31 Mayıs 2008 Cumartesi

değişen köşe başı profili


bilirsiniz her sokağın köşe başınında duran arkadaşlar vardır. laf lafı açar, muhabbet şu bu derken saattler yenir o köşe başında. son yıllarda bu köşe başları da emperyalizmin fırtınasına kapılmış durumda. kösele ayakkabı, kumaş pantalon ve gömlek profili yerini adidas samba ayakkabı, levi's 501 kot ve dar kesim gömleğe bıraktı tahtını. nerede o gümüş işlemeli oltu taşı tespihler. yakışıyor mu delikanlıya çelik kapı anahtarının bulunduğu anahtarlık.

Emre Fenerbahçe'de


Birkaç gündür adı Fenerbahçe'yle geçen ve pek sallamadığım bir transfer haberinin malzemesi olan Emre Belözoğlu'nu sarı lacivert formayla görmek enteresan olacak gibi. Akşam saatlerinde Ntv Spor bülteninde Fenerbahçe'nin Emre'yle anlaştığı duyuruldu. Haberin kaynağı Ntv olunca inanması biraz daha kolay oluyor, ama bahsi geçen isim Emre olunca yine kolay değil. İnternette çeşitli kaynaklara bakınca doğruluğuna inanır gibi oldum ve az önce Fenerbahçe resmi sitesi de açılış sayfasında haberi doğrulamış. Emre'nin kulübüyle anlaşıldığını ve menajeri Ahmet Bulut'la görüşmelere başlandığını söylüyor sitedeki duyuru.

Transfer haberi falan güzel ama sevinmekte tereddüt ettim bir an. Emre'nin Galatasaray kökenli olmasından değil ama. Sezonun yarısını sakat geçiren ve artizlik sınırlarını her daim zorlayan Emre'ye yıllık 3.5 milyon Euro verilmesi ilk anda pek yerinde gelmedi kulağıma. Ama sezon boyunca oynayabilirse orta sahada Selçuk ve Maldonado'yla yaşanan sorunların büyük bir kısmı aşılabilir. Tabi kendini tribünlere bir şekilde kabullendirebilirse. Ekşisözlük'te ve Antu forumlarında ilgili yorumları okuyorum. "Emre gelirse Fenerbahçe'yi bırakırım" diyenlerin sayısı hatrı sayılır oranda. Gerçi aynı adamlar Tümer'in gelişinde de benzeri şeyleri söylemişlerdi. Onun için artık Galatasaray'a karşı gurur yapmanın bir anlamı yok. Zira bu takım zamanında Galatasaray'dan Tanju'yu, Beşiktaş'tan Feyyaz'ı, Sergen'i de transfer etti.

Endişelerim olsa da Fenerbahçe için karlı bir transfer olmasını diliyorum. Eğer bir terslik çıkmazsa İngiltere'de sempati duyduğum takım olan Newcastle United'dan transfer ettiğimiz ilk oyuncu olacak. Hadi hayırlısı...

* * *

Bütün bunların yanında aklıma gelmişken, Fenerbahçe.org'daki haberde "Emre Belözoğlu Kimdir?" kısmında kariyerinden bahsederken Inter Milan ve Newcastle United'dan bahsederken Galatasaray'ın adını geçirmemesi enteresandır. Taraftara hatırlatmamaya mı çalışıyorlar bilmiyorum, ama enteresan işte. Ben hatırlıyorum Galatasaray'da da oynadı.

Fenerbahce.org'daki duyuru ise burada.

avrupa'da transfer vol.2


tim borowski - werder bremen - bayern munchen (bedelsiz)
cristian zaccardo - palermo - wolfsburg (7.000.000 euro)
steven pienaar - dortmund - everton (2.750.000 euro)
pierre wome - werder bremen - köln (bedelsiz)
samir nasri - marseille - arsenal (17.000.000 euro)
ruben de la red - getafe - real madrid (4.700.000 euro)
javi garcia - osasuna - real madrid (4.000.000 euro)
ezequiel garay - racing santander - real madrid (10.000.000 euro)
gerard pique - manchester united - barcelona (5.000.000 euro)
lautaro acosta - lanus - sevilla (7.000.000 euro)
ibrahim kaş - beşiktaş - getafe (bedelsiz)
felipe melo - almeira - fiorentina (12.000.000 euro)
ederson - nice - o.lyon - (14.000.000 euro)
miralem pjanic - metz - o.lyon (7.000.000 euro)
juan pablo carizzo - river plate - lazio (7.500.000 euro)
marco boriello - genoa - milan (7.000.000 euro)
alberto gilardino - milan - fiorentina (14.000.000 euro)
stevan jovetic - partizan - fiorentina (8.000.000 euro)
antonio cassano - real madrid - sampdoria (bedelsiz)
emre belözoğlu - newcastle united - fenerbahçe (5.000.000 euro)
miralem pjanic
* * *
kaynak; transfermarkt

29 Mayıs 2008 Perşembe

halil, yıldıray ve ibrahim kaş

terim'in euro 2008 için kadro da düşünmediği üst isim belli oldu. ibrahim kaş'ın çıkarılması doğru bir karar. halil için hocaya saygı duyuyorum. kalsa da olurdu kalmasa da olurdu. terim'in düşüncesine göre forvette alternatiflerimiz bol. yıldıray'ın ise çıkarılmasında ki yorumunu anlamadım. terim diyor ki ''Bizim düşüncemiz Yıldıray'a şans veremeyeceğimiz şeklindeydi. Yedek bekletmektense de radikal bir şekilde dürüstçe kadrodan çıkardık''.

aslında uzun bir yazı yazmıştım ama hem terim'in yorumu hem benim yorumum öyle bir harman oldu ki ''ben kimim lan'' dedim kendi kendime. zaten hocanın seçtiği kadroya saygı duyulması taraftarıyım. turnuva sonunda eleştirmek daha kolay olacaktır benim için.

yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim. bület korkmaz pazar günü br tv programında açıklama yaptı. ingiltere'de emre ile görüştüğünü ve emre'nin tüm konsantresini euro 2008 için verdiğini söyledi. yani emre belözoğlu tüm sezon boyunca ne yaparsa yapsın gideceğini biliyor euro 2008'e.

dumansız hava sahası

geçen ki yazımda (bu yazı oluyor) sigara içme yasağı hakkında ironik bir şeyler karalamıştım. bu yazım ise gerçekleri içeriyor.

her haftasonu ingilice kursuna giderim. normalde 2 tane kantin buluyor dershanemizde. aslında 1 kantin var 1 de mutfak kısmı var. ders aralarında mutfak kısmına gidip sigara içerdik. geçtiğimiz haftasonu kantine girdik ama sigara yasağı nedeniyle sigara içemedik. cumartesi günü balkonla idare ettik. pazar günü ise balkona da yasak geldi. yahu anlamadığım şey sigara içmeyenler gitsin diğer kantinde otursun. oturmazlar çünkü mutfak kısmında ki muhabbet tatlı geliyor. peki bu dershane de hiç bir zaman sigara içilemeyecek mi. mutlaka belli bir süre sonra içilecek ama bizim medyamızın abartma haberleri nedeniyle sigara içmeyen kişilerde bi şımarma durumu var. bu yasak öyle bir hale geldi ki sigara içenlerin saygı göstermesi gereken kişiler artık sigara içenlere saygı göstermemeye başladı.

mesela vapurda da sigara içmek artık yasak diyorlar. zaten yasaktı vapurda sigara içmek. millet içiyordu o ayrı dava. gel gör ki artık içilmiyor. yahu bu vapurun 2 tane açık alanı var. sigara içmeyenler vapurun ön kısmında ki büyük açık alanda oturabilirler. sigara içenler ise vapurun kıç kısmındaki dar açık alanda içsin. hem ben saat 22:00 de vapura bindiğim zaman kim gelip bana yasak, ceza mırıldanacak. o saatte cezayı kim kesecek.

bu yasanın bir de çelişkili hali varki çok garip. şöyle ki, geçen gün haberlerde sokak röportajları yapan fırlama sipikerimiz yanına bir polisi de alarak taksi dışında sigara içen bir taksiciye yöneldi. ''sizi tebrik ediyorum. sigaranızı taksinizin dışında içiyorsunuz'' dedi. taksici teşekkür, kanun, saygı, falan, filan mırırdanırken o arada sigarasını yere attı. spiker ''aaa izmaritinizi yere attınız bunun cezası var'' derken ekrana polis girdi. taksici ''ceza meza yok mok'' derken polis 20 lirayı kesti taksiciden. sokakta içtiğiniz sigaranın izmaritini yere atarsanız 20 ytl cezaya çarptırlıyorsunuz ama içtiğiniz kola kutusunu yere atmanın cezası yok. yahu madem kanun çıkarıyorsun ''yere çöp atmanın cezası'' olarak çıkar. izmarit bu kadar mı gözünüze batıyor.

bu yasa kim ne derse desin 4.murat yasasından farksızdır. memleketimizde her kanun uygulanıyor sanki. bir müddet sonra vapurda da, dershanede de sigaramı içerim. medyanın bokunu çıkarma girişimleri bunlar.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

reservoir dogs


hikaye aslında basit. 5 kişi bir soygun yapacak. kısmen başarılı olunacak ama iç hesaplaşmalar yüzünden sorunlar ortaya çıkacak. hikaye basit ve bu hikayeye benzer hoolywood'da binlerce film çekilmiştir ama senaryolaştıran ve yöneten gerçekten yaratıcı olunca ortaya harika bir film çıkıyor.


tarantino senaryosunu hervel keitel'e ulaştırmasıyla ilk adımlar atılıyor. hervey keitel senaryoyu çok beğeniyor. aslında film için 30.000 dolarlık bir bütçe var ama harvey keitel'in yardımlarıyla 1.2m dolar çıkarılabiliyor bu film için. buna rağmen mr blue'nun ölüm sahnesi para sıkıntısı sebebiyle çekilemiyor. ayrıca mr blonde'un polisi bagajında taşıdığı cadillac da michel madsen'e ait.


filmin benim açımdan dikkat çeken bir özelliği de filmde sadece 1 tane bayan olması. bu bayan da heralde 10-15 saniye gözüküyor. pek tabi ki ölüyor. filmde bir aşk yok. kadınların cinselliğini ön plana çıkarma yok. sert erkeklerin karı-kız muhabbetleri var. hani mahallenizde sizden küçük bir çocuk vardır. o nu hiç bir sebep yokken çok seversiniz, korursunuz, kollarsınız. işte böyle bir anlamsız sevgi de barındırıyor bu film.


bir adamın kulağı kesiliyor, üzerine benzin dökülüyor ve bir zippo yanar vaziyette bekliyor. salt biçimde düşündüğünüzde dehşet verici olabilir ama bu filminin içinde eğlenceli ve ''vay anasını'' dercesine bir durumda işleniyor. bol kanlı bir film ama sanki kan yok gibi izleyebiliyorsunuz bu filmi. sanki o kan, o an için gerekli birşey gibi.


tarantino bu film çıktığı zaman "ben olsam bu filmi hemen izlemezdim. eminim ki 20 sene sonra bile bir yerlerde izleniyor olacaktir. onun icin acele etmeyin." diyor. film yapılalı 16 sene oldu ve ben hala canım sıkılınca tekrardan takıp dvd'ye izlerim. popüler amerikan kültürü bu filmde de diğer filmlerde olduğu gibi çok güzel işlenmiş(pulp fiction, kill bill, jackie brown, death proof). film içi polemikler ve muhabbetler de müthiş ötesi. gerek like a virgin muhabbeti, gerek renk seçim polemiği, gerek bahşiş polemiği. gerçekten çok iyi replikler. bazen sırf ufak bir 10-15 dk lık bölümü izlemek için açıyorum bir de bakmışım elimde kumanda, parmağım stopda hazır bekliyor 1 saattir.


son söz oyunculara. her güzel filmden sonra ''bu rolü bu oyuncudan başkası oynayamaz'' gibi yorumlar mutlaka yapılır. aynı durum burda da geçerli. mr pink'e steve buscemi gibi kaç kişi hayat verebilir ki. çok kısa gözükmesine rağmen mr blue bile rolünün hakkını veriyor. uzun lafın kısası film güzel. izlemediyseniz çok şey kaçırmadınız. mutlaka bende korsan dvd bozulana kadar bu film duruyor olacak.

27 Mayıs 2008 Salı

Avrupa'da Transfer vol.1



Tomas Ujfalusi - fiorentina --> atletico madrid (bedelsiz)
Edmilson - barcelona --> villarreal (bedelsiz)
Philipp Degen - dortmund --> liverpool (bedelsiz)
Amauri - palermo --> juventus (12.500.000 euro)
Rochemback - middlesbrough --> sporting lizbon (bedelsiz)
Bosingwa - porto --> chelsea (20.500.000 euro)
Mathieu Flamini - arsenal --> milan (bedelsiz)
Dario Cvitanich - banfield --> ajax (7.000.000 euro)
Luka Modric - dinamo zagrep --> tottenham (21.000.000 euro)
John Heitinga - ajax --> atletico madrid (10.000.000 euro)
Seydou Keita - sevilla --> barcelona (14.000.000 euro)

ıÜüşu tabloya bakınca en güzel işi şu ana kadar juventus yapmış gibi görünüyor. amauri'ye değer bu para. peki ya heitinga, bosingwa ve luca modric. allah sahibine bağışlasın ama bu topçular bu parayı etmez. flamini ise arsenal'de oynamamaktan şikayetçiydi. geçen sezon fazlaca forma şansı buldu ve başarılı da oldu. peki ya ambrossini, pirlo ve gattuso'dan forma alabilir mi? zor gözüküyor ama neden olmasın. bedelsiz olması sebebiyle milan için iyi transfer. cvitanich'i ise ilk kez avrupada izleyeceğiz. kolay kolay bulamazsınız hırvatistan'dan göçme bir arjantinli. ajax işini bilir diyorum. ujfalusi ve rochemback benim en beğendiğim orta sınıf topçular. bedelsiz transferlerine içim cız etti. sarı-lacivertli forma onlara çok yakışırdı.

kaynak; transfermarkt

edit: amauri juventus'a, antonio nocerino + davide lanzafame (co-ownership) + 12m euro karşılığı gitmiştir. aslında 12m euro da olmayabilir. aldığım kaynak bugün 22m euro diyor. neye göre 22m neye göre 12m bilmiyorum. kafa karıştırıcı bi transfer. ama her şeye rağmen iyi golcü. 22m euro da eder hani.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

iki resim arasındaki 6 farkı bulabilir misiniz?


25 Mayıs 2008 Pazar

umut sarıkaya #4



tuzla tershanesinde ki ölümlerin sebebi anlaşıldı.





futbol terörü

catania - palermo maçı sonrası

ülkemizde futbol terörü ile ilgili bence abartılı haberler yapılmakta. ülkemizde son yıllarda abartıldığı gibi stadlarımızda sorun yok. yıllar öncesinden bir fenerbahçe galatasaray derbisi hatırlarım. yönetim şov yapıcam diye yerdeki konfetilerin yanmasına sebep olmuştu. bildiğimiz yangın çıkmıştı. hemen hemen bütün derbi maçlarda, maç ilk 5 dk içerisinde mutlaka dururdu. sebep yanan konfetiler sebebiyle görüş alanının azalması. stadyum dışında döner bıçakları, rambo bıçakları ve daha değişik kesici ve delici alet edevatlarla kavga çıkardı. mutlaka yaralılar olurdu. 6 kasım 2002 fenerbahçe - galatasaray maçı gerek pankartları, gerek tribünlerin saha içine etkisi ile hala hafızalarımıza kazınmış bir maçtır. bu maçtan sonra bir de 2006-2007 yılındaki ali sami yen'de oynanan maçta atılan plastik su bardakları hatırlanır.

bu örnekleri göz önüne serip bir de şu zaman ki örnekleri göz önüne serince terörden bahsetmek imkansız. meşalenin zevkini tadamaz olduk. alex'e inönü'de 2 plastik su bardağı atılmış çok mu. manchester united-manchester city maçı izlemiyoruz yahu. rakip oyuncuyu elbette kızdıracak oyundan koparacak sataşmalar olmalıdır. deplasman deplasman gibi olmalıdır. sevilla başkanının fenerbahçe maçından önce bahsettiği roman sanchez pizjuan cehenmemini dinlemek gerçekten çok komik.

aynı şekilde hakemlerimizde değişti. eski derbilerde ciddi ciddi itiş kakışlar sarı ile geçiştirirlirdi. yok lugano eliyle gözlük yapmış çıkar kırmızıyı. yok gökhan kafasını eğmiş çıkar kırmızıyı. yok deivid rakibe horozlanmış çıkar kırmızıyı. eskiden bunlar yoktu. serhat akın ortalığı kızıştırırdı. ordan birisi horozlanmayı geçtim direk kafayı indirirdi. ancak öyle kırmız çıkardı. sahada birebir horozlanmalar yerine 5-6 oyuncunun dahil olduğu itiş kakışlar olurdu.

tv programları şu iki deviri karşılaştırıp terörden bahsetmesin lütfen. tabi ki italya'da ve arjantinde çıkan olayları, ölüm haberlerini tavsib etmiyorum. elbette 6 kasım 2002 de ki gibi veya geçen seneki su bardakları cehennemini tavsip etmiyorum ama meşaleyi geri istiyorum. meşalenin futbolculara atılıp yaralanmalara sebebiyet vermesini istemiyorum ama meşaleden dolayı yanan taraftar formaları görmek istiyorum. bilmiyorum anlatabiliyor muyum ?

24 Mayıs 2008 Cumartesi

İbrahim Kaş



Beşiktaş’ın altyapısından yetişen bu genç oyuncuya taraftarlar ve bir takım yazarlar yıl boyunca Baki Mercimek muamelesi yaptılar. Bunu sağlayan başlıca neden ise o yaşta bir defans oyuncusuna göre gereğinden fazla sorumluluk almak istemesiydi. Sorumluluk futbolda risktir ve risk alan oyuncu hata da yapar. Tabi bu hatayı Beşiktaş taraftarı önünde yapmak o an için ayrı bir hatadır.


Sezon başında Serdar Özkan’la beraber Beşiktaş’ın gelecek vaat eden oyuncusu olarak tanıtılan İbrahim sezon başında kadroda yer aldığı maçlardaki cesur oyunu nedeniyle taraftar için sinir bozan bir oyuncu olmuştur. Yaptığı hatalara kısmen sertlik karışınca da adının kazmaya çıkması zor olmadı. Hatta Norveç-Türkiye maçında sakatlanmasına sevinen az insan tanımadığımı söylemek isterim. O maçta yerine oynayabilecek daha iyi oyuncular vardı elbet ama kendine has özelliklerinden yararlanmak adına kadroya alınmış bir oyuncuydu İbrahim. Uzun boyu ve rakip forvete yaptığı erken müdahaleler için oyuna girip 20. dakikada sakatlanması o maç için milli takımın işine yaramıştır. Ama bazı Beşiktaş taraftarlarının bu duruma sevinmesi engin futbol görgülerinden değildi. Çünkü İbrahim Kaş şu anki haliyle, Türk futbolunun yakın tarihinde ciddi yer etmiş savunma oyuncularından Mustafa Doğan’ın benzer stilli ve ondan daha yetenekli, 21 yaşında bir oyuncudur. Defansın her noktasında belli oranlarda oynayabilen böyle bir oyuncunun değerini ilerleyen vakitlerde görürüz diye zannediyorum. Getafe’nin bedavaya getirdiği bu transferi taraftarı olduğum Fenerbahçe yapsın isterdim. Tabi Fenerbahçe'de ilk 11'e girmesi pek kolay olmayabilirdi. Bu nedenle bunun kendisi ve Getafe için isabetli bir transfer olduğunu düşünüyorum. Fiorentina’nın Sabri’yle ilgilenmesi yanıltmasın…

23 Mayıs 2008 Cuma

LOST



lost'un favorilikte tavan yaptığı, arkadaşların birbirine dvd leri takasladığı günlerden birgün amcama uğradım. kapıdan birşey verip hemen gidecektim. amcam kapıyı açtı ''gel gel lost izliyoruz'' dedi ve hemen içeriye koştu. mal gibi kapıda kalmamak için bende girdim içeri. baktım amcam, yengem ve 12 yaşında ki kuzenim oturmuş ciddi ciddi lost izliyor. ulan arkadaş ortamlarında millet heyecanla harıl harıl lost tartışıyor ben sadece dinliyorum. izlesemesi gereken biri varsa o da benim. amcam niye izliyor ki? 45 yaşındaki adam öğle paydosunda arkadaşlarıyla lost mu konuşuyor acaba diye düşünüyordum.

geçen hafta tornacı enver usta bu düşünceme açıklık getirdi. öğle paydosunda gelmiş bana diyor ki ''tnt de bir dizi var. uçak ıssız bir adaya düşü...'' derken sözünü kestim. ''lost mu izliyorsun usta'' dedim. ''hee sen biliyon mu o diziyi'' dedi. bir şey demedim uzaklaştım yanından.

kazım kazım


kazım çok rahat bir insan. dünya umrunda değil. bu rahatlığın ona artısı olduğu gibi eksiside var. mesela kazım ayak bileklerine hakim bir oyuncu. joe cole ve ashley cole'u hiç umursamadan çalım atarak geçmeye çalışıyor. çalımını da atıyor yani atmıyor değil. güzel muz ortalar açıyor. aynı zamanda hızlı bir oyuncuda. tekniği ise çok iyi. fakat her zaman olmuyor işte. bazen ashley cole'u geçerken bazen oftaş'ın sol bekini geçemiyor. sezon içini bırakın oyun içinde istikrarı yok kazım'ın. böyle oyuncular ''kumaşı iyi ama iyi bir terzi elinde dikilmesi gerekir'' tanımına uyan futbolculardır. belki bir malouda değil. hiç bir zaman c.ronaldo olamayacak ama fenerbahçe için önemli bir futbolcu olabilir kazım.

tahminim fatih terim'de aynı şeyleri düşünüyor. kazım'ın hızından, top tekniğinden yararlanmak istiyor. burada en zor görev hocaya düşüyor. çünkü kazım'ı oynatmadan önce değil 2, 3-4 kere düşünmesi gerekecek. kazım'ın 27 kşilik milli takım kadrosundan çıkarılacak 4 isimden biri olduğunu düşünüyordum ama slovakya maçındaki performansı ''kalıcam elbette'' cinsindendi.

22 Mayıs 2008 Perşembe

tüm zamanların en komik transfer haberi


her zaman es geçip durdum ama buna çok güldüm.


roma'nın istediği yattara için trabzonspor'dan cevap; totti + 5 milyon euro

linki burda

bu benim kaderim


hergün 146T ye binip 100 kişiyle beraber ayakta gitmektense 20 dk sonra gelen 89G express otobüsü beklerim. körüklü bir otobüs olduğundan dolayı mutlaka boş ve oturacak yer olur bu otobüste. bugün de benim içn sıradan günlerden biriydi. her zaman ki gibi 89G ye bindim. henüz 10-15 dk geçmiştii ki öndeki araca arkadan çarptık. 10 sn lik bir sessizlikten sonra bizim şöför ağzını bozdu. ''ulan geçmiş olsun diyeceğine yuhh diyorsun be şerefsiz'' dedi. bu resmen bir kavga başlangıcıydı ama diğer şöför bizim iett emektarından tırsmış olacak ki hiç bişi demedi. hatta kendi aracından bile inmedi.

baktım bazı yolcular panik oluyor. onları sakinleştirmek bana düştü. neden bana düşüyor? nasıl ki tuncay her avrupa maçından sonra ''tecrübe kazanıyoruz'' diyerek tecrübe kazandıysa bende bu iett yolculuğu konusunda tecrübe kazandım. yolculara genel olarak ''sakin olun sadece 10 dk bekleyeceğiz. sonra 146Tnin expressi gelecek. ona binip yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz'' dedim. otobüste ki 30 erkek 3 bayan sakinleşti. otobüsten indik ve doğal olarak o dakikaların kahramanı olan iett emektarı ile sohbetler başladı. bende bi sigara yaktım beklemeye başladım. yolculara 10 dk demiştim ama bekle bekle 20 dk geçti. fısır fısır homurdanmalar geliyordu kulağıma tabi. ben ise yolculara karşı, kendine güvenen, diğer otobüsün eli kulağındadır birazdan gelir duruşuna büründüm. ama bir yandan da bir sigara daha yaksam mı diye düşünüyorum.

bizim şöförün çevresindeki kalabalık dağılınca usulca yanına yanaştım. ''şöför bey'' dedim sessizce. ''şuç sizde değil bende. benim bindiğim her istanbul belediyesine ait araça bir şeyler olur. bu benim kaderim, sizlerde bu günkü ortağımsınız. ben alıştım, siz de sakin olun'' dedim ve bir sigara yaktım. bir tanede emektara uzattım. emektar derin bir nefes çekti sigarasından. ''bugün oğlumun doğum günü. otobüsü topkapı'ya bıraktıktan sonra ona hediye alacaktım'' dedi. cümlesi biter bitmez birden atılganlaştı emektar. n'oluyo lan der demez arkamı döndüm. meğerse beklediğimiz otobüs geliyormuş.

gelen otobüse bi baktım otobüs küçük. vay kaderine sıçayım dedim. aslında gelen otobüs bildiğimiz iett otobüsü ama ben 9 aydır körüklüye bindiğim için bana küçük geldi. hemen koşarak otobüsten içeri atladım ve bir yere oturdum. diğer gelen yaklaşık 20 kişi ayakta kaldı. onlarda bana manalı manalı bakarak yolumuza devam ettik.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

bunu da gördüm


geçen gün ikitelli'de ki iş yerimden çıkıp göztepe'de ki okuluma gitmeye kalkıştım akşam vakti saat 6 da. ikitelli'de ki klasik iş çıkışı trafiğini atlatıp aksaray'a ulaştım(saat 7:20). aksaray'dan yusufaşa'ya yürüdüm ve eminönü'ne gitmek için tramvaya bindim. 15 dakikada sultanahmet'te geldik. sizce sultanahmet'ten eminönü'ne tramvay kaç dk da gider. normalde 6-7 dk sürer. fakat burda beni bi süpriz karşıladı. tramvay yolunda bile trafik var. inanılır gibi değil. tekrar yazıyorum. tramvay yolunda trafik var. eminönü yerine sirkecide inerek vakit kazanmak istedim ve 7:50'de ki vapura kıl payı yetiştim. ama nerden bilebilirdim ki en büyük süprizin beni burda beklediğini. inanmayacaksınız ama denizde de trafik var. yine tekrar ve kalın harflerle yazmak istiyorum. denizde trafik var. heralde insan oğlunun görebileceği en nadir olaylardan biridir deniz de trafik olması. sonuçta kadıköy'e geldim. kadıköy'den tekrar otobüse bindim göztepe'ye gitmek için. allah kahretsin o gün cuma idi ve kadıköy'de pazar vardı. tabi ki bir trafikte ordan çektik.
okul kapısının önüne geldim. kimlik kartımı cebimden çıkardım ama kimse beni sallamadı. nomalde kimlik göstererek girmenin mümkün olduğu ve çantaların arandığı okula bu sefer elini kolunu sallayan herkes giriyordu. neden? çünkü nev konseri varmış. o zaman diğer günler aranmanın sebebi nedir.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

doğum günüm.

doğum günüm 24 nisan'dı. sağolsun varolsun ug arkadaşım bugün hediyesini bana takdim etti. hediyesi de 31 numaralı formasıyla bayern takımının yıldızı bastian'ın çok şık bir forması. bunu sadece bir hediye olarak kabul ediyorum. bir anlam çıkarmaya çalışmıyorum. ug ile aramızda nedense anlamsız bi soğukluk var bugünlerde. birbirimize anlamsız raconlar kesip duruyoruz. her ne kadar o bilmesede ben onu seviyorum. her neyse. ya da tekrar tekrarlıyım. ug ben seni bir arkadaş olarak seviyorum.

evet bir başka meseleye geçelim. aldığım tek hediye bu 31 numaralı bayern forması. hediye alımları halen devam ediyor haberiniz olsun.

Sigara İçme Yasağı


19 mayıs 2008 tarihinden itibaren mevcut olan ''kapalı alanlarda sigara içme yasağı'' genişletilerek tekrardan önümüze sunuldu. ''kapalı alanlarda'' eklentisi çok tartışılır. şimdi arkadaşlarımızla bir bara gideceğiz, buz gibi biralarımızdan birer yudum alıp tam sigara yakmaya çalışacağımız sırada duvarda 50 ytl cezası olan ''kapalı alanlarda sigara içme yasağı'' ibaresini göreceğiz. muhtemelen çiçek kokuları içinde birer bira içip kalkacağız mekandan.

sigara tiryakileri buna elbette çok kızacak ama ben sonuna kadar destekliyorum bu yasağı. beni tanıyanlar ''sende köpek gibi sigara içiyorsun neden destekliyorsun'' diye sorabilir. bunu soran arkadaşlar benim doğuştan gelen ''ileri görüşlü'' özelliğimi öğrenecekler. evet 18 ay sonra türkiye'nin kanayan yarası haline dönüşebilecek bir yasağın çözümünü açıklıyorum. house party... yani ev partisi. mtv'de veya cnbc-e dizilerinde gördüğünüz amerikalı gençlerin eğlencesi. ye, iç ve yat. sınır yok. her şey sınırsız. her türlü sigara ve türevini görebileceksiniz bu ortamlarda. ''sen nerden biliyorsun, hiç gittin mi'' diye soran arkadaşlar olabilir. hayır gitmedim ama gitmiş arkadaşım var. bana resimlerini gönderdi. televizyondaki görüntüler kadar ışıltılı değil ama kesinlikle aynı heyecan, aynı şevk ortamı oluşuyor.

haaa şu da var. bu ev partileri nerde yapılacak. gerçekten bu da benim kafamı kurcalıyor. çoğumuz şehir dışındaki müstakil evlerde oturmuyor (en azından benim tanıdığım arkadaşlarım).''hehehehe bulduğun çözüm yalan oldu'' demeyin. dedim ya ileri görüşlüyüm. bundan 10-15 yıl sonra amerikan partilerini kendi evlerinizde gerçekleştirebileceksiniz. benim çözümlemeye çalıştığım mesele ilk 5 yıl için. türk milleti zeki ve uyanık bir millettir. 3 yıla kalmaz tam bir house party olmasa da buna benzer aktiviteleri kendi kültürüne adapte edebilecektir.

18 Mayıs 2008 Pazar

Football Shirt Culture

dünyadaki tüm takımların varmı bilmiyorum ama bir çok takımın hatta bayağı fazla takımın formalarını görebileceğiniz bir site. eski formaları bulup ebay gibi sitelerden alma olanağınızda var.

http://www.footballshirtculture.com/

Yeni Menemenspor



bu haberi antu.com da gördüm ve yazma ihtiyacı hissettim. fenerbahçe'lilerle dolu olan izmir'in menemen ilçesinde 1993 yılında kurulan, yeni menemen belediye spor kulübü 3. lige çıkmayı başarmış. resimde gördüğünüz gibi ismi ve kuruluş tarihi hariç her şeyiyle fenerbahçe kokan bir kulüp. başkan aziz yıldırım 2 kere gitmiş menemen'e. birincisi fenerbahçe'liler lokalinin açılışına. ikincisi ise daha kutsal bir görev için, menemen de ki fenerbahçe'lilerin kurduğu, fakir gençlerimizin ders ve sosyal aktivitelerini yapabilecekleri fenerbahçe 100.yıl dersliklerine.

kendilerine 3.lig de başarılar diliyoruz.

'Fotospor' Gazeteciliği


Football Manager'da olduğu gibi, bir sezonun benim için en keyifli anları başladı. Artık spor sayfalarında "Çaykur Rizaspor maçı hazırlıklarını sürdüren Fenerbahçe günü tek idmanla tamamladı." tarzı gereksiz haberler görmeyeceğim diye mutluyum. Acaba bu sezon kim gelecek diye meraklanan taraftarlardan biriyim ben de. Ama özellikle bu sene olayın iyice cılkı çıktı. Zira her gün birbirinden alakasız onlarca futbolcu haberi çıkıyor. Yalan haberler geçmişte olduğu gibi bugün de olsun, şikayetçi değilim. Ama bazı gazeteler yaptıkları haberi basmadan önce bir kere okusun istiyorum. Özellikle son yıllarda piyasaya çıkmış ve niye çıktığını anlayamadığım Fotospor ve Fotogol gibi gazeteler bu olayın adabını çözememiş gibi görünüyor. Yalan haber yaparsın ama milleti heyecanlandırmaya yönelik olur. Ama bu gazeteler oturmuş her gün birbiriyle yarışırcasına gülünç komediler yayınlıyor. Shevcenko, Kanoute ve Eto'o haberlerine bir şekilde alıştık. Ama Ronaldinho, Drogba, Henry, Carvalho ve Mourinho gibi isimleri japon çekirdeği yercesine yazanlara alışamadım. Zaten kulüpler de resmi sitelerini bu haberleri yalanlamaya yönelik kullanır olmuşlar.


Fenerbahçe geçenlerde sitesinde bu konuyla ilgili 'Spor Medyasının Durumu' bıkkın bir mesaj yayınladı. Haberde aylardır medya tarafından Fenerbahçe'ye transfer edilmiş 70 futbolcu ve teknik direktörün adları yayınlanmış. Liste yayınlanalı 3 gün olmasına rağmen liste yine genişledi. Umuyorum ortamlar biraz durulur ve yalan da olsa umut bağlayabileceğimiz derecede haberler yapılır...

Şubat ayından bu yana Fenerbahçe'ye transfer edilmiş futbolcular:

Adriano
Alex Bruno
Alves
Arda
Baptista
Berbatov
Bordon
Burak (Manisa)
Carew
Carvalho
Chichaoui
Crespo
Crouch
Cuper
David Villa
Deco
Denis
Diogo Luis
Drogba
Dudu
Edmilson
Egemen Korkmaz
Eto'o
Fatih (Bursa)
Fatih Tekke
Fred
Gilberto Silva
Gomis
Govou
Gökhan Ünal
Gudijohnsen
Halil Altıntop
HenryJimenez
Julio Sezar
Kanoute
Kerlon
Koeman
Le Guen
Love
Lucio
Luis Fabiano
Luxemburgo
Makalele
Manchini
Mariga
Mehmet Topuz
Mehmet Yıldız
Mevlüt
Mourinho
Nistelrooy
Nonda
Nuri Şahin
Orhan Şam
Pjanic
Renato
Rijkaard
Riquelme
Ronaldinho
Ronaldo
Scolari
Selçuk (Manisa)
Sercan (Bursa)
Shevchenko
Song
Trezeguet
Vargas
Yepes
Zigic

* * *

Buna bağlı olarak ilerleyen vakitlerde yapılan transferler üzerine gazeteler geçmişte yaptıkları haberlerle övünecekler, hatta utanmadan "yine bildik" diyecekler... Herkesin bildiği ve farkında olduğu bunlar niye yazdığımı düşündüm de, şu üstteki listeyi vermekti maksadım. Laf lafı açtı işte...

17 Mayıs 2008 Cumartesi

umut sarıkaya #3




bu da gol değil


ofsayt osman'ın hikayesini hepimiz biliriz. osman hakime dönerek ''adaletine, insanlığına kurban olayım hakim bey. bu da mı gol değil!'' der. hakim de ''golll'' diyerek önündeki dosyayı kapatır ve sadri alışığın gözlerindeki nemler sevinç nidaları eşliğinde kalplere kazınır. osman yaşadığı üzüntülere rağmen fimin sonunda mutluluğa erer. çünkü bu bir türk filmidir. peki ya bizler...

bizler belki birer ofsayt osman değiliz. bizler ofsayt osman'ın yaşadıklarını yaşamamış da olabiliriz. bizlerin hayatı kameraya girecek kadar heyecanlı da olmayabilir. ama biz de yaşıyoruz. bizim de dertlerimiz sorunlarımız oluyor. hayatta hiç bir önemi olmayan aptal bir sınavdan 50 alınca seviniyoruz. tek derdimiz sınav değil. sınav sadece onlardan birisi. diğerlerini yazmaya gerek yok. belki diğerleri de başkaları için boktan bir mesele. ama bu boktan meseleler birikiyor, dertlerimiz artıyor. çözümlerimiz malesef olamıyor. çözümleyemediğimiz dertler sadece bizim elimizden gelen şeyler değil. başkalarına da bağlı oluyor. ama biriside çıkıp '' bu sefer gol '' demiyor. belki de bu hayat sahnesinde sadri alışık gibi ağlayıp, artistlik yapamıyoruz.

15 Mayıs 2008 Perşembe

Zenit St. Petersburg ve Dick Advocaat




dick advocaat'ı 2001-2002 ylındaki fenerbahçe - g.rangers şampiyonlar ligi ön elemesinden rangers hocası olarak tanıyoruz. o günden beri antipatik gelir bana. üzerine o güzelim hollanda milli takımının üzerine sıçması eklenince daha bi sevmez oldum. fakat şansa bala bir uefa kupası kazandırmadı zenit'e. zenit gerçekten iyi bir takım olmuş. fenerbahçe'nin çeyrek final oynamasında zico'nun katkısı tartışılır ama advocaat'ın ki tartışılmaz.


advocaat ise rangers'tan sonra hollanda, arap emirlikleri ve güney kore milli takımlarında başarısız olup kovuldu. zenit başkanı aldı takımın başına getirdi. önce 2 milyon euro para verdi. takım şampiyon olunca ertesi sene maaşını 4 milyon euro yaptılar. bu sefer uefa şampiyonu yaptı. dick gelse karşıma ''yeter mi lan'' dese yine ''sevmiyorum ulan seni'' diyeceğim. ama oynadığı harika futbolla zenit'i ve oynattığı harika futbolla dick'i kutluyorum.(bakın şimdi daha samimi hitab etmeye başladım dick'e. belki ileride severim kendisini)



14 Mayıs 2008 Çarşamba

başarı mantelitesi



- Futbolcular ve Zico, Aziz Yıldırım'a çok ayıp ettiler. Bu imkanlara karşılığını kupa ile vermeliydiler. Olmadı, Zico başarısızdır.

- Türkiye'de tüm rakipleri yendik, ama çeyrek final oynayana bir şey vermiyorlar. Bu imkanlar eskiden olsaydı çeyrek final çok büyük başarıydı. Fakat Aziz Yıldırım öyle bir kulüp yaptı ki, öyle imkanlar sundu ki bunlara, Chelsea'de oynayan futbolcuların sahip olmadığı imkanlara sahip futbolcular. O zaman ben neden çeyrek final ile mutlu olayım. Bu sonuçla mutlu olmam. Zico ile devam etmem. Çünkü başarısız. Zico geçen sene de başarısızdı. Geçen sene 70 puanla şampiyon oldu. Bu yıl 3 puanı fazla ikinci oldu. O puanlar yetmez Fenerbahçe'ye. Geçen sene 32, bu sene 29 puan kaybetti.

- Fenerbahçe'de bugün çalışmak istemeyen insan mı var? Mustafa Denizli gelmeli

- ''Fenerbahçe'nin işi zor. Lugano ve Edu'dan sanki vazgeçemeyecek gibi başkan. Alex'ten, Deivid'den, Uğur'dan vazgeçemeyecek gibi görünüyor. Bu futbolcular aynı performanslarıyla devam ederlerse başarı yok. Önümüzdeki yıl üzerine katacaklar mı? Hoca mı bunların üzerine daha fazla katacak, yoksa futbolcuların kendi yetenekleri var, onlar mı katacak? Bunlardan endişeliyim. O yüzden Zico ile devam edilmesi taraftarı değilim. Yeni antrenör de bu anlattığım yerlerden futbolcuları değiştirirse o zaman fikir beyan edebilirim.

yukarıda ki satırbaşları ali baba'ya yani ali şen'e ait. adam matematik yorumlar yapıyor. böyle yorumları bende çok seviyorum. fenerbahçe şampiyon oldu mu? olmadı ama... aması yok işte olamadı şampiyon.

röportaj ajansspor.com'dan alınmıştır. röportajın tamamı için buraya tıkla.

13 Mayıs 2008 Salı

traş


bugün çileden çıkmaya başlayan saçlarım için berbere gittim. yine yanları fazla aldı şerefsiz. yıllardır nasıl kesmesi gerektiğini öğretemedim herife. lan zaten senede 1 kere gidiyorum onuda düzgün kes bari. niye hala aynı adama gidiyorum bilmiyorum. herhalde ayak alışmış bi kere. 1 ay sonra vaziyeti toplarız gibime geliyor. olsun yine de çok yakışıklı olduğumu düşünüyorum.

Kraliçe


Kraliçe 37 yıl sonra Türkiye’yi ziyarete gelmiş. Bunu bugün tesadüfen televizyonda bir askerin “…emir ve görüşlerinize hazırdır majesteleri!” şeklinde bağırdığını duyunca fark ettim. ‘Majesteleri’nden kasıt kraliçe değil cumhurbaşkanı. O an Abdullah Gül’ün yerinde olmak istedim. Kraliçe’nin yanında sana ‘majesteleri’ diye hitap ediyolar, vay anasını… Daha sonra öğrendiğim üzere bu olay kraliyet prosedürüymüş, onun içinmiş bu majesteleri olayı. Ama yine de cumhurbaşkanının yerinde olsam askere “Bozmayın çocuklar, bundan sonra hep böyle” derim.

Kraliyet prosedürleri bu kadar değilmiş ama. Cumhurbaşkanlığının vereceği yemekte bütün erkeklerin smokin giymesi gerekiyormuş, cumhurbaşkanı dahil. Üstelik bunu isteyen kraliçe ülkeye pasaportsuz gelmiş. Evet, Kraliçe Elizabeth’in bir pasaportu yokmuş. Kendimi tekrarlıyor ve bir vay anasını daha patlatıyorum. Başka ne tribine girecek diye beklerken Türkiye’de bulunduğu sürede (Ankara hariç) otel yerine bir İngiliz donanma gemisinde kalacağını öğreniyorum. Bütün haber bültenleri 82 yaşındaki Kraliçe’nin aslanlı yolda kaç metre yürüdüğünü ve kaç basamak çıktığından bahsediyor. Biri de demiyor ki, İngiltere’ye vize almak isteyen bir insan evladı hayattan tiksinirken İngiliz Kraliçesi memlekete pasaportsuz geliyor, Cumhurbaşkanı’nın kıyafetini seçiyor, güvenip otelde bile kalmıyor. Bu da memleketin en büyük gururu olmuş…

Ayrıca Kraliçe’nin en çok bölündüğü olay, kraliyet kurallarına göre resepsiyonda İngiltere Prensi’nin yanında durması gereken Hayrünnisa Gül’ün kocasının yanında durmasıymış. Ben haber bültenlerinin yalancısıyım…


Vay anasını...
* * *


Kraliçe'nin Anıtkabir özel defterine yazdığı yazı...

“Mustafa Kemal’e saygılarımı sunmak benim için büyük bir onudur. İngiltere’de çok önem verilen bir dost olan Mustafa Kemal modern tarihin en önemli figürlerinden biridir.”

11 Mayıs 2008 Pazar

yeni kral



bugün internette ''kralın buruk sevinci'' başlıklı bi haber gördüm. heralde hakan şükür milli takıma alınmadığı için trip falan atıyor diye düşündüm. linke tıkladığımda semih'i gördüm karşımda. semih'in sonradan girip çok gol atmasına alıştık ama 17 gol'ü tek bir sezona sığdırmasına alışamadık. genç golcülükten nöbetçi golcülüğe, ordan da krallığa ulaştı semih. yedek kalınca hiç bir zaman küsmedi.

bilemiyorum yani. ben istiyorum ki fenerbahçe önümüzdeki sezon şampiyonlar liginde final oynasın. man. uni. ye karşı eto'o durumu 1-1 yapan golümüzü atsın maç uzatmaya gitsin. semih maçın 96. dakikasında oyuna girip 118.dk da golü çaksın. solskajer de bu alemde tek olmadığını görsün.


euro 2008 milli takım kadrosu


kaleciler: rüştü reçber, volkan demirel, tolga zengin
defans: gökhan gönül, sabri sarıoğlu, gökhan zan, emre aşık, servet çetin, ibrahim kaş, hakan balta, uğur boral
orta saha: mehmet aurelio, mehmet topal, hamit altintop, ayhan akman, arda turan, emre belözoğlu, yıldıray baştürk, tuncay şanlı, kazım kazım, tümer metin, gökdeniz karadeniz
forvet: nihat kahveci, semih şentürk, halil altintop, mevlüt erdinç
26 kişlik kadro euro 2008 için ligin bittiğini ilan eden son düdükten hemen sonra açıklandı. tartışmaya açık bir kadro. mehmet topuz, mehmet yılmaz ve emre güngör'ü de bekliyordu futbol severler. tümer metin, terim'in bahsettiği ağabey kategorisinden girmiş gibi. gerçi son 6 ay kendisini hiç izlemedik. zaman zaman ajanslara larissa'nın tümer ile uçtuğu yazıldı. terim izleme zahmetine katlanmışmıdır bilmiyorum.
forvet hattı ise buradan sempatik duruyor. bir arada heralde 2-3 maçtan fazla oynamamış 4 oyuncu var. hakan şükür ve fatih tekke pas geçilmiş. ümit ediyorum ki bu 4'lü bir çok gol atacak. zira semih şentürk ve halil altıntop çeyrek final oynamış oyuncular. nihat ispanya çok iyi bir sezon geçiriyor. mevlüt ise 37 maçta 41 gol atan sochaux'nun 28 maçta 11 gol atan oyuncusu.
orta saha ise tam bir kargaşa gibi geliyor bana. mesela kazım kazım'ı beklemiyordum kadroda. yeri garanti olan tek isim mehmet aurelio. arda'yı da 11 de görebiliriz. gökdenizden de her hafta birer ikişer gol ve asist haberleri geliyor. emre belözoğlu'nun ise ne idüğü belirsiz. terim'in işi burda çok zor.
defans gelirsek gökhan gönül ve servet çetin'in yerleri garanti. ben istiyorum ki bekte hakiki bek oynasın. sabri'den, hakan balta'dan, uğur boral'dan bek yapmamak lazım. denizlispor'a karşı soldan yardırabiliyor uğur boral ama ya portekize, ya çek cumhuriyetine nasıl yardıracak. hepsini geçtim sabri ve uğur nasıl kademeye girip defans yapacak. sol bek için sivasspor'dan hayrettin yerlikaya düşünülebilirdi. mutlaka düşünülmüştür ama keşke bir kere daha düşünülseymiş. ibrahim kaş ise tam bir muamma. terim, kendi takımında oynamayan oyuncuyu çağırdığında tecrübeden bahsederdi. kaç için neden bahsetcek merak ediyorum.
bu 26 kişiden 3'ü tribünde izleyecek takımı. tahminim kazım kazım ve mehmet topal çıkarılır. gönlümden geçen diğeri ise emre belözoğlu.

şampiyon galatasaray



son haftalarda hem fenerbahçe'yi hem de sivasspor'u yenerek mutlu sona ulaşan futbolcuları kutluyorum. talento kutlar mı bilmiyorum. zaten bu kutlama mesajım bile bu blog için extra.

10 Mayıs 2008 Cumartesi

umut sarıkaya #2


Talento'ya sevgilerimle...

Elvir Boliç



Yukarıda ki resim 30 ekim 1996 yılında oynanan manchester united - fenerbahçe maçının 78. dakikasında çekildi. pozu veren futbolcu ise elvir boliç.

95-96 yılında fenerbahçe'ye geldiğinde ben de orta okul talebesi olmuştum. artık futbola daha çok ilgi gösteriyordum. maradona'yı pele'yi tanımadan boliç'i tanımıştım. gerek saçları, gerek yakışıklılığı, gerek 9 numaralı forması ile diğer takım arkadaşlarından sıyrılıyordu. rüştü'nün degajladığı topa kafa vurmak yerine, zıplayan rakip oyuncuyu bozmayı tercih ederdi. böylece seken topları alır gole giderdi. çok iyi plase vuruşları vardı. aynı zamanda egoistti. saffet sancaklı ile katıldığı bir programda sunucunun ''ikinizden biri gol atınca onu kıskanırmısınız'' sorusuna saffet, ''yoo ben kıskanmam'' derken boliç, ''ben kıskanırım. keşke ben atsaydım o golü diye düşünürüm'' gibisinden bir cevap vererek egosunu ortaya koyuyordu. boliç fenerbahçede 78 gol atmış. bunun 47 si ilk 2 sezonda. kalan 3 sezonda yavaş yavaş bir düşüş gösterdi ve bir deplasman dönüşü taraftarlarca tartaklandı. ertesi sezon ise ispanya'da top koşturdu. 3 sezon sonra istanbulspor için türkiye'ye geri döndüğünde aynı golcülüğünü gösteremedi.

Bugünlerde kendisine Fenerbahçe'ye kırgın mısın diye sorulduğunda ''Hayır. Asla kırgın olamam. Benim böyle bir kariyere sahip olmamda Fenerbahçe'nin yeri büyüktür. Eğer Türk futbolunda bir isim yapmışsam bu Fenerbahçe'nin sayesinde olmuştur. O yüzden kırgınlık diye bir şey olamaz. Fenerbahçe hala kalbimde benim. Oradaki günlerimi asla unutamam.'' diyor.




ayrıca şu formanın güzelliğine bakın. şu gün satsalar koşa koşa gider alırım.

7 Mayıs 2008 Çarşamba

27 temmuz 2008 metallica konseri


metallica 27 temmuz 2008 de 3. kez istanbula gelecek. daha önceki senelerde gidemeyen bizleri sevindirmiş konserdir. 1999 yazında geldiklerinde kuzenim ''4 yılda bir geliyorlar olum zaten'' demişti. yani ben bu konseri tam 9 sene bekledim. bazıları ''metallica mı kaldı lan'' diyor. haklılar metallica bitti ama diyorum ya 9 sene bekledim. sonuçta biz bütün di massimo talento blog ekibi olarak orada olacağız. biletlerin satıldığı yeri biliyorsunuzdur ama benim yer bulamama korkum olduğu için yinede söylemek istemiyorum. hatta bu yazıyı şu an unutabilirsiniz.

6 Mayıs 2008 Salı

machu picchu


ispanyollar inkaları keserken bu şehri görmüyorlar. çünkü inkalar yıllar önce bu şehri salgın hastalık nedeniyle terk etmiş. şehir tam 300 yıl boyunca sessiz sakin takılmış. ta ki 1911 yılında profesör hiram bingham bulana kadar.




fotoğraflar http://www.culturefocus.com/ dan

idefix

idefix de dvd festivali başlamış. arşivi arttırıp fiyatlarda indirime gitmişler. box setler falan hazırlamışlar. box setlerin fiyatları uygun ama aceleci davranmak lazım. zaten kalite ve ucuz filmler hızla tükeniyor.

www.idefix.com

Meymun


5 Mayıs 2008 Pazartesi

Veda Tribi


Dün akşam Şükrü Saracoğlu’nda sezonun son maçı olan Fenerbahçe – Gençlerbirliği maçını izledim. Sivas’tan gelen gol haberleriyle beraber toplamda 6 gol sevinci yaşadığım bir maç olarak aklımda kalacak. Şampiyonluk bir yana, bu sene gittiğim son maç olduğunu bilmek garip bir his. Herhalde bunun içindir ki maçtan 1,5 saat önce staddaydım. Paraya acımadım 3 ytl’yi Cola Turka’ya verdim. Asidi de çok yerinde sayılmazdı. Neyse ki karnım toktu, zira 3 köfte barındıran sandviçe 6 ytl vermek pek doyurucu olmazdı.

Maçın başlamasına yakın çevremdeki koltukların sahipleri gelmeye başladı. O ana kadar farkında değildim ama taraftarlar arasında da bir mezuniyet havası vardı. Bugüne kadar sadece adını bilmeden selamlaştığım adamlar bugün elimi sıkıp “kardeşim nasılsın” falan diyordu. Boru değil 20’den fazla maçı beraber izleyip, maçın başlangıcında beraber zıplamışız. Gol olunca sarılıp öpenler de cabası…



Maç oynandı, goller attık yedik. Maçın sonunu getirdik bir şekilde. Artık futbolcuları “seneye görüşmek üzere” tadında alkışlarken bir tanesi soyunma odasına gitmeden sahada kaldı. İkinci yarının ortasında oyundan alınan Kežman sahada kalmış tek tek tribünlerle vedalaşıyordu. Bütün tribünleri birer birer gezerek alkışladı ve soyunma odasına doğru yol aldı. Her zaman yaptığının tersine bu sefer formasını vermedi kale arkasındaki gençlere, omzunda gitti. Zannımca son maçın hatırası olarak tuttu. Zira Kadıköy’de çıktığı son maç olduğunun farkında gibiydi.

Artık önümüzdeki senelerde Avrupa’da bir takımın maçı anlatılırken spiker “Daha önce Fenerbahçe’nin formasını da giymiş olan Kežman” diye anons edecek kendisini. Fenerbahçe’de hayal ettiği şeyleri yapamadı, taraftara istediğini veremedi belki Kežman. Hatta bu sezon gittiğim hemen hemen bütün maçlarda taraftardan en çok duyduğum söylem “Ulan 1 kere de geç be…” oldu. İkili mücadelelerde Anelka özlemimizi körüklese de kendisine kızan ve söylenen çoğu kişi gibi ben de sevdim Kežman’ı. Mücadelesi ve hırsından ötürü. Kızdığım zamanlar da olmuştur elbet ama kendisi anlamak zor değil. Dün neydik bugün ne olduk diyordur herhalde. Yoksa Kežman kalenin 1 metre yakınından topu üstten auta atacak topçu değil…


Telsim D Blok, Sıra 10, Koltuk 2

4 Mayıs 2008 Pazar

VEFA (1908-2008)




bu yıl 100. yılını kutlayan/kutlamaya çalışan efsane semt takımlarımızdan biridir vefa spor. vefaspor'u bilmeyeniniz çok azdır. vefa spor bu ününü birbirinden kaliteli şahsiyetler yetiştiren vefa lisesi'nin yanında 14 yıl 1.lig de oynayarak(1958-1963 ve 1965-1974) kazanmıştır. şimdilerde 2000 yılında düşündürücü bir şekilde düştüğü 3. lige tekrar çıkma savaşı vermektedir.


vefaspor 1910 kadıköy stadı


benim çocukluğumda vefa spor 3.lig ve amatör küme arasında mekik dokumasına rağmen saygı gören bir kulüptü. sokakta top peşinde koşturduğumuz dönemlerde en büyük hayallerimizden biri vefa spor'a girmekti. aslında kulübe gidip ''bizi kulübe alın'' desek belkide alırlardı. bizler o günlerde külübün elit yapısınından bi haber olsak da ağabeylerimizin anlattığı geçmişteki başarıları sayesinde saygı duyuyorduk. belkide bizi asıl cezbeden yeşil beyazlı renkleri idi.


saffet sancaklı

vefa spor'da oynayan ünlü futbolcular arasında özcan arkoç, suat mamak, ayhan bermek, şevki şenlen ve saffet sancaklı var. aynı zaman da hepimizin yakından tanıdığı uğur dündar, rahmetli islam çupi, saadettin teksoy, rahmetli kemal sunal, şener şen, müjdat gezen, gazanfer özcan, erol büyükburç, memduh ün, abdullah oğuz, vefa küçük gibi isimler vefa lisesi mezunudur. işte bu yüzdendir ki vefa spor camiası destek beklemektedir. bu isimlerden bazılarının başka takımlarda yöneticilik yapmışlıkları da vardır. geçen sene 99 yıllık kulüp kapanmanın eşiğine gelmişti. bunca yokluğa rağmen bu sene 3. lige çıkmak için hala ısrarcı. 30 nisan 2008 tarihinde kütahya'da 3.lige terfi maçları yapılacaktır. vefa da finallere katılmaya hak kazanan takımlardan biridir.

düzeltme; vefa 4 mayıs da kütahya'da yapılan 1. kademe müsabakalarında finalde istanbul beylikdüzüspor takımına 1-0 yenilerek 3. lig umutlarını önümüzdeki sezona bırakmıştır.

2007-2008 kadrosu