12 Şubat 2010 Cuma

Bursaspor 3 - 1 Fenerbahçe


Kötü oynayan bir kadronun suçlusu aranmalı mıdır her zaman? 1 hafta önce methiyetler düzdüğümüz, bizi futbola doyuran Fenerbahçe bugün Daum'un değil Aragones'in takımı gibiydi. Birbirinden habersiz 4 defans, Selçuk-Deniz ikilisi ve rakip stoperin kucağında bekleyen 2 santrafor. Bu maçta 2 santrafor oynayacağız, Semih-Gökhan Ünal-Güiza üçlüsünden 2 sini seçin deseler çoğunluk Gökhan Ünal-Güiza ikilisini seçerdi. Çünkü bu ikili Türkiye sınırları içerisinde defansın arkasına sarkabilen en iyi ikili.

Eğer Fenerbahçe'nin mevcut kadrosu bu ikiliyi besleyemiyorsa orada bir sorun vardır. Deniz Barış'ın yedek oyuncu olması kafalarda soru işareti oluşturmaması lazım. Eğer kadronun içindeysen çıkıp oynamak zorundasın. Sonuçta Deniz Barış sabır gösterilecek genç bir oyuncu değil. Eğer ki eksiklerin çok olduğu şu maçta verim alamıyorsan gönderip, verim alacağın bir oyuncu transfer etmelisin. Aynı durum bugün oynamayan ama oynasa da bir şeyler katabileceği tarşılır durumda olan futbolcular için de geçerli. Kadro derinliği dediğimiz durum da budur zaten. Daum'a suç bulmak istiyorum ama geçerli mazereti var. Sakatıdır, cezalısıdır derken Gökhan Gönül'ü sağ açıkta, Bekir'i de sağ bekte oynatmak durumda. Bugün bazı mevkilerde 2. değil 3. tercihini kullanmak zorunda kaldı Daum. Sorun da 3. tercihlerin yeterliliği. Kadro yeterliliği konusunda yazının devamını başka postlara bırakalım.

Fenerbahçe maçı 5. ve 13. dakikasında bulduğu pozisyonlar ile bitirebilirdi. Goller olsaydı bu kadar çok adrenalin salgılamazdık heralde. Dün Galatasaray-Antalyaspor, bugün Fenerbahçe-Bursaspor maçları yaşamın bir şekilde güzellemeleri. İnanç ve motivasyon insanları çok farklı yerlere sürüklüyor. Bir futbol maçının da en sevilen öğeleri burada yatıyor zaten. Fenerbahçe maçın başında golü bulsa futbolcuların kendilerine olan güvenleri artacak ve Bursaspor takımının da güveni azalacaktı. Bugün tam tersi oldu. Bursaspor'un her geçen dakika inancı arttıkça Fenerbahçe'nin o oranda azaldı. Hayatta yaşadığınız aylık, yıllık evreler 90 dakikaya sığabiliyor işte bir futbol maçında.

2. yarıda Bilica-Emre değişikliği orta sahanın biraz olsun toparlanmasını sağladı. En azından Fenerbahçe dengeyi kurmuştu ama karşısındaki rakip 1. dk ya oranla çok daha motive ve inançlıydı. Fenerbahçe 3. gole kadar oyunu kurmak yerine rakibini durdurmak için oynamak zorunda kaldı. Alex'in de oyuna girmesiyle maçın başında görmek istediğimiz uzun paslı organizasyonlara girildi. Bu denemelerden de sonuç çıkmadı. Bursaspor Sercan'ın sakatlanmadan hemen önceki ciddi gol pozisyonunu değerlendiremeyişi, sakatlık için oyunun durması ve bu esnada oluşan konsantrasyon kaybının cezasını golü yiyerek ödediler. Aslında bu gol için konsantrasyon kaybının cezası demek de yanlış olur. Fenerbahçe gömülü bir defansı nasıl açması gerekiyorsa aynen o şekilde açarak golü buldu. Şiir gibi tıklanan tek paslar ile. Golün başlangıcı ise pek tabi ki Alex.

Hiç yorum yok: