30 Ekim 2009 Cuma
Bir Koreografi Hikayesi
28 Ekim 2009 Çarşamba
Laporta'nın La Masia Ziyareti
Bir Hakemin Derbi Maçını Ertelemesi
27 Ekim 2009 Salı
Derbi Ertesi
- Son yazıda bahsettiğim kafadayım. Maç öncesi yaşadığım stresi hatırlamaya çalışıyorum fayda etmiyor, hiç yaşamamışım gibi geliyor. Belki de stressiz bir maç öncesiydi, olmamız gerektiği kadar rahattık.
- Maça dair en güvendiğim şey Galatasaray'ın galibiyete olan inancı ve özgüveniydi. Tabi inanacaklar, inanmadan olmaz ama en son beraberlik için geldiklerinde istediklerini almışlardı eksik kadroyla. (2007-2008 sezonu Türkiye Kupası eşleşmesi)
- Maç öncesi duyduğum skor tahminlerinin tamamına yakını 3-1 Fenerbahçe galibiyetiydi. Hatta ters totem deneyen Galatasaraylı arkadaşın gazeteye verdiği iddaa tahmini bile 3-1 Fenerbahçe galibiyetiydi.
- Totem demişken, bu sefer benimkiler ritmik işledi. Ayrıca ilk 11 blog'dan Göksel'in maç öncesi köftesi ve kırmızı Puma'larına teşekkürler.
- Maç esnasında Fenerbahçeli taraftarlar taca çıkan topta bile hakeme tepkisini esirgemedi. İnternette yorumları okurken durumun Galatasaraylılar açısından da aynı olduğunu gördüm.
- Ama -hemen hemen- kimse orta sahada Mustafa Sarp'a 20 metre top sürdüren Fenerbahçe'ye veya gelen bütün uzun topları yere indiren Galatasaray tandemine laf söylemiyor.
- Sahada futboldan başka her şeyin olduğunu düşünenlerden değilim. Her ne kadar birbirini doğrudan etkilese de tribünden atılanlar ve maç öncesi yaşananlar haricinde futbolcuların neden olduğu önemli gerginlikler yaşanmadı. Bu nedenle sahada 'kötü futbol' olduğunu düşünenler olabilir ama 'çirkin futbolla' karıştırmamak lazım.
- Baros'un sakatlığını Emre'nin omuzlarına yıkmamak lazım. Emre'nin müdahalesinin Baros'un sakatlığıla doğrudan bir alakası yok. Kaldı ki pozisyon gereği yapılan bir hamle. "Emre Baros'u sakatladı" demek marifet değildir, şanssızlıktır. Tıpkı Baros'un sakatlığı gibi.
- Isınırken iki takım oyuncularının birbirine girmesi hayatımda ilk kez gördüğüm bir şeydi. İki takımın bütün futbolcuları bir noktada toplanmışken o bölgeye yabancı madde atan kişilerin ne düşündüğünü ciddi şekilde merak ediyorum. Hakemler, Fenerbahçeli ve Galatasaraylı futbolcular... Atılan madde ortamdaki herkese isabet edip hernevi zararı verebilir. Aklınca Galatasaraylı futbolcuyu hedef alan Alex'i de gözden çıkarmıştır, hakemleri de, önümüzdeki maçları da, derbinin değerini de. Sahaya o maddelerden bazılarını atan herhangi biri bu blogu okuyorsa merak içinde yorumunu beklerim.
- Bahsi geçen olaylardan ötürü muhtemelen askere gitmeden önce gittiğim son lig maçı oldu bu. Emeği geçen herkese teşekkürler.
- Derbilerde bundan sonra salt futbol izlenmek isteniyorsa radikal yaptırımlar uygulanmalıdır. Maç öncesi yardımcı hakem yaralandığında maç tatil edilmeyerek büyük fırsat kaçtı. Zira Türkiye'de uygulanabilecek en ağır ve caydırıcı ceza bir Fenerbahçe - Galatasaray maçının iptalidir.
- Yönetim katında ciddi önlemler alınmadıkça ligin ikinci yarısındaki maçta olaylar katlanacaktır. Bu nedenle olaylar katlanmasın diyorsak cezalar katlanmalıdır.
- Tabi salt futbol izlemek isteyenlerin sayısı da önemli bu noktada. Söz konusu derbi olunca skordan fazlasını düşünemiyoruz. Konuyla ilgili Mehmet Demirkol ne güzel söylemiş: "Ülkede neden bu kadar çok skor yazarı var diye sorarsanız cevabı şudur: çünkü skorseverler sporseverlerden daha kalabalık!"
- Kadıköy'deki seri kaşla göz arasında 10 sene oldu. Bilanço Fenerbahçe'nin 27 golüne karşılık Galatasaray'ın 5 golü.
- Galatasaray Kadıköy'de ne zaman kazanır derseniz önce beraberlik derim. En azından niyet o olmalı...
- Son olarak maç sonrası bugünkü idmanda yine bir Roland Koch mizanseni izledik. Koch, Alex'e bir sultan kavuğu, Carlos ve Güiza'ya birer flüt vererek üçlüyü onore mi etti maymun mu etti anlamadım. Ama oyuncuların bu adamla iyi vakit geçirdikleri ve iyi motive oldukları kesin. Yedikleri gol için 20 şınav çektirmeyi ihmal etmemiş bu arada.
25 Ekim 2009 Pazar
Derbi Kafası
Ama işin ilginci kimse iyi veya kötü ne hissettiğini net bilmiyor. Öyle ki maç sonrası bütün duygular unutulacak, yerlerini kesin yargılara bırakacak. Zira tecrübeye göre Fenerbahçe - Galatasaray derbi tarihinde, taraflar maçtan sonra aşağı yukarı aynı kafada oluyorlar, maç öncesi duygularını hiç anımsamıyorlar. Maça dair olası 3 sonucun taraflar üzerindeki etkisini düşününce çıktı bu yazıya başlama fikri. Şimdi o muhtemel sonuçlar sonrası iki takım taraftarının olası hislerini ele alalım...
1. Fenerbahçe Galibiyeti:
- Fenerbahçe cephesi: "İddaa'ya tek maça yazmak vardı bunu. O kadar barizdi ki kazanacağımız. Bundan kolay maçımız mı var sanki?"
- Galatasaray cephesi: "Belliydi abicim. Barcelona'yı getir, bizim formayı giydirip şu sahaya koy yine olmaz, olmuyor. Şaşıracak bişey yok. Çayımıza çorbamıza bakalım..."
2. Galatasaray Galibiyeti:
- Fenerbahçe cephesi: "Maçtan önce vardı zaten içimde bi sıkıntı. Demiştim zaten bugün kayıp olabilir diye. Boşuna değilmiş..."
- Galatasaray cephesi: "Biliyodum valla. Kadıköy'de hiç bu kadar rahat maç seyretmemiştim.. Bu kadronun karşısında ne tılsımı? Oynadığımız futbol belli, korkacak bişey yoktu zaten..."
3. Beraberlik:
- Fenerbahçe cephesi: "Hissediyodum zaten bu akşam kayıp olacağını. Ama yine yenilmedik..."
- Galatasaray cephesi: "Kırdık bu sefer zinciri. Artık önümüz açık. Hem fark da açılmadı..."
Taraflar galibiyet sonrası günlerdir yaşadığı stresi silip atmaya hazır. Hatta sorsanız inkar ederler. Hiç bu kadar rahat olmadığını iddia edenlerin sayısı, saymaya üşeneceğiniz çokluktadır. Yalan olmasın benim için de bugüne kadar hep böyle oldu. Umuyorum bugün de böyle olur, bütün sıkıntıyı unutur, hatta inkar ederim. Olası bir mağlubiyet sonrası ise herkes içindeki Hıncal Uluç'u çıkarır ortaya ve "Ben dememiş miydim?" nidalarıyla meydanlarda boy gösterir. Rakip taraftarın geçeceği dalgayı savma refleksidir, istem dışı bir durumdur. Öyle ki ben şimdiden söylüyorum, Fenerbahçe için hiç kolay olmayacak bu maç... Beraberlik halinde ise iki taraftarda da "hepsinden biraz" hissi mevcut olur. Kazanamadığına üzülmüştür muhakkak ama -en azından- yenilmemenin verdiği rahatlık gece eve dönünce uyumayı kolaylaştırır. İşe matematiksel yaklaşırsan da "En azından fark açılmadı/kapanmadı" şeklinde kendini rahatlatmaya meyillidir taraftar. Tabi hepsinin maçtan önce söylediği gibi kolay maç olmamıştır...
(Bütün bu durumların varlığına beni uyandıran ve üzerine kafa yormamı sağlayan, bugün yayınlanacak olan 'Yenilsen de Yensen de - Derbi Özel' programının çekimlerinde, aralarda ve sonrasında dönen muhabbetlerdir. Fırsatını bulursanız 12.10'da izlemenizi öneririm. Konuğumuz Fenerbahçeli eski futbolcu Abdulkerim Durmaz ve enteresan muhabbeti...)
23 Ekim 2009 Cuma
Steaua Bükreş 0-1 Fenerbahçe
22 Ekim 2009 Perşembe
Wolfsburg 0-0 Beşiktaş
20 Ekim 2009 Salı
18 Ekim 2009 Pazar
Ayağa Gelen Fırsat
Son zamanlarda enteresan goller çoğaldı. Bu golün enteresanlığı da mesafeden değil, Stankovic'in gelişine vuruşundan. Hem golü atan Stankovic'i hem deplasmanda Genoa'ya 5 atan Inter'i tebrik etmek lazım. Olsun ara ara bu gollerden, hazzı bir başka...
17 Ekim 2009 Cumartesi
Dünya Kupası Dışında Kalanlar
6.Grupta dışarıda kalan takım ise Hırvatistan oldu. Hırvatistan son Avrupa Şampiyonasında İngilizleri saf dışı bırakarak bir anlamda İngilizlerin hem akıllarını başlarına getirdi, hem de intikam duygularını kabarttı. İngiltere hem içeride hem de deplasmanda Hırvatları dağıttı desek yeridir. Bunun yanında Hırvatları İngilizlerden çok ilgilendiren Ukrayna-İngiltere maçında Ukrayna İngiltere'yi 1-0 yenerek play-off lara kalmayı başardı. Dolayısıyla Hırvatistan kupa dışında kalmış oldu.
7. Grup benim hayatımda gördüğüm en ikramlı gruptu. Sırbistan dışında neredeyse hepsi ''ben gitmek istemiyorum, sen git'' dercesine futbol oynadı. Fransa ite-kaka 2. oldu. Hayal kırıklığı yaratan ise son Avrupa şampiyonasına katılan Romanya idi. 10 maçta 12 puan toplayarak 5. oldular.
Avrupa Play-off larında mutlaka 1 süpriz sonuç daha göreceğimize inanıyorum.
Asya kıtasında kupanın gediklisi haline gelen Suudi Arabistan yok bu sene. Koltuğu önce Kuzey Kore'ye kaptırıp 3. oldular, sonra play-off larda Bahreyn'e elenerek veda ettiler. Gerçi Bahreyn de daha gitmiş değil. Onlar Yeni Zelanda ile bir play-off daha oynayacaklar.
Amerika kıtasında Kosta Rika-Uruguay play-off unu izleyeceğiz. Uruguay Arjantin maçını kazansa roller değişecekti. Bu eşleşmede gönlümüz Uruguay'dan yana. Kupa'ya veda eden takımlardan biri de Ekvador ve çocukluğumun kupa gediklisi Kolombiya. Ekvador son yıllarda kaliteli futbolcular yetiştiren bir ülke. Arjantinli Bielsa'nın Şili'sini yenselerdi play-off lara kalacaklardı. Ayrıca 2006 Dünya Kupasında gönlümü feth eden Trinidad & Tobago'da dünya kupasında bu yaz yok. Dwight Yorke'u son kez izleme şansını kaçırdık. Gerçi Giggs hiç göremedi Dünya Kupasını. Yorke ise bir kez görmüş oldu böylece.
15 Ekim 2009 Perşembe
Gana U-20
13 Ekim 2009 Salı
İsteyenin Bir Yüzü
Dişli Mekanizması
Öncelikle şunu belirtelim. Biz Dünya Kupasına her 4 yılda bir katılan bir ülke değiliz. Şu ana kadar 2 kere katılmış durumdayız. Buna rağmen gidememek bizde üzüntüden çok hüsran oluşturuyor. Çünkü potansiyelimizin ve gelişimimizin hakkı katılmak olmalı. Eskiden sadece ne olursa olsun gidelim, İsveç, Danimarka, İskoçya, Suudi Arabistan gibi sadece gidelim isterdim. Evet bir Brezilya, İngiltere, İtalya, Almanya olamayabiliriz ama en azından bir Danimarka olalım. Biz henüz bunu başaramadık. Bunu başarabilmek için u-16 lardan gelen bir oyuncu profiliniz olması gerekiyor. 20 yıl önce bunlar yapıldığı için Dünya Kupasında 3. olduk, Avrupa Şampiyonasında çeyrek final, yarı final oynadık. Ama işte sadece onu yapabildik. Devamlılığı sağlayamadık.
Fatih Terim istifa etti. Çok normal. Olması gereken bu zaten. Ben bugün alt yaş kategorilerindeki hocalarımıza bakıyorum hiç biri içime sinmiyor. Çünkü o kadar çok değişkenlik gösterdi ki hocalar, hiç bir teknik direktör istikrarlı bir jenerasyon yaratamadı. Fatih Terim 1993 yılında milli ekibin alt yaş kadrolarında yıldızı parlatmış biri olarak geldi A milli takımının başına. Fakat bugün o zincir yok olmuş durumda. Futbolcu bir şekilde yetişiyor ama teknik direktör yetiştiremiyoruz. Milli takımın alt yaş kategorilerini son yıllarda başarıya ulaştırmış ve şu an hala başarılı olan tek isim Abdullah Avcı. Getirsinler alkışlarım ama sanmıyorum Abdullah Avcı'yı milli takımın başında görelim. Yabancı isimler ortaya atılıyor medyada. Ulusal medyayı tahmin ettiğinizden daha az okuduğumu söyleyebilirim. Zaten ulusal medyanın kendi yorumlarından çok azını dikkate alıyorum. Sadece Futbol Federasyonu Başkanı, teknik direktör neler demiş, neler düşünüyor onu merak ediyorum. O yüzden pek yabancı hocaların isimlerine takılmayalım.
Brezilya başarısız olabilir, İngiltere başarısız olabilir, Almanya başarısız olabilir, Hollanda başarısız olabilir ama hepsinin iyi kötü işleyen düzeneği var. O yüzden onların yıllar önce başarılı olmuş u-17 takımları bugün Dünya Kupasına gidiyor. İngiltere'nin ihtiyacı olan tek şey iyi bir teknik direktördü ve onlar Capello'yu getirip başarılı oldu. Bugün bir Türk takımı Capello'yu getirip, 5 transfer yaparak başarılı olabilir ama milli takım için aynı şeyler geçerli değil. Sistematik bir şekilde oyuncu yetiştirmeye mecburuz. İstikrarlı bir yapıya bürünmeye mecburuz. O nedenle gelecek olan teknik direktörün böyle bir çabası, TFF'nin de böyle bir amacı olması gerek. Yoksa Capello'yu getirsek ne yazar. Belki 2012 de Avrupa Şampiyonasına gideriz ama 2018 Dünya Kupasına yine gidemeyebiliriz.