30 Haziran 2009 Salı

Serie A Resmi Topu



Nike Total 90 Ascente

Ayhan Tumani



Yeni teknik kadro hakkında hiç yazı yazmadık blogda. Biraz bekleyelim görelim istedik. Zira Aragones ile yolların ayrıldığına dair resmi bir açıklama bile gelmedi daha. Klasik deyimle bugün top başı yaptı Fenerbahçe. Christoph Daum ve Roland Koch bildiğimiz ve tanıdığımız isimler. Daum hakkında ilerleyen günlerde geniş bir yazı yazacağız. Dikkatimizi çeken Ayhan Tumani'yi tanıyalım bu yazımızda.

Ayhan Tumani futbola Almanya'da gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak başlıyor. Almanya'nın alt liglerinde forma giyiyor çoğunlukla. 96/97 sezonunda Arminia Bielefeld kulübünden Hollanda'ya, Volendam'a transfer oluyor. Bir sezon sonra da Nec Nijmegen takımına geçiyor. Nec Nijmegen de iyi bir performans sergiliyor ve Beşiktaş'a transferi gündeme geliyor. Onu Beşiktaş'a isteyen ise Feldkamp. Ayhan Tumani İstanbul'a geliyor ve sağlık kontrolünden geçiyor. Beşiktaş yönetimi futbolcunun sakat olduğunu ve dolayısıyla sözleşme imzalayamayacaklarını söylüyorlar. Ayhan Tumani ise sakat olmadığını belirtirken, Feldkamp da Beşiktaş yönetiminin bu kararına tepki gösteriyor. Tumani de soluğu Bundesliga 2 de Hannover 96 kadrosunda alıyor. Bir sene sonra Türkiye'ye dönüp 2000/2001 sezonunun devre arasında Hatayspor'a transfer oluyor ve 2001/2002 sezonun bitiminde tekrar Almanya'ya dönüp alt liglerde futbol yaşantısına devam ediyor. 2006/2007 sezonuna kadar Almanya'nın alt liglerinde forma giyiyor.

Futbolu bıraktığı takım olan 3.lig takımı Wuppertaler takımında 1 sezon(2007/08) yardımcı antrönörlük yapıyor. Daha sonra Köln Spor Akademisine başlıyor ve 11 ay süren eğitimin sonunda 24 kişi arasında ilk 4'e girerek "UEFA Pro Lisans" diploması alıyor. Stajını da FC Köln'de, Daum'un yanında yapıyor. Sezon bitiminde de Daum ile beraber Fenerbahçe'ye imza atıyor. Yaklaşık 1 ay önce verdiği bir röportajda ''Teknik direktör olarak futbol oynadığım Almanya ve Hollanda'nın yanı sıra İspanya ekolünü de çok beğeniyorum. Özellikle Barcelona'nın şu an oynadığı pasa dayalı, hızlı hücum futbolunu tercih ediyorum. Tabi ki defansı da iyi yapabilen, ama asıl hedefi futbol oynamak olan bir taktik benimsiyorum" demiş.

Fenerbahçe'de Daum'un yardımcılığını yapacak. Belki tercümanlığını da yapacaktır. Murat Kuş geçen seneye kadar Daum ile birlikteydi ama geçen sezon Çaykur Rizespor'a genel menejer olmuştu. Bu sezon bildiğim kadarıyla görevinden ayrıldı ve Nihat'ın menejerliğini üstlendi.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Coupet & Landreau


Bugün Mevlüt yalnız imza atmayacak PSG'ye. Mevlüt'le beraber Coupet de imza atacak. Coupet, Landreau'nun yerine kaleye geçecek. Landreau'nun kulüp yönetimi ile sorunları vardı. Paul Le Guen takımdan ayrılınca o da kendine yol çizmeye karar vermişti. Le Guen'in Lille'in başına geçeceği konuşuluyorken, Landreau ile de anlaştı Lille. Yalnız bu aralar ne Lille'den ne de Le Guen'den somut bir ses var.

Coupet ise Atletico Madrid'de şans bulmamaktan şikayetçiydi. Lyon'da oynarken de milli takımda oynmadığı için şikayet ediyordu. Hem Coupet'yi hem de Leo Franco'yu kaybeden Atletico Madrid ise hangi kaleci ile anlaşacak bakalım.

edit: sezon başında sergio asenjo ile anlaşmıştı atletico madrid. uyardığı için her yol roma'ya teşekkürler.

Doktor Hiddink


Biz Türkiye'de sigara paketinin üzerinde yazanları okuyup, anlayamadığı için gönderdik onu. Güney Kore'nin Ulsan Üniversitesi ise fahri doktora verecek kadar değerli buluyor kendisini.

foto; ansa

Konfederasyon Kupasının Ardından


Konfederasyon Kupası gibi organizasyonların değeri düşüktür gözümde. Bu yüzden derinlemesine analiz geçmedik blogda. Mücadele gücü yüksek Avrupa Liglerinde sadece lig maçları oynanmıyor. Torres, Kaka, Luis Fabiano gibi oyuncular dün kupanın bitişiyle bu sezon 50'in üzerinde maçta oynamış oldular. Xavi ise ABD'ye karşı oynanan yarı final maçında 68. maçını oynuyordu. Televizyon gelirleri, sponsorlar gibi etkiler futbolun yönünü çiziyor elbette. Güney Afrika da seneye oynanacak dünya kupasına hazırlık için gelir elde etmiş oldu.

Avrupa futbolunun sistematik olarak devamlı kendini geliştirmesi diğer kıtaların yetişmesini engelliyor. Diğer kıta ülkelerinin Avrupa'da oynayan futbolcu sayısı, bu tarz global organizasyonlarda ülkelerinin rekabet etmesini sağlıyor. Final oynayan Amerika kadrosunda 4 tane İngiltere Premier Lig futbolcusu bulunuyor. Bunun dışında 12 futbolcusu da Avrupa'nın çeşitli liglerinde oynuyor. İspanya'ya karşı oynanan mükemmel futbolun yaratıcıları Dempsey Fulham'da, Bradley B. Mönchengladbach'ta forma giyiyor. Alditore ise sezonu Xerez'de kiralık olarak geçirdi. Önümüzdeki sezon muhtemelen Villarreal'e geri dönecektir. Nihat'ın Beşiktaş'a dönmesinin etkenlerinden biridir kendisi. Bir de Onyewu Fenerbahçe için çok konuşuldu. Kupa maçlarına bakarak kendisi hakkında yorum yapmak yanlış olur. Ceza sahası içinde etkili bir isim olduğu kesin. Geniş alanda ne kadar etkili bilemiyorum. London Donovan ise Avrupa'da hala bir şansı hakediyor.

İspanya egolarının kurbanı oldu. Yenilmeme rekorunu egale etmeleri, ABD'nin mucizevi bir şekilde yarı finale çıkması onları fazlasıyla rahatlattı. Klasik oyuncuları dışında öne çıkan bir isim yoktu. Güiza'nın yine son maçta açılması not olarak düşülebilir ama o maç dışında sadece Irak'a karşı 15dk oynadığını belirtelim.

Brezilya ise farkını koydu. Eğer işiniz Brezilya'ya düşerse sıkıntı yapmayın. Brezilya o maçı sizin için kazanacaktır. İtalya maçına benzer bir maçta, 2002 dünya kupasında bize 2. turu armağan etmişlerdi. Yalnız rekabetin daha üst düzey olacağı Dünya Kupasında başarılı olacaklarını düşünmüyorum.

İtalya ise hayal kırıklığı oldu kupanın. Mısır da ayağına gelen şansı tepen oldu. Dünya Kupasında daha başarılı olacakları kanısındayım. Bir de bolca magazin haberi çıkardılar medyaya. Ben yorucu bir sezonun ardından alem yaptıkları kanısındayım. Güney Afrika'da ise öne çıkan isim Parker'dı. Parker Kızılyıldız'da forma giyiyor ve geçtiğimiz sezon ligde 16 maçta 6 gol attı.

Kaka en değerli olarak altın top ödülünü alırken, gümüş topu Luis Fabiano, bronz topu da Dempsey adı. Altın eldiven tabi ki Howard'ın oldu. Gol kralı ise 5 golle Luis Fabiano. Vuvuzela ise kupanın rengidir. Türkiye'de bile satışları başlamış durumda. Önümüzdeki sezon kendi stalarımızda görmeyeceğimizi kim iddia edebilir.

27 Haziran 2009 Cumartesi

avrupa'da transfer 2008/09 vol.5


Danijel Pranjic - Heerenveen - Bayern München (7.700.000 euro)
Marko Marin - B.Mönchengladbach - Werder Bremen (8.200.000 euro)
Franco Zuculini - Racing Club - Hoffenheim (4.600.000 euro)
Bruno Zuculini - Racing Club u19 - Hoffenheim (1.400.000 euro)
Fabian Vargas - Boca Juniors - Almeira (bedelsiz)
Ben Sahar - Chelsea - Espanyol (1.000.000 euro)
Marco Motta - Udinese - Roma (3.500.000 euro)
Ignazio Abate - Torino - Milan (3.000.000 euro)
Javier Pastore - Huracan - Palermo (5.750.000 euro)
Nene - Nacional - Cagliari (4.500.000 euro)
Camilo Zuniga - Siena - Napoli (8.500.000 euro)
Morgan De Santchis - Sevilla - Napoli (1.700.000 euro)
Domenico Criscito - Juventus - Genoa (5.500.000 euro)
Junichi İnamoto - E.Frankfurt - Rennes (bedelsiz)
Djimi Traore - Portsmouth - Monaco (bedelsiz)
Orlando Engelaar - Schalke - PSV (4.000.000 euro)
Javier Saviola - Real Madrid - Benfica (5.000.000 euro)
Leandro Almeida - Atletico Mineiro - Dinamo Kiev (2.000.000 euro)
Thomas Vermaelen - Ajax- Arsenal (10.000.000 euro)
Glen Johnson - Portsmouth - Liverpool (20.500.000 euro)
Roque Santa Cruz - Blackburn - Manchester City (21.200.000 euro)
Matt Derbyshire - Blackburn - Olympiakos (3.000.000 euro)
Olof Mellberg - Juventus - Olympiakos (2.500.000 euro)
Djibril Cisse - Marseille - Panathinaikos (8.000.000 euro)
Konstantinos Katsouranis - Benfica - Panathinakos (3.500.000 euro)


Pranjic hem sol bek hem sol açık oynayabiliyor. Heerenveen'de harika bir sezon geçirerek 18 gol attı. Bayern onu sol açıkta oynatacaktır muhtemelen. Bir diğer sol açık transferini de Werder Bremen Marin'i alarak yaptı. Diego'nun yerine tahminen Mesut Özil'i geçireceklerdir. Mesut UEFA finalinde Shacktar'a karşı forvet arkası oynamıştı. Pek başarılı olduğu söylenemez o maç için için ama Schaaf'ın Mesut'a güvendiği kesin. Hoffenheim 2 kardeş kaptı Arjantin'den. Franco Zuculini 18, Bruno Zuculini 17 yaşında. Acaba kardeşlerin anne ve babasını da almış mıdır? Özellikle Franco Maradona'nın gözbebeği. Roma Motta'yı sanıyorum ki satınalma opsiyonu ile ucuza kapatmış. 3,5m euro'dan daha fazla ederi olan bir defans. Defans diyorum ki çünkü stoperde de oynayabiliyor. Geçen sezonu Udinese'de başlayıp Roma'da kiralık bitirmişti. İnamoto Rennes'de. Rennes sesimizi duydu heralde! Engelaar'ı EURO 2008'de çok beğenmiştim. Schalke'de işler yolunda gitmedi. Schalke 5.5m euro'ya Twente'den aldığı oyuncuyu 4m euro'ya PSV'ye verdi. Chelsea gönderdiği Glen Johnson'ı 2 sene sonra tekrar almak istedi ama yandı bir kere keten helva. Liverpool'u seçti milli sağ bek.

Yunan milletiyle bir çok benzerliğimiz vardır. Bunlardan biri de futbol. Zaman zaman onlar Avrupa kupalarında önemli işler yapar zaman zaman da biz yaparız(gerçi onlar daha çok yapar). Hem Galatasaray hem Beşiktaş yana yana stoper arıyorlar. Mellberg'den daha iyisini mi bulacaklar acaba. Derbyshire geçen sezon devre arasında kiralık gelmişti. Ligin sonlarına doğru bir çıkış gösterdi. 7 maçta 5 golü var. Cisse kırılan ayağını iyileştirdikten sonra işleri rayına pek oturtamadı. 8m euro vermiş Pana. Katsouranis Aek ile Avrupa'ya gitti, Pana için geri geldi.


26 Haziran 2009 Cuma

Michael Jackson (r.i.p. 26.06.2009)


Dünyanın en ünlü insanı olduğunu düşündüğüm bir adam Michael Jackson. Hatta basitleştirirsek en akılda kalıcı yabancı isim çocuklar için. Müziğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, bir kere bile dinlememiş kişilerin bile nerdeyse yolda görseler tanıyacakları bir kişi Michael Jackson. Az önce ajanslarda geçen habere göre ani kalp durmasıyla hayatını kaybetmiş. Ölümüyle bir devir tam anlamıyla kapandı. Çünkü daha önce hayatını kaybetmiş diğer kült kişilerden farklı olarak Michael Jackson'dan 1 tane vardı ve bir başka türevi yoktu. Bir Elvis Presley ölür, arkasından çok iyi rock'n rollcular gelir, bir Freddie Mercury ölür, zaman içinde yeni vokal yetenekleri çıkar. Ama Michael Jackson bundan sonra sadece çeşitli gösterilerde taklit edilir. Zira kendi açtığı devri kendisi kapattı yine. Müziği bir yana, kilometrelerce uzaktan tanınan tarzıyla bıraktığı etkiden olsa gerek seven sevmeyen herkesi üzmüştür. Gerçi mevcut haliyle magazinden başkasına pek bir hayrı yoktu ama dünyanın en büyük yıldızından -di'li geçmiş zamanla bahsetmek garip olacak.

Benzeri durumlarda "zamansız" veya "erken gitti" denir. Michael Jackson için ise durum biraz farklı. Kendisi 51 yerine 80 yaşında da gitse uyandırdığı hiç çok farklı olmayacaktı muhtemelen. Çünkü burada ölümüne üzüldüğümüz bir müzisyenden ziyade gerçek anlamda bir ikon. Bir şey yapmasa da ayakkabılarının ucunda, burada akşamken orada sabah olan bir yerde dursa da olurdu.


Siyah ayakkabı içine beyaz çorap giymenin hanzoluk olduğunu düşünenlere tokat gibi bir cevaptın sen Michael Jackson.



Billie Jean'e saygıyla...


25 Haziran 2009 Perşembe

Nelson Mandela


Aaron Mokoena Brezilya maçı öncesi 91 yaşındaki efsane devlet başkanı Nelson Mandela'ya Güney Afrika formasını takdim ederken.

foto; Afp

Nihat Kahveci Beşiktaş'ta


Beşiktaş yönetimini transfer dönemi buhranından kurtaracak transfer bu gece gerçekleşti ve Beşiktaş Nihat'la 3 yıllığına anlaştı. Şampiyonluk sonrası transfer konusunda gerilimli bir dönem geçiren Beşiktaş, Mehmet Topuz'un Fenerbahçe ile anlaştığı gece daha önce kulübüyle anlaştığı Nihat Kahveci'den de olumsuz yanıt almış ve şampiyonluk sevincini törpülemişti. Sonrasında beklenen kalibrede bir transfer gelmediği gibi Gökhan Zan'ın da Galatasaray'la anlaşması, her ne kadar taraftarı üzmeyen bir haber olsa da transfer döneminin pek parlak geçmediğini hissettirmeye yetmişti.

Bugün akşam saatlerinde bir haber sitesinde Nihat'ın, Yıldırım Demirören'e bir hatır ziyaretinde bulunduğunu okumuştum. Haberi okurken de bu ziyaret esnasında Yıldırım Demirören'in duygusal bir ortam oluşturarak Nihat'a bir ikna turu yapma ihtimalini aklımdan geçirmiştim. Olaylar bu yönde mi gelişti bilmiyorum. Hatta bu hatır ziyaretinin doğruluğundan bile emin değilim ama az önce Ntv Spor'da son dakika haberi olarak gördüğümde ilk aklıma gelen ihtimal yine bu oldu. Eğer öyleyse umutların kesildiği bu transferde Yıldırım Demirören içinden "Seni Allah gönderdi" demiştir.

Beşiktaş'ın Nihat'tan çok bir "Nihat transferi"ne ihtiyacı olduğu açıktı şu dönemde. Nihat'ın varlığı her daim takıma katkı sağlayacaktır ama normal şartlarda Holosko'nun olduğu bir takımda çok fazla ihtiyaç duyulan bir oyuncu değildi bana göre. Ama iyi yanından bakacak olursak Beşiktaş bu mevkide uzun vadeli bir rotasyon için önemli bir oyuncu kazanmış oldu. Üstelik taraftar tarafından oldukça sevilen ve yıllardır istenen bir oyuncu olması da avantajı. Bana göre gerekliliği tartışılır olsa da Beşiktaş için önemli bir ferahlatıcı etki oldu Nihat transferi. Tabi hepsinden önemlisi Beşiktaş'ın artık gerçek bir kaptanı oldu...

24 Haziran 2009 Çarşamba

Robert Acquafresca


Acquafresca 2 sezondur Cagliari de. 07/08 sezonunda 10 gole, 08/09 sezonunda da 14 gole imza attı. Torino alt yapısından yetişme bir oyuncu. Polonyalı bir anne ile İtalyan bir babanın oğlu. 87 doğumlu ve henüz 18 yaşında İnter'e transfer oldu. İnter formasını giydi mi hiç bilmiyorum. İnter'e transfer olduğundan beri kiralık olarak Serie A'da boy gösteriyor. Cagliari öncesi 2 sezon da Treviso geçmişi var. Yıldızı son dönemlerde fazlaca parladı. İtalya u21 de sürekli şans bulan bir oyuncu. 18. u21 şampiyonasında da beyaz rusya'ya 2 gol atıp italya'nın 2-1 kazanmasını sağladı. 2-3 yıl içerisinde İtalya'nın A takımında sıklıkla görebiliriz.

İnter, Motta ve Milito'nun transferleri sonrasında Genoa ya vermişti Acquafresca'yı. Genoa ise bu sezon Floccari ve Crespo'yu kadrosuna kattı. Acquafresca'ya ihtiyacım yok diyorlar ve kiralayacak kulüp arıyorlar. Atalanta Floccari'nin yerine onu istiyor. Juventus ve Fulham ile de adı anıldı Acquafresca'nın. Acquafresca'nın menejeri Atalanta ile büyük oranda anlaşmış. Genoa'nın cevabını bekliyorlar. 3 gün içerisinde Atalata'ya imza atması muhtemel.

Slumdog Millionaire


İlk başta filmden beklediğimi bulamadım diyeyim. Hele ki 8 oscar lafını duyduktan sonra. Arkadaş tavsiye ettiğinde, ''hint filmi mi? la la la laaaa aaa diye oynuyorlar mı bari?'' diye sormuştum. Heralde ilkokul yıllarından sonra izlediğim ilk hint filmi oldu. Bizde ki ''Kim 500 milyar ister'' yarışmasının hint versiyonu olan yarışmada yarışan hintli bir gencin, çıkan sorulardan yaşadıklarını anlatan bir film. Şarkı söyleyip, oynamıyorlar filmde. Yalnız eski türk filmleri ile hint filmlerindeki benzer aşk teması işlenmiş. Bunun içine biraz da ''cidade de deus'' koyun. Hemen hemen böyle bir film. Kötü demiyorum. İzleyince mutlaka beğeneceksiniz. Hindistan'ı anlatan sahneler güzel işlenmiş. Ben de beğendim filmi ama 8 oscar verecek kadar beğenmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

23 Haziran 2009 Salı

İlla ki PSG


Mevlüt'ü ben her zaman Serhat Akın'ın iyi dönemlerine benzetirim. Sprinter özelliği dışında pek fazla artısı yok. Serhat Akın'ın Türkiye liginde, Mevlüt'ün de Fransa liginde oynayacak kadar gol vuruşu ve tekniği var o kadar. İleride Milli takımı uçuracak bir performans da beklemiyorum Mevlüt'ten. Serhat'ta ki düşüş malumunuz. Mevlüt revaçta şu aralar. Özellikle PSG çok istiyor Mevlüt'ü.

Her ne kadar Sochaux ilk başlarda Mevlüt transferi konusunda gönülsüz davransa da, Mevlüt'ün PSG transferinde sona yaklaşılmış gibi gözüküyor. PSG nasıl bir aşkla sarıldıysa Mevlüt'e, 8 milyon euro luk teklif ile Sochaux'un kapısına dayanmış. Mevlüt'ün de gönlü bu yönde. Zaten transferin bu kadar uzun sürmesinin amacı Mevlüt. PSG istiyor, Mevlüt istiyor, Sochaux vermiyor. Görünen o ki hem Mevlüt hem de PSG mutlu sona ulaşacaklar.

Olmadı Sadri Başkan


Çoğu yeni başkan görevine gelir gelmez kendi mantalitesine uygun bir hoca getirir. Zira o koltukta oturmasının sebeplerinden kendinden öncceki yönetimin başarısız olmasıdır. Sadri Şener geldiğinde Ersun Yanal'da (yanlış hatırlamıyorsam) 2 ay önce gelmişti. Sezon sonu geldiğinde Sadri Şener teknik direktörü yollamayı bırakın bir kenera, teknik direktörün isteklerine göre transferler yaptı. Ersun Yanal'da bu ülkede gerek kendine has oyun yapısı, gerek çalışma biçimi ile Anadolu'nun diğer teknik direktörlerinden ayrılan bir isim. Milli takıma da çok erken seçilmişti. Bence biraz daha ligde at koşturması gerekliydi.

Hücum gücü yüksek takım kurması ve çeşitli atak varyasyonları ile beyinlere kazındı. Bu özellikleri sayesinde Trabzon taraftarını da mutlu edebilecek bir isimdi. Rahatlıkla Trabzonspor için biçilmiş kaftandı diyebiliriz. Sezona da (kiralık gidenleri çıkarırsak) 10 yeni oyuncu ile başladı. Devre arasında da 2 yabancı transfer edildi(alanzinho ve faty papy) Hani çok kulladığımız rotasyon sözcüğünün dibine vura vura. kalecisi yeni(sylva), 2 stoper yeni (song-egemen), sol bek yeni(cale), orta sahaya 2 yeni isim(colman, selçuk) ve umut'un yanına yeni santrafor(gökhan ünal). Yedekte Giray Kaçar, Ceyhun Gülselam, Isaac gibi yeni isimlerde var. Yapılan transferler iyi ama bu kadar yeni isimle şampiyon olmayı bırakın şampiyonluğa oynamak bile başarıdır bana göre. Sezon başında kime sorsanız vereceği cevap takımın bir yerde tekleyeceğiydi. Sezona bence müthiş başladılar. Trabzon deplasmanı tekrar anlam kazanmaya başladı. Hatta Ersun Yanal daha olgunlaşmıştı ve oyunun defansif yönünü de oynayabilen bir takım yaratmıştı. Yalnız hala eksiklerin olduğu ve transfere ihtiyaç olduğu da göze çarpıyordu. Sezon ilerledikçe takımda düşüş başladı doğal olarak. Buna rağmen düşüş başlangıcında ki maçlarını zararsız atlattılar ve şampiyonluk potasından kopmadılar. Evlerinde kaybettikleri Denizlispor ve Konyaspor maçları ve deplasmanda kaybedilen Sivasspor maçına rağmen kopmadılar yarıştan.

Sezon Trabzonspor adına fazlasıyla olağan gelişti ve bitti. Elde ki yeni yapılanan kadro ancak bunu yapabilirdi. Trabzonspor yönetimi sezon başında ne kadar çok aferim aldıysa sezon sonuna doğru bir o kadar da zayıf aldı. 25 Nisan'da kaybedilen Sivasspor maçından sonra geçen 2 aylık süreç soru işaretleri ile dolu. Ersun Yanal'ın gidişine zemin hazırlayıp istifasına engel olamamakla başlayan süreçte Samet Aybaba'ı getirmeye çalışmak ve sonra yönetimin istifa etmesi. Güven tazeleyerek tekrar yönetime geçebilirsiniz ama kendi ektiğiniz tohumları kendiniz yakarak hasattan oldunuz. Eriksson, Topmöller, Zaccheroni, Şenol Güneş dolanıp duruyorsunuz.

Hugo Broos ile anlaşılmış. Bir sorun çıkmazsa önümüzdeki sezonu Belçikalı'ya emanet edecekler. Ne kadar başarılı olur muamma. Bence başarılı olması çok zor. Bildiğim kadarıyla Şenol Güneş'in sözleşmesi de aralık ayı itibariyle bitecek. 6 ay sonra gazetelerde ''güneşli günler'' başlıklarını görür gibiyim.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Gökhan Zan Galatasaray'da


Resmi site yaptı açıklamayı. ''Sözleşmem bitti, yönetim benle görüşmüyor'' tarzı kelimeler Gökhan'ın ağzından dökülmüştü dün. Demek zemin hazırlığı yapmak içinmiş bu kelimeler. Beşiktaş yönetimi fireleri vermeye devam ediyor. Yerine daha iyisini alamadıktan sonra yerli statüsündeki bir futbolcunun kalmasında her zaman fayda vardır. Galatasaray büyük bir oh çekmiştir bu transfer sorasında. 8 milyon euro'ya giden Servet'in yerine bedelsiz Gökhan Zan çok büyük kardır bana göre. Yanına da kaliteli ve Gökhan ile uyumu sağlayacak bir yabancı alındığı takdirde stoper sorununu halleder bence Galatasaray. Bu transfer sezonunda sessiz, derinden ve ihtiyaca yönelik transferler yaptığı için Galatasaray yönetimini kutlmak gerek.

Uefa Avrupa Ligi 1. ve 2. Ön Eleme Eşleşmeleri


2. ön eleme turundan turnuvaya katılacak olan Galatasaray Kazakistan'ın FC Tobol takımıyla eşleşti. Galatasaray'ın rahatlıkla eleyebileceği bir takım gelecekti zaten ama Tobol çok rahat bir eşleşme oldu gibi. Kötü bir hazırlık karşılaşması olarak da görebiliriz bunu.






1. ön eleme turu

2.ön eleme turu

Özer Hurmacı


İmza töreninde başkan yok, yönetici yok. Sportif direktör olarak Aykut Kocaman var. Yıllardır görmek istediğimiz resimlerden biri. İnanıyorum ki bir gün kupa törenlerinde takım elbiseli adamlardan çok formalı adamları göreceğiz.

Özer şatafatını saha dışından çok saha içinde gösteren bir isim. Teknik ve şova yönelik özelliklerinin yanı sıra takım oyununa olan yatkınlığı, Aykut Kocaman gibi bir değerden aldığı değerleri ile geliyor Fenerbahçe'ye. Muadilleri gibi 6 ayda 1 senede parlayıp gelmiyor Fenerbahçe'ye. 3 senedir istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Daum inandığı oyuncuyu kaybetmeye değil kazanmaya çalışan bir isim. Daum'un da Özer'e katacağı değerlerle futbolunu bir üst noktaya taşıyacağın düşünüyorum.

21 Haziran 2009 Pazar

Cantona&Alonso


çocukluğumuzun manchester forması, çocukluğumuzun efsane 7 numarası. Alonso'da çocuktu tabi o zamanlar. Silverstone pistinden bir kare.

foto la gazzetta dello sport'tan

20 Haziran 2009 Cumartesi

kısa kısa


- Facebook'ta ''di massimo talento blog'' grubu kurduk arkadaşlar. bizi okuyan, seven, tanışmak isteyen gelsin buyursun.

- facebook'ta video da paylaşılıyor ya artık. bir gün dalmışım o videoları izliyorum. aklıma izlemek istediğim bi video geldi benim de. ''ne düşünüyorsun'' çubuğuna gitmişim istediğim videoyu yazmışım. açık açık ne düşündüğüm ortaya çıktı.

- ne zaman facebook'ta paylaşım yapan bir arkadaşımı görsem ''vay anasını bu da bilgisayar başında pineklenecek bir iş bulmuş'' diye söyleniyorum. (işşizim ve iş arıyorum sevgili okur)

- Aylardır girmediğim bir sokağa girdim birgün. Dutlar yerlere düşmüş insanlar ezip geçiyor dutları. Çocukluk günlerim aklıma geldi birden. Çıkardık dut ağacına, toplardık hamını mamını. Zamane çocukları annelerinin pazardan, marketten aldığı dutları yiyor. Bizim annemiz almaz mıydı? Elbette alırdı ama ben yemezdim. Çünkü evde kase içinde yerken ağaçtan kaçak toplamanın heyecanı yok. Dalacaksın ağaca, sahibi gelip kovalayacak. Bir yandan kaçacaksın, bir yandan hareket çekeceksin. Emekli amca sinirinden çatlayacak. Bugün benim de bahçem olsa, benimde boy boy dutlarım olsa, çocuklar gelip o dutları aparsa ben de kovalarım. Ağaçta duran dutu kendim yiyeceğimden değil. Onun da zevki başka sanırım.

- portacma.net diye bir site var. Port açmanız için yardımcı oluyor size. Güzel de bir site. Fakat bizim bahsedeceğimiz konu farklı. Millet kafasına takıldığı sorunu site sahibine mail olarak yolluyor doğal olarak. Site sahibi Meret abi de genel bi cevap yazarak önceden uyarmış arkadaşları. '' Not: Yaşım 50'yi geçtiği için e-maillerinizde oğlum, kardeş vb. hitaplar yerine Meret Abi derseniz sevinirim. '' Demem mi Meret abi hele şu port u bi açak.

- dünyada gece gündüz kavramı kalksa ne güzel olur. neden sabah 8 akşam 6 çalışıyor millet. 3 vardiyaya yayalım düzeni. banka, postahane 24 saat açık kalsın. pazar tatili kalksın. haftanın herhangi istediğin bir günü tatil olsun. pazar tatil oluyor ve o pazar günü bi işin olsa yapamıyorsun. çünkü pazar günü herkese tatil. derseniz ki enerjiyi nasıl sağlayacaksın. o da aşağıdaki postta yazıyor.

- kanada hükümeti bir ara haftalık iş saatini 48 saatten 35 saate indirmenin planlarını yapıyordu. bu da mantıklı. paso yiyici bir millet oldu dünya. ne kadar çok üretirsek o kadar çok yiyiyoruz. daha az üretelim daha az yiyelim. ben varım...

- otobüse binip uzak diyarlara gitmeyi özledim. çok uzak değil 8-10 saatlik yollara. mola yerinde, tuvalette yeni bi alet görünce ''aaa bune lan'' deyip onunla oynamayı, çay, çorba içmeyi, dışarıya çıkıp üstümdeki tişört yüzünden üşüyerek alacele sigara içmeyi, sigara içerken otobüsü yıkanmasını izlemeyi özledim.

18 Haziran 2009 Perşembe

1 year to go 2010 world cup

son 358 gün

Memleket Meselesi


Cristiano Ronaldo'nun maliyeti fakirin çenesini bolca yordu. Ama işin boyutu fakirin çenesiyle sınırlı kalmamış. İspanya hükümeti de fikir beyanı yönünden olaya müdahil olmuş. Konuyla ilgili son 1 haftadır her meslek grubundan açıklamalar gelmiş ve çoğunluk bu maliyeti abartı bulmuştu. Son olarak konuyla ilgili açıklamada bulunan İspanyol bakanların da fikri pek farklı değil. İspanya başbakanı Luis Zapatero bir televizyon programında konuyla ilgili sorulan soruya "Futbolun sosyal değişimini anlasam da Ronaldo transferi bana biraz abartı geliyor" cevabını verirken konuya çok hakim olmadığını da belirtiyor. Konuyla ilgili bir başka açıklama da ekonomiden sorumlu başbakan Elena Salgado tarafından yapılıyor. Bu sefer açıklama biraz daha samimi. Elena Salgado'nun tepkisi, transferi gerçekleştiren Real Madrid'den ziyade, kulübe transfer için 74 milyon Euro kredi veren bankaya. Kriz ortamında böyle bir kredinin kolayca verilmesine şaşırdığını söyleyen bakan, bankaların bireylere ve KOBİ'lere de benzeri yardımlarda bulunmasını umduğunu söylemiş. Bu noktada bakana tamamiyle katılıyorum ben. Ama benim derdim sanayiciden ziyade futbolun ederiyle ilgili. Durumun ehemmiyetini belirginleştirmek için kurlar arasında oynaya oynaya 200 milyon Lira'ya kadar ulaştım, yetinmedim kolay anlaşılması için 200 trilyon diye telaffuz ettim. Evet mevzubahis meblağ 200 trilyon; bir adam 450 gramlık bir topa vursun diye harcanan para. Üstelik bu sadece kulübüne verilen. İşin temelinde bu adam nasıl vurursa vursun bir topa vuracak. Hatta vurduğunun hepsi de gol olmayacak. Advertisement, merchandising falan gelmiyor şu an aklıma. Sadece topa vurmak için çok fazla para. Futbolu bulan adam bugün yaşasa kimbilir neler hissederdi...

17 Haziran 2009 Çarşamba

avrupa'da transfer 2008/09 vol.4

Negredo

Edson Braafheid - Twente - Bayern Munih (2.000.000 euro)
Prince Tagoe - Al Ittifaq - Hoffenheim (bedelsiz)
Raul Bobadilla - Grasshopper - B.Mönchengladbach (4.000.000 euro)
Michael Fink - Frankfurt - Beşiktaş (bedelsiz)
Alvaro Negredo - Almeira - Real Madrid (5.000.000 euro)
Kaka - Milan - Real Madrid (65.000.000 euro)
Christiano Ronaldo - Man. Uni. - Real Madrid (94.000.000 euro)
Jeremy Mathieu - Toulouse - Valencia (bedelsiz)
Aly Cissokho - Porto - Milan (15.000.000 euro)
Simone Tiribocchi - Lecce - Atalanta ()
Nenad Tomovic - Kızılyıldız - Genoa (2.000.000 euro)
Bosko Jankovic - Palermo - Genoa (3.500.000 euro)
Houssine Kharja - Siena - Genoa (3.500.000 euro+Pegolo+Coppola)
Pele - Porto - Genoa (300.000 euro-kiralık)
Paulo Machado - St. Etienne - Toulouse (bedelsiz)
Sandy Paillot - Lyon - Grenoble (2.000.000 euro)

Tagoe

Braafheid
Twente'nin 1983 doğumlu surinam asıllı sok beki. 2 kez hollanda milli takımının formasını giydi. Lahm'a alternatif olarak alındı. Tagoe, 22 yaşında ve 1.88 boyunda Gana'lı bir santrafor. hakkında youtube'da izlenebilen golleri dışında bilgim yok. Arabistan liginde attığı gollerin de şahsımca değeri yok. Hoffenheim aldıysa vardır bir kerameti. Raul Bobadilla hakkında romanista bukowski güzel bir yazı yazmış.
Real'in genç oyuncular üzerine zekice bir uygulaması var. Geçen sezon yetiştirip yolladıkları de la Red'i geri getirmişlerdi. Bu sezon da Negredo'yu geri getirdiler. Tabi bu oyuncuları gönderirken sözleşmelerine özel maddeler ekleyerek gönderiyorlar. Bu oyuncular 1-2 senede Real'den aldıkları alt yapının üzerini dolduldukları takdirde fahiş fiyatlar yerine minimal ücretlerle geri alıyorlar. Türkiye'de ki gibi ''nasıl olsa geri döneceğim'' mantığını güdemiyor futbolcu. Kaka ve Ronaldo transferleri için çok fazla birşey söylemeye gerek yok. Kaka gereklilik, Ronaldo ise egoları tatmin edici bir transfer. Jeremy Mathieu Fransa'nın gelecek vaadeden gençlerindendi. Fakat o çıkışı gösteremedi Toulouse'da. Valencia kendini göstermesi için bir fırsat. Tiribocchi, küme düşen Lecce'den Atalanta'ya Floccari'nin yerine transfer oldu. 11 gol attı geçtiğimiz sezon. Genoa Motta ve Milito'dan gelen paralarla takımını güçlendirmeye devam ediyor. Nenad Tomovic geçtiğimiz sezon Kızılyıldız'da oynamış olan defansif ortasaha. Daha önceki senelerde kiralıktı. 6 kez Sırbistan u21 forması giydi.
Fenerbahçe ise Poulsen ile hemen hemen anlaştı diyebiliriz. 2 haftadır uğraşılan bir transfer. Josico ve Maldonado'dan sonra ilaç gibi geleceği kesin. İtalya'da bir de başka ortasaha uğraşları var kulübümüzün. Onu da Paulsen gibi zamanı gelince yazarız.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Aykut Neden Geldi?


Fenerbahçe’den ayrıldığı günden beri saygınlığını kaybetmemiş, hep “Kocaman Bir Adam” olarak hatırlanmıştır Aykut Kocaman. Çalıştırdığı takımlarda daimi olarak büyük başarılara imza atamamasına rağmen ‘büyük hoca’ olarak anılmasında bu kararlı mizacı ve duruşunun da etkisi büyüktür. Bu sebeptendir ki Fenerbahçe taraftarının, Fenerbahçe’ye yakıştırdığı neredeyse tek yerli teknik direktördür kendisi. Ama yakın geçmişte canlı örneklerine tanık olduğumu üzere, büyük kulüplerin başına geçen efsane oyuncular umulduğu kadar başarılı olamamakla birlikte kendilerini kaldıramayacakları kadar büyük bir stres ortamında buluyorlar. Hal böyle olunca teknik direktör adayının kariyerini ve itibarını riske atmadan büyük takım atmosferine ve ritüellerine alışması için bir süreç gerekiyor. İşte Aykut Kocaman yeni sezon itibariyle bu sürece dahil olmaya başlayacak.

Aykut Kocaman’ın sportif direktörlüğü bugün itibariyle resmen duyuruldu. Yalnız bu görevin hangi yetkileri kapsadığını henüz bilmiyoruz. Ama Aykut’un getirilme nedenleri tahmin etmek zor değil. Öncelikle geçen sene yönetimde olup bu sene olmayan Neşet Yalçın’dan başlayalım. Neşet Yalçın, geçtiğimiz sezonun büyük bir bölümünde vaktini Samandıra’da geçirdi. Bir nevi teknik heyetle yönetim arasında bir köprüydü. Daha açık bir söylemle, antrenmanda olup bitenlerden yönetimi haberdar ediyordu. Bir yöneticinin sürekli antrenman tesislerinde bulunması doğal olarak bir huzursuzluk unsuruydu. Bana sorarsanız belli ölçülerde haklı bir huzursuzluktu. Ama bu işi futbolla daha iç içe biri yaptığında ne futbolcu ne de olaya bizim gibi dışardan bakan insanlar durumu yadırgamazdı. Aykut Kocaman ise bu konuda hemen hemen kimsenin ses çıkarmayacağı ve varlığından rahatsız duymayacağı bir insan. Bir anlamda yönetime laf taşıyacak birimde bulunması fikri hoş gelmeyebilir ama bunu futbolcuyu ve teknik direktörü anlayıp, onlara saygı gösterebilecek şekilde yapacağını bilmek iyi bir neden bence.

Bunun dışında bir de durumun uzun vadedeki boyutu var. Bilindiği üzere Aziz Yıldırım’ın kongre sürecinde verdiği bir 3 yıllık şampiyonluk sözü var. Verilen bu söze bağlı olarak garanti yol seçildi ve -henüz resmen açıklanmamış olsa da- teknik direktörlük görevine Cristoph Daum getirildi. Yani herhangi bir aksaklık durumunda takımın başına getirilmesi düşünebilecek tedbir unsuru teknik direktör sezon başında getirildi. Başka bir deyişle sezona B planıyla başlandı. Tabi bu biraz sıkıntılı bir durum. Artık, bir başarısızlık anında takımı şampiyon yapması için çağırılabilecek bir Daum yok. Bugüne kadar hiç başvurmamış olmasak da Daum her zaman yönetimin aklının bir köşesinde bulunan kurtarıcı alternatiflerdendi. Öyleyse ikinci bir tedbir planı daha hazırlamak gerekiyordu. Sezon ortası tedbiri olarak Lucescu pahalı bir yatırım olabilirdi. Onun için hem daha makul değerlerde, hem de herkesçe kolayca kabul görebilecek bir tedbir planı bulunmalıydı, bulundu da.

Aykut Kocaman’ın sportif direktörlüğe getirilmesi, bir gün Fenerbahçe’nin teknik direktörü olabilmesinin en isabetli yoludur bana göre. Olası bir teknik direktör sirkülasyonunda otomatikman takımın başında kalacağından göreve getirilmesi eleştiri konusu olmayacak. Devam eden süreçte ise olası bir başarısızlık durumunda daha makul karşılanacak Aykut Kocaman, çünkü takım O’na bırakılmış olacak. Sportif direktörlük görevi boyunca kulübün tansiyonuna az çok alışmış bir şekilde, nispeten daha düşük bir baskıyla göreve gelecek olması da başarı şansını arttıracak. Tabi bu şartlar kendi başına Aykut Kocaman’ı başarıya götürmeyecek. Sadece aynı şartlardaki diğer hocalara göre işi daha az zorlaşacak. Bundan sonrası ise Aykut’un teknik direktörlük yetilerine kalmış olacak.

Kağıt üstündeki sportif direktörlük yetkisinin altında daha çok bu B planı yatıyor. Yarın öbür gün Aykut’u Fenerbahçe’nin başında görebileceksek en sağlıklı yolu bu olacaktır. Umarım görev yapacağı bu süreçte kendisine vaat edilen yetkiler konusunda bir sıkıntı yaşanmaz ve nöbeti devralacağı güne kadar görevinde kalır.

Vizyon


Lugano ile görüşmeler bitmiş, el sallanmış kendisine. Sözleşme yenilememesindeki isteksiz tavırları yönetimi çileden çıkarmış. ''Lugano gelmeden önce kim tanıyordu, yine getiririz aynısından'' diyerek havalarda atılmış.

Bir futbolcunun sözleşmesini yenilememesini anlarım. Çünkü futbolcu daha büyük kulüpte oynamak istiyordur, daha çok para veren kulüpte oynamak istiyordur, belki memleketini özlemiştir orada oynamak istiyordur vs. vs. vs... Porto, Lyon gibi kulüpleri Fenerbahçe kalibresinde hatta üstünde gösterebiliriz. Onlar da ülkelerinin büyük takımları. Onlarında sivrilen futbolcuları daha büyük kulüplerde, daha göz önünde olan liglerde oynamak istiyor. Ama onlar sezon bitince bakıyorlar x futbolcunun sözleşmesinin bitimine 1 sene kalmış. Kalmasını istedikleri bir futbolcuysa gidiyorlar sözleşme öneriyorlar. Futbolcu derdini, dermanını anlatıyor. Sözleşmem bitince x yerde oynamak istiyorum diyor. Zaten futbolcu diğer kulüpler tarafından arzu edilen biri olduğu için teklifler de daha öncesinden önlerinde bulunuyor. Bu tekliflerden kendilerince iyi olanı kabul edip vedalaşıyorlar. Hem transfer olan futbolcu memnun hem de kulüp yeni transfer için kendine kaynak sağladığı için memnun.

Biz öyle yapmıyoruz. Teklif gelince hayır diyoruz kapatıyoruz konuyu. Futbolcu da sözleşmesi bitince hadi bana eyvallah diyor gidiyor. Ellerimiz boş havaya bakıyoruz. Sonra da ''Sözleşme yenilemek istemedi. Zorla takımda tutamazdık'' diye beyanat veriyoruz. Taraftarın da gönlünü alıyoruz bir şekilde. Sonuçta 7.500.0000 euro verdiğimiz Lugano'yu kaybedip, 2.000.000 euro + Yasin'i verip Bilica'yı alıyoruz. Oysa ki kitabına uydursak bu işi, hiç kar etmeden yine 7.500.000 euro'ya satsak, üzerine biraz da para eklesek daha kalitelisini alsak(mesela Geromel), hepimiz mutlu olsak, başkan mutlu olsa ne güzel olur. Vizyonun değişmediği yerde mutlu olmak zor

Geromel; Daum'un geçen sezon başında Portekiz'in Vitoria Guimaraes takımından 2.5m euro ya Köln'e transfer ettiği, 1.90 boyunda ve 23 yaşındaki stoperi. Defanstan oyunun kurulmasına yardımcı olan, teknik ve hızlı biri. Sezon başında 2012'ye kadar olan söleşmesini kulübü 2014'e kadar uzatmış durumda. 1-2 sezon sonra Bayern de görmemiz mümkün.

Çin Malı Japon İnamoto


Bir dönem Japonya'dan 2 futbolcu tanırdık. İlki herkesin bildiği Nakata, ikincisi ise Arsenal'e yaptığı transferle İnamoto. Esmer teni, sarı saçları, çekik gözleri marjinal olmasına yetiyordu hatta artıyordu. Arsenal'e geldiğinde kısaca tanımlaması, çok teknik olduğu ve Nakata ile birlikte Japonya'nın en önemli futbolcusu olduğu söylenirdi. Arsenal'de pek şans bulamayınca Tigana'lı Fulham'a transfer oldu. Burada pek de fena oynamadı. Sonrası ise çok fena gelişti. Memleketine geri döndü bir ara. Sonra WBA kadrosuyla tekrar İngiltere'ye sıçradı. 1 sene kaldı WBA'da. Ertesi sezon Cardiff sonra da Galatasaray. Zihinlere ortalıkta gözükmeyen futbolcu ve çin malı japon olarak kazındı(bu çin malı benzetmesini de başka ülkede yapamazlar heralde). Galatasaray'da bekleneni veremedi (şampiyonlar liginde attığı 1 golü unutmayalım. hoş cihan haspolatlı'nın da olimpiyakos'a golü var gerçi) ve ertesi sezon E.Frankfurt'a transfer oldu. Frankfurt'ta bekleneni verdi mi peki? Hayır, orda da veremedi bekleneni. Japonya'dan gelipte Avrupa'da bu kadar çok şans bulan bir oyuncu daha yoktur. Yaşı da 30 olmuş. Frankfurt'ta sözleşmesi de bitmiş, kendisine memleket yolları gözüküyor. Gamba Osaka'da izleriz artık kendisini.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Mehmet Topuz


Emre Belözoğlu transferi sonrası nasıl olur, nasıl kabullendirilir gibi bir sürü laf söylenmişti. Daha ilk Partizan maçında Emre oyuna girince sanki bütün kahvehane halkı söz birliği etmişcesine alkışladı. Topuz içinde aynı şeyler geçerli olacaktır. Her futbolcu gibi onun da en büyük savunması oynayacağı futboldur.

Gençlerbirliği'nde Yeni Arayışlar


''Yabancı teknik adamla birlikte Gençlerbirliği'nde bazı şeyleri değiştirmek istedik. Türkiye'de değerli teknik adamlar var. Hemen hemen çalışmadığımız teknik direktör kalmadı. Yeni hocamıza yeni iyi transferlerle iyi bir kadro vermek istiyoruz. Gençlerbirliği'nde bazı şeyleri değiştirmek istiyoruz. Thomas Doll'un hem Gençlerbirliği'ne hem de Türk futboluna katkı yapacağına inanıyorum. Avrupa kupalarına katılacak, ligde üst sıralara oynayacak ve yeniden Türkiye Kupası'nı kazanan bir takım olmak istiyoruz.'' diyor İlhan Cavcav.

Gençlerbirliği yeni arayışlara sürüklenip, yeni hocasını bulmuş. Taptaze umutlarla, klasik hedeflere yönelmiş. Son 5 yılda Gençlerbirliği'nde çalışan 10. teknik direktör olacak. Thomas Doll'ün ise 3. takımı olacak Gençlerbirliği. Ülkemizde ki alman sevdasını anlayabilmiş değilim. Doll değil de Jol getirelim bir kere de. Bir ara İstanbulspor getiriyordu alışılmışın dışında isimler. Hakkını yemeyelim bu aralar da Gaziantepspor getiriyor bu isimlerden. Zenga gibi, Couceiro gibi.

12 Haziran 2009 Cuma

Free Kick

11 Haziran 2009 Perşembe

Ronaldo Muradına Erdi


Yıllardır doğuştan Real Madrid'li olduğunu bıyıkaltından açıklayıp duruyordu Ronaldo. Kulübü izin vermedikçe, bir gün mutlaka Real Madrid forması giyeceğini söylemekten çekinmiyordu. Kendisini transfer etmek için sınırların zorlanması gerektiği aşikardı ve Real Madrid bu sınırları fazlasıyla zorlayarak tarihin en yüksek meblağlı transferine imza attı: 95 milyon €. Yani Cristiano Ronaldo bugün itibariyle paha biçilebilen en değerli futbolcu oldu.

Manchester United, transferi resmi sitesinden "Rekor Ronaldo Teklifi Kabul Edildi" başlığıyla duyurdu. Şimdi Real Madrid'in oyuncuyla anlaşması gerekiyor. Başka bir dünya devi araya girip direkt olarak oyuncuyla anlaşmazsa Ronaldo seneye Barnebau ipindeki çok sayıdaki cambazdan biri olacak gibi. Başarılı olur mu olamaz mı bilmiyorum ama Los Galacticos tahmin edilenden de hızlı dönüyor. Arada Robben'i harcamasalar bari.

Matthaus Fehevar'da


Efsanelere yakışmıyor böyle transferler. Nerelerden nerelere geldi Matthaus. Evinde oturup daha güzel teklifler bekleyemez mi acaba. Sıradan bir Bundesliga 2 takımına gitse yine kabulüm ama mantıksız işlere imza atıyor.

Kariyerine 2001/02 yılında Rapid Wien ile başladı. 1 sezon takımın başında kaldı. 10 takımlı ligi 8. bitirdi. Ertesi sezonun devre arasında(2002/03) Partizan'a geçti. Partizan'ı şampiyon yapması başarıydı onun için ama o diğer sezonun(2003/04) devre arasında takımdan ayrılarak Macaristan milli takımının başına geçti. Macaristan milli takımıyla Almanya'yı devirmeyi başardı ama Macarlara daha somut bir başarı getiremedi(2006 dünya kupası gibi). Gariplikler de bundan sonra başladı zaten. Bir de baktık ki 2006'nın Ocak ayında Atletico Paranaense'nin başına geçmiş. Bir Alman'ın Brezilya'da ne işi olur ki derken 2 ay takıldı Brezilya'da ve ailevi sorunları bahane ederek geri döndü. Heralde aklını başına almış olacak ki Red Bull Salzburg'da Trapattoni'nin 1 sezon(2006/07) yardımcılığını yaptı. 2007/08 sezonun boş geçen Matthaus 2008/09 sezonunda İsrail de görüldü. Maccabi Netenya'da alınan başarısız sonuçlardan sonra kovuldu. Ayrıca 2004/05 sezonunda Yıldırım Demirören yeni başkan seçilmişti ve seçim vaatlerinden biriydi Matthaus. Bildiğim kadarıyla anlaşılmıştı ama Del Bosque getirilidi takımın başına. Şimdi Macaristan'a geri döndü Matthaus. Fehevar kulübüyle 3 yıllık anlaşma imzalamış durumda. Gelecek neler getirir Mathaus için bilinmez. Belki bir İrlanda, belki bir Kıbrıs neden olmasın...

10 Haziran 2009 Çarşamba

Kluivert & Rijkaard

9 Haziran 2009 Salı

kıs kısa Heybeliada


- Piknik kolası diye bişi var sevgili okur. Piknik kolasını içmeden piknik yaptım diyemem asla. Piknik kolası nasıl oluyor peki? Tabi ki sıcak oluyor. Bazıları arabanın çakmak yuvasına dolap dibi soğutucular bağlayarak soğuk soğuk içtikleri kolalarla piknik yaptıklarını zannediyorlar. Pet bardağa koyacaksın kolayı baloncuklar gözükecek. Sıcak olacak ama gazı da olacak.

- Cengiz Semercioğlu bir yazısında(yazının tam metni) özetle demiş ki, adalar bilmem şu kadar nüfusa sahip ama yaz aylarında daha kalabalık oluyor. Haliyle o ekonomi ile kalkınamıyorlar. 3 tl lik vapur jetonu 5 tl olsun. adalar güzel olsun, ferah olsun, hoş olsun vs, vs, vs... Bunu derken de alaturka piknikçilere gönderme yapmış biraz. Yalnız kendisinin heralde bilmediği bir şey var. Geçen gün Heybeliada'daydım. 3 lira gidiş, 3 lira geliş yol parasıyla kurtaramıyorsunuz günü adalarda. piknik alanına giriş 2.5 tl adam başı. sırf piknik için gitmiyor insan oraya. gitmişken 2 kulaç atayım, denize gireyim diyor. hop 5 lira kelle başı para istiyor oradaki görevli. Denizi deniz olsa, sahili sahil olsa bari. Ha az ilerdeki kayalıklar, ha midye kabuklarıyla dolu sahil. Farkı yok. Denizin içinde ki yosun birikintisi mi desem, sahilde ki sayısız midye kabuğu mu desem. En azından o kelle başı 5 lira alan görevliye bi tırmık verse de sağı solu biraz toparlasa. Ayrıca adanın manavı, marketi, poğaçası ayrı bir kazıklık mertebesinde. Demem o ki adalar da masum değil, aynı adayı kirleten bizler gibi.

- Adaya akan gençliğe de laf atayım. O rahatlık kimsede yok arkadaş. Lise bitmiş. Bir kaç öğretmen demiş ''bu çocukları bir daha göremeyiz. Alalım bunları da hep beraber bi ada turu yapalım''. Erkekler sigara için firari olmuş. Kızlar voleybol peşinde. Öğretmenler de şu bilmem ne bitkisi, bu bilmem ne meyvesi diyerek hala bir şeyler verme derdinde. Dönüşte vapura binmiş elemanlar yer yok. Umrunda mı? Çök bir yere bağıra bağıra gül, sohbet et. Gençken biz de yaptık da, yaş olmuş 25. İnsan özeniyor şerefsizim. O köşeye ben de çöksem, o merdivene ben de yatsam, o kahkahaları bende atsam ne olur. Bi yaşlı amca gelse ''kazık kadar adam olmuşsun şu haline bak'' dese ne derim.

- Bir de şu bisiklet hadisesi var. Adayı gezmek için ya faytona bineceksin ya da bisiklet kiralayacaksın. Bisiklet iyidir, seledir, pedaldır diyorsun ama sigara mı desem, kondisyon mu desem, yokuş mu desem bilmemiyorum çok zahmetli iş. Elin oğlu basıyor gidiyor biz kalıyoruz arkada. Bir de bağırırlar ''hadi oğlum ya'' diye. Ne hadisi lan. Hele şurada soluklanıp bir sigara içelim, devam ederiz sonra.

- Faytonların da arabalardan farkı yok maşallah. İşin kötü yanı korna çalıp ''çıkın önümüzden'' diyeni de yok. Atların nefes alış verişlerini ensenizde hissetiğinizde o ne lan deyip kaçıyorsunuz. Ha bir de bi turist kafilesi varsa orada bekleyeceksiniz ilk önce onlar binecek sonra siz bineceksiniz faytona.

- Çok klasik bitirelim mi? Hani böyle bitirmesem içimde kalır o cümle. Lütfen beni hor görmeyiniz. Ben adaların en çok Kabataş'a dönüş zamanını sevdim.

8 Haziran 2009 Pazartesi

avrupa'da transfer 2008/09 vol.3


Karim Haggui - B.Leverkusen - Hannover 96 (bedelsiz)
Gareth Barry - Aston Villa - Man. City (12.000.000 paund)
Joan Verdu - Deportivo - Espanyol (bedelsiz)
Mane - Almeria - Getafe (2.500.000 euro)
Leandro Ruben Caruso - Godoy Cruz - Udinese (4.000.000 euro)
Mata Jajalo - Slaven Belupo - Siena (2.000.000 euro)
Luca Cigarini - Atalanta - Napoli (9.500.000 euro)
Fabio Quagliarella - Udinese - Napoli (16.000.000 euro)
Sergio Floccari - Atalanta - Genoa (11.000.000 euro)
Alvaro Pereira - Cluj - Porto (4.500.000 euro)
Maicon - Cruzeiro - Porto (1.100.000 euro)
Patric - Brasa - Benfica (2.000.000 euro)
Cedric Kante - OGC Nice - Panathinaikos (bedelsiz)


Napoli transferde para harcamayı seviyor. Geçen sene serie a da en çok para harcayan 3. takımdı (1-inter(52m), 2-bologna(27m), 3-napoli(21m)). Bu sene de şimdiden 25.500.000 euro harcamış durumdalar. Quagliarella'yı Juve'de, Milan'da görmeyi umuyordum açıkçası. Napoli'ye gidişi bir çok kişiyi de şaşırtmıştır. Bir yandan da Napoli'nin Lavezzi'yi kaybetme durumu var. Lavezi'yi yüksek miktarlara satabilirlerse güç kaybetmeden para kazanmış olacaklar. Cigarini geçen sezon Parma'dan 5m euro ya transfer olmuştu Atalanta'ya. Oyunun 2 yönünü de oynayabilen bir isim. Yaşı da daha 22. Çok takılmaz Napoli'de. Floccari iyi bir golcü ama 11m euro edecek kadar da iyi bir golcü değil. 2 sene oynadığı Atalanta'da 20 gol attı. Atalanta sağlam paraya satıyor oyuncularını. aslında alt yapısı da sağlamdır Atalanta'nın. Seneye ligde nasıl bir tutum içinde olacaklar acaba. Heralde Floccari'nin yerine birini alırlar. Gareth Barry bence Man. City piyasasına göre ucuza bile gitti Aston Villa'dan. Seneye sözleşmesinin son senesi olması vesilesiyle bu transfer ucuza sonlanmış olabilir. Liverpool 2 senedir istiyordu kendisini. Sonuçta yüksek rakamların konuşulduğu futbol dünyasında ucuza gitmiştir bence.


#avrupa'da transfer 09/10 vol.2
#avrupa'da transfer 09/10 vol.1

6 Haziran 2009 Cumartesi

Strateji Savaşı


Topuz'a göre yönetim kendisini istediği takıma verecekti. Topuz da buna güvenerek Beşiktaş ile anlaştı. Sonra birilerinin tavsiyesi ile tv de açıklama yaptı. Hem de Beşiktaş ile Kayserispor hiç görüşmeden. Böylece Topuz daha düşük bir bedelle Beşiktaş'a gidecekti (Topuz'un anlaştığı rakam senelik 1.6m euro. Tabi Topuz'un menejerinin de büyük kazancı var bu noktada). Karşında Kayseri'li var senin. Tabi yedirmez Topuz'u ucuza. Burada devreye Fenerbahçe'yi sokuyorlar. Bonservisini verdik diye de açıklama yapıyorlar. Keza aynı şekilde Fenerbahçe'de açıklama yapıyor(ki Fenerbahçe neden bu işe burnunu sokuyor onu anlamak mümkün değil). Mehmet Topuz ise diretiyor Beşiktaş'tan başka bir kulüpte oynamam diye.

Akşam saatlerinde medyaya dağıtılan Beşiktaş formalı Mehmet Topuz fotoğrafları ise olayın tam bir strateji savaşına döndüğünün göstergesidir. Mehmet Topuz'un da çıkıp ''psikolojim bozuldu'', ''Beşiktaş olmazsa futbolu bırakırım'' diye sızlanması stratejinin bir parçasıdır. Şu an da Mehmet Topuz'un Beşiktaş'lı yöneticilerin yönlendirmesi ile hareket ettiği çok açıktır.

Ntvspor'a bir spor hukukçusu da telefonla bağlanıp bilgi verdi. Mehmet Topuz en kötü ihtimalle geçici lisanla Beşiktaş'ta forma giyecektir ama Fifa'nın Topuz'a vereceği tazminat cezası olacaktır. Yalnız Mehmet Topuz tazminatı kime ödeyecektir kafaları bu karıştırmakta. Bonservis Kayserispor'da ise sözleşmedeki tazminat hükümlerince Fifa karar verecektir. Eğer bonservis Fenerbahçe'de ise Fenerbahçe futbolcu ile anlaşamadığı takdirde bonservisi Kayserispor'a geri vermek zorunda kalacak.

5 Haziran 2009 Cuma

Mehmet Topuz Fenerbahçe'de


Fenerbahçe'den resmi açıklama geldi. Dün Beşiktaş'la anlaştığını açıklayan Mehmet Topuz, Beşiktaşlı olduğunu da belirtme ihtiyacı duymuştu. Beşiktaş oyuncuyla anlaşırken Fenerbahçe kulüp yönetimiyle anlaşma yoluna gitti ve Mehmet Topuz'u transfer ettiklerini söylüyor. Söylüyor diyorum çünkü bu oyuncunun Fenerbahçe'de oynayabileceğine inanmıyorum. Hala kararının kesin olduğunu, sadece Beşiktaş'ta oynayacağını söylüyor.


Bence burada 3 tarafın da yaptığı önemli hatalar var:


  • Beşiktaş, sözleşmesi devam eden oyuncunun öncelikle kendisiyle anlaşma yoluna gitti.

  • Mehmet Topuz zorla söyletiyorlar gibi çıkıp "Zaten Beşiktaşlıydım, burada oynamak istiyordum" açıklamaları yaptı.

  • Fenerbahçe ise "Başka kulüpte oynamam" ısrarını sürdüren oyuncuyu transfer etmekten çekinmedi.

Tabi bu durumda haliyle 3 taraf da zarar görecektir:


  • Beşiktaş için prestij kaybı.

  • Mehmet Topuz için itibar kaybı.

  • Fenerbahçe için ise ciddi risk...

Rijkaard Galatasaray'da


Bombalar sadece avrupa'da değil Türkiye'de de patlamaya başladı. Galatasaray Frank Rijkaard ile anlaştı. Yardımcısı da Johan Neeskens oldu. Mutlaka ciddi bir ücret alacaktır Rijkaard Galatasaray'dan. İlk önce bu sebepten transfere şaşırdığımı söylemem gerek. Yalnız Adnan Polat'ın da geldiğinden beri isimli transferlere yer verdiğini ekleyelim. Kafamızdaki 3-4 yıl önceki Galatasaray imajını silmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz haftalarda Fenerbahçe ile görüştüğü söyleniyordu Rijkaard'ın. Eğer gelseydi büyük olasılıkla başarısızlıkla geçen bir sezon daha olacaktı Fenerbahçe için. O nedenle Aziz Yıldırım risk almadan Daum'a yöneldi. Peki Rijkaard Galatasaray için risk mi? Galatasaray bazı şeyleri oturtmuş bir kulüp. Hangi teknik direktör gelirse gelsin saha içindeki futbol anlayışı seneden seneye çok zıt değişmiyor Galatasaray'da. Belli bir futbol kültürü var Galatasaray'ın. Öncelikle Rijkaard için bu bir avantaj.

Sparta Rotterdam kötü bir deneyim olmuştu Rijkaard için. Yeni bir takım oluşturmak kolay değildir. Barcelona'da belli bir sistemin yıllardır uygulayıcısıydı. O kadronun içine Messi'yi, Giovani'yi sokmayı başardı. Galatasaray'da ki bir çok genç için iyi haber bence bu. Aydın Yılmaz gibi kumaşı iyi olan bir ismi seneye sık sık kadro içerisinde oynarken göreceğiz bence. Belki yıllardır başka takımlarda gördüğümüz Özgürcan'ı da sık sık görmeyi umuyorum. Madem Rijkaard geldi Arda Turan'ın da bu takımdan para için satılmaması gerek. Ben Rijkaard'ın Galatasaray'da başarılı olacağını düşünüyorum. Başarılı olamazsa fazlaca ''lama'' espirisine maruz kalacaktır.

Son sözü Fenerbahçeliler için ayırlalım. Beşiktaş'ın Mehmet Topuz transferi, Galatasaray'ın Rijkaard transferleri sonrasında umutsuzluğa kapılmasınlar. 1 hafta içinde hiç duyulmamış bir bombayı da Fenerbahçe patlatabilir.

Los Galacticos


Önce Berlusconi sonra Galliani Real Madrid'in teklifine hayır diyemeyecek durumda olduklarını söylediler. Daha sonra Galliani'nin ''ilk defa para için futbolcu satıyoruz'' sözleri ile ortalık aydınlandı (aslında tüm transferler para kazanmak içindir). Son noktayı ise Zidane el mundo deportivo'ya konuşarak koymuş. Kaka Real Madrid'de 5 numaralı formayı giyecek. 65m euro'ya transferin bittiği söyleniyor. İmza için Kaka'nın Brezilya milli takım kampından dönmesi bekleniyor.

Los Galacticos yavaş yavaş kuruluyor. Florentino Perez 5 veya 6 oyuncu daha almak istediğini söyledi. Kaka geldi... David Silva, David Villa, Diego Forlan ilgilenilen isimler. Valencia satmak istemiyor ama çok ciddi bir krizdeler. Silva veya Villa'dan birini satabilirler. Yalnız ortada bir sorun var. La liga'da 25 kişilik isim listesi veriliyor. Bu bağlamda bir kaç oyuncu ile yollarını ayırmak zorunda Real Madrid. Bu isimler kimler olacak olacak o da ayrı bir merak konusu tabi ki. Saviola türk basını için hala iyi malzeme...

Gülümseten Bir Haber Sitesi...


"İnsan ve çevre için, daha çok amatör ve bireysel çabalarla yapılmış iyi şeyleri anlatıyoruz.

Hedefimiz, mümkün olduğunca fazla insana ulaşarak, irili ufaklı yüzlerce iyi haber toplamak; olumlu bir toplumsal döngüye önayak olmak."


3. sayfası alınmış bir haber sitesi Gülümseten Haberler. Çevre, Eğitim, Kültür-Sanat, Sağlık, Sosyal Yaşam ve Bağış Kampanyaları başlıkları altında, günceli kovalama ve tarafsız olma çabasına girmeden, mevcut iyi haber ihtiyacını karşılama maksadıyla yayına giren bir site. Medyada yer verilmemesinden rahatsızlık duyduğunuz ve paylaşmak istediğiniz iyi haberleri siz de siteye üye olarak yayınlayabilirsiniz. İyi haber bolluğu yaşamanız dileğiyle...


3 Haziran 2009 Çarşamba

İtalya'nın Konfederasyon Kupası Forması