal - Barcelona
Marsilya - Manchester United
Kobenhavn - Chelsea
Favorilerimi kalın puntolarla belirttim. En ağır favriler Man. Utd., Barça ve Real Madrid. Lyon-Real maçları izlemekten artık gına geldi. Eskiden zevkli geçse de bu maçlar bu sezon Lyon'a hiç şans vermiyorum (kusura bakma chao). Kobenhavn güzel kura çekti ama maçların oynanacağı tarihe kadar Chelski toparlanır. Maç bugün oynansa Kobenhavn'ın turu geçer. Bence en muallak eşleşme Valencia - Schalke.
İtalyanlar birer birer Avrupa arenasından silinirken 2. tur ile birlikte hepten yok olacaklar gibi. Shakhtar ve Tottenham cayır cayır takımlar. Milan ve Roma'nın dayanabileceklerini sanmıyorum. Sakatlılardan kurtulan Bayern Münih de Inter'i rahat geçer bence.
16 Aralık 2010 Perşembe
Pastore'yi transfer etmek
İtalya'da her ne kadar yıldızlar birer birer ayrılıp lig sönmeye başlasa da bu sene daha farklı bir lig izliyoruz. Serie A yeni yıldızlarını yaratmaya başlarken kulüp bazında başı çekenlerden biri olan Palermo, bir dünya yıldızı yarattı diyebiliriz. Bülent Timurlenk, Arjantin'de taraftar olmak zordur, parlayan yıldızınızı alır Avrupalılar der. Haklıdır. 2008 ilkbaharında Javier Pastore'li kadrosuyla Huracan, şampiyonluğu son maçta kaybediyordu ama 19'luk yıldız güneş gibi parlıyordu. Daha o zamanlarda adı Kaka'ya çıkarken rotası da İtalya'ya doğru çevrilmişti.
14 Aralık 2010 Salı
Maracana
1950 Dünya Kupası'nın yıldızlarında birisi de Maracana Stadyumu'dur. 64 yıl sonra 35,56cm uzunluğunda, 5 kg ağırlığındaki, 18 ayar altına tekrar ev sahipliği yapacak. Bununla da yetinmeyip 2016 da Olimpiyatlara hoşgeldin diyecek. Lakin acımasız yıllar çok yormuş mabedi. Şu an yenileme çalışmaları yapılıyor ve merdivenlerin %80'i yıkılmış. Yeni rekorlarla gel Maracana.
13 Aralık 2010 Pazartesi
Vurun hocaya
11 Aralık 2010 Cumartesi
10 Aralık 2010 Cuma
Şişirme CV yemedi
Sırp Milovan Rajevac’tan boşalan teknik direktörlük koltuğuna yeni bir isim arayan Gana Futbol Federasyonu belirlediği aday listeye, Marcel Desailly, Helbert Addo, Goran Stevanovic, Humberto Coelho’nun yanında 48 yaşındaki Can Vanlı’yı da eklemişti. Ancak Türk teknik adam Vanlı’nın listeye girmesine neden teşkil eden özgeçmişinin şişirme olduğu ortaya çıktı.
MTN Football.com sitesinin haberine göre Adana doğumlu Türk antrenör, CV'sine 2002 Dünya Kupası sırasında Türkiye Milli Takımı’nın yardımcı antrenörü olduğunu eklemiş. Oysa Vanlı, bu organizasyonda milli takımın yardımcı antrenörü değil sadece bilgisayar analistliği görevini üstlenmişti. Durumu fark eden Gana yetkilileri de Türk antrenörü listeden çıkarttı.
Can Vanlı, kendi internet sitesinde yazdığına göre Almanya’da başlayan kariyerinde çeşitli kız ve erkek alt yaş kategorilerinde antrenörlük yapmış. Türkiye kariyerine de, 2002-2004 yılları arasında Türkiye Mili Takımı’nın taktik analisti olduğu yazarken, sonrasında uzun bir dönem de alt liglerde antrenörlük yaptığını belirtmiş. Görev aldığı takımlar arasında, 2. Lig B Kategorisi’nde bulunan Gençlerbirliği Oftaş, Eyüpspor ve Karşıyaka bulunurken, Yeni Kırşehirspor’un da bir sezon teknik direktörlüğünü de üstlenmiş. Türkiye’de en son 2009 yılında 3. Lig’de yarışan Kilis Belediyespor’un başında görülen Vanlı, Türkiye’de umduğunu bulamayınca Maldiv Adaları’na gidip VB Sports Club’un başına geçerek bu ekibi şampiyonluğa taşımış.
9 Aralık 2010 Perşembe
Scorpion Kick
8 Aralık 2010 Çarşamba
Diego Forlan
2 Aralık 2010 Perşembe
2018 Rusya - 2022 Katar
2002 Dünya Kupası sırasında bir Alman, 4 yıl sonra kendi memleketinde oynanacak olan kupa için kendince bir fikir üretmiş ve tam 4 yıl boyunca hergün kumbaraya 1 euro atmaya başlamış. Böylelikle Dünya Kupası maçlarını doya doya izleme imkanına erişmiş. Alman'ın hesabını bu topraklarda uygulamak imkansız gibi birşey. Zaten 4 yıl sonraki kupa da Brezilya'da. Bu matematikle yol paramızı bile çıkaramayız. Hem bilmiyorum aranızda küçükken kumbarada biriktirdiği paraları elle tutulur bir şeye harcayan var mıydı? Daha doğrusu o para orada birikiyor muydu diye de sormam icap edebilir. Bıçakla az eğip bükmedik canım kumbaranın ağzını. Uzun lafın kısası, 2018 Dünya Kupası Rusya'ya, 2022 Katar'a verildi. Olur da belki birisi 'ben yaparım aga' diyerek, para biriktirmeye başlar diye yazdım.
30 Kasım 2010 Salı
5
El Clasico'yu dışarıda izledim. Dolayısıyla eve de geç geldim. Bugün de iş, güç nedeniyle yazamadık yazıyı. Kısaca değinmek gerekirse; Barcelona'nın gücünü anlamak zor. Sene başından beri oynadığı takımlar ile arasında en iyisi zaten onlardı. Real Madrid'i ne hale sokabileceklerini ispatladılar. Öyle ki bu Real Madrid geçen senekinden çok daha iyi oynayan bir takım. Katalanların muhteşem pasları bir yana, saha içinde çok iyi yer değiştirerek kayıyor ve hedef santrafor olmadan nasıl rakibin delineceğinin dersini veriyor.
27 Kasım 2010 Cumartesi
El Clásico Party
Sezon başında liglerin fikstürleri çekilirken gözlerin ilk aradığı haftadır Real Madrid-Barcelona haftası. Aylar öncesinden ajandalarda bu maçın günü işaretlenir, başka bir programla çakışmasın diye. Pazartesi sendromunu şölene çevirecek bu geceyi de en güzel şekliyle yaşamak gerekiyor tabi.
25 Kasım 2010 Perşembe
Şampiyonlar Ligi Notları #5. Hafta
- Roma Olimpiyat Stadında son yılların en güzel geri dönüşlerinden biri yaşandı. Son haftaların formda golcüsü Gomez'in golleriyle 2-0 öne geçen Bayern, ikinci yarıyla birlikte Roma'nın gladyatörlerine karşı koyamadı. Roma puanını 9 a çıkardı. Basel 6 puanda. İkili averaj Basel'den yana. Son maçlarda Roma, Romanya deplasmanına, Basel Almanya deplasmanına çıkacak. Kısacası bu galibiyet Roma'ya 2. tur kapılarını sonuna kadar açtı. Grupta iddiası kalmayan Cluj'dan 1 puan alsa kafi.
- İkinci tura çıkmayı garantileyen takımlar şöyle; A grubu; Tottenham-İnter, B grubu Schalke-Lyon, C grubu; Man.Uni.-Valencia, D grubu; Barcelona, E grubu; Bayern Münih, F grubu; Chelsea-Marsilya, G grubu; Real Madrid-Milan...
Bu kadarını beklemiyorduk
24 Kasım 2010 Çarşamba
Oynatmaya az kaldı doktorum nerde
Edit : Cluj yönetimi Castu'nun bu davranışından ötürü görevine son verdi.
23 Kasım 2010 Salı
Fenerbahçe 5 - 2 Bucaspor
Fenerbahçe'nin hızlı başlamış gözüktüğü ama aslında Bucaspor'un amatör defansının yediği gollerle farkın bir anda 3'e çıktığını söyleyebiliriz. İlk 23 dakika'da Fenerbahçe'nin 4 pozisyonu, 3 golü var. Atılan 3 gol de Gökhan Gönül'ün taşıdı toplarla sağ kanattan geldi. Atılan ilk golde defansif orta saha kademeye girip Alex'i kapatmıyor. Kaldı ki vuruş anında ceza sahası içinde 6 Fenerbahçe'li futbolcu var. Bu pozisyonda Cristian'ın hakkını da verelim. Golde yaptığı ceza sahası içine koşuyu daha çok yapması gerektiğini sık sık yazıyoruz. İkinci golde kaleci topu gerektirdiği gibi uzaklaştıramadı, yumrukladığı top Niang'ın önünde kaldı. Burada da Niang'ın hakkını verelim. Alex'e oldukça basit gözüken ama güzel bir pas attı. Alex de basit gözüken ama bir çok futbolcuya göre zor olan bir topu kontrol edip golü attı. 3. gol bu ligin bile standardının çok altında. Üç Bucaspor'lu defans oyuncusu yapılan ortaya yalandan da olsa zıplamıyor bile. Onu da geçtim bari Alex'i bozun. Böyle bir hava topunda Alex rahat rahat kafayı vuruyorsa bunun suçlusu futbolcudan başkası değildir.
20 Kasım 2010 Cumartesi
MLS Finali
Kazanan takımın ilk defa MLS şampiyonu olacağı FC Dallas-Colorado Rapids maçı bu pazar Toronto'da oynanacak. Final maçı için de eski şampiyonların gösterildiği ve kupanın imalatınden kesitler sunulduğu izlenesi bir video hazırlamışlar.
17 Kasım 2010 Çarşamba
River Plate 1 - 0 Boca Juniors
Derbi Nedir?
Aşağıdakilerden hangisi derbi değildir?
Bursaspor – Kocaelispor
Galatasaray – Trabzonspor
Fenerbahçe – Kasımpaşa
* * *
Show TV'de yayınlanan 'Bir Milyon Canlı Para' adlı yarışmanın sorusuydu bu akşam… Soru sonrası çevreyle girilen diyaloglardan farklı fikirler çıktı. Sorunun hatasız olduğunu düşünen de vardı tüm şıkların hatalı olduğunu düşünen de. Ben de hazır burdan konu açılmışken “derbi nedir/ne değildir?” konusuna fikir yürütmeye çalışacağım. Şunu da belirtmek isterim ki bu yazının amacı bahsi geçen programı eleştirmek değil, açılan derbi muhabbetine yorum getirmektir.
Öncelikle soruya sözlük tanımıyla ya da ülkede kabul gören anlamıyla yaklaşıldığında net sonuç çıkmıyor. Sözlüklere gore aynı şehirlerin takımları arasında oynanan karşılaşmalar derbi olarak kabul ediliyor. Buna gore Galatasaray–Trabzonspor ve Bursaspor–Kocaelispor derbi olmaktan çıkıyor. Ülkede kabul gören anlamına bakıldığında ise Galatasaray–Trabzonspor şıkkı derbiye yaklaşıyor ama diğerleri yanından geçmiyor.
Yarışmayı seyrederken ev ortamında fikir yürüttük haliyle ve bana gore doğru cevap, yani derbi olmayan seçenek Fenerbahçe–Kasımpaşa maçıydı. Bu tamamen soruyu hatasız olarak ele almaya çalışarak yürütülmüş bir mantıktı. Benim ele aldığım kriter denklik ve rekabetti bu noktada. Sorunun cevabı açıklandı; soruyu hazırlayanlara göre Galatasaray–Trabzonspor ve Fenerbahçe–Kasımpaşa derbi olarak kabul edilmişti. Ama ben bir Fenerbahçeli olarak bugüne kadar seyrettiğim hiçbir Kasımpaşa maçında bu hisse kapılmamıştım.
‘Derbi’nin aynı şehir takımlarının maçına verilen ad olduğunu düşünenlerin sayısı oldukça yüksek. Ama bu konuda dikkate alınmayan bir ayrıntı var. Derbiler çoğunlukla aynı şehrin takımları arasında olur ama aynı şehrin takımları arasındaki bütün karşılaşmalar derbi değildir. Zira derbinin bir evveliyatı, bir mazisi ve bir hikayesi olur. Tarihlerinde sadece 5-6 kez karşılaşmış 2 takımın maçı aynı şehirden oldukları için derbi kategorisine girmez. Örneği geliştirecek olursak daha once karşı karşıya gelmemiş 2 takım bir kupa mücadelesinde denk düştüyse, sırf aynı şehrin takımları oynuyor diye derbi diyemeyiz bu karşılaşmaya.
Benim için derbinin bir başka kaidesi ise tarafların birbirini umursamasıdır. En basitinden derbi tarafları birbirinin başarısızlığını kovalar. Bir Fenerbahçe taraftarı, Galatasaray ligde başka bir takıma yenildiğinde mutlu olur. Ama Kasımpaşa veya İstanbul BŞB için aynı şeyi hissetmez, umursamaz çünkü. Tabi rakibi küçümsediğinden değil, mazileri olmadığından…
Aynı şehrin takımı olmayan derbiler de mevcuttur bilindiği üzere, dünyanın her yerinde. İki büyük takımın mücadeleleridir bunlar çoğunlukla. Birbirine denk, mücadele içindeki 2 takım da olabilir tabi. Burada yaklaşım devreye girebilir. Bir Juventus – Milan maçını derbi kabul etmeyeni de anlarım, derbi diyeni de... Bence derbidir. Ama bir önceki tanımdan yola çıkıp “Fenerbahçe – Libadiyespor derbidir” demesin kimse bana… ya da desin...
Neticede derbi güzel maçtır, heyecan yaratır ve izlenir. Evveliyatı, hikayesi veya rekabeti olmalıdır. Bir maç derbi olarak nitelendirilirken altına “Aynı şehrin takımları” tanımı yerine 2 satır hikaye iliştirilsin.
12 Kasım 2010 Cuma
Şakacı Pique
10 Kasım 2010 Çarşamba
Solskjaer 1. Adamlığa Adım Attı
Ole Gunnar Solskjaer 1996 yılında Molde'den 1,5 milyon paund karşılığında transfer edilerek Manchester United'ın kapısından girmişti ve o tarihten bu yana da evi terketmemişti. 2008 yılında futbolu bıraktıktan sonra da Manchester United'ın reserve takımını çalıştırmaya başlamıştı. Bugün itibariyle artık kendisine Manchester United'ın kapısını açan Molde'nin yeni teknik direktörü oldu. 1994-1996 yılları arasında Molde formasını 42 kez giydi ve 31 gole imza attı. Man. Utd. ile de 215 maçta 91 gol atmayı başardı. Man. Utd. formasıyla genellikle oyuna sonradan girerek maç çeviren bir isimdi. Alex Ferguson onun bu halinden çok memnundu ve Ole de ilk başlarda rahatsız olsa da sonradan bu duruma alıştı. Hatta onun saha kenarında oyunu iyi okuduğu için sonradan girip gol atmayı başardığı bile söylenmişti. Solskajer yeni görevine Ocak'ta, Norveç'te ise yeni sezon Mart'ta başlayacak. Umarım Molde kulübesinde kendisi gibi birini arama ihtiyacı duymaz ve başarılı olur.
7 Kasım 2010 Pazar
Lazio 0 - 2 Roma
''MI HAI REGALATO UN SOGNO ALEKSANDAR TI AMO'' - Bana bir rüya hediye ettin Aleksandar, seni seviyorum - Vucinic de golü geçen haftalarda doğan oğluna hediye etti. |
İkinci yarı penaltı golüyle başladı. Net penaltıydı. Simplicio'nun sert şutu Lichtsteiner'in eline çarptı. Hatta o kadar sert bir şuttu ki Lichtsteiner elinden sakatlandı. Borriello penatıyı kötü kullandı, Muslera'nın kurtarması muhtemeldi ama inançsız bir şekilde atladı topa. Bu dakikadan sonra Lazio'nun kurduğu baskı ile maç derbi temposuna ulaştı diyebiliriz. İlerleyen dakikalarda Simplicio'nun ve Foggia'nın şutları direkte patladı. Derby della capitale maçlarının baş aktörü Rocchi bugün çok kötü günündeydi. Hiçbir katkı veremedi takımına. Yerine giren Zarate de etkisizdi. Hernanes 2 net pozisyonu harcadı. Değerlendirse bugün maçın yıldızı olacaktı. Floccari ise çabalamasına rağmen etkili olamadı. Roma'da ise defans hattı bir hayli başarılıydı. Menez'in çıkmasından sonra Simplicio hücum ile olan bağlantıyı kurmaya çalıştı. Harkulade değildi ama iyi oynadı. Maçın yıldızı şüphesiz Vucinic oldu. Attığı golü de geçen haftalarda doğan oğluna ithaf etti.
Totti maçtan önce ''Lazio kazanır, golü de penaltıdan Floccari atar'' demişti. Totti'nin totemi tuttu. Roma 2 penaltı golüyle maçtan galip ayrıldı. Ranieri'yi hiç sevmem. Geçen yıl bu blogda kendisinden özür dilemiştim. Geçtiğimiz haftalarda da o özrümü geri aldım. Şimdi ne diyeceğimi bilemiyorum ama bence kötü hoca.
4 Kasım 2010 Perşembe
Şampiyonlar Ligi Notları #4. Hafta
- Bursaspor 4. maçından da 0 puan ve 0 gol ile ayrıldı. Bursaspor ilk 45 dakikada oynadığı en iyi Şampiyonlar Ligi maçını çıkardı. Manchester United'ın defanstan oyun kurmasını engellemek adına önde 4 kişiyle baskı kurdu, sık sık hataya zorladı. Yakaladığı pozisyonlar organize gelişen ataklar olmasa da yaptığı baskı sonucu kaptığı toplardan gelişti. İkinci yarının hemen başında yapılan hata ve yenilen gol ile her olur olmaz yerde dile getirilen tecrübesizlik bu sefer ortaya çıktı. Sercan Şampiyonlar Liginde kendini göstermek adına aşırı motive oluyor. Daha önceki maçlarda Volkan Şen de bunun izlenimlerini vermişti. Bursaspor zaman zaman oyun disiplininden koparak, takım oyunu oynamakta zorlanıyor. Ertuğrul Sağlam'ın bence kalan 2 maçta çözmesi gereken problem bu. Önce disiplin, sonra kolay gol yememek, en sonra da gol. 1996 da Fenerbahçe'nin 3 gol atarak 7 puan topladığını tekrardan belirtmekte fayda var.
Real Madrid'in 700. Golü
Real Madrid Milan maçı öncesi Avrupa kupalarında 699 gol atmış durumdaydı. 2-2 lik skorla Avrupa kupalarında 701 gole ulaştı. 700. gol ise Higuain'den geldi. Fatih Tekke Milli Takımın 500. golünü attığında bunun ne önemi var, ileride kimse hatırlamayacak tarzında konuşanlar, yazanlar vardı ama bu tarz istatistikleri demek ki sadece biz önemsemiyormuşuz. Marca çetelesini tutmuş. 100. golü Di Stefano, 200. golü Puskas, 300. golü Jensen, 400. golü Losado, 500. golü Guti ve 600. golü de Beckham atmış.
30 Ekim 2010 Cumartesi
Maradona'nın 50. Yaşı
27 Ekim 2010 Çarşamba
Lavezzi, Fantastico
Geçen hafta güzel bir haber geldi ve Serie A artık TV8 de yayınlanmaya başladı. Pazar günü İnter Sampdoria'ın elinden zor kurtulurken, pazartesi Milan Napoli'nin 10 kişi kalmasının avantajıyla 2-1 kazanmayı başardı. Lazio ve Chievo'nun şahlandığı, Pastore'nin yeni Kaka olmaya başladığı, Milan'ın geçen seneye oranla daha derli toplu olduğu, Roma'nın ise döküldüğü bu sezon daha zevkli geçeceğe benzer. Peki Lavezzi'nin attığı gole ne demeli?
25 Ekim 2010 Pazartesi
Fenerbahçe - Galatasaray; Maç Sonu
23 Ekim 2010 Cumartesi
Fenerbahçe - Galatasaray; Maç Öncesi
21 Ekim 2010 Perşembe
The Chance
Orkun Dervişler, Okan Buruk, Kerem Tulgar |
Salih ve ben Anıl Toşur'u çok beğenmiştik. İlk 2 ye giremedi ama yedek listede seçildi |
Şampiyonlar Ligi Notları #3. Hafta
- Bursaspor'un maç yazısını yazmadık madem öyle kısaca değinelim. Bursaspor'un ligdeki konumuna baktığımızda bu yıl Süper Lig şampiyonluğunun meyvesini yemekten öte tekrar şampiyonluğa oynayan bir ekip görüyoruz. Yani bir Sivasspor örneği yok ortada. Dolayısıyla Şampiyonlar Liginde en azından bir hareket göstermesini bekliyorum ben. Bizler hocaları eleştirirken genellikle kendi kafamızdaki futbola göre değerlendiriyoruz. Sahadaki futbol bizim düşüncelerimiz çerçevesinde olunca olumlu eleştiri, bizim düşüncemizin aksi olunca olumsuz eleştiri oluyor. Açıkçası Ertuğrul Sağlam'ın 3 maçlık performansı -her ne kadar 2 si Britanya deplasmanı olsa da- beni ümitvar etmiyor. Şampiyonlar Liginin 1. kuralı gol yeme, yenilme. Bunları başardığın zaman her zaman bir ümit olur maçta. Rangers bu mentalite ile 5 puan toplamış durumda. Ben hocanın yerinde olsam 4 lü defansın önüne Hüseyin, Svensson, Ergiç 3 lüsünü, onların önüne de Turgay, Sercan, Volkan 3 lüsünü koyarım. Ama dediğim gibi hocanın Insua'yı oynatmaktaki düşüncesi nedir bunu öğrenmek lazım. Şu da bir gerçek ki Bursaspor 0 gol attı ve 0 puan topladı.
- Basel'in 2. golünü atan Inkoom'dan bahsetmezsek olmaz. 2009 da oynanan u-20 Dünya Kupasında takımın yıldızlarından biriydi. Geçtiğimiz yaz da Gana'nın Dünya Kupası kadrosundaydı ve 2 maçta forma giydi. Her geçen gün kendisini geliştiriyor ve yakın gelecekte daha büyük bir kulüpte görme imkanımız var. Gana'nın 2014 Dünya Kupasında da büyük iş yapacağını tahmin ediyorum. Inkoom zirve transferine 2014 de imza atabilir.
Toplu Sonuçlar; İnter4-3 Tottenham, Twente 1-1 W.Bremen, Schalke 3-1 H.Tel Aviv, Lyon 2-0 Benfica, Rangers 1-1 Valencia, Man. Utd. 1-0 Bursaspor, Panathinaikos 0-0 Rubin Kazan, Barceolna 2-0 Kopenhang, Roma 1-3 Basel, Bayern 3-2 Cluj, S.Moskova 0-2 Chelsea, Marsilya 1-0 Zilina, Ajax 2-1 Auxerre, R.Madrid 2-0 Milan, Braga 2-0 Partizan, Arsenal 5-1 Shakhtar.