27 Şubat 2009 Cuma

UEFA Kupası Son 16


Bu sene UEFA Kupası, önceki senelere göre takım kalitesinin yükseldiği bir turnuva oldu. Grup kuraları sonrası gruplara bakınca finallerin son yıllarda olmadığı kadar heyecanlı olacağı kolayca görülüyordu. Ama ne var ki sonrasında yaprak dökümü geldi. Grup aşamasında kayıplar başladı. İlk olarak gruptan Schalke, Benfica ve Sevilla gibi takımların çıkamamasına şaşırmıştık. Son 32'ye girildiğinde ise eşleşmelerin sonucu daha kolay tahmin edilebilir gibiydi. Ama bu turda da beklenmeyen kayıplar oldu. Öncelikle final favorileri olan Valencia ve Milan bu turda elendi. Bu iki takım dışında bu turda Aston Villa, Deportivo, Tottenham ve Fiorentina da elenince turnuva enteresan bir hal aldı. Öncelikle bu zamana kadar yapılan tahminlerin tamamına yakını yattı. Tahminlerin zor olduğu eşleşmeler olacak artık. An itibariyle UEFA Kupası'nda sadece 1 İngiliz takımı kaldı ve İspanyol takımlarının hepsi elendi.

Galatasaray'a da not düşmek lazım. Maçı izleyemediğim için üzerine yazamadım ama büyük iş başardı. 0-0 rövanşında, kendi sahasında 3 gol yediği bir maçta turu geçebildiği için tebrik edebilmek lazım. Yalnız Galatasaray'da çok önemli bir defans sorunu olduğunu tekrardan gördüm. Son 3 lig maçında da kritik defans ve kaleci hatalarından yenen gollerin devamı bu maçta da geldi. Servet'in olmayışı da etkiliydi tabi ama sonraki tur için daha önemli sıkıntılar olması muhtemel. Zira bugün gelen habere göre Mehmet Topal'ın da omzundan sakatlandığı ve ameliyat olacağı söyleniyor. Hamburg maçlarında Mehmet'in olmadığı bir orta saha da pek lezzetli olmayabilir. Maç programını net bilmiyorum ama ilk maçın Ali Sami Yen'de olması Galatasaray için avantaj olur diye düşünüyorum.



Bütün bunların yanında turnuvanın yükselen değeri bu turu da gol yemeden geçen Metalist Kharkiv. Performans sıralamasında turnuva lideri olduklarını zannediyorum. Bu turda Dinamo Kiev'le eşleştiler. Ligde aralarında oynanan maçta Metalist'in 4 gollü galibiyetinden bahsediliyordu. Bu turu da geçerlerse yarı final görmeleri hiç sürpriz olmaz.


4. Tur Eşleşmeleri:


İlk maçlar 12 Mart, rövanş maçları 19 Mart'ta oynanacak.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Pas Verdirmem Sana


“Amauri’nin futbolculuğunu tartışmıyoruz. Ama ben, onun tutumunu gerçekten de anlayışla karşılayamıyorum. Çünkü ilk başta Brezilya Milli Takımı'ndan haber bekledi ve bize Finlandiya ya da Azerbeycan muamelesi yaptı, ama değiliz. Biz İtalya’yız. Dört kez Dünya Kupası kazanmış bir takımız ve kimseye ihtiyacımız yok. Bence Brezilya için oynaması daha hayırlı olur.”

Yukarıdaki sözler Gennaro Gattuso'nun, Amauri'nin İtalya Milli Takımı'nda oynama talebiyle ilgili yorumu. Olayla ilgili iki futbolcu da kendince haklı. Brezilyalı bir forvet için en zor şeylerden biri kendi ülkesinin milli takımında oynamak. Başka bir milli takımda oynamak istemesi de normal. Gattuso ise olayın trafiğinden rahatsız. Ali Tandoğan gibi "Biz Brezilya milli takımında oynuyor muyuz?" demiyor elbet. Brezilya'dan haber beklerken bizi sallamadı diyor. Haklı da. Çünkü şu an Amauri, İtalya Milli Takımı'nda oynayabilmek için vatandaşlık işlemlerine başladı ve İtalya Futbol Federasyonu'ndan yanıt bekliyor. Yani bir başka deyimle davet bekliyor; "Başkanım beni al" durumu bir nevi. Amauri'nin keyfini kaçırmış olmalı son muhabbetler. Muhtemelen İtalya Milli Takımı'nda ters düşmek isteyeceği son adamdır Gattuso. Mazallah pas verdirmez adama...

Şampiyonlar Ligi: 2. Tur İlk Maçlar #1


İlk gün itibariyle fikirleri yeterince şekillendiren sonuçlar çıkmadı. Öncelikle ilk günün en çok merak edilen karşılaşmasında Inter ile Manchester United 0-0 berabere kalarak tahminleri zorlaştırmaya devam etti. Deplasmanda yenilmemek her ne kadar avantaj gibi görünse de bana göre ilk maçta alınan 0-0'lık skor her zaman risklidir. Inter'in rövanşta atacağı muhtemel bir gol maçı muazzam bir havaya sokar. Kaldı ki Manchester, Chelsea gibi 1-0'a oynayabilen bir takım olmadığından işi şansa bırakmayacak bir galibiyete oynayacaktır. Inter'in başında Mourinho olmasa işleri zor derdim ama maç öncesi demeçler rövanşın vereceği keyfin habercisi gibi. Mourinho turla ilgili olarak, "Bizim için tabi ki zor bir eşleşme ama Manchester için daha sıkıntılı olacak, çünkü 2 hafta sonra biz turu kutluyor olacağız" diyor. Mourinho'nun söylediği kadar basit ve kesin olmasa da bu sene izlediğim maçlardan en iyisi olmaya aday görüyorum bu rövanşı.

Diğer maçları izleyemedik, ama skor itibariyle en avantajlı sonucu Arsenal, Emirates'de Roma'ya karşı almış: 1-0. Bu turun galibi olarak Arsenal'i tahmin ediyordum, ilk maçtan sinyallerini vermiş. Fransa'da Lyon'la Barcelona 1-1 berabere kaldı. Lyon 70'e kadar 1-0 önde götürdüğü maçı bu şekilde tamamlayabilse belki diyebilirdik ama Barcelona bu turun öncelikli favorilerinden. Rövanşta da sıkıntı yaşayacaklarını zannetmiyorum. Atletico Madrid'le Porto da kafa karıştıran bir skorla tamamladı maçı: 2-2. Atletico Madrid 2 kere öne geçmesine rağmen Porto bir deplasman için avantajı inkar edilemeyecek bir skor aldı. Ama Porto'nun kolay gol yiyen bir takım olduğunu düşününce rövanşı zevkli maçlardan olmaya aday bu eşleşme de. İlk maçlar öncesi favorim Atletico Madrid'di. Şu an zor bir skor aldılar ama hala turu geçebilirler. Nasıl bir maç oldu henüz bilmiyorum ama Porto'ya hala ağırlıklı şans veremiyorum. İkinci maçta da bir şekilde öne geçebilirse Atletico turu geçer diye tahmin ediyorum.


Arsenal 1 - Roma 0
A. Madrid 2 - Porto 2
Inter 0 - Manchester United 0
Lyon 1 - Barcelona 1





* * *

Özetleri az önce izledim. Beklediğimin dışında gerçekleşmiş bazı maçlar. Mesela Lyon ilk maçta turu alabilecek pozisyonlar bulmuş. Porto da aynı şekilde. Lisandro 2 gol atmasına rağmen muazzam pozisyonlar harcamış. Porto'yla ilgili fikirlerim biraz değişti, tur şansları tahmin ettiğimden daha fazla olabilir. Ama hala Lyon'un İspanya'da turu alabileceğini zannetmiyorum. Özetlerden aklımda kalan birkaç enstantaneyi de paylaşıyım yeri gelmişken. Juninho bir kez daha "ben burdayım" demiş. Dar açıdan muazzam bir frikik golü atmış. Porto'nun yediği ikinci gol de büyük bir kaleci talihsizliği olmuş. Helton'un bu gece uykuya dalmasını zorlaştıracak cinsten bir goldü. Günün en enteresan olayı ise Arsenal - Roma maçının ikinci yarısı başladığında Gallas ve Toure'nin sahada olmamasıydı. Maç başladıktan kısa süre sonra çıkış tünelinde koşarak forma giyerken göründüler. O heyecanla pervasızca sahaya dalan Toure bir de sarı kart gördü.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Kırılma Noktası


Dakika 87. 3-3'ten 2-5'e...
Galatasaray 2 - Kocaelispor 5

("Maçın Kritik Anları" başlıklı birçok foto galeri gezdim bu akşam. Hiçbiri penaltı anını kritik bulmamış.)

22 Şubat 2009 Pazar

Confused


Gençlerbirliği 1 - Fenerbahçe 0

21 Şubat 2009 Cumartesi

kısa kısa

- en son yazdığım kısa kısadan beri ilk defa internete girme şansım doğdu. iran'a sınır bir karakoldayım. burada kartlı telefon bile bulunmamakta. tüm gece 12 saat nöbetteyim.

- buraların çarşısı 20-30 günde bir gelir insana. dün öğlen saat 12:30 da uyandım. karakola gidince sabah 6:00 ya kadar nöbet tutacağım. yani yaklaşık 42 saat uykusuz olacağım. işte tüm bunları göze alıp geldiğim çarşı iptal edildi. şu an yaklaşık karakola 1.5 saat lik uzaklıkta bulunan taburdan yazıyorum.

- özellikle şu an moralim sıfır ve birilerini fena dövesim var. gece nöbette badim uyumaya kalkarsa büyük ihtimal döverim.

- askerlik zor. özellikle buralarda daha bi zor. askerliğin beni değiştireceğini sanmazdım ama değiştirdi. bi insan 2 ayda değişmez diyebilirsiniz ama emin olun iran'a 0 noktasında bir karakolda hargün 50 tane bok çuvalıyla muhattap olmak herkesi değiştirir.

- G3 piyade tüfeği şu an bana oyuncaktan farksız geliyor. boş ve kuru sıkı bir tabancadan korkarken hergün 100 mühimatla saatlerce dolaşır hale geldik. bunun yanına ekstradan ağır makineli silahları da eklemem gerekir.

- bizi burda hudut kartalı olarak adlandırıyorlar. evet kısa dönemiz ama ciddi ciddi hudut kartallığı yapıyoruz.

- futbola gelince alakam yok. lig tv olmadığı için maçları izleyemiyorum. maç izlemeyi geçtim en son izlediğim fenerbahçe maçının özetini unutmuş durumdayım. arada bazen maç skorunu duyuyorum. hacettepe'ye 7 tane atmışız mesela.

- şafak denen şey atmıyor. şu an 84 mü ne. saymıyorum ben. sayanlardan yardım alıyorum bu konuda. 1 aydır karakoldayım ama sanki aylardır karakoldayım gibi.

- internete bir daha girip giremeyeceğimi bilmiyorum. giremezsem 84 gün sonra görüşmek dileğiyle.

'Büyük' Forma


4,5 km kumaş, 1.050 kg ağırlık, 72 metre yükseklik, 78 metre genişlik, 5.500 metrekare alan. Avea'nın, Fenerbahçe ile olan sponsorluk anlaşmasını uzattığı tören sonrası yapılan gösteride sergilediği çubuklu formanın Guiness Rekorlar Kitabı'na girmesi bekleniyormuş. Kısa süreli de olsa güzel bir gösteri hazırlamışlar. Ama bu şov birkaç yönetici eşliğinde boş tribünlere değil de taraftarlar oradayken stadın tamamına yapılsa daha iyi olurdu sanki. Bu kısa gösteri için stadın kapılarını açmaya gerek yok tabi ama önümüzdeki hafta oynanacak Kocaelispor maçı öncesi fena olmazdı. Belki yine olmaz.

Bu arada Telsim Tribünü'nün adı Türk Telekom Tribünü olarak değiştirildi. Yeni isim biraz uzun ama 'Telsim' ismi miyadını dolduralı çok olmuştu. Tabi buna alışma süreci "okul tarafı"ndan "Telsim"e geçiş kadar kolay olmayacaktır, ama bir şekilde olacaktır.

Soho


Zincirleme gidiyoruz bu aralar, son yazılar bir yerden birbirine bağlanıyor. Bu old fashioned viski kokteyli de aşağıdaki yazının çağırışımı olarak gelsin.

Soho'yla ilgili bir anım yok, İsveçli barmaid Lisa Niklasson'un icadıymış bu kokteyl. Bana güzel göründü, yakın zamanda deneme niyetindeyim. Gerekli malzemeler viski, vanilya likörü ve vişne suyu. İçerikten de belli olduğu üzere tatlı kokteyllerden Soho. Bu nedendendir ki klasik viski bardağı pek tercih edilmemiş. Shaker içine birkaç nane yaprağı ve buz koyun. Üzerine diğer malzemeleri ekleyip çalkalayın. Buzu fazla kaçırmayın, beraberinde kokteylin tadı da kaçmasın. Kokteyli önerildiği üzere bir martini bardağına süzün ve bütün bir nane yaprağıyla süsleyin. İsteğe bağlı olarak vişne suyu yerine likör de kullanılabilir tabi. Bu tatlı kokteyle çok sert bi viski kullanmamak gerek bence, Chivas ideal. Madem aşağıdaki yazıdan ilham aldık, beraberinde Tindersticks - Trouble Every Day çalsın. Sağ sütuna ekliyorum dinlemek isteyenler için. Afiyet olsun...


-1 ölçü Chivas Regal
-1/2 ölçü vanilya likörü
-1/4 ölçü vişne suyu
-taze nane yaprağı

19 Şubat 2009 Perşembe

Tindersticks


Son yazımda da belirttiğim üzere dün akşam üç arkadaş Cemal Reşit Rey'deydik, Tindersticks münasebetiyle. Bana göre mekan, böyle bir grubu izlemek için en ideal yerlerden biriydi. Zira Tindersticks gibi bir grubu açık havada izlemek istemem. Ortam kapalı olacak, fazla gürültülü olmayacak ve mümkünse oturarak izlemeye olanak tanıyacak. Cemal Reşit Rey bu şartları sağlayan ideal mekandı. Balkondan izlediğimiz konserde sahnede olan ufak çaplı diyaloglar bile duyulabiliyordu. Müzik ise kompakt bir şekilde bütün salona ulaştı. Gruba gelince; 7 kişilik kadro 10 kişinin yapacağı işi çıkardı. Elemanlardan 3'ü dönüşümlü olarak farklı enstrumanlarla birbirlerine destek verirken ortama dahil olan Stuart Staples vokaliyle 10 numara bir müzik çıktı. Stuart vokalleriyle ilgili olarak söyleyeceğim şudur ki, bir vokal diğer enstrumanların bu kadar üstüne çıkamaz. Öyle ki Freddie Mercury vokalinin, konserlerde Queen müziğinin bu kadar önüne geçtiğini zannetmiyorum. Tabi bundan grubun müzikal olarak sönük kaldığı zannedilmesin. Son derece etkin kullanılan yaylılar ve üflemeliler müziğin atmosferini büyük ölçüde oluşturuyor. Stuart Staples, ses tonu itibariyle sadece şarkı söylerken değil, şiir okurken veya konuşurken de etkili. Eminim ki çok kişi Stuart'dan a capella bir şeyler dinlemek istemiştir dün akşam. Ayrıca grup üyelerinin giyimi ve sahne tavırları itibariyle dün gece konseri beraber izlediğimiz arkadaşım Emre'nin yorumuna katılıyorum: "Çok yakışıklı grup." Bütün bunların yanında dinleyicisine karşı son derece saygılı bir grupmuş Tindersticks. Konser sonunda 2 kere bis yaparak 3 parça daha çaldılar. Alkış devam etse kıramayıp tekrar gelecek gibiydiler, üstlerine gitmedik. Yoğun isteğimize rağmen "Can We Start Again" çalmadılar, onun dışında eksiksiz sayılabilecek bir konserdi. Netice itibariyle diyeceğim şudur ki eğer olgun ve melankolik bir müzik dinleme ihtiyacı duyarsanız Tindersticks'i öneririm seve seve, ekürisi ise viskidir. (Hiç viskiyle dinledim mi? Hayır. Ama öyledir...)

* * *

Yazımın bundan sonraki kısmı Tindersticks üyelerine ithafen:

Eğer bir Google araması sonucu yolunuz bu siteye düşmüş ve Google Translator aracılığıyla bu yazıyı okuyorsanız aklınızda bulunsun. Basçının aldığı ücretin yarısı + yemek + yol karşılığında grubunuzda çalmaya talibim. Eskisini aratmayacağıma dair söz verir, saygılar sunarım. Tekrar görüşmek üzere...

18 Şubat 2009 Çarşamba

23


Belki biraz daha fazlası...

17 Şubat 2009 Salı

Kısa Kısa


  • Açık Mektup sonuç getirmedi, Fizik'ten yine kalmışım. Bir dönem daha Marmara Üniversitesi semalarındayım. Eğitimin yaşı yok.

  • Sınav döneminde aralıklı kesintilere uğradık, kusura bakmayın. Hergün sınavlarla boğuştuğumdan değil aslında, ama dediğim gibi...

  • Ortaokul yıllarında gittiğim dersanedeki Türkçe hocasının yazdığı Çonamtika adında bir kitap vardı. Hediye etmişti, okuyamamıştım. İnce bir kitaptı ama adı gibi kendini de anlayamadığımı anımsıyorum. Paragraflar uzunluğunda kompleks cümleler vardı. Tekrardan aradım bulamadım kitabı. Hocanın da adını hatırlayamıyorum, ama o zamanlar sima olarak Oğuz Çetin'e benzetirdim. Hala benziyor mudur bilmiyorum.

  • OSJB adlı grubun ismi değişim sürecine girmiştir. Müdür adıyla arayabilirsiniz artık.

  • Yakın zamanda yeni albüm kaydı için Kıbrıs'a yol alıyoruz. Konsept yakın zamanda belli olur. Albüm tamamlanınca buradan haberdar edileceksiniz.

  • Yarın akşam Cemal Reşit Rey'deyiz, Tindersticks konseri münasebetiyle. Bordeaux - Galatasaray maçının skorunu bilehare öğreneceğiz.

  • İstanbul - Ankara hattı hızlı tren geri geliyormuş. Süre 3,5 saat civarı olacak diyorlar. Trenin adıyla ilgili bir anket başlatılmış. Turkuaz veya Yıldırım arasında yapılan oylama sonucu nihai kararı Binali Yıldırım verecekmiş.

  • Bir elektronik markette gezinirken Beach Soccer adında bir oyun gördüm. Fiyatı da 5 tl olunca çekinmeden aldım. Oynadığım daha kötü bir oyun var mıydı şu an kestiremiyorum. Oyunda hiçbir strateji yok. Pas ve şut tuşları var. Pas tuşuna basınca takımınızdan herhangi birine atıyor topu, şuta basınca da kaleye. Oyunda zorluk seviyesi, kamera açısı gibi seçenekler yok. Size sunulan en büyük ayrıcalık takım seçebilmeniz. Yeşil formalı İtalya ya da kırmızı formalı Hollanda'yı seçebilirsiniz.

  • Gittigidiyor'da imzalı formalara bakıyorum arada. Bu hafta bir tanesine denk geldim, enteresandı. Khlestov kimdir hatırlamıyorum ama Beşiktaşlı bir futbolcuymuş 2001-2002 sezonunda. O'nun formasını satıyor birisi, üzerinde o dönemin futbolcularının imzasıyla. Açık arttırmanın açılış fiyatı 25.000 tl, hemen almak isterseniz 50.000 tl'ye bırakıyor. Erken davranırsanız belki sizin olabilir.

  • Geçenlerde abimle tartışıyorduk. Ninja Kaplumbağalar'ın liderinin Rafael olduğunu iddia ediyordu. O zaman da anlatmaya çalıştım ama ikna olmadı, liderin Leonardo buradan huzurlarınızda kanıtlıyorum kendisine:

Leonardo leads, Donatello does machines (That's a fact, Jack!)

Raphael is cool but crude (Gimme a break!)

Michaelangelo is a party dude (Party!)

Pervasız


Herkesin farkında olduğu üzere ilginç adam bu Anelka. Yıllardır ehlikeyf estetik futboluyla transfer rekorları kırdı. 25 yaşına geldiğinde her şeyden tadını almış gibiydi. Manchester City'ye, oradan Fenerbahçe'ye geldi. Erken sönen yıldız görünümünde Bolton'a gitti. Orada tekrar kendini hatırlatıp sezon ortasında 20 milyon € da Bolton'a kazandırarak Chelsea'ye transfer oldu. Tabi Chelsea, Anelka gibi bir oyuncu için bile derin denizdi; Drogba'nın arkasında Shevchenko'nun beklediği. Sezon sonuna kadar kulübede dinlendi, pek de müteesir değildi. Sezon sonunda Scolari geldiğinde sahalara döndü. 'Zor oynar' denilen Anelka bankoya dönmüştü Chelsea'de. Hatta ligin devre arasında gol krallığında zirvedeydi (ki hala öyle). Kısa süre sonra, ısrarla kendisini Drogba'ya tercih eden Scolari gönderildi. Anelka'ya da durumla ilgili düşüncesi soruldu. Yazının başında da söylediğimiz gibi enteresan adam Anelka. Scolari'yle ilgili samimi görüşlerini dile getirmiş. Scolari'yi, Drogba'yla kendisini beraber oynatamamasından dolayı eleştirmiş. Belki de yeni hocaya "Bizi dönüşümlü oynat da dinlenebilelim" mesajı vermeye çalışmıştır. Gerçi öyle bir şey düşünse onu da açık açık söyler, hiç çekineceğini sanmam.

15 Şubat 2009 Pazar

Moral


"Biraz şansımız olsa 7-8 olurdu" denilen maçlar olur sıklıkla. Fenerbahçe - Hacettepe maçı da böyle bir maçtı. Fenerbahçe girdiği bütün pozisyonları değerlendirdi nerdeyse. Skoru tamamen şansa yormasam da her zaman bütün fırsatların böyle değerlendirildiği nadirdir. Fenerbahçe için bu hafta yapılabilecek daha iyi bir şey yoktu heralde. Hafta arası gerginliği takıma yaradı diyebilir miyiz bilmiyorum, ama maç sonrası Alex'in söyledikleri bu yönde: "Bu şekil bir çıkış yapmak için böyle bir dayak yememiz gerekiyordu." Öyle ya da böyle fena moral olmadı takıma. Rakip her ne kadar bitik olsa da skor takıma belli bir güven sağlamıştır. Üstelik rakiplerin tamamının puan kaybı bu haftaki 7 gol kadar önemliydi Fenerbahçe için. Şu andan itibaren merak ettiğim tek şey önümüzdeki hafta da Güiza'nın Semih'e tercih edilip edilmeyeceği.

Maça dair notum ise şudur ki, geride kalan 20 hafta boyunca Gençlerbirliği ve Bursaspor maçlarıyla beraber rahat izlediğim üçüncü maçtı bu.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Kimdir Bu?


İpucu: Bir Fransız.
* * *
Lizarazu diyenleri kutlamak isterim ama müthiş amatör bir ipucu vermişim. Bayern yakın tarihinde kaç Fransız gördüyse artık...

13 Şubat 2009 Cuma

Derbi Tılsımı


Bugün okuduğum bir haberde İrlanda Cumhuriyeti teknik direktörü Giovanni Trapattoni'nin, haftasonu oynanacak Inter-Milan derbisiyle ilgili yorumu vardı. Maçla ilgili olarak derbiyi Milan'ın, ligi ise Inter'in kazanacağını söylüyor Trapattoni. Ama bunu örneklendirirken Juventus yıllarından kalma bir hırsla, bıyık altından Torino'ya çalışıyor:

"Derbiler çok özel karşılaşmalardır. Sanıyorum ki bu maçı Milan kazanır. Ancak Inter ligin en güçlü takımı ve sezon sonunda mutlu sona ulaşacaklarını düşünüyorum. Bu bana Torino derbilerini hatırlatıyor. Torino da Juventus'u zaman zaman mağlup eder, ancak şampiyon hep Juve olur."

Deloitte Football Money League


Deloitte, her sene olduğu gibi bu sene de dünyanın en çok kazanan 20 kulübünü listesini açıkladı. Yani genel basında duyurulduğu gibi "en zengin kulüpler" listesi değil, geçtiğimiz sene "en çok kazanan kulüpler" listenin kapsamında. Bu kazançlar ise kulüplerin stadyum, yayın ve ticari gelirlerini kapsıyor. Yani transferlere harcanan paralar ve oyuncu satışından elde edilen gelirler araştırma dahilinde değil. Bu kriterlere bağlı olarak 2008 yılının en çok kazanan 20 kulübü açıklandı ve ilk kez listeye bir Türk kulübü dahil oldu. Fenerbahçe, elde ettiği 111,3 milyon € gelirle listenin 19. sırasında bulunuyor.


Araştırmanın detaylı raporu yayınlandı. Raporda geçmiş yılların sıralamaları, kulüplerin son 5 yıldaki ekonomik gelişimi, geçtiğimiz sene elde ettikleri kazancın kaynaklarının yüzde olarak dağılımı ve spor endüstürisinin ülke ekonumilerine göre gelişim miktarı gibi bilgiler detaylıca sunuluyor. İncelemesi keyifli bir rapor açıkçası. Fenerbahçe açısından incelediğim raporda dikkatimi çeken ayrıntıları şimdi buradan paylaşmayı deniycem.

Öncelikle Fenerbahçe'nin muhasebe kayıtları 3 yıldır Deloitte tarafından incelendiği için son 3 yıllık ekonomik gelişimine yer verilmiş. Fenerbahçe'nin 2008 yılında 111,3 milyon € olan geliri 2007'de 87 milyon €, 2006'da ise 62 milyon €.

2008 yılında elde edilen gelirin 25%'ini stadyum gelirleri (27,9 m €), 24%'ünü yayın gelirleri (26,7 m €), 51%'ini ise ticari gelirler (56,7 m €) oluşturuyor. Buradaki ticari gelirlerin kapsamı reklam gelirleri, sponsorluk anlaşmaları ve ürün satışlarını kapsıyor. Bu gelirlerin diğer kulüplerle karşılaştırmasında ise enteresan sonuçlarla karşılaştım. Fenerbahçe'nin tribün gelirlerinde Milan, Roma ve Lyon'un üstünde yer alması; ticari gelirlerde ise Arsenal, Roma, Inter, Juventus gibi kulüplerin üstüne çıkması sürpriz sayılabilecek gelişmeler. Listede 5 büyük Avrupa ligi (İngiltere, İspanya, İtalya, Almanya, Fransa) dışında bir ligden yer bulan tek takım olan Fenerbahçe, yayın gelirleri açısından, geçen sene elde ettiği Şampiyonlar Ligi yayın gelirlerine rağmen son sırada yer alıyor. Yayın gelirlerinin kulüp bütçelerine en çok katkı sağladığı ülke ise İtalya. Listedeki İtalyan kulüplerinin genelinin toplam gelirinin ortalama 60%'lık bölümünü yayın gelirleri oluşturuyor. Raporlarda beni şaşırtan bir başka ayrıntı ise en yüksek ticari gelir elde eden kulüp. Geçtiğimiz sene bu kulvarda Real Madrid'in 15 milyon € gerisinde kalan Bayern Münih bu sene Madrid'e 50 milyon €'nun üstünde fark atarak ilk sırayı aldı.

Aşağıdaki tabloda listedeki kulüpleri stad, yayın ve ticari gelirleri üzerinden sıraladım.


Raporlarda yer alan bir tablo ise son 11 yılda, Avrupa'nın 5 büyük ligini barındıran ülkelerde ortalama kişi başına düşen gelir ile para ligi dahilindeki takımların gelirlerinin karşılaştırıldığı bir tablo mevcut. Tabloya göre geride kalan 11 yılda milli gelirlerde 50% civarında bir artış sağlanırken kulüp gelirlerinde 300%'ün üzerinde artış görülüyor. Bu sebeptendir ki gelirlerini belli seviyede arttıramayan kulüplerin ilerleyen senelerde listeden düştüğü görülüyor. Yani gelirleri korumak maddi büyüklüğünü korumak için yeterli değil günümüzde. Son olarak geçtiğimiz seneki listeyle bu seneki listenin karşılaştırıldığı bir tabloyla bitirelim.

12 Şubat 2009 Perşembe

Giggs Bırakmıyor


Futbolu bırakacağı şeklinde ilgili haberler yapılan Ryan Giggs, Manchester United ile sözleşmesini 2010'a kadar uzattı. Kulüpteki 19. yılını tamamlayan Giggs böylelikle 20'yi de garantilemiş oldu. Giggs şu ana kadar takımıyla 787 maça çıktı ve bu alanda rekoru elinde tutuyor. Önümüzdeki 2 yılda da 800 barajını aşarak rekoru sağlamlaştırması olası. Sıralamada ikinci sıradaki isim 759 maça çıkan Bobby Charlton. Takipçileri konusunda net bilgim yok ama Paul Scholes olması olası. Bilgisi olan varsa yorumla paylaşsın.

"Ryan, yaşam tarzı, kendine bakması ve her zaman var olan kazanma isteğiyle gerçek bir profesyonel. Bu özellikleriyle futbolcu olmak isteyen çocuklar için iyi bir ilham kaynağı. Ayrıca hala genç bir oyuncu gibi mücadele etmesi ve tecrübeleriyle takıma sağladığı katkı bizim için çok önemli."
Alex Ferguson

Chelsea'ye Giden Yol


Abrahamovic, "En azından bildiğimiz adam" diyerek Guus Hiddink'i getirdi Chelsea'ye. Her ne kadar resmi sitede yapılan açıklamada Hiddink'in geçici olarak takımın başına getirildiği söylense de ben planların ileriye dönük yapıldığını düşünüyorum. Zira benzeri bir durumda, Mourinho gönderildiğinde takımı idareten futbol direktörü Avram Grant devralmıştı. Şu an için sadece olaya "aceleye getirilmemiş" süsü veriliyor. Hiddink de her ne kadar milli takım hocası olsa da, Avrupa'nın halli takımlarında görev almış ve Fenerbahçe'yi bir yana koyarsak çalıştığı kulüplerde kabul görmüş bir teknik direktör. Chelsea'de önümüzdeki sene devam edecek kadar başarılı olacağını ve taraftarca kabul göreceğini zannediyorum. Bu arada Hiddink Rus Milli Takımı'ndaki görevine devam edecek. Bu konuda Abrahamovic'in hatrı da etkili olmuştur mutlaka.

Önce Anelka, şimdi Hiddink... Yarın öbür gün bir şekilde Zico da Chelsea'ye giderse "Chelsea'ye giden yol" diye bahsedilmeye başlanır Fenerbahçe için. Bu iyi bir şey mi, emin değilim... Fenerbahçe'den zamanında tatsız şekilde ayrılmış Hiddink'in Chelsea'ye gidişinin üstüne, Scolari'nin Fenerbahçe'ye gelme ihtimali üzerine Ali Şen'in sarfettiği bir sözü paylaşmak isterim:

"Ben olsam Aragones'i gönderirim ama Scolari'yi getirmem. Chelsea'nin kovduğu adamı ben ne yapayım?"

11 Şubat 2009 Çarşamba

Sanayi


Fotoğrafı Okhy gönderdi, sanayi çaycılarının boşları toplarken 2 kat randımanlı olduğunu da ekledi.

Tekrar Tekrar İstiyorlar


Adnan Sezgin açıkladı, Galatasaray, Sivasspor maçından sonra Kayserispor maçının da tekrarını istemiş. Ama bu kez neye itiraz ettiklerinin farkında değil gibiler. Lincoln'ün gördüğü ikinci sarı kartın hatalı olduğunu ve kural hatası yapıldığını gerekçe göstererek maçın tekrarı için federasyona başvurmuş Galatasaray yönetimi. Adnan Sezgin kural hatasıyla hakem hatası arasındaki farkı öğrenmeli acilen, yoksa ilerleyen haftalarda başka bir maçta verilmeyen bir faul için maç tekrarı isterlerse federasyondan cevap alamayabilirler.

10 Şubat 2009 Salı

Scolari Gelirse...


3.5 yıl önce başladı Fenerbahçe'nin Felipe Scolari'yle flörtü. O zaman Dünya Kupası haftalarıydı. Fenerbahçe'yi 100. yılda yönetecek hoca hesapları yapılırken burun kıvıranı çoktu, 100. yıl münasebetiyle. Nihayetinde kupadan erken elenen Japonya'nın hocası Zico geldi. Fenerbahçe'de 2 yıl kaldı Zico, iyi de işler yaptı. Sonrasında bir şekilde kulüpten ayrılınca hoca adayları tekrar piyasaya çıktı. Bu sefer Euro 2008 haftalarına tekavül etti Fenerbahçe'nin hoca arayışları. Scolari yine listenin başındaydı. Ama bu sefer bir önceki kadar olası görünmüyordu Scolari'nin Fenerbahçe'ye gelişi. Zira hem Portekiz kupayı almaya yakın bir taraftı -ki kupayı alan hoca Chelsea varken Fener'e kalmazdı- hem de Avrupa'nın büyük kulüpleri yeni hoca arayışındaydı. Fenerbahçe yönetimi daha sonra gururla (!) dile getirdikleri üzere, henüz İspanya şampiyon olmamışken Luis Aragones'le anlaştı. Chelsea dururken Fenerbahçe'ye düştü Şampiyon'un hocası. Taraftar memnun muydu, hayır... Çeyrek finali geçememiş Portekiz'in hocası da Chelsea tarafından çoktan duyurulmuştu yeni menejer olarak.

Aragones de Scolari de kulüplerinde tam anlamıyla kabul görmediler ilk anda. Sonuçta uzun zamandır kulüp takımı çalıştırmamış, milli takım teknik direktörleriydiler. Belki Scolari'ye güvenin biraz daha fazlaydı ama ilk günden beri beklendiği gibi ikisi de takımlarını istenilen raya oturtamadı. Aralarındaki tek fark liglerinde Aragones'in büyük maçları kazanması, Scolari'nin ise kaybetmesiydi. Aralarındaki önemli bir benzerlik ise ikisinin de takımlarının süregelen iç saha hakimiyetlerini kaybettirmesiydi. Chelsea en dikkat çeken özelliği olan iç saha geleneğini Scolari'yle bozdu. 4 yıldır Avrupa Kupalarında Kadıköy'de yenilgi almayan Fenerbahçe ise Aragones'le çıktığı 3 Şampiyonlar Ligi maçında 1 puan alabildi. İki teknik direktör de takımlarının puana en çok ihtiyaç duyduğu dönemde hiç beklenmedik kayıplar yaşayınca aynı dönemde ciddi şekilde gönderilmeleri gündeme geldi. Chelsea daha tahammülsüzdü bu konuda, ilk kovulan Scolari oldu. Fenerbahçe yönetiminin "hocada istikrar" mottosu son alınan yenilgiyle birlikte yıkılır mıydı bilemem. Ama mutlaka Scolari'nin boşa çıkması Fenerbahçeli yöneticilerin kafasında bir ampul yakmıştır. Bugünden itibaren gündeme gelen hoca değişimi akıllarına yatar da Scolari'yi getirirlerse ne olur? Başta Brezilyalı oyuncular olmak üzere pek çok oyuncu memnun olur heralde. Ama yukarıdaki benzerliklere bir bakmak lazım, Scolari neyi farklı yapabilir?

9 Şubat 2009 Pazartesi

En Büyük Kim?

Karta Giden Yol


Yer, rakip yarı sahanın ortası. Bir faul pozisyonu, atışı Fenerbahçe kullanacak. Volkan üşenmiyor, koşup geliyor. Hakeme bir şeyler söyleyip kartını görüyor. Sonra efendi gibi kalesine dönüyor, gerginlik yaratmıyor, oyunu aksatmıyor. Ama ben üşengeç adamım. Hakem kart gösterecek olsa itiraz için koşmaya üşenirim o mesafeyi. Volkan üşenmiyor, kartsız mevzuya koşuyor, kartını görüp dönüyor. "Kart göreceksen böyle gör" dercesine, gayet saygılı bir şekilde...

8 Şubat 2009 Pazar

Kaçak Güreş


Bu gece Fenerbahçe bir Aragones mağlubiyeti yaşadı. "Oyuncular oynamadıktan sonra hoca ne yapsın" anlayışına ithafendir bu düşüncem. Teknik direktörlük sahada oyuncu değişikliklerinden ibaret olmadığı için Aragones mağlubiyeti diyorum. Futbolcuların saha şartlarını görüp, sırtlarını olumsuz koşullara yaslaması bir hoca hatasıdır. Bugüne kadar her kaybedilen maçın son 10 dakikasında futbolcuların insiyatif alması bir hoca eksiğidir. Oyuncular takım içi adalete inancını yitirmesi bir hoca hatasıdır. Takımın 2 gol bulması gereken ikinci yarıda Alex'i çıkarırken, tribündeki herhangi bir taraftar kadar takıma katkısı olmayan Deniz'i sahada tutmak bir hoca hatasıdır. Futbolcuların sahada sorumluluk almaktan korkmaları bir hoca eksiğidir. Bir devre 10 kişilik rakibe karşı oynarken insiyatif alamamak ise bir hoca eksiğidir. Sezon başından beri bütün bu davranışları sergilerken basın toplantılarında "Mayıs'ta görüşürüz" diyebilmek hangi niteliğin ürünüdür onu bilmiyorum.

Son bir söz de tribünde "üç üç üç..." diye bağıran taraftara. Bitsin artık bu ucuz tripler, kimsenin gocunduğu yok.

7 Şubat 2009 Cumartesi

Çarşı & İsrail


Galatasaray - Kayserispor maçında açılan bir pankart bu. Nedeni ise Ali Sami Yen'deki Sivasspor maçında yapılan Balili aleyhtarı tezahuratlara, Beşiktaş forumlarında verilen organize tepkiler. Forumlarda konuyu tartışan taraftarlar konuyla ilgili UEFA'ya şikayet kampanyası başlatmışlardı. Mevzubahis konu ise Levent Bıçakçı'nın "Bu olay UEFA'nın kulağına giderse başımız ciddi derde girer" dediği konuydu. Bir kısım Galatasaray taraftarı Balili yoluyla Beşiktaş taraftarını İsrail'le bağdaştırmış ama yanlış yerden girmiş olaya. Hata bu şekilde örtülmez...

City'ye Platini Ayarı


"150 milyona bir uçak almak isterlerse karışamam ama bu parayı bir oyuncuya vererek rakipleri devre dışı bırakmayı düşünürlerse buna izin vermem."

Transfer piyasasına arkasına bakmadan giren, piyasada kim varsa ekmeksiz götürmeyi planlayan Manchester City'nin Dubai'li patronlarına UEFA Başkanı Michel Platini'den dengeleri sarsmama konusunda uyarı geldi. Jo'ya 30, Robinho'ya 40, Buffon'a 75, Kaka'ya 120 milyon € derken işin ucu görünmez bir hal aldı. Platini de City'yi benzeri hamlelerde bulunması durumunda Avrupa kupalarının dışında bırakabileceğini açıklamış. Gerçi şu an kupalardan oldukça uzak olsalar da uzun vadeli planlarında yatıyor elbet.

Transfere harcanacak paralar konusunda kulüp bütçesinin aşılmamasını, patronların cebinden transfer için ekstra para akıtılmamasını, transferlerde kulübün mevcut bütçesinin kullanılmasını istiyor Platini. Bunun için de reklam ve yayın gelirleri baz alınacak zannediyorum. Fakat durumun Avrupa'daki transfer borsasında tahribatlar bırakacağı kesin. Zira her sene gittikçe artan futbolcu bonservisleri ve yıllık ücretleri aşağı çekilmeye çalışılacak. Bonservisleri bilmem ama özellikle yıldız futbolcuların maaşlarında indirime yanaşmaları pek beklenir bir şey değil. Bu ve benzeri nedenlerden ötürü planlanan düzenleme her ne kadar City ve benzeri kulüplerin politikasının önüne geçecek olsa da Avrupa'da belli bir kalibrenin altında kulüplerin de transferde ve yıldız adayı futbolcularını ellerinde tutmada büyük sıkıntılar yaşayacağını düşünüyorum. Tabi bana sorarsanız market alışverişi gibi transfer yapan kulüplerin varlığından daha iyi olur yine...

6 Şubat 2009 Cuma

Kart Geliyorum Dedi


Emre yerde kalır, hakem "devam" der. Emre sinirlenir. Önce hakeme bakar, sonra ayağa kalkıp rakibe. O an yakın planda ekrana yansıyan Emre'nin bir deparı vardır. İsviçre maçı sonrasında çıkış tüneline doğru attığı deparın aynısı. Koşarken "kırmızı geliyor" dedim kendi kendime. Kendisi de farketmiş olacak ki vites küçülttü, sarıyla kurtardı. Bu nedendendir ki Aragones devre arasını bekleyemedi, 41'de oyundan aldı.

5 Şubat 2009 Perşembe

Karın Ağrısı Kupa Statüsü


Bugün itibariyle Fortis Türkiye Kupası, çeyrek final maçları tamamlandı ve yarı finalistlerin tamamı belli oldu. Tabi bu aşamaya gelene kadar ligimizdeki birkaç takım birbirinden yeterince soğudu. Fenerbahçe ile Bursaspor, Beşiktaş ile Antalyaspor, Galatasaray ile Sivasspor. Kupa statüsünün aşırı planlı düzeni sayesinde bu takımlar çok kısa dönemler içinde birbirleriyle 3'er maç yapmak durumunda kaldılar. Fenerbahçe-Bursaspor ve Beşiktaş-Antalyaspor eşleşmelerinde taraflar aynı gruplardan gelmiş ve tekrar kupada karşılaşmak durumunda kalmışlardı. Üstüne bir de kaderin cilvesidir ki Beşiktaş'ın Antalyaspor'la ve Galatasaray'ın Sivasspor'la olan lig maçları bu kupa maçlarının arasına denk geldi. Dolayısıyla rakipler birbirine ziyadesiyle doydular ve hatta inceden soğudular. Hatta biraz daha ileri götürecek olursak birlikte idmana çıkacak duruma geldiler. Yayıncı kuruluştan başka durumdan memnun olan yoktur zannediyorum. Ceremesini çeken ise futbolcular. Birkaç hafta sonra Fenerbahçe ile Bursaspor bu sezon 5. kez karşılaşacaklar ama birbirlerini özlemeye pek fırsatları olmayacak.

Yayıncı kuruluş ve federasyon Galatasaray'ın elenmesinden pek memnun değildir muhtemelen. Şu andan itibaren de Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin finale kalması için dua etmeye başlamış olmalılar. Zira statü tamamen bunun üstüne kurulu, karşılığını almak istiyorlar.

Ankaraspor - Denizlispor
Beşiktaş - Antalyaspor
Fenerbahçe - Bursaspor
Sivasspor - Galatasaray

Açık Mektup

Yaklaşık 7 saat önce, 1990 yılından bu yana sürdürdüğüm profesyonel öğrencilik kariyerimi noktalamak üzere Fizik dersi bütünlemesine girdim. Sınav kağıdına da not düştüğüm üzere mezun olabilmek için son sınavımdı.

Bu blogun günlük ortalama 250 ziyaretçisinden birinin fizik hocam Rıdvan Dilmaç olma ihtimaline ithafen yazıyorum bu mektubu. Hocam, eğer bu yazıyı okuyorsanız sınav kağıdıma bakınca beni tanıyacaksınız. Doğrusuyla yanlışıyla, bütün sorulara kendince çözümler getirmiş, kağıdı silgiyle bolca yıpratmış, sonunda öyle ya da böyle sonuçlara ulaşmış öğrencilerden biriyim ben de. Eğer dersinizden geçebilirsem ikinci dönemle cebelleşmeden mezun olacağım. Eminim bunu benim gibi siz de isterseniz. Ben bunun için elimden geleni yaptım, şimdi sıra sizde zannediyorum.

Teşekkürler, saygılar...

(ben de isterdim elbet bu mektubu elden vermeyi ama bilirsiniz işte...)

3 Şubat 2009 Salı

İngiliz Tahkimi


Futbolda televizyon yargıları gittikçe yaygınlaşıyor. Ligimizde birkaç sezondur görüyoruz bazı hatalı kartlara verilen cezaların kaldırıldığını. İtalyanlar ise işin boyutunu ilerletip atlanan cezaları televizyon kayıtlarından vermeye başladılar. İngilizler de bizimkine yakın bir uygulama yürütüyorlar. Son olarak Liverpool - Chelsea maçında Lampard'a gösterilen kırmızı kartın cezasını kaldırdılar. Lampard'ın Xabi Alonso'ya yaptığı hamle esnasında topla oynamış olması gerekçesiyle. Hatta aynı pozisyonda Alonso'nun kart görmesi gerektiğinde fikir birliği oluşmuş. Adalet yerini bulsun diye yapılan bu hamle tek taraflı bir düzeltmeyle sonuçlanmış. Pozisyonda hatalı tarafın Alonso olduğunu görerek Lampard'ın cezasını kaldırırken Alonso'yu atlamak biraz eğreti bir karar olmuş bence. Eğer bir yanlış düzeltilecekse layığıyla olsun.


Ya da şairin dediği gibi;

Eğer bir yanlış yapacaksan, bari onu doğru yap.
Bari onu doğru yap. Bari onu doğru yap...

Panorama


Saint Antoine Kilisesi / Beyoğlu

Fotoğraf: Çetin Özdemir

2 Şubat 2009 Pazartesi

"Yüzüme Konuşsun"


"O'na söyleyin ben kimsenin arkasından kameralara konuşmam, ne söyleyeceksem yüzüne söylerim."

Tolunay Hoca kameralar yoluyla Bülent Uygun'a telkinlerde bulunuyor...

5000


Daha önce 5000. golün Bojan'dan geldiğini duyurmuştuk bir hata yapıp. Mevzubahis Barcelona'nın lig golleriymiş. 5000. lig golü bugün beklenen adam Messi'den geldi. Maçı izleyemedim ama bildiğim kadarıyla Puyol oynayamadı. Bu durumda en çok Messi'ye yakışırdı, yakıştı da...